Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular

İnsanın Hayırla ve Şerle Denenmesi

İnsanın Hayırla ve Şerle Denenmesi


İnsanın Hayırla ve Şerle Denenmesi

İnsan, nimetle/hayırla da
sınava tâbi olur, külfetle/şerle de. Mutlak olanın dışındaki, kaynağı beşerî
olan hayır ve şer, insan açısından göreceli olduğundan, denendiği şerrin ya da
şer zannetiğinin kendisi için büyük hayırlara dönüşmesi mümkündür. Bazı insan,
şerle imtihanı kazanır, ama hayırla imtihanda kaybeder veya tersi olabilir. Ama,
özellikle müslümanların mutlaka, korku, açlık ve fakirlikle sınanacağını
(2/Bakara, 155) biliyoruz. İnsan bazen risk taşıyan mal, mülk, evlât ve sağlık
gibi hayırlarla veya hayır zannedilenlerle; bazen de yokluk, hastalık, şeytan ve
düşmanlar gibi şerler ve şer zannedilenlerle imtihan edilir. İnsan, hayatın
geçici güzellikleriyle sınava çekilir (20/Tâhâ, 131) ki, o kişi için bu geçici
nimetler, kalıcı hayırlara dönüşebilir. Mal, evlât, bu kabilden bir deneme
aracıdır (8/Enfâl, 28; 64/Teğâbün, 15). Bol rızık ve verilen nimetler birer
sınama olduğu gibi (39/Zümer, 49), başa gelen üzüntü ve kederler (20/Tâhâ, 40),
belâ ve musîbetler de birer imtihandır (9/Tevbe, 126; 22/Hacc, 11).
İnsana bazen iyilik halinin
bazen sıkıntının isâbet etmesi aslında bir denemedir: ?Sizi deneme olsun
diye, önce kötülük (şer) ve iyilik (hayır) ile deneriz. Sonra Bize geri
döndürülürsünüz.? (21/Enbiyâ, 35) Şer ile imtihan karşısında müslümanın en
önemli dayanağı sabır ve duâdır. Mü'min, kendine göre şer saydığı belâ, musibet,
keder ve mahrumiyet anında, kararlı davranarak, bütün bunların bir deneme
olduğunu düşünerek sabreder. Denemeyi başarmak için Rabbine niyaz eder. Yalnızca
O'ndan yardım diler, halini yalnızca O'na arzeder. Çünkü mü'min duâ ile evrenin
dehşet verici sessizliği içerisinde yalnız olmadığını anlar, duâ ile Rabbini
yanı başında ve kalbinde bulur.
Hayır ve şer konusundaki
hükümler, insanın onlardan hoşlanıp hoşlanmamasına göre değil, onların insanı
götürdüğü sonuca göre verilmelidir. Çünkü bu konudaki değerlendirmeler çoğu
zaman izafi (göreceli) olmakta ve karar vermekte acele edilmektedir. Kur'an, bu
konuda tipik iki örnek vermektedir: ?Hoşunuza gitmediği halde üzerinize savaş
yazıldı (farz kılındı). Olur ki hoşunuza gitmeyen bir şey, sizin için hayırlıdır
ve olur ki sevdiğiniz bir şey de sizin için şerdir. Allah bilir de siz
bilemezsiniz.? (2/Bakara, 216) ??(Hanımlarınızla) güzellikle geçinin.
Şayet onlardan hoşlanmadınızsa, belki, bir şey hoşunuza gitmez, ama Allah onda
çok hayır kılar.? (4/Nisâ, 19)
?İnsan, hayrı istediği gibi
şerri de ister. İnsan pek acelecidir.? (17/İsrâ, 11) Bu âyet, insanın önemli
bir psikolojik yönüne işaret etmektedir. Gerçekten insan, öfkelendiği, sıkıldığı
ya da bir güçlükle karşılaştığında, sabır ve güzel duâ iplerine yapışmadıysa,
öfkelendiklerine bedduâ eder, güçlüklerden kurtulmak için sabır ve metânetle
çaba göstereceği yerde, acelecilik göstererek hemen kurtulmak ister. Halk
deyimiyle denize düştüğünde yılana sarılır. Hemen kurtulamayınca da, ümitsiz ve
kötümser bir hâlet-i rûhiye içinde, ?Allah'ım, canımı al da, beni bu sıkıntıdan
kurtar!? gibi kendisi için bile bedduâ eder. Elbette bu davranış, doğru
değildir.
İnsanın bilgisi, hele Allah'ın
ilmi ile kıyaslanınca yok sayılacak kadar azdır. O, kendi hayrına ve şerrine
olan şeyleri de yeterince bilemez. Bir de hevâsı/kötü arzuları, geçici dünya
rahatı işin içine girince hayır ve şer kavramlarını karıştırır. Bir şeyin
hayırlı veya şerli oluşunun, bir insanın o şeyi sevmesi ya da ondan hoşlanmaması
ile temelde hiçbir ilgisi yoktur. Asıl önemli olan, o şeyin bizi götürdüğü nihâî
sonuca nazaran hüküm verilmesi gerekmektedir. Yani hayır, Allah'ın hoşlandığı
şeydir; bu, bizim hoşlanmadığımız şey olabilir. Nefsin hoşlandığı her şeyi
yerine getirmek, Kur'an tâbiriyle hevâyı ilâhlaştırmak (25/Furkan, 43; 45/Câsiye,
23) ile Allah'ı râzı etmenin (5/Mâide, 119) ayrıldığı noktadır hayır ve şer
tanımı.
İşte bu noktada Vahy devreye
girmekte, ve Rahmân olan Rabbimiz, bize hayır ve şerri göstermekte, sırât-ı
müstakîme hidâyet etmektedir: ?Hoşunuza gitmediği halde savaş size
yazıldı/farz kılındı. Sizin için daha hayırlı olduğu halde bir şeyi sevmemeniz
mümkündür. Sizin için daha şer/kötü olduğu halde bir şeyi sevmeniz de mümkündür.
Allah bilir, siz bilmezsiniz.? (2/Bakara, 216). Savaş, aslında sevilen,
nefsin hoşlandığı bir şey değildir. Fakat bazen insan savaşmak zorunda kalır.
İslâm'ın emrettiği cihadda iki güzelden biri vardır: Şehid olup cennete gitmek
veya gâzi olup zafer kazanmak, ganimet alıp zengin olmak. Savaş ve cihaddaki
sırrı insan tümüyle bilemez; Allah bilir. Bazı toplumlar cezaya müstahak olunca,
Allah onları çeşitli belâlarla cezalandırır. İşte onlardan biri de savaştır.
Nitekim Kur'an, ?Allah, insanları birbiriyle def etmeseydi (savıp hizaya
getirmeseydi) yeryüzünde nizam bozulurdu? (2/Bakara, 251) buyrulmuştur.

Vahy, mutlak hayırdır. Vahiyle
irtibatı olan ilim ve hikmet de hayırdır.?Allah dilediğine hikmet verir. Kime
hikmet verilirse, ona pek çok hayır ve üstünlük verilmiştir. Gerçekleri ancak
akıl sahipleri anlar.? (2/Bakara, 269) Bu âyette geçen ?hikmet?, Kur'an
ilimleri demektir. Derin ve yararlı ilme hikmet denir. Allah'ın, kendisine
hikmet verdiği kimseler öncelikle peygamberler, ilmiyle amel eden âlimlerdir.
İlim sahibi olmanın en çok değer verilen tarafı, insanlığa faydalı olmak, onlara
hayrı dokunmaktır. Doğruluk, adâlet, ihlâs, sevgi, saygı, başkalarına faydalı
olmak, cömertlik gibi yüksek vasıfları Allah rızâsı için taşıyan kimseler de
hikmet ehlinden sayılır; dolayısıyla hayırlı insan kabul edilir. Kur'an'ın
emirlerini öğrenip noksansız uygulamak için çaba sarfeden, tüm kötülüklerden
uzak durma gayreti içinde olan kimse hikmet sahibidir ve kendisine büyük hayır
verilmiştir.