Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular

Hayır ve Şer Allah'tandır

Hayır ve Şer Allah


Hayır ve Şer Allah'tandır

Hayır ve şer Allah'tandır.
Hayrı da, şerri de yaratan ancak O'dur. Fakat hayra rızâsı olduğu halde, şerre
yoktur. Kaldı ki hayır ve şer dediğimiz, yapılan işin, işlenen fiilin Allah'ın
emir ve rızâsına uygun olup olmamasıyla ilgili. Yani, fiilin kendisiyle değil;
sıfatıyla alâkalı. Konuşma, görme, işitme, yürüme... hepsi birer fiil, Hayır
olsun şer olsun bütün bu fiilleri yaratan Allah'tır. İşlenen fiil, İslâm'a uygun
ise hayır; aksi halde şer olur. Zaten Allah'ın birliğine iman eden bir insan,
O'nu bütün bu işlerin, bu fiillerin tek yaratıcısı olarak bilmiş olmuyor mu?
İnsan bir işi yapmayı sadece
arzu eder ve cüz'î irâdesini o işi yapmaya sarfeder. Neticeyi yaratan ise
Allah'tır. Hakikat böyle bilinmezse ortaya şöyle bir tezat çıkar: Aynı fiil
hayır olunca Allah tarafından yaratılır, aksi halde... Görme fiilinin yaratıcısı
Allah'tır. Göz fabrikası O'nun. Işık ham maddesi O'nun. Görülen bütün eşya da
O'nun. O halde bir insan neye bakarsa baksın görmeyi yaratan Allah'tır. Baktığı
helâl ise, bu bakış hayır olur, haramsa şer. Hayrı da O yaratır, şerri de.
Gerek fenalık ve kötülük
anlamında olsun; gerek musîbet, belâ, felâket ve sıkıntı anlamlarında olsun
şerri de yaratan Allah'tır. Çünkü her mümkini ve her işi yaratan Allah'tır.
O'ndan başka yaratıcı yoktur. Zâtı ekmel olup mutlak kemal sıfatlarıyla muttasıf
olduğu için Allah'ın zat, esmâ (isimler), sıfat ve fiillerinde hiçbir şer
yoktur. Şer, insanlarda, insanların işlerinde ve insanın zannına göre
yaratıklardadır. Allah şerri de hikmet ve ilâhî adâletin bir gereği olarak
yaratmıştır.
Yüce Allah, insanı bu dünyaya
akıl ve irâde vererek imtihan etmek için getirmiştir. Bu sınav âleminde şerrin
bulunmaması, dünyanın ve içindeki insanın yaratılış hikmetine aykırı düşerdi.
Allah bu evrende insanlara, içlerinden peygamberler göndererek doğru yolu
göstermiştir: "Biz ona (insana) iki yol gösterdik." (90/Beled, 10)
Üstelik insanın ruhuna şerden sakınmanın ve şerri tanımanın bilgilerini koymuş
ve ilham etmiştir: "Her nefse (insan ruhuna) ve onu düzenleyene, sonra da ona
kötülüğü (n ne olduğunu) ve bundan sakınmayı ilham edene and olsun ki onu
(nefsini/ruhunu günah ve şerden) temizleyen felâha ermiştir." (91/Şems, 7-9)
Allah, insanlara şer ve kötülük
yaptırmasaydı, zorlasa ve şer için fırsat vermese, onların hepsini kendisine
iman eden, tâat ve hayırda/iyilikte bulunan kimseler yapsaydı, daha iyi olmaz
mıydı? Allah, böyle yapsaydı, insanın sözgelimi arıdan veya başka herhangi bir
hayvandan farkı kalmazdı. Arı, Allah'ın nefsine (canına) koyduğu bir ilham
(içgüdü) ile baldan başka bir şey yapamaz. Onun ne aklı ne de hür bir irâdesi
vardır. Fakat Allah, insana akıl, şuur, bilgi edinme ve irâde özellikleri olan
bir ruh vererek onu hayvanlardan üstün kılmış ve yeryüzüne halife yapmıştır.
İyilik ve hayrın kıymeti, zorlayarak ortaya çıkarılan değildir; şuur ve serbest
bir tercih ile yapılmayan hayrın/iyiliğin kıymeti yoktur. "Eğer Rabbim
dileseydi, yeryüzünde bulunan bütün insanların hepsi iman ederlerdi."
(10/Yûnus, 99). Allah böyle yapsaydı, insanların akıllarını kullanarak,
vicdanlarına tâbi olarak serbest irâdeleriyle hürriyet içinde iman ve hayrı
seçmeselerdi, imanın küfre karşı ne değeri olurdu? Küfür ve şer olmasaydı, irâde
ve istekle iman ve hayır uğrunda çekilen meşakkatin ne kıymeti kalırdı? Küfrün
bilfiil varlığı olmasaydı iman ve kelimetullah nasıl bu kadar yüce ve değerli
olurdu? Her şeyin kıymeti, zıddı ile bilinir. Eğer Nuh kavminin küfrü olmasaydı
Tûfan mûcizesi meydana gelmezdi. Diğer peygamberlere iman etmeyen kavimlerde
helâk âyetleri kendini göstermezdi.
Şerri yaratmak şer değildir.
Fakat şerri kazanıp şer ile vasıflanmak şerdir. İnsan, aklını kullanarak
irâdesini şerre yöneltip kudretini buna sarf ederse, Allah da bunu yaratır. Her
şey, Allah'ın dileyip yaratmasıyla vukua geldiği için, kulun irâdesini yöneltip
kudretini sarf ederek işlediği işi de sırf husûle gelmesi ve imtihanın
gerçekleşmesi için yaratır. Ancak, Allah'ın şerre yardımı ve rızâsı yoktur.
Yaratıklardaki hayır ve şer yönünden mümkün olan durumlar beştir. 1) Sırf
hayır, 2) Hayır tarafı gâlip ve fazla, 3) Hayır ve şer tarafları eşit, 4)
Sırf şer, 5) Şerri hayrından fazla olan. Yüce Allah'ın "yapın" diye
emrettikleri ya sırf hayır veya hayır tarafı fazla olanlardır. Allah'ın
yasakladığı şeyler de sırf şer veya şer tarafı fazla olan şeylerdir. Meselâ iman
sırf hayır; küfür ise sırf şerdir.
Kulların ihtiyârî işlerinden
başka, mikrop, zararlı böcekler, yırtıcı hayvanlar, deprem, sel gibi bize şer
gibi görünen şeyler ve olaylara gelince; bunların hayırları şerlerinden
fazladır. Kulların işleri hâriç, kendisinde hiçbir hayır bulunmayan sırf şer,
şerri hayrından fazla olan ve hayrı şerrine eşit olan şeylerin yaratılması
Allah'ın hikmetine aykırıdır. Melekler, "Biz seni hamdinle tesbih ve takdis
edip dururken orada (yeryüzünde) fesad çıkaracak ve kan dökecek kimse mi
yaratacaksın?" (2/Bakara, 30) diyerek Allah'ın yeryüzünde insanı
yaratmasına, bundaki hayrı bilmedikleri için ve şer olacağını zannettikleri için
insanın yaratılış hikmetini bilemeyip sormuşlardı. Allah, bundaki hayrı bildiği
için onlara, "Sizin bilmediklerinizi Ben bilirim" (2/Bakara, 30) diye
cevap vermişti.
Bazen insan, bir şeyi hayırlı
bulmayıp şer zanneder. Fakat Allah kula terbiye olması, aklını başına alması
için musîbet verir; günahlarının affedilmesi veya bir kısmından vazgeçilmesi ve
ecirler kazanması için hastalık verir. "Olur ki bir şey hoşunuza gitmezken, o
sizin için hayırlı olur. Bir şeyi de sevip istediğiniz halde o da hakkınızda şer
olur." (2/Bakara, 216). Allah, bize şer şeklinde görünen sıkıntı ve
musîbetleri hayra vesile olması için yaratır. Eşya ve olayların mâhiyet ve
kıymetleri, zıtlarıyla anlaşılır. Hastalık olmazsa sıhhatin, cehâlet olmazsa
ilmin kıymeti anlaşılamazdı. Yağmur ve karın yağmasında, rüzgârların esmesinde,
insanlara zararlı mikrop ve hayvanların yaratılmasında görülen cüz'î şerler,
bunların hayır ve faydaları yanında yok gibidir.
İnsan için dünyanın lezzetleri
yemek, içmek, nikâh, mal mülk, makam mevkî gibi şeylerdir. İnsanların başına
gelen elem ve acıların pek çoğu bunlardan dolayıdır. Bunlar, sabredilerek meşrû
yollardan elde edildiğinde ve hukuklarına riâyet olunduğunda şerleri hayra
dönüşür. Acı ve meşakkatler olmasaydı, ilim, şecaat, zühd, takvâ, iffet,
cömertlik, sabır ve ihsan gibi imânî kemaller ele geçmezdi. Şer gibi telâkki
ettiğimiz ve yaratılışlarındaki hikmeti anlayamadığımız pek çok şeylerde nice
hayırlar vardır. Ellerinde olmadan insanların başlarına gelen nice belâ ve
musîbetler, yaptıkları kötülüklerin bir kısmına, âhiretteki verilecek tam
karşılıklarından ayrı olarak bu dünyada da ceza ve azap gerektirdiği için
yaratılırlar: "Başınıza gelen her musîbet, kendi ellerinizle işleyip
kazandığınız günahlar yüzündendir. Bununla beraber, Allah birçoğunu da affeder."
(42/Şûrâ, 31)
Yüce Allah'ın âhirette kâfirler
ve günahkârlara vereceği cezalar da adâlet ve hayırdır. Çünkü cezaları lâyık
olan ve hak edenlere verir. Cezayı hak eden ve buna lâyık olan kimselere verilen
cezalar, bu kimselere nisbetle şerdir. Çünkü kendilerine acı ve sıkıntı verir.

Eski İran'da mecûsîler ve
zındıklar, "âlemdeki bütün hayırları yaratan âlemin tanrısı Hürmüz (Ahura
Mazda)'dür. Kötülüklerin kaynağı/yaratıcısı ise Ehrimen (Angra Mainyu)'dir"
derlerdi. Bunların iddialarına göre, dünyada bu iki kuvvet mutlak hâkimiyeti
sağlamak için sürekli mücâdele halindedirler. (4) Her şeyin yaratıcısının Allah
olduğu unutulan tahrif edilmiş dinlerde hayrı yaratan Allah, şerri yaratmaz
denilerek, şer için başka hâlık kabul edilmiştir. Bazıları da şerri şeytanın
yarattığını ileri sürmüşlerdir. Bunlar, şerrin yaratılmasını Allah'a yüklemenin
hata olacağı düşüncesiyle hareket edenlerdir. Bu yüzden Kur'an, Allah'tan başka
yaratıcı bulunmadığını anlatmak için her şeyin hâlıkı Yüce Allah'tır (13/Ra'd,
16) buyurarak, fiilin kulun eseri olduğu bildirilirken, hâlıkının kendisi
olduğunu açıklamıştır. "Ona iki yolu (hayrı ve şerri) göstermedik mi?"
(90/Beled, 10) buyrulur. Şerri seçenin, kötülüğü yapanın kul olduğu
bildiriliyor. O yüzden şerri meydana getirenin Allah olduğunu söylemek doğru
olmaz. Şerri meydana getirenin insan olduğunu, Allah'ın ise tek yaratıcı
olmasından dolayı insanı ve onun fiillerini yaratan olduğu, birbirine
karıştırılmamalıdır. Hayır da şer de kulun fiilidir. Ama imkânları ve fiili
meydana getiren kulu, Cenâb-ı Hakk'ın yaratmış olması yönüyle hâlıkı Allah olur.

İslâm tarihinde özellikle
Mu'tezile mezhebine bağlı olanlar, ?hayrın Allah'tan olduğu?nu kabul etmiş,
fakat şerrin Allah'tan olmasını âdeta Allah'a yakıştıramamışlardır. Kâinatta
olan biten her şey Allah'ın meşîeti (yaratması/dilemesi) dâhilindedir. Ama Allah
şerri irâde etmez, kâinatta şerrin olmasını, insanların şerde bulunmalarını
dilemez. İnsanların hoşuna gitmeyen bazı şeylerin hayır olabileceği Kur'an'da
açıklandığı gibi (2/Bakara, 216), şerrin de kesb, yani insanların kazanmalarının
sonucunda var edildiği belirtilir ve ?insanın, işlediği zerre miktarı hayır
ve zerre miktarı şerrin karşılığını göreceği? (99/Zilzâl, 7-8) ilân edilir.
Dolayısıyla Allah'ın şerri yaratması şer değil; tümüyle hayırdır; fakat kulun
şerri kazanması, yani kesbi şerdir. Eğer, kulun şerri kesbi neticesinde Allah
onu yaratmamış olsaydı, bu defa, kul irâde sahibi olmuş olmazdı.
Kâinatta şeytan gibi, mutlak
şer olan (insan açısından mutlak şer değil; hayrı şerrinden fazla olduğundan)
yaratıkları da yaratan ve netice itibarıyla onun azmasına fırsat veren de
Allah'tır. Yani, şeytanın azması, Allah'ın meşîeti dâhilindeydi. İnsan yeryüzüne
imtihan için gönderilmiş ve kendisine irâde verilmiştir; o bu irâdesini
kullanarak en alçak bir mevkîye düşebildiği gibi, en yükseğe de çıkabilir.
Ortada yüz yumurta olsa, sadece yüz yumurta olarak değer ifade eder; ama bir
tavuğun altına konulsa ve yirmisi civciv olup sekseni bozulsa, o zaman yirmi
civciv mi daha kıymetlidir; yoksa yüz yumurta mı? Civcivlerin yumurta yanındaki
değerleri bir yana, ileride her civciv tavuk olduğunda belki yüzlerce yeni
yumurta verecektir. İşte, yeryüzünde insanların belki yüzde sekseni şeytana
uyar, ama yüzde yirmisi gerçekten insan olur ve yüceliklere ulaşır; ama hepsi ot
gibi kalsa, o zaman insana ne gerek olacaktır? Bu noktada, şeytan gibi mahzâ şer
varlıkların varlığı tavzîfîdir (görevlendirme icabıdır). Kaldı ki, şeytanı
şeytan yapan, onun kendisidir. Diğer meleklerle tâbi tutulduğu bir imtihanda bir
daha geri dönüşü ve telâfisi mümkün olmayacak bir kayba uğramıştır. Demek oluyor
ki, meşîet çerçevesinde hayır ve şer de Allah'tandır veya her şey, hayırdır;
melekût cihetinde şer yoktur; şer kesb iledir ve mülk cihetindedir. (5)

Allah için yapılan her amel
hayır; bunun dışındaki ameller ise şerdir. Kul, Allah Teâlâ'nın yarattığı
imkânları, emirlerine uygun olarak kullanırsa, hayır; emrinin aksine kullanırsa
şer olur. Bunlardan herhangi birini seçmek ve yapmak, kulun yetkisindedir. Eğer
kötülüğü yapmak imkânına sahip olmasaydı, elbette yapamazdı. Şu halde yaratılan,
aslında hayır ve şer değil; bunların yapılmasına elverişli imkânlardır. Bu
sebeple de bu imkânları yaratan fiilin hâlıkı olur. Çünkü ondan başka yaratan,
imkân sağlayan yoktur. Halk etme Allah'a mahsus olduğundan, kulun fiili için bu
tâbir kullanılamaz. Çünkü kul, fiilin meydana gelişini sağlayan çeşitli
sebeplerden yalnız birinin (işi meydana getiren gücün) sahibidir. Kula fiilin
hâlıkıdır demek, işin oluşmasında rol alan diğer bütün âmilleri hesap dışı
bırakmak olur. Görme fiilinin yaratıcısı Allah'tır. Göz fabrikası O'nun. Işık
hammaddesi O'nun. Görülen bütün eşya da O'nun. O halde insan, neye bakarsa
baksın görmeyi yaratan Allah'tır. Baktığı helâl ise bu bakış "hayır" olur,
haramsa "şer."