Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular

İhsân; Güzelliktir, Güzellik Sergilemektir

İhsân

İhsân;
Güzelliktir, Güzellik Sergilemektir

İhsân kelimesinin temel anlamı,
güzelliktir. Güzellik, fıtrî bir özelliktir. Güzel Zât'ın güzel olarak yarattığı
insanın, güzeli gören, güzelden zevk alan rûhu, etrafta güzeli arar, bulur.
Güzel, herkes için ihtiyaç duyulan bir hoşnutluk, bir haz duyma ve kesin hüküm
verme işidir. Güzelliği açıklamak, onu yaşamak, onun heyecanını içinde
duymaktır. Her insanda güzellik duygusu bulunmakla beraber, onun uyanması güzel
bir esere ihtiyaç gösterir. Duygular, meydana çıkmak ve gelişmek için
kendilerini uyandıracak vâsıtalara muhtaçtırlar. Güzel eserler içimizde bir
âhenk duygusu uyandırdıkları için huzur, sükûn ve saâdet hissi doğururlar. Çünkü
?güzele bakmak, güzeli düşündürür; güzeli düşünmek de insana huzur verir.?

İnsan, hele duygulu ve uyanık gözlerle
bakarsa ilk anda ?güzel?i fark eder. Bu idrâk, düşünmeden, kendiliğinden oluşan
bir duygudur. Güzelliğin kendisini isbata, bir sebebin yardımına ihtiyacı
yoktur. ?Güzel ve güzellik nedir, ne değildir?le ilgili, felsefe, ?estetik?
başlığıyla incelemeler yapmış, neticelenmeyen nice tartışmalara öncülük
etmiş; elbette bir sonuca da ulaşamamıştır. Güzellik, psikolojik sistemlere
dayalı olduğundan herkese göre değişen ne olduğu belirsiz, sınırları insandan
insana değişen bir değer yargısı mıdır?

Güzelin ölçüsü müslümana göre
bellidir: Cemîl/Güzel olan Allah'ın hükmü. Güzel, Allah'ın güzel dediğidir.
Bütün fıkıh usûlü ile ilgili kitaplarda ?husün-kubuh? (güzellik-çirkinlik)
konusu işlenir. Bu konuda görüşler şöyle özetlenebilir: ?Güzel olan Allah,
sadece güzel olan şeylerin yapılmasını emreder? veya ?güzel olan Allah'ın
emrettiği her şey güzeldir.? ?Allah sadece çirkin şeyleri yasaklar? veya
?Allah'ın yasakladığı her şey çirkindir.?

?Şüphesiz ki Allah güzeldir, güzeli
sever.? (Müslim, İman,
1/93; İbn Mâce, Duâ, bâb 10) hadis-i şerifi de, bu konuda müslümanlar
açısından çıkış noktası kabul edilmiştir. Allah'ın emrettiği ?ihsân?ın bir
anlamı da güzelliktir. İslâm, düşüncenin, hareketin, duyguların, sözün, sesin,
davranışın, kısacası her çeşit ibadetin, yani her şeyin en güzelini ister.

Haramlar güzel olamaz. Duyular,
duygular yanılabilir. ?Sizin için daha hayırlı olduğu halde bir şeyi
sevmemeniz mümkündür. Sizin için daha kötü olduğu halde bir şeyi sevmeniz de
mümkündür. Allah bilir, halbuki siz bilemezsiniz.? (2/Bakara, 216) Nefisle,
arzu ile, hevâ ile, câhiliyyenin çirkeflikleriyle kirlenmiş ve fıtratı bozulmuş,
selîm olmayan akılla güzelin tanımı ve ölçüsü tesbit edilmeye kalkılırsa, insan
putlaştırılmış olur. Haram olduğu halde güzel zannedilenler, gerçek güzelden
insanı alıkoyan yapay/sanal güzellerdir; daha doğrusu hallüsinasyonlardır.
?Şeytan onlara yaptıkları işleri zînetlendirip güzel gösterdi ve onları yoldan
saptırdı.? (29/Ankebût, 38)

Haram olan bir şey, müslümana göre
güzel değildir. Çünkü müslümanın ölçüsü, duyuları ve duyguları değildir. O,
duygularının, hevâsının kulu değil; Allah'ın kuludur. ?Hoşlandığı ve
hoşlanmadığı? her konuda Rabbına itaat edecektir. İmanı nispetinde duyu ve
duygularını da selîm/sağlam kılacak, onları da Rabbına teslim edecek, o zaman
nefis de mutmain olacak, Rabbının emirlerinden râzı ve hoşnut olma seviyesine
çıkacaktır. Bu, benliğini kaybetme değil; aksine, bulmadır. Bu, yok olma değil;
Allah'ta var olmadır, kâmil insan olmadır.

Güzelleştiren Allah, güzeldir ve
güzellikler O'nun cemâlinin vasfıdır. O'nun güzelliği de yaratıklara benzemez.
İnsanları etkileyen sanat eserleri, mûcizelerin gücü, hârika ve fevkalâde
olayları yaratan da Allah'tır. Evrendeki her şeyde güzellikler açık veya kapalı
bir şekilde görülmektedir. Güzel olan Allah'ın yarattığı varlıklar, ya bizzat
güzeldir veya sonuçları yönüyle güzeldir. Allah'tan daima güzellik zuhur eder.

Kötü ve çirkin, şeytanın ve insan
nefsinin ürünüdür (4/Nisâ, 79). Allah, yaratıcıların en güzelidir (23/Mü'minûn,
14; 37/Saffât, 125). Allah, hüküm verme bakımından da en güzel olandır. Rızkın
en güzeli de Allah'tan gelir. O, rızık verme bakımından da en güzeldir
(65/Talak, 11; 11/Hûd, 88; 22/Hacc, 58; 16/Nahl, 75). Var ettiklerine en güzel
boyayı vuran da Allah'tır (2/Bakara, 138). Güzelin kaynağı ve tüm güzelliklerin
sergileyicisi olan Allah, insandan da güzellik sergilemesini, yani ihsanı
emreder: "...Allah sana ihsân ettiği gibi, sen de (insanlara) ihsân (iyilik)
et..." (28/Kasas,77)

Câhiliyye insanı, bakmasını
bilemediğinden, Allah'ın nuruyla bakamadığından, gözlerinde perde bulunduğundan
evrendeki güzellikleri göremez. O, kendine göre, yapay bir güzel peşindedir.
Müslüman ise, güzelliği yaratanı bildiğinden, güzeli keşfetmeye
tâliptir.

Eşyanın güzelliğinde hakiki güzelliğin
tecellilerini anlar müslüman. O, mutlak güzellik peşindedir. Allah'ın cemâl
sıfatının tecellilerini görerek hayran olur. Güzellik mutlak olduğu için,
yaratılışta, Allah'ın yarattıklarında çirkinlik yoktur.

Çirkinlik, itibârîdir, görecelidir.
Birinin çirkin dediğine bir başkası sevgi gözüyle bakıp sevebildiği zaman
güzellikler bulabilir. Allah, kötü ve çirkin bir şey yaratmamıştır. Bir şeyin
çirkinliği ve kötülüğü kullanıldığı yere göredir. Meselâ, hayvan gübresi
genellikle pis bir şey diye görülür. Fakat gübreyle meyveler, sebzeler büyür,
gelişir. Bu açıdan ele alınınca gübrenin bir lütuf ve nimet olduğu ortaya çıkar.
Ama birisi gübreyi alıp üstüne başına sürmüşse, o zaman, ona pis demek yerinde
olur. Tarlasına, bahçesine gübre çeken bir çiftçi bu haliyle hiçbir zaman pis
değildir.

Güzellik de, bakılandan ziyade bakana,
görene, duyana ait bir özelliktir. Güzelliği gören göz, güzelden zevk alan ruh
olmasaydı güzellik neye yarardı? O yüzden güzele, güzel bir niyetle ve güzel bir
şekilde bakmak ibadettir, sevaptır. Yalnız unutmamak gerekir ki, güzelin
tanımında güzel yoldan sapmamak, sınırı (hudûdullah) aşmamak esastır. Yine
bilmeli ki, daha güzeli elde etmek için az güzeli terk etmek (3/Âl-i İmran, 92;
2/Bakara, 155) veya onu tahdit etmek, sınırlandırmak gerekir. Zevk aldığımız,
güzel gördüğümüz şeylerden sınırsız bir şekilde yararlanılmasının çok çeşitli
dünyevî ve uhrevî zararlara sebep olacağını, bunların imtihan vesilesi olduğunu
herkes bilir/bilmelidir.

Ölüm olmasaydı, ölümden sonraki hesaba
çekilmekle başlayan hayat olmasaydı... O zaman her şey anlamsız ve boş olurdu;
güzeller ve güzellikler bile. Evet, ölüm olmasaydı o zaman nefse hoş gelen,
sınırlarını hevânın veya çevrenin çizdiği güzellerin (!) ve güzelliklerin (!)
belki bir değeri olurdu. O zaman dünya sadece eğlenmek ve zevk almaktan ibaret
olabilirdi. Ama ölüm var, hem de evet, güzel olan ölüm ve ölüm ötesi
güzellikler. O halde tüm yapay ve sanal güzellikleri, bütün sahte ve fâni
güzellikleri o gerçek güzellik uğrunda fedâ etmeye değmez mi?

Kâinattaki varlıkların rengi, şekli,
tadı ne güzel... Hele sesleri ne güzel bir armoni, ne güzel bir mûsikî, ne güzel
uyumlu orkestradır. Bülbülün şakıması, horozun ötüşü, kuşların cıvıltısı, suyun
şırıltısı... anlayana sivrisineğin vızıltısı bile saz gibi âhenkli bir müziktir.
Kâinat hep tesbih etmektedir, zikretmektedir. Bitkilerin ve hayvanların
şekilleri, yapıları, renkleri, tatları hep farklı, hep ayrı güzel. Ve
seslerindeki farklılıklar, güzellikler... Bir de çağdaş aygıtlara bakın:
Fabrikalardaki sese, makine gürültülerine, araba motorlarına, evlerdeki küçüklü
büyüklü âlet ve gereçlerden uçakların seslerine kadar... Ne çirkin bir gürültü;
tabiatla ne uyumsuz şeyler ya Rabbi![1]




[1]
Ahmed Kalkan, Sanat Bilinci, s. 45-50.