Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular

3- Nankörlük Anlamında Unutkanlık

3


3- Nankörlük Anlamında Unutkanlık:

?İnsanın başına bir sıkıntı
gelince, Rabbine yönelerek O'na yalvarır. Sonra Allah ona bir nîmet verince,
önceden yalvarmış olduğunu unutur. Allah'ın yolundan saptırmak için O'na eşler
koşar. (Ey Muhammed!) De ki: ?Küfrünle biraz eğlene dur, çünkü sen, muhakkak
cehennem ehlindensin!? (39/Zümer, 8) Übey bin Halef hakkında inen ?Kendi
yaradılışını unutarak Bize karşı misal vermeye kalkışıyor ve ?şu çürümüş, un
(gibi) olmuş kemikleri kim diriltecek?' diyor.? (36/Yâsin, 78) âyeti, bu tür
bir unutkanlığı ifade etmektedir. Kur'an'da genellikle unutkanlığın bu çeşidi
için kâfirlerin tümünü hedef alan ifadeler tercih edilmiştir (9/Tevbe, 67; 25/Furkan,
18; 32/Secde, 14; 38/Sâd, 26).
Bu türden unutkanlık
gösterenler hakkında büyük zâlimlikleri dile getirilmekte ve kalplerinin
mühürlendiği vurgulanmaktadır. ?Rabbinin âyetleri kendisine öğüt yollu
hatırlatıldığı halde ondan yüz çevirenden ve ellerinin önce işleyip öne
sürdüklerini unutandan daha zâlim kim vardır? Şüphesiz ki Biz onların kalpleri
üzerine anlamalarını engelleyecek perdeler gerdik ve kulaklarına da bir ağırlık
koyduk. Onları doğru yola çağırsan, yine de doğru yolu asla bulamazlar.?
(18/Kehf, 57) Bu unutkanlık, kâfirlerin özelliklerindendir ve büyük sorumluluk
gerektiren çeşittendir. Bu tür unutkanlık gösterenlere karşı kıyâmette şöyle
denilecektir: ?Onlara: ?Bu gününüze kavuşmayı unuttuğunuz gibi, bu gün de Biz
sizi unuttuk (terk ettik; kendi halinize bırakacağız). Oturup karar kılacağınız
yer ateştir ve sizin için yardımcılar da yoktur' denilecek.? (45/Câsiye, 34)
Bu kategoriye giren ve kulların ilâhî emre gereken özeni göstermemeleri yüzünden
Allah'ın da onları unutacağına dair olan ?...Onlar Allah'ı, Allah da
kendilerini unuttu (terk etti)...? (9/Tevbe, 67) gibi âyetler (7/A'râf, 51;
45/Câsiye, 34; 32/Secde, 14), Allah'ın onları ve taleplerini dikkate almayacağı
ve ebedî bir şekilde azap içinde terk edeceğini îma etmektedir.
Nimet bolluğunun bu tür
unutkanlığa sebebiyet verdiği belirtilmekle birlikte (25/Furkan, 18), Kur'an'da
bu tür unutkanlıkta bulunan kişileri, daha da sapkınlığa götürmek gayesiyle
Allah tarafından böyle bol nimetin verildiği (6/En'âm, 44) ve bu unutkanlıkları
yüzünden de, âhirette büyük azâba çarpılacakları vurgulanmaktadır (38/Sâd, 26;
32/Secde, 14).
Kur'an'da, unutmayla ilgili
Allah'ın bir şeyi unutturması neticesinde unutturulandan daha hayırlısı veya bir
benzerinin getirileceği belirtilmektedir (2/Bakara, 106). Hakkı tebliğde
başkalarına tavsiyelerde bulunmakla birlikte insanın bazen kendi nefsini
unuttuğunu ifade etmek sûretiyle onların psikolojik çelişkilerine temas
edilmektedir (2/Bakara, 44). Dünya hayatında insanın kendi nasibi ile, boşanma
esnasında karı koca arasında iyilik ve ihsânın unutulmamasının gerekli olduğu da
belirtilmektedir (2/Bakara, 237; 19/Meryem, 23).
Sehv de, büyük oranda
unutkanlıktan kaynaklanmaktadır. ?Yazıklar olsun o namaz kılanlara ki,
kıldıkları namazdan gâfildirler (sehv ederler).? (107/Mâun, 4-5) âyetinin
taşıdığı tehdit, bu zaafın insanın gücü dâhilinde olduğunu gösterir. Bundan
dolayı âyet, insanın çetin bir hesaba çekileceğini ifade etmektedir. ?Ey
Rabbimiz! Unutursak veya hataya düşersek bizi hesaba çekme (mağfiret et)...?
(2/Bakara, 286) âyeti de, bu gibi zaaflardan mes'ul olunabileceğini ifade
etmektedir. Her ne kadar bu konuyla ilgili ?Allah, hata ve unutma hususunda
ümmetimden sorumluluğu kaldırmıştır.? (İbn Mâce, Talâk 16) gibi hadisler
olmakla birlikte, bazı âlimler hata ve unutmanın, insan gücünün dâhilinde
olduğunu ileri sürmekte, bu gibi şeylerden kişinin gücü nisbetinde kaçınmasının
gerekli olduğunu savunmaktadırlar (Elmalılı, Azim Y. II/279). Aslında İslâm
âlimlerinden bu görüşü savunanların haklılık payları vardır. Çünkü hataların
önemli bir kısmı unutkanlıktan kaynaklanmaktadır. Unutkanlık, eğer
umursamazlıktan meydana gelirse, bunun sorumluluk gerektireceği görüşündeyiz.
Ancak bu unutkanlık, insan doğasının gereği olarak meydana geliyorsa, bunun,
yukarıdaki hadis ışığında herhangi bir mes'ûliyet gerektirmeyeceği
kanaatindeyiz. Nitekim halk arasında ?hatasız kul olmaz? atasözü, kişinin bu
zaaftan asla ayrı değerlendirilemeyeceğini ifade etmektedir.
Bu tarzda olan hatalar, aslında
bizleri başarıya götüren birer itici sebeptirler. Nitekim insanlar,
hayatlarındaki bazı başarılarını, yaptıkları hatalardan sonra duydukları
pişmanlıklara borçludurlar. İnsan, ne kadar tedbirli olursa olsun, hiç umulmadık
bir nedenden hata yapabilir. Bu hata da, insanı pişmanlığa sevkettiği için
başarıya götüren itici bir etken olur. Çünkü pişmanlıklar, bir daha o hatayı
yapmamaya kişiyi azmettirir. Bu realiteden hareketle tevbenin kabulü, pişmanlık
duygusuyla özdeş olarak telâkki edilmektedir. Makbul olarak kabul edilen nasûh
tevbe, bir kimsenin yapılan kabahatten bir daha yapmamak üzere tiksinerek
vazgeçmesidir. Başarıların temelinde, bunun gibi bir duygunun payı büyüktür.
Ancak, hata, namaza önem vermemek gibi kötü bir niyetten doğuyorsa, bu tarz
hatalar, İslâm âlimlerinin, hataların sorumluluk gerektireceği hakkındaki
görüşlerine haklılık payı vermektedir. (3)