Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular
İstiğfâr; Nefis/Hevâ Büyüklenmesine Dur!
İstiğfâr 
 
İstiğfâr; Nefis/Hevâ Büyüklenmesine Dur! 
 
Ğ-f-r kökünden gelen ğufrân, 
mağfiret: Örtmek, gizlemek, kusurunu örtmek, bağışlamak, affetmek, ucuzlatmak, 
af dilemek anlamına geliyor. Allah'a nisbet edilerek söylendiğinde (estağfirullah) 
Allah'tan günah ve kusurları için bağışlanma dileme anlamını içeriyor. Kur'an'da 
kullanılışıyla ilgili âyetlerden bir bölümünü görelim: 
?Dedi ki: ?Rabbim, ben 
nefsime zulmettim; beni bağışla.? (28/Kasas, 16) 
?Allah, şirki/ortak koşmayı 
bağışlamaz.? (4/Nisâ, 48) 
?Allah, dilediğinin günahını 
bağışlar.? (5/Mâide, 18) 
?Siz amellerinizi düzeltin; 
Allah da günahlarınızı affeder.? (33/Ahzâb, 81) 
?Bizi affet, bizi bağışla, 
bize merhamet et.? (2/Bakara, 286) 
?Onlar bir günah 
işlediklerinde veya nefislerine zulmettiklerinde hemen Allah'ı anarlar ve 
günahlarından dolayı bağışlanma dilerler.? (3/Âl-i İmrân, 135) 
?O, günahlarını bağışlayan, 
tevbeleri kabul eden ve azabının şiddeti uzun olandır. Allah, affedip bağışlayan 
ve merhamet edendir (Ğaf^run Rahîm).? (2/Bakara, 281) 
İstiğfârın diğer şiarlardan 
farkı, müslüman-Allah ilişkisi ile ilgili olmasıdır. Burada konu, müslümanın 
kusur, günah ve yanlışlarından dolayı Allah'tan af dilemesi, kendisini Allah'a 
şikâyet etmesidir. Kendisinin inanç ve ilkeleri ile barışık yaşaması çabasıdır. 
Amellerini Allah ile yüzleştirmesi gayretidir. Kendi kendine itiraf etmesi, 
kendisiyle ters düşmeme isteğidir. 
G-f-r kökünden gelen kelimeler 
genellikle ?bağışlayan-bağışlar-bağışlama-bağışla? kalıplarındadır. Vugular, 
Allah'ın bağışlaması ve kulların bağışlanma dilemesi etrafında döner. Yanlışlık 
yapmış müslümanların bu yanlışlıklarını Allah'a nasıl arz edeceklerine dair duâ 
âyetleri vardır. Bunu okuyarak hallerini arzederler. İstiğfâr ile birlikte geçen 
diğer kelimeler de vardır. ?Zenb? (günah, yasaklı), ?ism? (günah, 
kötülük), ?tevbe? (pişmanlık, itiraf, dönüş yapma), ?afuvv? (af, 
bağış), ?Rahîm? (acıyan, merhamet etme), ?keffera -tekfîr-? 
(örtme, ayıpları gizleme). 
Müslüman, aynaya baktığında 
aynadaki kendisi ile asıl kendisi arasında bir terslik görmemelidir. Her ikisi 
birbiriyle barışık olmalıdır. Müslüman kendisi ile barışık yaşamalıdır. 
Amellerini, sözlerini, sık sık ilkeleri ile, değerleri ile yüzleştirmelidir. İçi 
gibi dışı, dışı gibi içi olmalıdır. İstiğfâr, bunu sağlamaya yönelik bir 
şiardır. İstiğfâr, kişiyi kişilik tekliğine götürür. İçi dışı bir olan 
şahsiyet... 
?İzzet; Allah'ın, Rasûlünün 
ve mü'minlerindir.? (63/Münâfıkun, 8) buyurulmuştur. Kişiye İslâmî şahsiyeti 
bu âyetteki anlayış verir. Müslüman kişinin yaptığı her yanlış, onun izzetinin 
alınıp götürülmesine yol açar. İzzetli olmayan ahlâklı olamaz. İslâmî ahlâk ve 
şahsiyet erginliği, izzetli olmakla sağlanır. Buna izzet-i nefs? (kişiliğin 
korunması) da denilmiştir. Kişilik, içi dışı bir olan ?tek kişilik? oluşturmakla 
korunur; iki yüz bulundurmakla değil. İşte istiğfâr, bu ikiliği ortadan 
kaldırır. İyi bir insan kötülük yapmaz, yapmamalıdır. Yaparsa, derhal onu itiraf 
etmeli, iyi ile kötülüğü birbirine karıştırarak iyiliğe ihânet etmemelidir. 
Kötülüğün kendisine âit olduğunu itiraf, insan şahsiyetini iki yüzlü olmaktan 
kurtarır. İyiliğin netleşmesine ve öne çıkmasına neden olur. İhtiyacınızı 
isterken izzetinizi koruyun, vakarınızı kaybetmeyin? buyrulmuştur. 
Görülüyor ki izzet, insanın 
kendi fıtratı üzere olmasıdır. Bunu bozan, ahlâkını da bozar. İnsan, yaratılış 
itibarıyla iki boyutlu bir varlıktır. Bir iyilikler boyutu, bir de kötülükler 
boyutu vardır. İki kişiliği de aynı bünyede barındırır. Sanki insanda hayvanlık 
ve meleklik birleşmiştir. 
İzzet, üstünlük demektir. 
İnsanın iyilik boyutunu üstün tutması, bunu hayvanlık boyutuna çiğnetmemesi 
demektir. Bir de tersi vardır. O da ?istikbâr?dır. Bu da üstünlük anlamındadır, 
ama hayvanlık boyutunun üstünlüğü. Kendini büyük görerek hevâ ve hevesini üstün 
tutması, arzularının peşine gitmesi, onları hayat tarzı olarak benimsemesi... 
İzzet kişinin şahsiyetinde Yaratıcı'nın koyduğu emir ve prensipleri üstün 
kılması, ?istikbâr? ise, kendi arzularını üstün kılmasıdır. Bu nedenle İslâmî 
ahlâkın temeli, ?izzet?; ahlâk bozukluğunun, kişilik sapmasının, günahkârlığın 
temeli de ?istikbâr?dır. Bu nedenle, istikbâra bulaşan herkes, istiğfâr etmeli 
ve böylece izzetini muhâfaza etmelidir.[1] 
 
İstiğfâr; Allah'tan hata ve 
günahlarının bağışlanmasını isteme, mağfiret (bağışlanma) dileğinde bulunma 
demektir. İçerisinde ?istiğfar (bağışlanma dileği) bulunan bütün dualara da 
?istiğfar duası' denmiştir. İstiğfar; müslüman bir insanın bir kul olarak 
kendini Allah'ın büyüklüğü karşısında bir yere koyması, Allah'ın her şeye sahip 
olduğunu anlaması demektir bir anlamda. Kişi Allah'ın kuludur. Kul Allah'ın bir 
yasağını çiğnerse veya bir emrine aykırı hareket ederse günah kazanır. Yani 
Allah karşısında hata eder. Günahları ise yalnızca Allah bağışlar (3/Âl-i İmran, 
135). 
Kul, yaptığı hatanın farkına 
varır, pişman olur, ellerini açar Rabbinden bağışlanma diler, af olmayı bekler. 
Kulun böyle yapması hem yaptığı hatadan dönmektir, hem de Allah'ın büyüklüğüne 
yeniden teslim olmaktır. Kişi, bir hatayı yaptığı halde umursamaz, aldırmaz, 
hatta yaptığı hatanın iyi bir şey olduğunu düşünür de, affedilmesi için Allah'a 
yönelmezse; bu tavır Allah'a karşı bir kibirdir/gururdur. Böyle bir ahlâk ancak 
inkârcıların davranışıdır. Kul, Allah'ı sevdiğini, O'nun Büyüklüğünü tanıdığını, 
O'ndan korktuğu (ittika ettiğini), O'na sığındığını, yalnızca O'ndan yardım 
dilediğini, Allah'tan bağışlanma (istiğfar) ile yerine getirir. Kulun en Yüce 
Makam karşısında acizliğini ve günahkârlığını dile getirmesi, Allah'ın rahmetine 
sığınması veya onu istemesi, onun çok önemli bir ibadetidir. Bu tavır, Allah'a 
olan bir bağlılığın isbatıdır. 
?Rabbinizden bağışlanma 
dileyin, doğrusu O çok bağışlayandır (Ğafur'dur).? (71/Nuh, 10). 
İnsanların günahlarını 
tamamen gören ve bilen yalnızca Allah'tır (25/Furkan, 58). Öyleyse 
insanlar günahlarını yalnızca Allah'a itiraf ederler ve yalnızca O'ndan 
bağışlanma dilerler. 
?Rabbinize istiğfar edin, 
sonra da O'na tevbe edin. Şüphe yok ki benim Rabbim Rahim'dir (merhamet 
sahibidir), Vedûd'tur (seven ve sevilendir).? (11/Hûd, 90) 
?Rabbimiz, biz inandık, 
bizim günahlarımızı bağışla, bizi ateş azabından koru' 
diyenleri, sabredenleri, doğru olanları, huzurunda boyun büküp divan duranları, 
Allah için (mallarını) harcayanları ve seherlerde istiğfar edenleri 
görmektedir.? (3/Âl-i İmran, 16-17) 
?(Amel) defterinin 
sayfasında çokça istiğfar bulana ne mutlu!?? (Ibn Mâce, Edeb 57, hadis no: 
3818, 2/1254) "Âdemoğlunun hepsi hata edici, günah işleyicidir. Ancak, hata 
işleyenlerin en hayırlısı, tevbe edip Allah'tan affını dileyendir." (İbn 
Mâce, c. 2, s. 1420; Müsned-i Ahmed bin Hanbel, 3/198; et-Tâc, c. 5, s. 515) 
İnsan günah işlediği zaman 
bunda ısrar etmemeli, hemen istiğfar ve tevbe etmeli. İstiğfar, günahın 
bağışlanmasını istemek; tevbe ise, günahtan vaz geçmektir. Allah'a istiğfar 
etmiş bir kimse, istiğfarından önce günah işlemiş de olsa affedileceği umulur (Tirmizî, 
Deavât 107, Hadis no: 3559, 5/558). İstiğfarın yalnızca dil ile yapılması 
yetmez. Bunun hem dil hem kalp ile yapılması gerekir. Her ibadette olduğu gibi 
niyet çok önemlidir. 
İhlâslı bir şekilde bağışlanma 
isteyip de günahtan vazgeçeni Allah affedebilir. Peygamberimiz buyuruyor ki: 
?Kim yatağına girince üç defa: ?Estağfirullahe'l azím ellizi lâ ilâhe illa 
hüve'l Hayyu'l Kayyûm (Kendisinden başka hiç bir ilâh olmayan, diri ve her an 
yaratıkları gözetip duran yüce Allah'tan bağışlanma dilerim)' derse, Allah onu 
savaştan kaçmış olsa da bağışlar.? (Ebû Dâvud, Salât, hadis no: 1517, 2/85; 
Tirmizî, Deavât 118, hadis no: 3578, 5/569) 
Peygamberin günde yüz kadar 
istiğfâr etmesi, ümmetine tevbe ve istiğfârı öğretmek için olsa gerektir. Bir 
mü'min de günlük hayatında yüz kere olsun, tevbe ve istiğfârda bulunması dinî 
vazifelerindendir. İstiğfâr devamlı olmalıdır. Dinimizde, ibâdetin az da olsa 
devamlı olanı makbuldür. 
"Kim (günahlarına tevbe 
ederek) istiğfâra devam ederse, Allah o kimseyi (dünyevî ve uhrevî) her 
darlıktan kurtarır ve her gamdan, kederden âzâd eder ve onu ummadığı yerden 
rızıklandırır." (Ebû Dâvud, I/348). 
Fakirlikten, kuraklıktan ve 
nice musibetten kurtuluş, istiğfâr sayesinde verilen nimetlerdir: 
"Artık, dedim, 'Rabbinize 
istiğfar edin/O'ndan mağfiret dileyin. Çünkü O, çok mağfiret edicidir. (O 
sayede) gök, üstünüze bol yağmur salıverir, sizin mallarınızı, oğullarınızı da 
çoğaltır, size bağlar, bostanlar verir, size ırmaklar akıtır." (71/Nûh, 
10-12) 
Müslüman, insan olması 
dolaysıyla yanılıp hata edebilir, günaha düşebilir. Önemli olan günahta ısrar 
etmemek ve Allah'a istiğfar etmektir. Böyle yapmak imanın gereğidir. Müslüman, 
kendisi için bağışlanma dileğinde bulunabileceği gibi, ana babası, ölmüş olsalar 
bile diğer müslümanlar için de istiğfar edebilir, bağışlanmalarını Allah'tan 
isteyebilir (14/İbrahim, 41; 47/Muhammed, 19). Fakat, tevbeleri kabul 
edilmeyecek insanlar için bağışlanma dilemeleri yasaklanmıştır (9/Tevbe, 80). 
Münafıklar için bağışlanma dileği yasaklandığı (9/Tevbe, 84) gibi, yakın 
akrabası olsa bile müşrikler için de bağışlanma dilemek yasaklanmıştır (9/Tevbe, 
113). 
Allah'ın isimlerinden biri de 
?Ğafûr veya Ğâfir' yani, istiğfar edenleri, bağışlanma isteyenleri çokça 
bağışlayandır. (40/Mü'min, 3, 9/Tevbe, 173, 182, 218; 3/Âl-i Imran, 31, 155; 8/Enfâl, 
70; 35/Fâtır, 53; 58/Mücâdele, 2; 73/Müzzemmil, 20 vd.). Allah (c.c.) aynı 
zamanda ?Ğaffâr'dır. Yani günahları çok çok bağışlayan, kullarını çok affedendir 
(20/Tâhâ, 82; 38/Sâd, 66; 39/Zümer, 5; 71/Nûh, 10; 40/Mü'min, 42). O halde 
müslümanlar her zaman Allah'ın Ğafur ismine sığınırlar, hatalarının bağışlanması 
için yalnızca O'ndan yardım dilerler ve samimi bir dilekle O'na tevbe ederler.[2] 
 
 
 
 
 
 
 
 [1] 
 İhsan Eliaçık, s. 39-42. 
 
 
 
 
 [2] 
 Hüseyin K. Ece, a.g.e. s. 314-315.




 e-posta adresimize mail atabilirsiniz.
 e-posta adresimize mail atabilirsiniz.