Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular

?Dünya Hayatı, Sizi Aldatmasın!?  

Yeni Sayfa 1


?Dünya Hayatı, Sizi Aldatmasın!?

Allah,
merhametini göstererek ikaz etmekte, dünyanın aldatıcılığını hatırlatmaktadır:
?Ey insanlar! Rabbinize karşı gelmekten sakının. Babanın evlâdı, evlâdın da
babası nâmına bir şey ödeyemeyeceği günden çekinin. Bilin ki, Allah'ın verdiği
söz gerçektir. Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın ve şeytan, Allah'ın affına
güvendirerek sizi kandırmasın.? (31/Lokman, 33)
?Dünya?ya,
ister ?yakın hayat', ?âhiretin önündeki hayat' diyelim; isterse ?ednâ' kökünden
alarak ?en âdi, en değersiz, en iğreti en basit hayat' diyelim; o insana ait
istekler, arzular, şehvetler, uzun emeller ve bitip tükenmek bilmeyen hayaller
olduğuna göre, gönül ile Allah sevgisi ve O'na itaat arasına perde olan her şey
?dünya? sayılabilir. Akıllı insan, Allah sevgisi ile gönlü arasına girerek perde
ve engel olabilecek bu imtihan dünyasına dikkat etmeli, aldanmamalı; onu kulluk
bilinciyle değerlendirmelidir. Esas hayat, sonsuz hayat, en hayırlı hayat;
sonraki hayatımız, yani âhirettir. Dünyada ekilenin orada biçileceğine göre, bu
dünya hayatını âhiret bilinciyle yaşamalı, dünyadaki görevlerimizi yaparak,
orası için hazırlanmalıyız.
?Zaman sana
uymazsa, sen zamana uy? sözü gibi, ?...Hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya çalış!?
sözü de Kur'an ve sünnetin dünya konusundaki değerlendirme ve tavsiyelerine
terstir; bunlar bazen hadis diye takdim edilmektedir, Kütüb-i Sitte'de böyle bir
hadis rivâyeti yoktur. Bazı insanlar da ?Allah, nimetlerini kulu üzerinde
görmekten hoşlanır? şeklindeki hadis rivâyetini, kendilerini gurur ve kibire,
lüks ve isrâfa yönelten haramları nimet diye takdim ederek, farkında olmadan da
olsa, davranışlarıyla Allah'a ve Rasûlüne iftira atma gibi büyük bir yanlışa
düşebilmektedir. Bu hadisle cimrilik, malı gerektiği şekilde kullanmama, sadece
biriktirmekten hoşlanma kınanmış olmakla birlikte; nimeti Allah yolunda ve meşrû
bir şekilde kullanmak tavsiye edilmiştir. Ama unutulmak istenen ?nimet?
tanımıdır. Esas nimet; İslâm'dır, takvâdır, yardımlaşmadır, kötü değil; iyi
örnek olmadır. Allah, her şeyden önce bu nimetleri kulu üzerinde görmek ister.

Dünya bir
aynadır. Aynanın rengi, büyüklüğü, çukur ve tümsekliğine, arkasındaki sırların
dökülüp dökülmediğine göre şekil aldığı/yansıdığı, görüntüleri farklılaştırdığı
görülür. Bir şeyin önemi, fazileti veya fenalığı, başka bir şeyle mukayese
yapılarak anlaşılır. Dünya konusundaki değersizlik, kendi başına ifade edilirse
yanlış olur. Dünya, Allah'ın imtihan alanı olarak yarattığı ve nice muhteşem
sanatlarını sergilediği bir alan olduğu gibi; insanın da halifesi olduğu, sınav
yeri olan, helâl nimetlerinden istifade edileceği, imar ederek gelişme ve
kalkınmalarda bulunulacağı bir yerdir. Dolayısıyla kötü ve değersiz değildir.
Ama âhiretle karşılaştırıldığında durum değişir. Âhiret devamlı ve dünyadaki
eksik ve olumsuzlukların olmayacağı sonsuz bir mutluluk yeri olduğundan, âhirete
göre dünya önemsizdir. Dünyayı değerlendirmede âhiret inancı temel ölçüdür. O
yüzden âhirete inanmayanlar, onu başka bir şeyle karşılaştırma imkânından mahrum
oldukları için veya yoklukla (ölüm, onlar için yok olmaktır)
karşılaştırdıklarında câzip gelmekte ve dünyayı yalancı cennet gibi kabul
etmektedirler.
Dünyanın
zemmi, başlı başına bir hayır değildir. Her konuda olduğu gibi dünya konusunda
da ölçü: ?Allah için sevmek, Allah için buğzetmek?tir. Eline geçmediği, sahip
olamadığı için dünyayı kötüleyip tahkir eden kişi, erişemediği ciğere ?pis?
diyen kedi gibidir. Aslında eleştirisi, sevgisinden ileri gelmektedir. Yine,
dünya, eline geçtiği halde, zaman akıp gidiyor, zamanla birlikte sahip olduğu
dünyalıklar da azalıyor, eriyor diye teselli bulmak için kızdığından dünyayı
kötülemek, dünyaya bağlılıktan kaynaklanmaktadır. Makbul olan tahkir, Allah için,
Allah sevgisinden, âhiret sevgisinden ileri gelendir. İnsanın, Allah'ın
mağfiretine, muhabbet ve ibâdetine engel olduğu için, dünyanın zarûrî işlerinin,
kendisini uhrevî güzelliklerden alıkoyduğu için veya cennetin güzelliklerine
nisbetle dünyayı basit görmek, makbul olan bakıştır. Nasıl ki, Hz. Yusuf'la
güzel/yakışıklı bir adam karşılaştırılsa, çirkin göründüğü gibi, dünyanın kıymet
verilen güzellikleri de cennetin güzellikleriyle mukayese edildiğinde ?hiç?
hükmündedir.
Dün, en
sevdiğimiz gıdaları yemiş, eğlenmiş, günümüzü zevkle geçirmiş olsaydık, bugüne
kalan hiçbir şey olmayacaktı, gafletle geçirilen, dolayısıyla kaybedilen
zamandan başka. Hele o zevk ve eğlenmelerde ölçüye dikkat etmediysek, bugüne ve
yarına kalacak olan sadece günah yükü olacaktı. Yok, dünü zorluk ve sıkıntılarla
geçirmiş isek de bugün için pek bir şey değişmeyecek, hatta bu gün daha az
sıkıntı içinde isek, dünle karşılaştırdığımızda bu, mutluluk sebebi olacaktı. Ve
eğer o sıkıntılar Allah için idiyse ve sabrettiysek, bugüne ve yarınlara
taşınacak kalan şey, sevaplar olacaktı. Hayat, dünler, bugünler ve yarınlardan
ibaret olduğuna göre; dün geçmiştir, yok hükmündedir. Yarın yaşayacağımız
meçhuldür, bugünü değerlendirmek ve âhirete azık hazırlamak en akıllı yol olsa
gerek. Hayat oyun ve eğelenceden ibaret. Hayat oyunu bitmek üzere, göz
perdelerimizin kapanmasına kim bilir, belki fazla bir vakit kalmadı. Zevkler,
sanal; hayat ise bir oyun, masal, rüya. Bir varmış bir yokmuş.
İnsanın
dünyevî olarak zarûrî ihtiyacı, beslenme/gıda, giyinme/tesettür ve ev/barınmadan
ibaret olduğu ve bu gereksinmelerini israfa ve lükse kaçmadan helâl yoldan temin
etmesi, kalan birikimlerini infak etmesi gerektiği halde, tüketim toplumunun bir
ferdi olarak insan, günümüzde ihtiyaç labirentinde yolunu şaşırmaktadır. Alınır,
tüketilir, tekrar alınır, alınır... Ömür biter, alınacaklar ve ihtiyaçlar(!)
bitmez. Kimi savunmacı ve uzlaşmacı insanlar öyle derler: ?Batılıların sadece
tekniği alınmalı, ahlâk ve kültürü alınmamalıdır.? Düşünülmez ki, teknik ve
teknolojik aygıtlar, dünya görüşü ve yaşama biçimiyle birlikte gelir. Zaten
bunlar, belirli bir kültürün ürünüdür ve o arkaplandan koparılamaz. Sözgelimi,
?buzdolabı?, kültürüyle birlikte gelmiştir. Eskiden, artan yemekler, ertesi güne
saklanamayacağından bir komşuya ve özellikle fakirlere verilirdi. İnsanlar,
evlerine gıda depola(ya)mazlardı. Buzdolabı, ?verme?yi unutturan ?egoist?
kültürüyle, kullananlara sadece kendini düşündüren yaşama biçimiyle geldi.
Çamaşır makinesi alınca ister istemez deterjan, yumuşatıcı, kireç sökücü gibi
yan ürünlere de abone olacaksınız. Çamaşır için fakir komşuyu yardıma çağırıp
onun da bu bahaneyle geçimine katkıda bulunma gibi düşünceler, makine alır
almaz, artık aklınızın ucundan bile geçmeyecek. Örnekleri çoğaltabiliriz. Tv,
radyo, kasetçalar, bilgisayar, kendileriyle birlikte hangi kültür, oyun, anlayış
ve ahlâkı da kaçınılmaz olarak getiriyor, düşünmek yetecektir.
İnsanımız
artık aklıyla değil; bin bir çeşit göz alıcı illüzyonlarla tahrik edilen ?doymak
bilmeyen gözleriyle? düşünüyor, daha doğrusu düşündüğünü zannediyor. Çarşılar,
pazarlar, marketler, vitrinler de insanın bu midesi olmayan gözlerine nasıl
hitap ediyor? Başkalarına (kendinden maddî yönden öndekilere) bakıyor bu gözüyle
düşünen insan ve mukayese ediyor: ?Onda var, bende niye yok?? ve daha çok
harcamak için daha çok çalışması, çalışması, çalışması gerektiğini görüyor.
Sonra bakıyor ki, çalışarak kazanılan para ?ihtiyaç? maskesini takmış ?gereksiz?
veya ?olmasa da olur?lara yetmiyor, çalışmadan para kazanmanın yollarını arıyor.
Herkes bir başkasını kandıracak yollar aramaya başlıyor. Kumarın binbir çeşidi,
sahtekârlığın hiç akla gelmeyecek şekli, insanları en yakınlarına bile itimat
edemeyen, yardım edemeyen, borç veremeyen duruma getiriyor. ?Haram? mı, ?ayıp?
mı? O da ne demek? Güldürmeyin insanı! Hangi devirde, hangi kültürde yaşıyoruz?

Tüketim
hastalığının mikrobu, moda, âdet, ?ele güne karşı?, ?iyi ama, herkeste var?
ambalajlarıyla öyle çabuk bulaşıyor ki, kimini cebinden, kimini yüreğinden
yaralıyor, hatta öldürüyor. Kendi değerini, eşyasının ve elbisesinin değeriyle
ölçen insanlar, eşyasını ve giysisini teşhir ediyor; sözgelimi oturma odalarına,
en dikkat çeken karşı duvara konulan vitrin, belki hayat boyu hiç kullanılmayan
ve sadece göze hitap eden mutfak eşyalarının fuarı rolünü üstleniyor. Arabada
motor olmasa da önemli değil; kaporta fiyakalı olsun yeter; insan, dış görünüşe,
vitrine, makyaja değer vermeden çağdaş olabilir mi, ne dersiniz? Anadolu
evlerinin çoğunda yer sofrasında yemek yenildiği halde, odanın biri veya büyükse
salonun yarısı, süs ve gösteriş olsun diye yemek odası olarak düzenlenmiştir.
Koltuklar da, evdeki hayatı daha rahat kılmak için değil; zorlaştırmak içindir.
O halılar ve koltuklara şu kadar para verilmiştir, çoluk çocuk rahatça oturup
keyfini çıkaramaz; annenin gözü oradadır, ya kirletirlerse...
En
fakirimizin evindeki eşyalara verilen parayla, sahâbe belki hayat boyu, hem de
huzur ve şükür dolu şekilde yaşardı. Herkeste benzeri şeyler olduğundan, modanın
temel felsefesi olan farklı ve özel görünme tutkusunun sanallığını, eşyaya daha
çok sahip olmada başkalarına ulaşılmaz fark atma imkânsızlığının ıstırabını
yaşıyor. Kullan at; al, yine al; yarışın sonu gelmiyor, ihtiyaçlar(!)
tükenmiyor; âhirete yatırım yapamadan insan ölüp gidiyor.
Sadece moda
için dökülen parayla neler yapılmaz? Hangi müslüman hanımın evindeki gardrobda
boş yer vardır, buna rağmen alma isteği azalıyor mu dersiniz? Çeyizler, düğün ve
evlilik için gerekli gereksiz masraflar... Kimileri için olmazsa olmaz ihtiyaç
olan sigaraya yatırılan para, meselâ kitaba yatırılsa, vücudu zehirlemektense
kafayı ve gönlü güçlendirse bu para, neler olur dersiniz? Eşya, para kötü bir
şeydir demiyoruz. Eşyanın, maddenin, paranın insanı yöneten efendi olmasına,
bunların insan için değil; insanın bunlar için yaşıyor, bunlar için çalışıyor
olmasına sözümüz. Onlar hâkim, insan mahkûm ve hizmetçi. Oyuncak, insanla
oynuyor. Mal, insanı, insanî değerleri yutuyor. Dünyevîleşme çarkı, insanımızı
değirmen gibi öğütüyor. Düşünmeyi, okumayı, ibadeti... engelleyen tv. başta
olmak üzere medya ve reklâmlar... Taksitleri, ay sonunu düşünen insan, dünyada
varoluş gayesini düşünemiyor.
Her konu
paraya çıkıyor; söz, ufak bir tur attıktan sonra para durağında düğümleniyor;
gönül plağı parada parazit yapıp takılı kalıyor. Lüks hayat, daha rahat yaşam,
dipsiz bir kuyu, bir girdap, tatminsizlik cehennemi, bitmeyen, ama insanı
bitiren sonsuz yarış. Yiyen ama doymayan insan, kendine/nefsine/hevâsına
kul/köle. Para para diye paralanan insan, şükrü unutmuş, sabrı lügatından
silmiş, şikâyetin ise binbir çeşidini tekrarlamakta. ?Alma tutkusu?, ?verme
zevki?ni katletmiş. Hırs ve tamahın sonu yok. ?İnsanoğlunun iki vâdi dolusu
altını olsa, üçüncüsünü ister? kutlu sözü ibret levhası olmaktan çıkmış.
Sahâbe birbirleriyle hayırda yarışıyordu; şimdiki insan ise fâni eşyada
yarışıyor. Akıl, midelerin hizmetçisi; gönül, vicdan ve fıtratın sesi çıkmıyor;
demek ki duyguların esiri olarak hapis hayatı yaşıyor bunlar.
Dünkü lezzet
veya acı, bugün yok hükmünde. Akıllı, bazı istek ve zevklerini ertelemesini
bilen, az önemli ile çok önemliyi ayırt edebilen insandır. İnsan, en çok 60-70
yaşında hükmü infaz edilecek müebbet hapisteki bir idam mahkûmu gibi gününü
bekliyor. Ölüm olmasa, belki bazı zevklerin kıymeti olabilir; ama ölüm var, ruh
ve ego ise sonsuzluk ve yarınlarda mutluluk istiyor. Bir çelişki doğuyor. Temel
çatışma denilen bu durumdan kurtulmak için insan, sonunu, yani ölümü hatırlamak
istemeyip unutmaya çalışmak için eğlenceye, içki ve uyuşturucuya,
futbol-müzik-tv. seyretmek gibi avutucuya yöneliyor; bu temel çatışmadan ölümü
yok sayarak kurtulmaya çalışıyor. İslâm insanı ise, bilir ki, ölüm yokluk değil;
daha güzel, daha hayırlı ve ebedî bir âleme açılan kapıdır. Dolayısıyla böyle
bir çatışma, gerçek müslüman için sözkonusu değildir.
?Ey iman
edenler! Sizi acı bir azaptan kurtaracak ticareti size göstereyim mi? Allah'a ve
Rasûlü'ne iman eder, mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda cihad edersiniz.
Eğer bilirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır. İşte bu takdirde O, sizin
günahlarınızı bağışlar, sizi zemininden ırmaklar akan cennetlere, Adn
cennetlerindeki güzel meskenlere koyar. İşte en büyük kurtuluş budur.
Seveceğiniz başka bir şey daha var: Allah'tan yardım ve yakın bir fetih.
Mü'minleri (bunlarla) müjdele.? (61/Saff, 10-13).
İki yol var: Biri dünyevîleşme, dünyayı âhirete tercih; ikincisi ise dünyayı
ebedî hayatın kapısı yapmak. Bugün yol ayrımındayız: Ya nefsimiz, veya Rabbımız.
Ya geçici menfaat, veya dâvâ. Ya fâni olan, ya bâki olan. Tercih bize kalmış.
Tercihini Allah'tan yana yapanlara selâm olsun!

?Dünya,
mü'minin zindanı, kâfirin ise cennetidir.? (Hadis-i Şerif)
?Dünya,
âhiretin tarlasıdır.? (Hadis-i Şerif)
?İnsanlar
uykudadır, öldükleri zaman uyanırlar.?
?Âhirete
nisbetle dünya, sizden birinizin parmağını denize daldırması gibidir. Dikkat
etsin, o, parmağıyla neyi geri getirebilir??
?Ebedî olan
âhirete inandığı halde bütün mesâisini aldatıcı olan dünyalık için harcayanlara
alabildiğine şaşarım.?
?Hastaları
ziyaret edin. Cenazeleri de takip edin. Bu, size âhireti hatırlatır.? (Hadis-i
Şerif)
?Akıllı
insan, kendini hesaba çeken ve ölüm sonrası için çalışandır.?
?Önünüzde
çok zor ve güç bir yokuş var. Ancak yükü hafif olanlar onu aşabilecektir.?
?Dünya derin
bir denizdir. Çok kimse burada boğulmuştur. Bu deryada boğulmaktan kurtulmak
için gemin takvâ, yatağın iman, yelkenin Allah'a tevekkül olsun ki, batmaktan
kurtulabilesin. Yoksa kurtuluş zordur.?
?Dünyayı
kendinize efendi edinmeyin ki, o da sizi kendisine köle etmesin. Servetinizi
kaybolmayacak yerde toplayın.?
?Hasta adam,
hastalığı sebebiyle yemeğin tadını alamadığı gibi, dünyaya meyleden de dünya
sevgisi sebebiyle ibâdetlerin tadını alıp zevkine varamaz.?
?Dünya, bir
cîfedir. Ondan bir şey isteyen, köpeklerle dalaşmaya dayanıklı olmalı.? (Hz.
Ali)
?Biz öyle
kimselere yetiştik ki, onlara göre dünya, sahibine iâde edilmek üzere emanet
edilmiş bir şey idi. Kolayca ve hafifçe âhirete göçmeleri de bundandı.? (Hasan-ı
Basrî)
?Dünyanın,
ellerinde emanet olduğunu bilen ve onu sahibine, teslim edip de usulca ortadan
ayrılanlara Allah rahmet etsin.?
?Dünyanın
lezzetini, zevkini, saâdetini, rahatını isterseniz, meşrû dairedeki keyifle
yetinin. O, keyfe kâfidir.?
?Âhirette
seni kurtaracak bir eserin olmadığı takdirde, fânî dünyada bıraktığın eserlere
de kıymet verme.?
?Dünya bir
misafirhanedir. İnsan onda az duracaktır ve vazifesi çok bir misafirdir. Kısa
bir ömürde ebedî hayata gerekli olan levâzımatı tedârik etmekle mükelleftir.?
?Ehl-i iman
için dünya, seyyar bir ticaret yeri ve kısa bir müddet için yol üstünde kurulmuş
bir pazardır.?
?Şu dünya;
imtihan meydanıdır ve hizmet yeridir; lezzet, ücret ve mükâfat yeri değildir.?
?Dünyanın
âhirete bakan yüzüyle, ilâhî isimlere bakan yüzünü sevmek, noksanlık sebebi
değil, olgunluk işaretidir. Böyle bir sevgide ileri gitmek, ibâdet ve
mârifetullahta ilerlemektir.?
?Dünya büyük
bir okuldur. Orada herkes, hayatı boyunca öğrencilikten kurtulamaz.?
?Dünya,
sonsuzluk içinde küçük bir parantezdir.?
?Dünya,
kâmil mü'minin kıymetsiz oyuncağı, gâfillerin değersiz salıncağıdır.?
?Dünya, ?bir
gün' gibi çabucak geçecek, Kur'an'ın ?yarın' dediği gün uyanacak, ?dünya' için
?dün ya!' diyeceksin.?
?Bu âlemin
gerçekliği, dün gece gördüğün rüya gibidir.?
?Dünya,
uykudaki rüya, veya zevâle mahkûm bir gölge gibidir. Aklı başında olan buna
aldanmaz.?
?Dünya sana
oyuncak olarak verilmişken, oyuncak seni oynuyor!?
?Bütün
dünya bir oyun sahnesidir. Kadın erkek bütün insanlar da
sadece oyuncular. Her birinin giriş ve çıkış zamanları vardır.?
?İnsan dünyada
ancak dünyaya boş verdiği zaman mutlu olur.?
?Yürü fâni
dünya, sana gelende gülmüş var mıdır??
?Kabrin arkası
için çalışın. Hakiki saâdet ve lezzet oradadır.?
?Dünya hakkında
zühd ve kanaat sahibi olmak kadar şeytanın belini kıran bir şey yoktur.?
?Dünya âhiretin
bir şantiyesi mesabesindedir.?
?Fâni denilen
bu dünya, beka denilen yerin levâzım ambarıdır.?
?Dünya bir
tahteravallidir.?
?Böyledir dünya
nizâmı, gelen gider, giden gelmez.?
?Bu dünyaya
aşırı tutkun olup meyletmek, insanın kalbinden imanın tadını çıkarır.?
?Dünya kalbe
yerleşince, âhiret kalpten göç edip gider.?
?Bu dünyaya
kiracı gibi yerleş. Ev sahibi gibi yerleşirsen gitmesi zor olur.?
?Dünyaya itimat
etme. O, çoklarını aldattı. Gün gelir seni de aldatır, tedbirli ol.?
?Kim dünyaya
evlenme teklifinde bulunursa, dünya ondan mehir bedeli olarak, dinini ister.?
?Dünyanın
karakteri, önce yaldızlı şeylerle aldatıp sonra helâk etmektir. O, kendini
beğendirmek için süslenip püslenen, evlendikten sonra da kocasını öldüren bir
kadına benzer.?
?Ey dünya! Ne
kadar utanmaz ve kötüsün. Besliyor, yetiştiriyor, hem
de öldürüyorsun.?
?Dünya
mıknatıs gibidir, bütün samanları çeker; ancak özlü buğday, onun çekişinden
kurtulmuştur.?
?Ama
dönüyor!? (Galileo)
?Kişi bu
dünyaya tenezzül etti mi, bala kapılmış sineğe döner.?
?Bir köhne
köprüdür bu cihan ki, gelen geçer.?
?Dünya malı çok
olanın, aldanma dünyasına.
Dünya benim
diyenin, gittik dün yasına.?
?Kısmetindir
gezdiren yer yer seni,
Göğe çıksan,
âkıbet yer yer seni.?
?Sen ister
boynuna ip tak, diler cevherli kordon tak,
Bu dünyadan
nasîbin en nihayet bir avuç toprak.?
?İşin gücün
daim yalan, Çok kişiden arta kalan;
Nice kerre
boşalıben Dolan dünya değil misin??
?Kim umar
sefâyı senden, yalan dünya değil misin?
Enbiyânın
seyyidini, alan dünya değil misin?
Kaydedip
halkın özüne, toprak değil misin?
Ehl-i
gafletin yüzüne, gülen dünya değil misin?
Kimisini
nâlân eden; kimisini giryân eden;
En sonunda
üryan edip, soyan dünya değil misin?? (Yunus Emre)
?Zen gibi
şîve-i şehvetle alan dünyayı,
Vaz'-ı haml
etme gibi vermede feryâd eyler.?
?Dünya bir
gemi, akıl yelkeni, fikir dümeni, kullan kendini göreyim seni.?
?Bunca
varlık var iken bitmez gönül darlığı.?
?Dünya malı
dünyada kalır.?
?Dünyaya
esir olan âzâd olmaz.?
?Dünyada
eken âhirette biçer.?
?Dünyanın
üstü varsa altı da var.?
?Bugün
dünya, yarın âhiret!?
?Bazıları
?dünyada mekân, âhirette iman' der; ama doğrusu şöyle olmalı: ?Dünyada sağlam
iman, Âhirette cennet gibi mekân.?
?Dünyada
hırs ve tamah varken, dolandırıcılar açlıktan ölmez.?
?Bir başka
âlemin bekleme odasıdır bu dünya?
?Dünya terzi
dükkânı, ölçüyü veren gider.?
?Kim dünyaya
mâlik olursa yorgun düşer, kim dünyayı severse ona kul olur, dünyanın azı yeter,
çoğu da zengin yapmaz.?
?Âhirette
mü'mini bekleyen nimetler, güzellikler yanında, dünya hayatı ne kadar güzel ve
şâşaalı bile olsa, zindan gibi kalmaktadır.?
?Ey insan!
Dünyaya kalıbınla sahip ol; fakat kalbini ve himmetini ondan ayır.? (Abdullah
bin Ömer)
?Mü'min,
dünyada, doktoru yanında olan bir hastaya benzer. Doktoru, ona faydalı olanı ve
olmayanı bilir. Hasta kendisine zararlı bir şeyi isterse ona engel olur.
Mü'minin hali de buna benzer. O, birçok şeyi arzu eder; ama imanı, ona zararlı
olan şeylere mâni olur. Ölünceye kadar, bu böyle sürer gider.? (Selmân-ı Fârisî)

İki
dünyalılara, iki dünyası arasında denge kuranlara selâm olsun!

Hüseyin K. Ece,
İslâm'ın Temel Kavramları, s. 156
A.g.e. s. 159
İslâm
Ansiklopedisi, T. D. Vakfı Y. c. 10, s. 23
Ali Ünal,
Kur'an'da Temel Kavramlar, s. 223
Muhammed Kutub,
Düzeltilmesi Gereken Kavramlar, s. 201 vd.
M. İslâmoğlu,
Yahudileşme Temâyülü, s. 297 vd.
M. İslâmoğlu,
İman Risalesi, 287-288
Geniş bilgi
için bkz. H. Özhazar, Âhiret Bilinci; H. Eker, Âhiret Bilinci; A. Kalkan,
?Âhiret? ve ?Din Günü? kavramları