Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular

İslâm Hukukunda Hak Kavramı

İslâm Hukukunda Hak Kavramı

İslâm Hukukunda
Hak Kavramı

İslâm hukukunda (fıkıhta) hak,
"hukukun, bir başka deyişle şeriatın bir yetki veya yükümlülük olmak üzere
benimsediği, kişiye ait olan şeydir." İslâm'a göre hakların kaynağı bir ismi de
?Hak? olan Cenâb-ı Allah'tır. Hak'lar, şer'î hükümlerin dayandığı kaynaklardan
çıkarılan ilâhî bağışlardır. İslâm'da delilsiz şer'î bir hak yoktur. Buna göre
hakların kaynağı Allah'tır. Çünkü O'ndan başka Hâkim ve O'ndan başka hüküm
koyucu olamaz. İslâm'a göre, insanlara veya yaratıklara ait hakların kaynağı
insan iradesi ve aklı değildir. İnsan aklı ve iradesi yalnızca, bu hakların
yerli yerinde kullanılmasını sağlar, hukukun uygulanmasına yardımcı olur, hak
tecavüzlerini önlemeye çalışır. Daha doğrusu akıl, ilâhí irade tarafından
sabitleştirilen hakları anlamaya ve onları yerli yerinde korumaya yarar.
Bugün yaygın olarak kullanılan
?insan, hayvan, çocuk hakları' deyimleri 19. yüzyılda Avrupada ortaya çıkmaya
başladı. İlk insan hakları evrensel beyannâmesi ise ancak 1947 yılında ilân
edilebildi. Halbuki İslâm'da haklar ve yükümlülükler, insanlar için bizzat Hakîm
olan Allah tarafından belirlenmiştir. İlâhî irade tarafından belirlenen bütün
haklar sâbittir, yani değişmezdir. Haklarla ilgili prensipler Kur'an ve
Sünnet'te zaten bulunmaktadır. İslâm hukuku (fıkıh) bu konuyu geniş bir biçimde
ele almıştır. Bu hakların nasıl korunacağını, hak ihlali olursa nasıl ceza
verileceğini detaylı bir şekilde sistemleştirmiştir. Hatta İslâm fıkhı,
batılıların hiç aklına gelmeyecek kişi ve varlıkların bile haklarını
belirlemiştir. Kitaplarda ?hukuk devleti', ?insan hakları' gibi kavramların
geçmemesi, onların olmadığı anlamına gelmez. Ayrıca, ta İslâm'ın başından beri
bilinen, uygulanan böyle bir hukukun ayrıca bayraklaştırılmasına İslâm âleminde
ihtiyaç olmamıştır. Batılılar, kendilerinin uzun yıllar arayıp ta buldukları
bazı prensipleri, bütün dünyaya yeni bulunmuş ve yalnızca kendilerine ait gibi
göstermeleri tarihî gerçeklerle bağdaşmıyor.
Tekrar edelim ki hakların
kaynağı ilâhî irâdedir. İnsanlara ve varlıklara ait haklar, bencil, çıkarcı,
unutkan, bazen de zalim olan insanın eline verilemez. Üstelik insan kafasına
dayalı olan hak kaynakları, yine insanlar tarafından değiştirilebilir. Zaman
geçtikçe insanların anlayışları değişiyor. Dolayısıyla onların hak tanımları da
değişikliğe uğruyor. Öyleyse hak gibi önemli bir şey, her şeyi hakkıyla
bilemeyen insanın hükmüne dayanmamalı. Haklar, ancak Hak olan Allah'ın hak
hükmüne göre yerine getirilebilir, korunabilir. Hakk'a rağmen konulan bütün
ölçüler, bütün hükümler bâtıldır, geçersizdir, boştur, temelsizdir. (1)