Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular

Peygamberlere İman, Onları Örnek ve Önder Kabul Edip Onlara İtaat Etmek İçindir

Peygamberlere İman


Peygamberlere İman, Onları Örnek ve Önder Kabul Edip Onlara İtaat Etmek İçindir



Peygamberlerin en büyük ve en önemli
görevleri, insanların, hakkında ihtilâfa düşerek kendi imkânlarıyla hakkı
bulamayacakları alanlarda ihtilâflarını çözümleyici hükümler getirmeleridir:


"İnsanlar (aslında) bir tek ümmet (millet)
idi. Bu durumda iken Allah, müjde verici ve uyarıcı olarak peygamberleri
gönderdi. İnsanlar arasında anlaşmazlığa düştükleri hususlarda hüküm vermeleri
için, onlarla beraber hak yolu gösteren kitapları indirdi."
(Bakara: 2/213)

İşte bunun için Yüce Allah, her bir
kavim için bir nezîr/uyarıcı göndermiştir.[1]
Peygamberlere iman, onların çağrısını kabul etmek, onların izinden gitmek, ?olsa
da olur, olmasa da? kabilinden insanların tercihine bırakılmış bir tutum
değildir. İnsanlar, peygamberlere iman etmekle, onların izinden gitmekle
yükümlüdürler. Aksini yaptıkları takdirde her peygamberden ümmeti hakkında
şâhitlik etmesi de istenecek ve bu şehâdet, onların kesinleşmiş ceza ve
azaplarını daha bir pekiştirici anlam taşıyacaktır.

?Allah yolunda hakkıyla cihad edin.
O, sizi seçti. Dinde size
güçlük vermedi. Babanız İbrahim'in milletine/dinine (uyun). Sizi daha önceden ve
bunda (Kur'an'da) ?müslümanlar' diye adlandırdı ki Peygamber size şâhit olsun;
siz de insanlar üzerine şâhitlik edesiniz. O halde namazı dosdoğru kılın, zekâtı
verin ve Allah'a güvenin. O'dur sizin Mevlânız. O, ne güzel mevlâ ve ne güzel
yardımcıdır.? (Hacc: 22/78)


Böylece peygamberler, ümmetlerine
karşı, peygamberlere iman edenler de diğer insanlara karşı şâhitlik edecek ve
hakkında şehâdet ettikleri kimselerin peygamberlerin gösterdikleri yoldan gidip
gitmedikleri hususunda beyanda bulunacaklar; ya da bulunmaları istenecektir.


Peygamberlere uymakla yükümlü olmanın
yanında, insanın başka sorumlulukları da vardır: Peygamberlerin mesajını yaymak,
bu mesajı insanlar arasında uygulanan yegâne din ve şeriat haline getirmek
yolunda, peygamberî metod istikametinde cihad etmek, gereken gayreti gösterip
hakkıyla mücadele vermek.

Peygamberlerin gösterdiği yoldan başka
yolda gitmenin, dünya hayatında sayılamayacak kadar çok olumsuz sonucu ve
cezasından ayrı olarak, âhirette de büyük bir cezası vardır. Bu ceza o kadar
büyük olacaktır ki, kâfirler dünyada iken peygamberlerin izinden
gitmediklerinden, kendilerinden farklı hiçbir meziyetleri olmayan, haktan uzak
sapık önderlere uyduklarından dolayı, -faydasını göremeyecekleri bir zamanda-
pişman olacaklar ve pişmanlıklarını dile getireceklerdir. Bu durumu Yüce
Rabbimiz şöyle tablolaştırmaktadır:

?...O gün kâfirlere çok zordur. O
günde zâlim, ellerini ısırıp: ?Keşke peygamberle birlikte yol almış olsaydım!'
der. ?Eyvah bana, keşke filanı dost edinmeseydim. Andolsun ki o, bana geldikten
sonra beni haktan saptırdı.' Şeytan insanı yardımsız ve zelil bırakandır.?
(Furkan: 25/26-29)


İşte bu dünyada şeytanın ardından
giderek peygamberlerin yolunu terk edenler, âhirette bu dünyada iken uydukları
kimselerden uzaklaşmak isteyecekler; böylelikle azaptan kurtulmayı
deneyeceklerdir. Ancak bunun da kendilerine bir faydası olmayacaktır.[2]


Allah, insanlara insan olarak, kendi
aralarından peygamberler göndermiş ve onların yolundan gitmelerini,
peygamberlerine her hususta itaat etmelerini emretmiştir. Peygamberlerin izinden
gitmeyenlere uymak, ya da onların izinden gidilmeyen hallerde baştakilere, ileri
gelenlere itaat, Allah'ın yolundan sapmak için gösterilecek geçerli bir mâzeret
değildir. Yüce Rabbimiz, peygamberlerin yolundan sapmak için gösterilecek hiçbir
mâzereti kabul etmeyecektir. Peygamberlerin getirdikleri yola aykırı yol
izleyenlere itaat, -kim olursa olsunlar- meşrû bir itaat değil; ?Yaratan'a
isyanı gerektiren hususlarda yaratılmışa itaat yoktur? şeklindeki nebevî
düstur ile ve ?mârufu emredip münkeri nehyetmek? ilkesi gereğince böylelerini
hizaya getirmek gerekir; Onların sapıklıklarının peşinden gitmek değil.
Peygamberlerin dışında, uyulan kimsenin büyük yanılgılara düştüğü önemli bir
husustur. Uyulan kimselerin peygamberlerin yolundan gitmemeleri halinde
kimlikleri, sıfatları, nitelikleri, makamları, yakınlıkları ne olursa olsun,
uyanlara âhirette hiçbir fayda sağlayamayacakları, ebedî azaptan
kurtaramayacakları herkes tarafından gayet açık ve net bir şekilde bilinmelidir.


?Yüzleri ateşte (bir taraftan bir
tarafa) çevrileceği o günde diyeceklerdir ki: ?Ne olaydı, biz Allah'a ve Rasûl'e
itaat etseydik!' Ve diyecekler ki: ?Rabbimiz, gerçekten biz başkanlarımıza,
efendilerimize itaat ettik de, onlar da bizi saptırdılar. Rabbimiz, onlara
azaptan iki kat ver ve onları en büyük lânet ile lânetle!?
(Ahzâb: 33/66-68)[3]


İşte âhirette durum böyle olacaktır;
peygamberlerden başkalarının yolunu izleyenler için. Peygamberler ise,
kendilerine itaat eden ümmetlerine hatalarının affedilmesi için şefaatçi
olacaklardır. Dünyada her iki tür önderliğin ve bu önderliğe tâbi olmanın farklı
sonuçları olduğu gibi; âhirette de aynı farklılık sözkonusu olacaktır; hatta
daha da geniş boyutlarda...

Gerçekten akıl sahibi olanlar,
peygamberlerden başkalarının yolundan gitmeyi düşünmek, akıllarının en ücra
köşesinden geçirmek şöyle dursun; bu hayırlı ve biricik doğru yoldan
gitmeyenleri gafletlerinden uyandırmak için peygamberlerin açtıkları yolda,
gösterdikleri istikamette ve onların metoduyla mücadele eder, cihad ederler...

Peygamberlerin ve -günümüz için
söyleyecek olursak- son peygamber Hz. Muhammed (s.a.s.)'in getirmiş olduğu
şeriate aykırı bir hüküm ya da hükümleri, düzen ya da düzenleri, kurum ya da
kurumları, değer ya da değerleri alternatif olarak göstermek, kabul etmek,
onlara çağırmak; bunlar insanlara hükmetmekte iseler, bunları kabul edip rızâ
göstermek, izâleleri için çalışmamak, onlara gereken tepkiyi göstermemek; bütün
bunlar peygamberin getirdiği şeriatı reddetmek anlamına geleceğinden, iman ile
bağdaşamaz. Yani, böyle bir tutum, anlayış ve davranış küfürdür. Çünkü İslâm'ın
ve Kur'an'ın üzerinde hassasiyetle durduğu ?peygamberlere iman? ilkesine ve
kelime-i şehâdetin ikinci bölümü olan ?Muhammed (s.a.s.)'in Allah'ın Rasûlü?
olduğunu kabul ve ikrar etmeye aykırıdır.

Peygamberlere iman, onlara karşı belli
bir edeple edeplenmeyi de gerektirir. Onların dâvetlerini kabul etmek, onların
izinden gitmek, uymakla yükümlü olduğumuz bütün hususlarda, yani peygamberlik
makamları gereği, kendilerine has olan hususlar dışında kalan bütün alanlarda
onlara uymak, bu edebin en önemli yanıdır.

Peygamber Efendimiz'e karşı ?hayatta
iken- ümmet fertleri seslerini yükseltmemekle[4]
yükümlü oldukları gibi, vefatından sonra da kayıtsız şartsız ona uyarak,
hükmüne teslim olarak, önüne geçmemekle yükümlüdürler.[5]
Hiçbir zaman kendilerini ona tercih edemezler. O kendilerine öz canlarından daha
yakındır. Onun zevceleri, mü'minlerin anneleridir.[6]
Bu bakımdan onun hanımları, mü'minler için bir kadının saygı ve ihtiram
noktasının en zirvesindedirler. Mü'min bir kimsenin onlara annelik nazarından
başka türlü bakması mümkün değildir.[7]


Mü'minin Allah'ın peygamberlerine ve özellikle de son peygamber Hz. Muhammed
Mustafâ (s.a.s.)'ya karşı konumu şudur: Katıksız, şeksiz, şüphesiz tam bir
tasdikin yanında; ona tam anlamıyla uymanın mutlak bir farz olduğunu kabul
etmeli; hükümlerini tam bir tasdik ve teslimiyetle karşılayarak dünyada hidâyet
üzere olmanın, âhirette de vaad olunan cennete girmenin onun sünnet-i
seniyyesine tâbi olmakla mümkün olacağına tam bir yakîn ile inanmalı ve bunu
amelî hayatında da ortaya koymalıdır. Onun dışında hiçbir yol gösterici ve önder
aramamalı; kendisini, kendisine emir verenleri ve emri ve sorumluluğu
altındakileri hep onun gösterdiği yol ile, getirdiği şeriat ile, uyguladığı ve
söylediği sünnet ile ölçüp değerlendirmelidir. Kendisinde ve çevresinde bu
ölçülere aykırı gördüklerini ilk fırsatta ve en güzel yolla düzeltme yoluna
gitmelidir.[8]









[1] Fâtır:
35/24.






[2] Bkz.
Bakara: 2/165-167.





[3] ve
yine bkz. A'râf: 7/38.





[4]
Hucurât: 49/2.





[5]
Hucurât: 49/1.





[6] Ahzâb:
33/6.





[7] Ahzâb:
33/53.





[8] M.
Beşir Eryarsoy, İman ve Tavır, s. 59-91; Ahmet Kalkan, Kur'an Kavram
Tefsiri.