Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular

Günümüzde Hayvanları Kutsallaştırma .

Günümüzde Hayvanları Kutsallaştırma

Günümüzde Hayvanları Kutsallaştırma

Hayvanları
kutsallaştırma ve hatta onlara tapma, eski câhiliyye dönemlerinde, insanlığın
ilkel dönemlerinde mi kaldı zannediliyor? Okullarda ve ?câhil?lerin eserlerinde,
Dinler Tarihi diye resmî söylemlere uygun bazı ders kitaplarında yazılıp
okutulduğu gibi; ilk insanların dini şirk değildi; insan kendi kendine din
kavramını icat etmiş, yavaş yavaş geliştirmiş de değildi. Tabiat güçlerini
kutsallaştırmakla din ihtiyacını tatmin etmeye başlamış, korkularını bununla
yenmiş ve sonra hayvanları tanrı kabul etme aşamasına geçmiş, çok tanrılı
dinlerden kademe kademe tek yaratıcı fikrine yönelmiş değildi. İlk insan,
bilindiği ve tüm müslümanların inandığı gibi ilk İslâm peygamberi idi ve tevhid
dinini Allah'tan aldığı vahiy doğrultusunda diğer insanlara bildirmiş ve
uygulamıştı. İnsanlar, uzun dönem muvahhid olarak yaşadıktan sonra; tevhide
gereken önemi vermekte ihmalkâr davranıp dünyevîleştikleri, yönetici ve varlıklı
kişilerin saptırmaları karşısında gerekli tavrı gösteremedikleri için, yavaş
yavaş putçuluğa kaymışlar ve halifesi olarak yaratıldıkları eşyanın ve
hayvanların kulları haline gelmişlerdir.
Tarihte nasıl
tevhid önemsenmeyip egemen çevrenin ve müşrik yöneticilerin etkisi ve
yönlendirmesiyle, insan kendi şerefini unutup, basit maddeden ibaret heykellere
ve kendinden çok zayıf hayvanlara tapmaya başladı ise, günümüz câhiliyyesinde
de benzer durum söz konusudur. Küfür ve şirk cephesinde değişen bir şey yoktur.
Savaş yaparken, ön safa karşıdaki düşmanın taptığı veya kutsal saydığı
hayvanları koyarak, düşmanları kendi tanrılarına karşı silâh kullanma gücünü
gösteremeyince kolaylıkla mağlûp eden açıkgöz savaş taktikleri tarihte kalmış
olabilir. Ama günümüzde yine hayvanlar savaşlara konu olabilmektedir.
Amerika'nın Irak'a saldırmasının haklılığı olarak Saddam'ın petrol kuyularını
sabote etmesi sonucu petrole batmış karabatak kuşu, tv.lerde bıkılmadan
onlarca defa gösterilir.
Ankara'nın en
merkezî alanında Eti'lerin boynuzlu geyiğinin heykeli bulunur ve nice
insana göre şehrin sembolü kabul edilir. İstanbul'da Kadıköy'ün göbeği
Altıyol'da Apis öküzü şeklinde bir boğa heykeli vardır; hem de Sâmirî
kadar usta olmayan bir heykeltraşın elinden çıkmıştır; yani böğürmesi bile
olmayan dolayısıyla sanat eseri bile sayılamayacak basit bir heykel!
Toplumun en
fazla ilgilendiği alanlardan birinin politika, diğerinin futbol olduğunu kabul
etmeyen herhalde yoktur. Politik partilerin tamamına yakınının sembollerinin
hayvan olduğunu görüyoruz. Futbol klüplerinin de çoğunun bir hayvanla sembolize
edildiğine şahit oluyoruz. Bozkurt, hâlâ bazılarınca kutsal bir
semboldür, Türklere çıkış yolunu göstermeye devam eder. At, eski
Türklerin kutsadığı bir hayvan olduğu gibi, günümüzde nice fedâkârlıklara da
kır at için katlanılır. İslâm'a irtica adıyla karşı çıkanlar, yahudi
kültürünün açık etkisinin görüldüğü ?barış güvercini?ni partileri için
amblem ve sembol olarak kullanır. Bu arada arı ve yunus balığını
unutmamak gerekiyor; eski partilerden birinin sembolü koç, bir diğerinin
de horoz olduğunu da hatırlatalım. Tabii, bu kadar hayvanların
sembollüğüyle sürüye dönen yere bir çoban gerekecektir; Çoban Sülü'ler
sürüleri gütmek için otuz sene işbaşında kalır.
Aslan
Galatasaray, Sarı Kanarya'yı yutmaya çalışır; derken Kara
Kartal hücuma geçer. Bazı oyuncular, timsah yürüyüşüyle
gol sevincini sembolize eder. İstanbul Boğaları, Denizli
Horozları ve Bursa Timsahları da birbirlerini
yemeye/yenmeye çalışırlar. Olay, iş dünyasına da sıçrar; Uzakdoğunun aslanları
varsa, bizim de Anadolu kaplanlarımız vardır. Cinciler,
falcılar hâlâ hayvanlardan yararlanarak kehânetlerde bulunur. İşporta usûlü şans
çekilişi yapan bazı tezgâhlar, şans çekilişi için güvercin ve
tavşan gibi hayvanları kullanır. Baykuş, uğursuz kuş
olma inancına konu olmaya devam ederken, bazılarının başına yine talih
kuşu konar. Bazı ev ve işyeri kapılarına Anadolu'da hâlâ at
nalı, koç başı veya boynuz asılır. Ev ve
işyerinin kaza ve belâya uğramaması için kan akıtılması ve kanın
binaya, insanın alnına sürülmesi gerektiği inancı devam eder.
Tasavvufî
konuşmalarda kedi ve çoğunlukla köpek, müslüman için
örnek alınması gereken onun özelliklerinin taşınması istenen hayvan özelliğini
sürdürmeye devam eder. Tasavvufta, sûfî olmadığı halde sûfîlerin arasında
bulunan kimseye kıtmîr denir. Kıtmîr, ashâb-ı Kehf'in, köpeğinin adı olarak
meşhurdur. Dervişler ve müridler, bir köpek sadâkati ile
şeyhlerinin kapısında beklemeyi ve ulumayı en büyük şeref bilirler.[1]
Nakşîliğin kurucusu Bahâeddin Nakşibend, A. Geylânî'nin türbesine şu ibarenin
yazılmasını emretti: ?Pirlerin kapısında köpek ol, eğer Hakk'a
yakın olmak istersen. Zira aslanlardan daha şereflidir, Geylânî'nin kapısındaki
köpek.?[2]
Bazı gözü yaşlı hocalar, ismi Kıtmîr diye meşhur olmuş köpek olmayı arzuladığını
sık sık vurgular. Fakir gariban vatandaşlardan bazıları çıkar, ?doğuda insan
olmaktansa, Hindistan'da inek olmayı tercih ederim? der. Avrupa'da
hayvanlara verilen değerin burada insanlara verilmediğini görenlerden kimi, eğer
reenkarnasyon gerçekse, ikinci olarak Avrupa'da bir ev köpeği olarak
dünyaya gelmek istediğini belirtir. Çünkü sosyetenin Paris'ten getirttiği mama
ile beslenen lüx salonlarda yaşatılıp özel kuaförlere götürülerek sık sık bakımı
yaptırılan sosyete köpeği için harcanan parayı gariban rüyasında bile
görememektedir.
Süsleme
sanatlarında çiçeklerle hayvanlar yine başrolü oynamaya devam ederler. İnsanlara
yine Kumru, Ceylân, Âhu (ceylân), Dudu (papağan), Aslan, Alpaslan, Kartal,
Şahin, Doğan, Tuğrul (ak doğan), Esed (aslan) gibi isimler konulmaya devam
edilir. Soyadlarının önemli bir bölümünü hayvanlar teşkil eder. Aslan
gibi cesur insanımız arı gibi, karınca gibi çalışkandır. Öyle
değil mi ya, aslan yatağından belli olur. Sözü uzatmak ve ona buna
sataşmak zararlıdır; Çünkü bülbülün çektiği dili belâsıdır. Katır
gibi inatçı olmaktansa; kuzu mûnis olmak daha az zararlıdır. Bilindiği
gibi yürük at, yemini kendi arttırır. Balık kavağa çıkınca doğan
aslan parçası çocuğun, kaz gibi aptal değil; tilki gibi
kurnaz olduğu, şahin bakışlarından anlaşılmaktadır.
Hümanizmin,
insancıllığın modası geçti, şimdi insanlar, hayvancıl takılmaktadır. Hayvan
hakları savunucuları sık sık medyaya konu olur. Koyunların kurban olarak
kesilmesine barbarlık diyen barbarlar çıkıyor, hayvan hakları için sokağa
dökülüyor. Denilebilir ki, akrabaların haklarını savunmak suç mudur? Doğru;
onlar, maymundan türemişlerdir; Orta Asya Türkü gibi kurttan değil. Zaten insanı
da, konuşan hayvan, düşünen hayvan diye tanımlamıyorlar mı? Vejetaryen modası
genişleyeceğe benzemektedir; hayvancıllar, helâl et yerine haram birayı tercih
etmekteler. Bazı hayvanlarca, maskara maymunun, insanın atası
olarak kabul edilmesi, onu kutsallaştırmak kabul edilebilir.



[1] S.
Uludağ, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, s. 315.


[2] S.
Uludağ, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, s. 315-316.