Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular

Cehennem Korkusu - Cennet Ümidi (Allah ile İlişkilerimizde Denge)

Cehennem Korkusu

Cehennem
Korkusu - Cennet Ümidi (Allah ile İlişkilerimizde Denge)

Kur'an
insanlara öğüt verirken onların duygularını dengede tutmaya çalışır. O
mü'minlerle kâfirleri, cennetle cehennemi, iyi davranışlarla kötü davranışları,
amel defterlerini/karnelerini sağdan alanlarla soldan alanları peşpeşe anlatır.
Ne aşırı şekilde tek taraflı ümitlenmek, ne de tek taraflı korkmak, ikisi de hoş
olmayan sonuçlara götürür. İnsan, aşırı şekilde sadece ümitlenirse laubali,
şımarık olur. Ve bu hal Allah'la ilişkilerinde de görülür. Kulluğu hafife alır,
ciddiyetini kaybeder. Bu durum şeytanın insanı Allah ile aldatmasına yol açar.
Kur'an'da şeytanın insanı Allah ile aldatmasına dair birçok ayet vardır.
Bunlardan biri şudur:
"Allah'ın
affına güvendirerek şeytan sizi aldatmasın." (Fâtır:
35/5)
İnsan bazen
günah dolu bir hayat içerisinde yaşarken biri kendisini Allah'tan korkmaya davet
edip günahlardan alıkoymaya çalıştığında, hemen Allah'ın çok merhametli ve
affedici olduğunu söyleyerek o günahı işlemeye devam eder. Bu, Allah'ı yanlış
tanımadır.
Şüphesiz
Allah'ın affedici ve çok merhametli olması, hiçbir zaman insanın O'na isyan
etmesini, günah işlemesini gerektirmez. İnsanın aşırı şekilde, tek taraflı
korkuya kapılması, bu defa insanı ümitsizliğe sevkeder. Ümitsiz yaşamak
insanda karamsarlık ve hayata karşı duyarsızlık oluşturur.[1]

"Onlar
Rablerine, azabından korkarak ve rahmetinden ümitvar olarak dua ederler."
(Secde: 32/16)
"Gerçekten
onlar hayır işlere koşarlar, umarak ve korkarak bize dua ederlerdi ve bize derin
saygı gösterirlerdi." (Enbiyâ: 21/90)
"O'na
korkarak ve umarak dua ediniz." (A'râf: 7/56)

Yalnız dünya
için çalışanlar, çalıştıklarının karşılığını bu dünyada alırlar. Ahiret yurduna
hazırlık yapanlar ise hem bu dünyada hem de ahirette karşılığını en güzel şekilde
alırlar. Kâfire ahirette yakıtı insan ve taş olan cehennem gösterilirken,
mü'mine ise köşklerin, suların, çiçeklerin en güzel ve tertemiz eşlerin olduğu
cennet vaad ediliyor.
Bu dünyada
insanlardan bir kısmı bir villaya, arabaya ve güzel bir kadına sahip olmak için
kendilerini her türlü tehlikenin içine atabiliyor. Halbuki bu dünyanın çiçekleri
soluyor, sevgililer önce soluyor, sonra ölüyor. Tüm doğanlar ölüyor, yapılanlar
yıkılıyor. Gençliğini harcayarak birçok şeye sahip oluyor; tam yaşayacağım dediği
anda doktoru ona tuzu-yağı-tatlıyı yasaklıyor ve eşine karşı da iktidarsızlık
dönemi başlıyor. Mü'minler kendilerini ahirete göre ayarlarlar. Allah, onlara bu
dünyayı da verir. Ama geçici olan bu dünya nimetleri cennette solmadan devam
eder.
Geldiğimiz yere
dönüyoruz. Yemyeşil bir ülkeden geldik. Yeşillikler üzerindeki fıskiyelerin
etrafında yeşil yastıklar, nefis işlemeli döşekler üzerine yaslanmış,
sevgililerinden başkasına bakmayan, kendilerine insan ve cin eli değmeyen
sevgililerin bulunduğu ülkeden geldik. Bir tanesinin kokusu yeryüzünü dolduracak,
parlaklığı güneş ve ayın ışığını solduracak derecede güzel, yakut ve mercan gibi,
her an bekâreti yeniden verilen, altın bilezik, yeşil ipekli elbise ve
incilerle süslenmiş tomurcuk memeli sevgililerle bezenmiş bir ülkeden geldik.
Altından sular akan kat kat köşkler, binası altın ve gümüşten, harcı miskten
meydana gelen güzel meskenler, gümüş kaplar, billur kupalar, altın tepsiler ve
kadehlerde canların çektiği gözlerin hoşlandığı herşeyin bulunduğu, istenilen et
ve meyvelerin bol olduğu, ölümün uğramadığı, gençlik ve güzelliğin solmadığı,
sonu misk kokan, mühürlü halis şarabın içildiği, yandıran güneş, donduran soğuğun
bilinmediği bir ülkeden indik.
Kin ve yalanın
bilinmediği, hiç bir günahın işlenmediği, cinsî iktidarsızlığın ve yorulmanın
olmadığı, yenen ve içilenlerin ter halinde çıktığı ve güzel kokular saçtığı bir
ülkeden Hz. Adem'le - Hz. Havva validemizle bu imtihan dünyasına indik, eski ve
ebedî yurdumuza, ana vatanımıza, baba ocağımıza tekrar dönmek üzere. Cenneti
yaratan ve bizi sınav için bu dünyaya indiren Rabbimiz
"Rabbinizden
olan rahmet ve cennete doğru koşunuz." (Al-i İmran:
3/133)
"İyi şeyler
için yarışanlar bunun için yarışsınlar." (Mutaffifin:
83/26) emriyle kıyamete kadar gelecek insanları uzun bir yarışa başlattı ki,
varış noktası dünyada devlet, ahirette cennet. Ödül ise
cennet nimetleri ve cemalullah.
Dışını halk,
içini Hak için süsleyen muttaki insanlara hazırlanan bu güzellikler yurduna
ancak temiz insanlar layık olduğundan bu dünyadan kalbimizi ve kalıbımızı
kirlendirmemeye, kirlenen yerlerimizi de temizlemeye çalışmak bizim görevlerimiz
arasındadır. Bu dış ve iç temizlik, bazen göz yaşı, bazen alın teri, bazen
mürekkep, bazen kanla yapılır. Cennete doğru koşan, bu dünyada terleyecek,
tökezleyip günah bataklığına düşerse tekrar kalkıp koşacak, kirlerini göz
yaşıyla yıkayıp pişmanlık ateşiyle yakacak. Dünyada pişmanlık ve tevbe ateşiyle
günahlarından temizlenmeyen mü'minleri Allah lutfedip affetmezse cehennem
ateşiyle temizleyecektir. "Gelin bugün yanalım, yarın yanmamak için!"[2]

İbn Ömer (r.a.)
anlatıyor: Allah'ın Rasülü (s.a.s.) ile beraberdim. Ensar'dan bir sahabi geldi
ve Rasulullah'a selâm verdi. Sonra da sordu:
"Ya
Rasulallah! Mü'minlerin en üstünü hangisidir?"
"Onların
ahlâkı en güzel olanıdır."
"Ya
Rasulallah! Mü'minlerin en zekisi hangisidir?"
"Onların
ölümü en çok hatırlayanı, ölümden sonrası için en güzel bir şekilde ahiret
hazırlığı yapanıdır. İşte onlar, en zeki mü'minlerdir."[3]




[1]
Hasan Eker, Ahiret Bilinci, s. 92


[2] Mahmut
Toptaş, Şifa Tefsiri, c. 1, s. 109-111



[3] İbn
Mâce Hadis no: 4259. Ahmet Kalkan, Kur'an Kavram Tefsiri.