Küçük çocuklar da biz yetişkinler gibi bu dünyada yaşıyor ve çeşitli uyarıcılarla karşı karşıya kalıyor. Hayatın küçük bir çocuk için çok kolay olduğunu zannetmek biz yetişkinleri yanılgıya sürükler. Birçok insan dertlerimizden sıyrılmak için “keşke çocuk olsaydım” diye söylenir. Halbuki küçük çocukların da kendi ölçeklerinde sorunları olabilir. Günlük yaşamda onların da kendilerine göre bazı huzursuzlukları, sevinçleri, hüzünleri olabilir.
Stres altında olan çocuklara karşı ebeveynin tutum ve davranışları ekstra önem kazanıyor. Özellikle dönemlere göre bunu incelemek gerekirse
Okul öncesi dönemde:
Çocuklarda dahil olmak üzere yaşayan her canlıyı psikososyal stres etkenleri etkiler. Zaten stres etkeninin bir insanı etkilememesi durumunda da normal bir psikolojik yapıdan bahsetmek zor olur. Bu etkilenme her bireyde az veya çok değişik şekillerde görülür. Çocuğun yetişmesinde ve hayata adım atmasında birincil , en önemli ve vazgeçilmez basamak olan aile ortamı da çocukların psikososyal gelişimini direk olarak etkiler. Aileyi etkileyen her türlü olayın çocukta büyük veya küçük bir etkisini görmek mümkündür. Aile ortamını yaşayan bir organizma olarak kabul edebiliriz . Nasıl ki kişinin bir organı hasta olduğunda bütün vücüdu etkilenir ve işlev kaybına uğrar , aynı şekilde aile üyelerinden birinde ki bedensel veya ruhsal sorun veya onu etkileyen stres etkeni de ailenin ve aile üyelerinin işleyişini , psikolojisini ve yapısını etkileyecektir. Bu etkilenme sonucunda aile ile birlikte aile içindeki her bireyde yakın veya uzak gelecekte bazı etkilenme belirtilerinin görülmesi kaçınılmazdır.
Ailevi nedenlerden dolayı çocukların strese hatta depresyona kadar gidebilen problemler yaşadığı su götürmez bir gerçek. İşte bu gibi durumlarda yapılması gerekenler ( her yaş için farklı olmak üzere genel yaklaşım olarak )
1- Stres etkeninden çocukları mümkün olduğunca korumaya çalışmak
Duygularımız, davranışlarımız ve bedenimiz arasında, birbirleriyle sürekli etkileşimde olmalarını sağlayan güçlü bağlantılar vardır. Bu nedenle yaşanan olaylar ve onları algılayış, yorumlayış şeklimiz belirli duygulara, bu duygular fiziksel tepkilere ve davranışlara neden olur. Çoğumuz, hayatımızda zorlu dönemlerden geçerken vücudumuzda, duygularımıza eşlik eden fiziksel sıkıntılar yaşarız; tekrarlayan baş ağrıları, mide ağrıları, cildimizde döküntüler, göğsümüzde sancı, aldığımız nefesin yetmemesi, mide bulantısı gibi. Altta yatan fiziksel bir hastalık bulunamadığında çoğu zaman şu yorumu duyarız etrafımızdaki kişilerden: "psikolojiktir, geçer".
Depresyon çoğunlukla sırf erişkinlerin yaşayabileceği bir hastalıkmış gibi görülür. Yapılan araştırmalar ve istatistiki veriler çocuklarda depresyona yakalanma riskinin ciddi boyutlarda olduğunu gösteriyor. Çocuk depresyonunun belirtilerinden biri de suçluluk duygusudur. Ailelerin, depresyon çocuklarını suçlama yoluna gitmemeleri gerekir. Bu davranış çocuğun suçluluk duygularını artırabileceği gibi depresyonu da güçlendirir.
Depresif bir çocuk kendini üzgün, mutsuz, neşesiz, çaresiz ve sıkıntılı hisseder. Ancak bu duygularını açıkça ifade edemeyebilir. Durgun ve mutsuz bir yüz ifadesi vardır.
Hafta sonunu iple çekiyoruz, pazar günü geldiğinde ise gelecek haftayı düşünüp geriliyoruz. Peki, çalışanların kabusu 'pazartesi sendromu'nu nasıl atlatabiliriz?
Siz de hafta sonu tatilinin ışık hızıyla geçtiğini ve koskoca bir haftanın sizi beklediğini düşünerek geriliyor musunuz? Çalışan insanların kabusu olan 'pazartesi sendromu'yla baş etmek, aslında sanıldığı kadar zor değil. Uzmanlar, Capacity dergisine bu sendromu ve alınması gereken önlemleri anlattı:
Hafta Sonunu İyi Geçirin.
Kötü geçirilmiş bir hafta sonunun Pazartesi de kötü olacaktır unutmayın ve hafta sonunda ne yaparsanız yapın ama mutlaka dinlenmeye zaman ayırın ve öğlene kadar uyumayın.
Hafta İçlerine Hafta Sonu Muamelesi Yapın
Yeni bir iş gününe başladınız. Durmadan çalan telefon, şefin acilen istediği dosyalar, bunlar yetmiyormuş gibi iş arkadaşlarınızdan gelen sorular, zaten yetiştirmeniz gereken projelerin üstüne eklenince saatlerin nasıl geçtiğini anlamıyorsunuz. Bakıyorsunuz iş saati sona ermiş ve günün sonuna geldiğinizde, yine işlerin yarısı yerinde duruyor. Günler böyle akıp gidiyor, işinizden aldığınız zevk ve tatmin giderek azalıyor, yerine bitmemiş işlerin stresi gelmeye başlıyor. Bu stres gün geçtikçe artıp kronik bir hale geliyor. Kronik stres ise sağlığımızı tehdit eden unsurların başında geliyor. Bu gidişe karşı bir şeyler yapmayı deneyip, sağlığınıza katkıda bulunabilirsiniz aslında.
Tarım ve Gıda Zirvesi’nde “Nasıl olmalı?” sorusuna cevap arayan uzmanlar formülü ortaya koydu;
İZMİR Tarım ve Gıda Zirvesi’nde 3 saati süren toplantıda 20 kurum ve kuruluş temsilcisi, tarım ve gıdanın İzmir’deki yükselişi ile kentin itici gücü olması için hayata geçirilebilir önerilerini sıraladı.
Toplantının ikinci kısmında ilk sözü alan İzmir Tarım, Gıda ve Hayvancılık İl Müdürü Ahmet Güldal, geçen yıl kendilerinin de bir çalıştay gerçekleştirerek ortaya bir kitapçık çıkardıklarını belirterek bu kitapçığın İzmir tarım strateji belgesi olarak gördüklerini aktardı. Ödemiş yerelinde örnek bir fidancılık bölgesi kurma çalışmalarının da sürdüğünü anlatan Güldal, bu sürecin de 2014 sonuna kadar sonuçlanacağını kaydetti.
Renk, bir dekorasyon öğesi olmaktan çok daha fazlasıdır. Doğada, böcekler, balıklar, kuşlar, çiçekler ve daha fazlası rengi kendilerini kamuflaj etmek için kullanırlar. Aynı şekilde renk sayesinde çiftleşecek eşlerini bulurlar ve hayatta kalmak için verdikleri savaşta yine rengin gücünü kullanırlar. İnsanlar ise bulundukları ortamı renklerle dekore ederler ve kendilerini ifade etmek istedikleri renklerde kıyafetler giyerler.
Stresi renklerle yenmek için renklerin diline bir göz atalım.
Kırmızı: Stresi azaltmak için sakın bu rengi kullanmayın. Bu çok heyecan verici ve uyarıcı bir renktir ve genelde tutku ve dinçlikle özdeşleşmiştir. Bu rengi kendinizi çok enerjisiz hissettiğiniz bir zaman kullanmanız daha yararlı olacaktır.
Evinizde rahatlatıcı ve şık renk kombinasyonlarına yer açın :) İşte size bir kaç fikir :
Mavi – Beyaz
Evinizde rahatlatıcı bir atmosfer yaratmak için mavi ve beyazın bir arada kullanıldığı dekorasyonlar çok iyi bir seçimdir. Mavi, deniz ve gökyüzünün güzelliğini çağrıştırırken, beyaz, evinizi temizlik ve tazelikle doldurur.
Hayatın kalabalığından, karmaşasından ve problemlerden kaçarak sığınılan bir odadır aslında yatak odaları. Günümüz hayat şartlarında insanların neredeyse hepsinin hayatın karmaşasından sıkılıp evlerinde rahatlamaya çalıştıkları gözlemlenmiştir. İşte bu nedenle pek çok tasarımcı ve mimar bir araya gelerek insanların gün içerisinde yaşadıkları problemleri unutup rahat bir uyku çekebilmeleri adına bir odada neler yapılabiliri araştırmışlardır.