Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular

İlk İnsanın Yaratılışı

İlk İnsanın Yaratılışı

İlk İnsanın
Yaratılışı

Cenab-ı Allah, yeri, yerdeki
bütün canlı ve cansız varlıkları yarattıktan sonra, yaratmanın altıncı
günü/devri, ilk insan ve ilk peygamber, beşerin atası Hz. Adem'i topraktan
yaratmıştır. İnsanın yaşaması için gerekli herşeyi yaratıp, yaşamaya uygun
ortamı hazırladıktan sonra insanı yaratmıştır. Allah, yaratmanın uzun altı
devrinde herşeye en mükemmel şeklini vermiş, hatta insan için toprakta
taşkömürü, petrol ve doğal gaz vs. gibi enerji depo etmiştir. Bunlar,
milyonlarca uzun yıl süren yaratma çağlarında hazırlanmış ve müstekar şeklini
almıştır. Bu kurulu nizama idareci, hâkim ve halife olmak üzere Yüce Allah
insanı yaratmıştır. Elbette bütün bunlar, bir gayeye yönelmiş icraatlardır.
İnsan, bu yaratıkların en sonuncusu ve en mütekâmili-dir. Bu kurulu kâinat,
insanın hizmetine verilmiştir.
Allah, insanı topraktan
yaratmıştır. Bu gerçek, pek çok ayet-i kerimede ifade buyrulur. "O'nun
ayetlerinden (sonsuz gücünün işaretlerinden) biri, sizi topraktan yaratmasıdır.
Sonra siz (yeryüzüne) yayılan insan(lar) oluverdiniz." (30/Rûm, 20) (İnsanın
topraktan yaratılması ile ilgili diğer ayetler olarak, bkz. 3/Al-i İmran, 59;
18/Kehf, 37; 22/Hacc, 5; 35/Fâtır, 11; 40/Mü'min, 67)
Modern ilim, insan vücudunun,
yeryüzünün içerdiği elementleri kendisinde topladığını ispat etmiştir. Toprağın
taşıdığı elementler şunlardır: Karbon, oksijen, hidrojen, kükürt, azot,
kalsiyum, potasyum, sodyum, klor, magnezyum, demir, manganez, bakır, iyot,
florin, kobalt, çinko, silisyum ve alüminyumdur. Toprağı meydana getiren bu
elementlerin, insanda da değişik oranlarda yer aldığını görüyoruz. Bu oran,
topraktan toprağa değiştiği gibi, insandan insana da değişmektedir. Fakat yine
de bunlardan birer parça hepsinde bulunmaktadır. (2)
İnsanın yaratılışındaki cevher,
maddî ve manevî suretinde ve sîretinde, yani bedenî terkibinde ve manevî huy ve
kabiliyetlerinde etkisini gösterir. Nitekim toprağın cevherinde ağırlık,
sükûnet, yumuşaklık, sebat ve teennî vardır. Bu özellikler, insanların manevî
suretlerinde tecelli etmiştir.
Yüce Allah, ilk insan ve ilk
peygamber, beşeriyetin atası Adem (a.s.)'ı yarattıktan sonra, onun eşini de
Adem'den yarattı. "Ey insanlar, sizi bir tek kişiden yaratan ve ondan eşini
yaratıp ikisinden birçok erkek ve kadınlar üreten Rabbiniz'den korkun. "
(4/Nisa, 1) "O'dur ki, sizi bir tek nefisten yarattı; gönlü ısınsın diye
ondan eşini var etti." (7/A'râf, 189) Bu ayetlerdeki nefsle muradın Adem
(a.s.), eşinin de Havva annemiz olduğu açıktır. İnsanlığın anası Havva'nın
yaratılış şekli Kur'an'da belirtilmez. Rivayetlerde Havva validemizin, Adem
(a.s.)'ın en kısa sol eğe kemiğinden yaratıldığına dair haber verilmekte ise de,
bu rivayetlerin sıhhati ve sahihse gerçek mi yoksa mecazî anlamda mı olduğu
kesin değildir. Keyfiyet bizce meçhuldür.
Allah, insanları dört tarzda
yaratmıştır: 1- Hiç yokken topraktan erkek yaratmış, Hz. Adem gibi, 2- Anasız
babasız, erkekten dişi yaratmış, Havva annemiz gibi, 3- Sadece dişiden erkek
yaratmış, Hz. İsa'nın babasız yaratılması gibi, 4- Diğer insanları da bir ana
ve bir babadan, Adem ile Havva'dan yaratmıştır. Bu şekil ve suretlerle Cenab-ı
Allah dilediğini dilediği şekilde yaratacağını göstermiştir. Hz. İsa'nın
yaratılışı hakkında yüce Allah şöyle buyuruyor: "Allah yanında İsa'nın durumu
Adem'in durumu gibidir. Onu topraktan yarattı, sonra 'Ol' dedi, o hemen
oluverdi." (3/Al-i İmran, 59)
İlk insan Adem (a.s.) ve eşi
Havva anamız yaratıldıktan sonra bu ikisinden tüm insanlık erkekli dişili
yaratılagelmiştir. Zürriyeti tenasül yolu ile devam etmektedir. Artık insanlar
bir erkek ve bir kadının soyundan yaratılmaktadırlar. Adem (a.s.)'ın
zürriyetinin bir erkek ve bir kadından yaratılışı da yine hârika safhalar
arzetmektedir.
"Ey insanlar, eğer öldükten
sonra dirilmekten kuşkuda iseniz, (bilin ki) biz sizi (önce) topraktan, sonra
nutfe (sperma)dan, sonra alaka (embrio)dan, sonra yaratılışı belli belirsiz bir
çiğnem et parçasından yarattık ki, size (kudretimizi) açıkça gösterelim.
Dilediğimizi belirtilmiş bir süreye kadar rahimlerde tutuyoruz, sonra sizi bir
bebek olarak çıkarıyoruz. Sonra güç (ve kabileyet)lerinize ermeniz için sizi
büyütüyoruz. İçinizden kimi (henüz çocukken) öldürülüyor, kimi de ömrünün en
kötü çağına (ihtiyarlığa) itiliyor ki, bilirken bir şey bilmez hale gelsin
(Çocukluğunuzdaki gibi vücutça ve akılca güçsüz bir duruma düşsün). Yeri de
kurumuş ölmüş görürsün. Fakat biz onun üzerine suyu indirdiğimiz zaman,
titreşir, kabarır ve her güzel çiftten bitirir." (22/Hacc, 5)
"Andolsun biz insanı
çamurdan (meydana gelen) bir süzmeden yarattık. Sonra onu bir nutfe (sperma)
olarak sağlam bir karar yerine koyduk. Sonra nutfeyi alaka (embrio)ya çevirdik,
alaka (embrio)yı bir çiğnemlik ete çevirdik, bir çiğnemlik eti kemiklere
çevirdik, kemiklere et giydirdik; sonra onu bambaşka bir yaratık yaptık.
Yaratanların en güzeli Allah, ne yücedir!" (23/Mü'minun, 12-14

"Sizi bir tek candan
yarattı, sonra ondan eşini meydana getirdi ve sizin için davarlardan sekiz eş
indirdi. Sizi annelerinizin karınlarında üç karanlık içinde, yaratmadan
yaratmaya (nutfeden alakaya, alakadan et giydirilmiş kemiklere) geçirerek
yaratmaktadır. İşte Rabbiniz Allah budur. Mülk O'nundur. O'ndan başka ilah
yoktur. Nasıl (O'na kulluktan şirke) çevriliyorsunuz?" (39/Zümer, 6)
"O'dur ki, her şeyin
yaratılışını güzel yaptı ve insanı yaratmaya çamurdan başladı. Sonra onu
düzeltti, ona kendi ruhundan üfledi. Ve sizin için kulak(lar), gözler ve
gönüller yarattı. Ne kadar da az şükrediyorsunuz?" (32/Secde, 7-9)
Bu ayet-i kerimeler, modern
embriyoloji bilgisiyle tasdik edilmektedir. Döllenme esnasında erkek, 200-300
milyon küçük hayvancık çıkarır. Sperma denilen her meni hayvancığının büyük
bir başı ve uzunca bir kuyruğu vardır. Kur'an'da nutfe adı verilen bu
sperma, kuyruğunun titreşimi ile hareket eder. Kadının ovariumuna ulaşınca
yumurtacığı yalnız bir hayvancık aşılar. Aşılanmış yumurtacık, ikiye, dörde,
sekize, on altıya... bölünmeye başlar. Böylece Kur'an'ın belirttiği gibi nutfe,
kan pıhtısına benzer bir şekil alır, bu uzun biçimi alan cenin, kırk gün kadar
böyle alaka halinde kalır. Bölünme sonunda çoğalan bu nokta, yuvarlaklaşır. Ne
olduğu belli belirsiz bir çiğnem et parçası gibi bir görüntü kazanır. Alaka,
çiğnenmiş et şekline konmuş olur. Uzunluğu 2,5 cm. den fazla olmayan mudğanın
hacmi, böylece elli katına, ağırlığı da sekiz bin katına çıkar. Bundan
sonra mudğa, birçok hücrelere
bölünür. Bu hücrelerin
binlercesi kendi aralarında birleşir. Bunlardan her grup, ceninin belirli bir
parçasını yapar. Mü'minun suresinin 13. ayetinde belirtildiği gibi, insanın ana
rahminde yaratılışı nutfe ile başlar. Nutfe alakaya, alaka mudğaya döner.
Mudğanın içinde teşekkül eden kemikleri, adale dokusu sarar. Yüce kudret,
böylece insanı yaratır. (3)
Rahmin üç zulumâtını
(karanlıklarını) "sulb, rahim, batın" şeklinde açıkladıkları gibi, batın
zulmeti, meşîme zulmeti, rahim zulmeti diyenler de vardır. (4) Rahim, dıştan içe
doğru üç doku ile yapılmıştır. Parametrium, miometrium, endometrium dokuları. Bu
dokular ışık, ısı ve su geçmez zarlarla sarılmıştır. Kur'an, ışık geçirmez bu
perdelere zulmet diyor, insanın üç zulmet içinde yaratıldığını söylüyor. Ne yüce
söz, ne ebedî mûcize! (5) Cenab-ı Hak, insanda erkeğin beli ile kadının göğüs
kemikleri arasından çıkan (86/Târık, 7) insan suyunu yaratmıştır (59/Haşr, 59).
Erkeğinkine Kur'an'da meni, nutfe ve mâ-i dâfık (atılgan su) (86/Târık, 6), mâ-i
mekîn (hakir, âdi su) isimleri verilir. Onu karar-ı mekîn (sağlam bir karar
yeri) denilen rahimde yerleştirmiştir. Yukarıdaki ayetlerde belirtilen insan
neslinin, yaratılma safhalarından geçirilerek insan şeklinde hilkati
tamamlanmıştır.
Rahimde cenine ruh üfürülüşünü,
22/Hacc suresi 5. ayette geçen "bir başka yaratılış" olarak tefsir
edenler vardır. Yaratılış safhalarını şöylece izah ederler: Her biriniz önce
nutfe olur, sonra alaka (embriyo), sonra bir çiğnem et olur. Sonra yine yaratır
da et, kemik, sinir ve damar olur ve ona ruh üfürülür de başka bir yaratık
haline gelir. (6) Rahimdeki yaratılış safhalarını açıklayan bir de şu hadis-i
şerif dikkat çekicidir: "Abdullah ibn Mes'ud (r.a.) şöyle dedi: 'Bize
daima doğru söyleyen ve kendisine de doğru bildirilen Rasulullah (s.a.s.) şöyle
anlattı: "Sizden birinizin yaratılışı, annesinin karnında kırk günde
toplanır. (Erkekle kadının suyu birleşir, sonra bu kadar zamanda alaka olur,
daha sonra bu kadar günde) bir çiğnem et halini alır, sonra melek gönderilir de
ona ruhu üfürür ve ona dört kelime ile, yani rızkını, ecelini, amelini, saîd mi
şakî mi olduğunu yazmakla emredilir." (Sahih-i Müslim Tercüme ve Şerhi, M.
Sofuoğlu, VIII, 114)
Şu halde, insan neslinin ana
rahminde yaratılışı da, çamurdan ilk insanın yaratılması gibi safha safha
cereyan etmektedir. Hatta bu ikisinde de benzer yanlar vardır. Orada "çamur
sülâlesi" bu ikinci durumda nutfe halini almıştır ki, Araplar "selile" diye
hem çocuğa, hem nutfeye diyorlar. Sülâle ve selîle kelimelerindeki lafız
benzerliği de dikkat çekicidir. Suyun hepsinden çocuk olmaz. Her iki durumda da
hilkat belirlenip tamamlandıktan sonra yeni bir yaratılış veren ruh üfürülüyor.
Cenine ana rahminde hadisin beyanına göre 120 günlük iken ruh üfürülüyor. Allah,
ilk insanı çamurdan şekillendirdiği gibi, onun nesline de, ana rahminde şekil
belli belirsiz bir çiğnem et parçasıyken dilediği şekli vererek, onu dilediği
gibi düzeltip denkleştirdikten sonra en son şeklini veriyor. Allah dilediği gibi
güzellik, çirkinlik, erkeklik, dişilik bakımından onu tesviye eder, en yakın
cedlerinden ta Adem (a.s.)'a kadar çeşitli suretlerden birinin suretine
benzetir. "O (Rab) ki, seni yarattı, sana düzen verdi, ölçülü bir biçim
verdi. Dilediği surette seni terkibetti." (82/İnfitar, 7-8)
Yüce Allah, insan olmak
bakımından tüm organlarıyla insanları birbirine benzer yaratmış, aile
hususiyetleriyle, veraset yönüyle de ikinci derecede bir benzeyiş halinde
yarattığı halde, asla iki ferdi birbirinin aynısı yapmamıştır. Bütün bu derece
derece benzerlikler içinde tıpatıp benzemezlik var. Birbirine en çok benzeyen
ikizlerin bile yine çok farklı, benzemez tarafları görülür. Yüce kudret, üstün
irade ve ihtiyarını yalnız insanlarda değil; tüm yaratıklarda böylesine dakik
olarak göstermiştir. Bu durumun bir de, duygular, kabiliyetler gibi manevî
suretlerde de aynı şekilde tecellisini düşünürsek, Allah'ın yüceliği ve büyük
sanatkârlığı karşısında hayretlerimiz ve saygımız zirveye çıkar. "Allah size
kendi nefislerinizden eşler yarattı ve eşlerinizden de size oğullar ve torunlar
yarattı ve sizi güzel (ve helâl) rızıklarla besledi. Böyle iken bâtıla mı
inanıyorlar ve Allah'ın nimetini inkâr mı ediyorlar?" (16/Nahl, 72)
Görüldüğü gibi insanın nesli de
tavırdan tavıra geliştirile geliştirile, her safhada yeni unsurlar ilave edilip
yeni mahiyetler verilerek yaratılmıştır. Nihayet ruh üfürülecek kıvama getirilip
yeni bir yaratılışla insan olmuş, görüp işitir, düşünür, hitaba layık, şuurlu
bir varlık haline gelmiştir. "(O) Allah'tır ki sizi za'ftan yarattı (pek
zayıf bir kökten, spermadan yarattı. Başlangıcınız çok zayıf bir madde idi.
Kökünüz pek cılızdı). Sonra zayıflığın ardından (size) bir kuvvet verdi (güçlü
kuvvetli delikanlılar oldunuz). Sonra kuvvetin ardından da zayıflık ve
ihtiyarlık verdi. (Allah) dilediğini yaratır. O, bilendir, gücü yetendir."
(30/Rûm, 54)