Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular

Hamd Kelimesinin Çağrıştırdıkları

Hamd Kelimesinin Çağrıştırdıkları



Hamd Kelimesinin
Çağrıştırdıkları


Allah'ın güzel isimlerinden
biri de hamîd (çok hamdedilen)dir. Allah'ı en iyi tanıyan ve O'na en
güzel şekilde hamd eden en büyük insan Son Peygamber'in ismi olan Muhammed
ve Ahmed de hamd kökünden gelmektedir. Rasülüllah'ın gök ehli arasındaki
ismi Ahmed'dir. (Bkz. 61/Saff, 6) Ahmed, çok hamdeden demektir. Gök ehli,
Allah'ı devamlı övmekle, hamdetmekle meşguldür. Onların içinde hamdetmekte de
örnek gösterilen, en çok hamdeden Ahmed (s.a.s.)' dir. Efendimiz, müjdeci ve
kurtarıcımızın yeryüzündeki adı Muhammed'dir. Muhammed, övülen, çok medh edilen
demektir. Rehberimiz, Peygamberimiz, Allah'ın yerdekilerden en çok övdüğü canlı
olduğundan; aynı zamanda yerde yaşayanlarca en çok sevilip övülen, salevat
getirilip kendisi için duâ edilen insan olduğundan, kendisine Muhammed ismi
verilmiştir. O, yine, Kur'an'ın beyanına göre, "Makam-ı Mahmûd"un (hamdedilip
övülen makam) sahibidir. (bkz. 17/İsrâ, 79) O yüzden, o kılavuzumuzun bir diğer
adı da Mahmud'dur. Makam-ı Mahmud sahibi anlamında kullanılan Mahmud ismi
de, kelime olarak hamd kökünden gelmektedir.
Her ezan-ı Muhammedi'den sonra
da biz, ümmeti olmakla şeref duyduğumuz tek önderimize Allah'ın makam-ı mahmudu
vermesi için dua ederiz. O liderimiz, Makam-ı Mahmud'daki komutanımız, onun
dâvâsı için dünyada mücadele edecekleri, âhirette "Livâü'l-hamd"
sancağı altında toplayacak ve bu sayede "Ve âhıru da'vâhüm eni'l-hamdü
lillahi rabbi'l âlemin" (10/Yunus, 10) diyerek O'nun askerleri cennete
girecektir. "Livâü'l-hamd", hamd, övgü sancağı demektir.
Kıyamet günü, Allah tarafından
övgü ve şerefden en yüksek payı alacak olan o en büyük insanın, kurtulanları
altında toplayacağı bayrağa hamd sancağı ismi verilmiştir. Böylesine
hamdle ilgi bir Rasülün ümmeti, hamdetmeyi unutarak, şükrü ve ibadeti ihmal
ederek onu temsil edebilir ve Küçük Ahmed, Muhammedcik (Mehmedcik) olabilir mi?
Allah hamîd (çok hamdedilen, çokça övülen)'dir. Muhammed de medh edilen, övülen
demektir. Biz bunun böyle olduğuna gerçekten inanıyor, bu isimleri kabul ediyor
muyuz? Kimleri övüyoruz, neleri medh ediyoruz günlük yaşantımızda? Çok hamd
edilen'le, Övülen'le aramız nasıl? Hamd ile, övgü ve senâ ile, salevât ile
irtibatımız ne kadar?!
"El-hamdü lillâh", "hamd
Allah'a aittir" anlamına gelir. (Arapça ilmî ifadesiyle El-hamdü kelimesinin
başındaki lâm-ı tarif cins, ahd, umum ve istiğrak için olabildiğinden) El-hamdü
lillâh cümlesinin kapsamlı anlamları vardır. Bunları şöyle özetleyebiliriz: Hamd
çeşidi ve cinsinden olarak bilinen şeylerin hepsi yalnız Allah içindir. Tam ve
gerçek anlamıyla peygamberlerin ve salih kulların hamdi yalnız Allah'a aittir.
Bütün hamd ve senâlar hak itibariyle Allah'a aittir.
Hamd, müteşekkirane övgüdür.
Bazı âyetlerde (mesela, 20/Tâhâ, 130; 50/Kaf, 39) namaz, hamd ile aynı anlamda
kullanılmaktadır. Zira namazın esasını Allah'a hamd ve şükrün takdimi teşkil
etmektedir.
Hamd, Allah'ın ilahlık vasfının
sayısız hikmetlerini düşünerek kemal ve celal sıfatlarını ve kudretini övmektir.
Bu kudretin karşımıza çıkardığı varlık veya olay bizim kişisel hesabımıza ters
düşse de hamd yapılmalıdır.
Bu yüzdendir ki, Fâtiha'nın ilk
âyetinde "ben hamdederim" yerine "hamd Allah'a mahsustur" gibi, evrensel
değerde bir ifade kullanılmıştır. Böylece hamd, insanların sübjektif tespit ve
bağlarından kurtarılmış, Yaratıcı Kudret'in bir hakkı olarak sunulmuştur.[1]
Çok sevilen, çok sayılan bir
zâtın, bir padişahın hediyesi bize iki hususu düşündürür. Birincisi, o kimse
tarafından bize verilen hediyenin maddî kıymet ve değeridir ki, bu, ondan
alınacak zevk ve lezzet, sadece maddî değeri kıymetindedir. İkincisi ise, onun,
çok saygın bir zâtın, bir padişahın hediyesi olması hususudur ki, burada artık
maddî değerin hiçbir kıymeti yoktur. Bu makamda önemli olan, bu hâtıranın o
saygın kişiye ait oluşudur. Böyle bir hediyeden alınacak zevkin, öncekinden kat
kat fazla olduğunu herkes kabul eder. Çünkü, bu hâtırayla, onu bağışlayan zata
bağlanılır, bu hediye, ikram edenle yakınlığın simgesi kabul edilir.
Bu örnekle anlaşılmaktadır ki,
nimet verilen kimse, nimetten çok, nimet vereni hatırlamalıdır. Verilen
nimetlerden yararlanmaktan daha çok önemlidir, nimet verenin bize önem
verip, bağış ve ikramlarını sunması. Nimetten, nimet sahibine intikal
edilmelidir; Araçlardan amaca, postacıdan mektup sahibine, aracıdan her şeyin
gerçek sahibine; Ve bunca acziyet ve isyanımıza rağmen bize ihsan ve
bağışından vazgeçmeyen gerçek mürebbimiz Rabbimize. O yüzden tüm nimetlerin
sahibi olan zât, büyüklüğünden ve bize değer verdiğinden dolayı devamlı
hamdedilmeye lâyıktır. Şükür, sadâkat makamıdır; hamd ise ihlâs makamı. Hamd,
ihlâs zirvesinde söylenir; hiçbir karşılık beklemeden, hiçbir mukabele görmese
bile Allah'a karşı kulluğunu idrak edip El-hamdü lillâh demek, ancak samimi ve
ihlâslı kimselerin şiârıdır.







[1]
Kur'an'ın Temel Kavramları, s. 160.