Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular

Hamd, Tüm Organlarla ve Özellikle Kalple Yapılır

Hamd



Hamd, Tüm
Organlarla ve Özellikle Kalple Yapılır

Dünya nimetlerinden çok âhiret
nimetleri, maddî nimetlerden çok mânevî nimetler için hamdetmemiz gerekir.
Allah'a hamdetmek, bize her iyiliği, her nimeti ihsan eden Allah'a karşı, bu
ihsan ve nimeti vermesi yüzünden, yalnız sözle değil; fiil ile de ta'zim
etmektir. Bu hamd işi de kalp, dil ve organlarla yapılabilir. Yani, hamd yalnız
dil ile yapılan bir şey değil; gönül ve bütün organlarla yapılan bir görevdir.

Kalp ile yapılanı, nimetlerin
en önemlisi olan imanı bize taddıran ve sevdiren Allah'ı zikretmek (hatırlamak),
O'nun sıfatlarını tefekkür etmek, düşünmek, imanda kemale ulaşma yollarını
aramaktır. Dil ile yapılan, Allah'ın bu sıfatlarını anlatmak, sık sık, Allah,
şükür, hamd... kelimelerini kullanarak zikirle meşgul olmak, hakkı söylemektir.
Organlar ile yapılanı, onları Allah'ın yolundan ayırmamaktır. Allah'ın emir ve
yasaklarına mümkün olduğu kadar dikkat ederek kulluk görevini yerine getirmek
fiilî hamddir.
Küfür ve dalâlet dışında her
olay, her fiilî durum karşısında Allah'a hamdedilmelidir. Kerim Elçi
Peygamberimiz "Elhamdü lillâh alâ külli hal" (Her durum karşısında
Allah'a hamdolsun) buyururlardı. Bu da ancak her organın yaratılış gayesine
uygun olarak kullanılmasıyla mümkün olur. Kişinin iç dünyası ile ve iç dünyasına
da hamdetmesi gerekir. Buna tatbikî hamd denir. Her çeşit fazilet ve erdemleri
elde etmek, İslâm ahlak esaslarını öğrenip uygulamak, bu çeşit hamdin
vâsıtasıdır. Yalnız unutmamak lâzımdır ki, her duruma hamdeden mü'min, küfür ve
dalâlete, haramlara hamdedip el-hamdü lillâh demez. "Faizler artmış, yaşadık,
elhamdü lillâh!" nasıl bir turşu ve inanç salatasıysa; mesela Mısır'da
Firavun'un anıtkabirini, yani kutsal(!) mezarını ziyaret ederken "elhamdü lillâh"
ile başlayan Fâtiha'yı orada okumak gibi bir acaipliğe düşmez. "Müslümansan
kilisede işin ne? Hıristiyansan Meryem heykelinin üzerine niçin pisledin?"
denilen kuşa benzemez. Sormazlar mı bu insana; müslümansan Firavunların
mezarında işin ne? Gâvursan bu okudğun Fâtiha da neyin nesi?!
Hamd, maddî nimetlere yapıldığı
gibi, daha çok manevî nimetlere karşı yapılır. Nimetlerin en büyüğü de imandır.
Kitab'ımızın hamdle başladığını unutmamak, iman ve hidâyet gibi nimetlere sahip
olduğumuzu, başka problem ve eksiklerin çok da önemli olmadığını, dilimizle ve
tebessümümüzle hamdi devamlı taşıyarak gösterebiliriz.
Hamd ederken, Allah derken
başımıza belâ ve musibet gelmez. Biz, O hamd edilmeye, zikr edilmeye lâyık
olduğu için bunu yapacağız; ama bu hamdler, zikirler aynı zamanda görecek ve
yaşayacaksınız ki dünyamızı da güzelleştirecektir. Bir kuş, avcının kurşununa
zikrederken hedef olmaz; zikirden gâfil iken avlanır.
Çay ikram edene teşekkür eden
kadirşinas kimse, hiç bunca nimet verene teşekkürü unutur mu? "El-hamdü
lillâh (hamd Allah'a mahsustur) de. Fakat onların çoğu düşünmezler." (29/Ankebut,
63) ?Çocuk edinmeyen, hâkimiyette ortağı bulunmayan, âcizlikten ötürü bir
velîye/dosta da ihtiyacı olmayan Allah'a hamd ederim (el-hamdü lilâh) de ve
tekbir getirerek O'nun şânını yücelt (?Allahu Ekber' de).? (17/İsrâ, 111)
El-hamdü lillâh.
Bir insan, kendi haberi
olmadan birinin sürekli kendi iyiliği için çalıştığını öğrense acaba ne yapar?
Herhalde, önce kendisine bu iyiliğin niçin yapıldığını öğrenmek ister. Sonra, bu
yapılanlara kayıtsız kalmaz; en azından teşekkür eder. İşte hamdin bir anlamı da
budur. Allah, bize bizim haberimiz olmadan iyilikler, güzellikler veriyor. Ama
biz, gaflet içinde yaşadığımız-dan bunların farkında değiliz. Her şey biz
insanlar için ayarlanmış, uygun hale getirilmiş, emrimize verilmiş. Fakat
insanoğlu bunların gelişi güzel, rastgele yapıldığını zannediyor. Bu uyumu, bu
muazzam düzeni ve bunun sanatkârını fark etmek, Allah'a sonsuz teşekkürü
gerektirir. Bunun içindir ki, Kur'an hamd ile başlamıştır.
Kur'an'ın ilk sayfasından
başlayan bir okuyucu Allah'a hamd ederek âyetleri okumaya başlar. Yani önce hamd,
övgü. Allah'ın büyüklüğü karşısında kendi küçüklüğünü hatırlayarak; İnsanlardan
bir insan, okuyuculardan bir okuyucu, mü'minlerden bir mü'min olduğunu
hatırlayarak; Bir "dâhi" olduğunu zannederek değil. Eğer hamdi olmazsa bir hiç
olacağını düşünerek. Kur'an'ı okumaya başlayan kişi, önce bu tür duygular
atmosferinde işe başlamalıdır. Hamd üzerinde düşünme, bu veya benzeri duyguları
meydana getirecektir. Çünkü hamd insanın kendini bilmesidir. Yaradılışı
düşünerek, satırlardaki, ve sadırlardaki ayetleri tefekkür ederek, evrendeki tüm
yaratıkların hamd ve tesbih orkestrasına kulak vererek Allah karşısındaki
konumunu tesbit etmesidir. Hamd bir itiraftır, âcizlik ve kulluk itirafı.
İnsanların ve cinlerin
kâfirleri hariç, doğadaki her şey Allah'ı övmekte, O'na hamdetmek-tedir. (bkz.
17/İsrâ, 44; 13/Ra'd, 13) İnsanoğlu ibâdete, hamde meyilli yaratılmıştır.
Birisini veya birilerini övmeye, onlara bağlanıp ibâdet etme ihtiyacındadır.
Suyun, çukur bulduğu yere doğru akmaya başlaması gibi, insan da Allah'ı
unutursa, birilerine doğru akmaya, ona ibâdet etmeye, bağlanmaya, övüp
yüceltmeye başlar. Çünkü insan, sadece sınav olmaktadır ve yalnız Allah'a
ibâdet/kulluk etmek için yaratılmıştır. İbâdetini Allah'a etmezse, başkasına
edecektir. Zira onun mayasında bu vardır.[1]








[1]
İ. Eliaçık, İslam ve Sosyal Değişim, s. 32