Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular

İslami Hakim Kilmak İçin Allah'in Bildirdiği Metodla Hareket Etmek Mutlaka Gereklidir

İslami Hakim Kilmak İçin Allah

İslami Hakim
Kilmak İçin Allah'in Bildirdiği Metodla Hareket Etmek Mutlaka Gereklidir

İslami hareket metodundun maksat; İslam
davetçisinin İslam'ın karşısına dikilen kuvvetleri yenmesi, İslam'ın fert ve
toplum hayatının her yönüne hakim olması için takip edeceği yoldur.

İslam davetçisinin hedefe varmak için takip
edeceği yol hangisidir?

Allah, İslami harekette İslam davetçileri için
belli bir metoda uyulmasını gerekli kıldı mı?

Eğer belli bir metoda uyalmasını gerekli
kıldıysa nedir bu metod?

Bu metodu davetçiler kendi istek ve arzularına
göre mi tayin edecekler?

Eğer bu onların kendi istek ve içtihadlarına
bırakılmışsa İslami olmayan hareket metodlarından örnek alabilirler mi?

Ve hangi noktaya kadar İslam buna izin veriyor?

Bu sorulara Seyyid Kutub:

Teoride "Yoldaki İşaretler" ve "Fizilal-il
Kur'an" ile bu meselenin üzerinde defalarca durarak,

Pratikte ise bir teşkilat meydana getirerek ve
bu yolda kendi hayatını seve seve feda ederek cevap vermiştir.

Biz burada teorik cevabın üzerinde duracağız.

Seyid kutub Allah'ın İslami hareket metodunu
İslam davetçilerinin içtihadına ve isteğine bırakmadığını ilan ediyor. Bilakis,
diğer İslami gerçekleri nasıl bildirdiyse İslami harekette takip edilmesi
gerekli metodu da aynen bildirdiğini ifade ediyor.

"Bu dine sahip çıkanların şu gerçeği iyi
bilmeleri gerekir: Bu din nasıl Allah'tan bir din ise onun hareket metodu da
tamamen Allah'tandır. Ve bu metod, bu dinin özelliklerine uygundur. Şu da bir
gerçektir ki bu dinin getirdiği gerçeklerin ameli metodundan ayrılması mümkün
değildir."

Hiç şüphesiz bu din nasıl itikadi düşünceleri,
dolayısıyla "canlı ve pratik hayatı" değiştirmek için gelmişse aynı zamanda
itikadi düşüncenin bina edildiği fikri ve hareket metodunu da değiştirmek için
gelmiştir.

Gerçekten İslam'ın vazifesi sadece insanların
inancını ve pratik hayatını değiştirmekten ibaret değildir. Bununla birlikte
İslam'ın vazifesi; insanların düşünce metodunu zihinlerine ve pratik hayatlarına
el atma tarzlarını da değiştirmektir.

"İslam'da hareket metodu akidenin bir
parçasıdır. Ve aralarında hiçbir ayrılık yoktur.

İslam düzeninin hayata hakim olması için
Allah'tan gelen hareket metodunun uygulanması kesinlikle zorunludur. Yabancı
hareket metodlarının İslamı hakim kılmaları imkansızdır. Batının bize yabancı
olan hareket metodları ancak bir takım insanların kendi nefsi hedeflerine
ulaşmalarını sağlayabilir. Fakat bizim Allah'tan gelen nizamımızı
gerçekleştirmesi imkansızdır. İslami harekette nizam zaruri, akide şart olduğu
gibi metod da hem zaruri hen de şarttır. Bu, bazı kimselerin zannettiği gibi
sadece ilk İslami hareket için değil her zaman ortaya çıkacak İslam hareketleri
için de böyledir."

(Yoldaki İşaretler)

İslami Hareket Metodunun gerekliliğini daha
fazla açıklamak için buna dair bir çok deliller gösterebiliriz:22

Birincisi:
Kur'an-ı Kerim'de, Nuh (a.s)'dan son rasul Muhammed (s.a.s)'e kadar olan rasul
ve nebilerin kıssalarına baktığımız zaman, onların milletlerini ve kavimlerini
mahlukata kulluktan kurtarıp yalnız Allah'a kulluğa davet etmek için takip
ettikleri metodun, akidelerinin ve bu rasul ve nebilere karşı çıkan insanların
tepkilerinin hep aynı olduğunu görürüz.

Seyyid Kutub şöyle diyor:

"Beşeriyyet, yola koyulurken hidayete ermişti,
mü'mindi, tevhid ehlindendi. Fakat, gerek ilişkide bulunduğu dış unsurlar,
gerekse onu meydana getiren birbirine zıt unsurların tesiriyle dalalete, şirke
ve cahiliyyete düştü. Bu sırada nebi ve rasuller geldi, yol gösterdiler ve
önceki hakikati yeniden tebliğ ettiler. Kimi helak oldu, kimi de kurtulup
yaşamaya devam etti. Yaşayanlar tevhid hakikatini yeniden kabul edenlerdir.
Bunlar, Allah'ın birliğini tanımışlar ve (İbadette eşi ve benzeri olmayan) Tek
Allah'a bütün varlıklarıyla teslim olmuşlardır. İşte bunlar nebi ve rasullerin
ağızlarından çıkan şu sese kulak vermiş kimselerdi:

"Ey milletim! Allah'a kulluk edin, O'ndan başka
ibadete layık ilahınız yoktur."

Allah'ın gönderdiği bütün dinler bu tek hakikat
esasına dayanmış ve tarih boyunca bütün nebi ve rasuller aynı hakikati tebliğ
etmişlerdir."

"Beşeriyet bir evvelki nebi ve rasullerin
öğrettiği tevhid dininden uzaklaştıkça nebi ve rasullerden bir yenisi
gelmiştir."

(Fizilal'il Kur'an cüz:8 s:191)

"Şu halde nebi ve rasuller kafilesi, bu sapık
insanları hep aynı çağrı ile davet etmiş, aynı inanç esaslarını getirmiş,
cahiliyyet ehli de bu yüce kafileyi hep aynı şekilde karşılamış ve tevhid
akidesine hep aynı tarzda karşı koymuştur. Nitekim Kur'an-ı Kerim zaman ve mekan
farkı gözetmeksizin zaman ve mekan ötesinden aynı gerçekleri dile getirmektedir.

Nebi ve rasullerin davet metodu değişmediği gibi
cahiliyetin onlara karşı koyuş şekli de değişmemiştir...

Gerçekten bu nokta üzerinde dikkatle durmak
gerekir. Zaman boyunca cahiliyet hep aynı cahiliyet olmuştur... Çünkü cahiliyyet;
bir çağda varolup geçen ve bir daha tekrarlanmayacak tarihi bir olay değil, bir
idari sistem, bir inanç ve bir akidedir. Her zaman da aynı organik yapıya ve
güçlere sahiptir.''

(Fizilal'il Kur'an cüz:13 s:141-142)

"Her rasulün görevi diğerininkiyle aynı noktada
birleşmiştir. Bu görev; insanları batılın saltanat ve tahakkümünden kurtarmak,
yalnızca Alemlerin Rabbi olan Allah'a yöneltmektir. Bu temel kaide belirtilmeden
beşer hayatında yararlı olacak başka bir şey yapmak mümkün değildir."

(Fizilal'il Kur'an cüz:13 s:201)

''Bu kıssalar; insan ruhunda yer alan küfür ve
iman tabiatını açıklamakta ve tekrar tekrar da imana müsait gönüllerle, küfre
kabiliyetli gönüllere dair örnekler sunmaktadır.''

(Fizilal'il Kur'an cüz:13 s:201)

Nebi ve rasulleri yalanlayanlar hakkında
kıssalarda anlatıldığı gibi ilahi kanunlar geçerli olacaktı. Ayetleri unutmak,
haktan uzaklaşmak... Sonra da nebi ve rasullerin öğütlerine kulak vermemek,
yalnız Allah'a ibadet etmeye kibirden dolayı yanaşmamak, alemlerin Rabbinin
emirlerine boyun eğmemek, gurur, alaya alma, ihtar, derken dünya azabı...

Evet azgınlık, tehdit, mü'minlere işkence , buna
karşılık mü'minlerde sabır, sebat ve inançların kesinlikle ayrılması...Nihayet
tarih boyunca görülegelen ilahi adaletin tecellisi ve helak...''

(Fizilal'il Kur'an cüz:13 s:202-203)

"Bu kıssalar Rasulullah'a Mekke döneminde nazil
olmakta idi. Henüz müslümanlar azınlıkta idiler ve düşmanlar tarafından
çepeçevre sarılmışlardı. Yol uzun ve zorluklarla doluydu. Katı bir direniş
hareketiyle karşılaşıyorlardı... Henüz müslümanlar tuttukları yolun sonunu da
göremiyorlardı...

İşte bu kıssalar o dönemde yolun sonunu onlara
açıklıyor, yol boyunca geçecekleri merhaleleri anlatıyordu. Onların ellerinden
tutuyor ve bu merhaleleri teker teker atlatıyordu. Ve böylece onlar bu yolun
tarih boyu gelip geçen İslam kafilesiyle kuşatılmış olduğunu görüyorlardı. Bu
kafilede, onların başından geçen şeyler; garip, tuhaf ve korkutucu şeyler olarak
değil sevimli ve alışılmış şeyler olarak görülüyordu. Bu kervan belli bir
zümreden teşekkül etmektedir. Birbirine bağlı olarak gelen bu yol belli bir
yoldur.

Şu halde müslümanlar, kendilerini çölde
yitirmiş yapayalnız varlıklar değildirler... Allah'ın kanunlarına uyarak
başlangıç noktasından yola çokmışlar ve yolun sonuna doğru yürüyüp
gitmektedirler... İslam Hareketi başıboş bir hareket değildir, her şey planlı ve
programlıdır."

(Fizilal'il Kur'an: c:8 s:162)

"Sana nebi ve rasullerin haberlerinden -kalbini
kendisiyle sağlamlaştıracak- doğru haberler aktarıyoruz. Bunda sana hak ve
mü'minlere de bir öğüt ve uyarı gelmiştir. İman etmeyenlere de ki:
Yapabileceğinizi yapın, kuşkusuz biz de yapmakta olanlardanız.''
(Hud: 120-121)

"Andolsun onların kıssalarında akıl sahipleri
için ibretler vardır. (Bu Kur'an) düzüp uydurulacak bir söz değildir. Ancak
kendinden öncekilerin doğrulayıcısı, herşeyin çeşitli biçimlerde açıklaması ve
iman eden bir topluluk için de bir hidayet ve rahmettir."
(Yusuf: 111)

Kur'an da geçen nebi ve rasullerin kıssalarından
ve bu ayetlerden, İslami harekette Allah'tan gelen metoda göre hareket etmenin
lüzumlu olduğunu anlıyoruz. Çünkü her devirde mü'min ve kafirlerin birbirlerine
karşı tutumları aynıdır.

İkincisi:
Nebi ve rasulleri (Allah'ın salat ve selamı onların üzerine olsun) örnek almak
muhakkak ki imanın gereklerindendir. Çünkü Allah (c.c) onların kıssalarını,
bizim onlardan faydalanmamız ve cahiliyyete karşı olan mücadelemizde bize örnek
olması için anlatmıştır.

(Fizilal'il Kur'an: c:11 s:192)

"Andolsun ki; sizler için Allah'ı, ahiret gününü
umanlar ve Allah'ı çokca zikredenler için Allah'ın rasulünde güzel bir örnek
vardır." (Ahzab:21)

"İbrahim ve onunla birlikte olanlarda sizin için
güzel bir örnek vardır. Hani onlar kendi kavimlerine demişlerdi ki: Biz sizden
ve Allah'ın dışında tapmakta olduklarınızdan uzağız. Sizi (artık) tanımayıp
inkar ettik. Sizinle aramızda siz yalnız Allah'a iman edinceye kadar ebedi bir
düşmanlık ve bir kin başgöstermiştir."
(Mümtahine: 4)
"Onlara Nuh'un haberini oku. Hani kavmine demişti ki:
Ey kavmim! Benim makamım ve Allah'ın ayetleriyle hatırlatmalarım eğer size ağır
geliyorsa ben şüphesiz Allah'a tevekkül etmişim. Artık siz ortaklarınızla
toplanıp yapacağınız işi karara bağlayın da işiniz size örtülü kalmasın (tasa
konusu olmasın) sonra hakkımdaki hükmünüzü -bana süre tanımaksızın- verin. Eğer
yüz çevirecek olursanız ben sizden bir karşılık istemedim. Benim ecrim, yalnızca
Allah'a aittir. Ve ben müslümanlardan olmakla emrolundum. Fakat onu
yalanladılar. Biz de onu ve gemide onunla birlikte olanları kurtardık, onları
halifeler kıldık. Ayetlerimizi yalanlayanların nasıl bir sonuca uğratıldıklarına
bir bak." (Yunus:
71-73)

''Allah ve Rasulü bir şeye hükmettiği zaman,
mü'min olan erkek ve mü'min olan kadın için kendi işlerinde seçim hakları
yoktur. Kim Allah'a ve Rasulüne isyan ederse, artık gerçekten o apaçık bir
sapıklıkla sapıtmıştır.'' (Ahzab:36)

"De ki: Eğer siz Allah'ı seviyorsanız bana uyun,
Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah bağışlayandır,
esirgeyendir." (Al-i İmran: 31)

"Bunlar, kendilerine kitap, hikmet ve rasullük
verdiklerimizdir. Eğer onlar (küfredenler) bunları tanımayıp küfre sapıyorlarsa,
andolsun biz buna karşı küfre sapmayan bir kavmi vekil kılmışızdır. İşte
Allah'ın hidayet verdikleri bunlardır. Öyleyse sen de onların bu hidayetlerine
uy. De ki: Ben bunun için sizden bir ücret istemiyorum. O (Kur'an) alemlere bir
öğüt ve hatırlatmadan başka birşey değildir." (En'am: 89-90)

Üçüncüsü:
Allah'tan gelen hareket metodu Allah'dan gelen diğer şeyler gibidir. Ve şu sıfat
ve özelliklere sahiptir:

a)
İslamda hareket metodu akidenin bir parçasıdır. Ve aralarında hiç bir ayrılık
yoktur.

İslam düzeninin hayata hakim olması için
Allah'tan gelen hareket metodunun uygulanması kesinlikle zorunludur. Yabancı
hiçbir hareket metodunun İslamı hayata hakim kılması mümkün değildir. Batının
bize yabancı olan hareket metodları ancak bir takım insanları kendi nefsi
hedeflerine ulaştırabilir. Fakat bizim Allah'tan gelen nizamımızı hayata hakim
kılması mümkün değildir. Bütün İslami hareketlerde nizam zaruri, akide şart
olduğu gibi metod da hem zaruri hem de şarttır. Bu bazı kimselerin zannettiği
gibi sadece ilk İslami hareket için değil, her zaman ortaya çıkacak İslam
hareketler için de böyledir."

(Yoldaki İşaretler)

b) Bu
hareket metodu (Allah'tan ) olduğu için, insanların kendi kendilerine
uydurdukları veya davetçilerin akıllarına gelen hareket metodlarından kat kat
üstün olduğu açık bir gerçektir.

(Fizilal'il Kur'an: c:7 s:93)

c) Bu
hareket metodu Allah'tan olduğu için insan fıtratına uygundur. Çünkü bu hareket
metodunu bütün insanları ve onların kabiliyet ve isteklerini yaratan Allah-u
Teala çizmiştir.

(Fi'zilalil Kur'an: c:7 s:93)

d) Bu
hareket metodunun en etkili hareket metodu olduğu muhakkaktır. Çünkü bu Allah'ın
hareket metodudur. Ve Allah bu hareket metodunu etkili olması için koymuştur.
Tarih, doğru söyleyen bir şahid olarak; bu hareket metodunun en etkili metod
olduğunu bizlere bildirmektedir. Müslümanlar ne zaman ki Allah'ın metodundan
uzaklaştılar işte o zaman yetişen nesiller zayıf ve cılız bir ağacın
olgunlaşmamış meyveleri gibi oldular.

(Yoldaki İşaretler)

Dördüncüsü:
Burada nefsi etken de çok önemlidir. İslam davetçisi eğer his sahibi ise,
Allah'tan gelen hareket metodundan başka bir hareket metoduyla insanları,
yalnızca Allah'a ibadet etmeye ve O'nun şeriatına bağlanmaya davet ettiğinde bir
uygunsuzluk hissedecektir. Zira davet ettiği şey Allah'tandır, ama buna karşılık
hedefine varmak için takip ettiği metod insani olmuş olur. Uygunluk ancak hedef
ve metodun Rabbani olmasıyla mümkündür.

Davetçiler Allah'tan gelen hareket metoduna göre
hareket ettikleri zaman, rasullerin (Allah'ın salat ve selamı onların üzerine
olsun) yolunda yürüdüklerini, bu kervanın bir parçası olduklarını hissedecekler
ve içlerindeki korkular kaybolup, gönülleri sevinçle dolacaktır. Bu dava uğrunda
karşılaşacakları zorluklar onlara ağır gelmeyecektir.

"Bu kıssalar Rasulullah (s.a.s)'e Mekke
döneminde nazil olmakta idi. Henüz müslümanlar azınlıkta idiler ve düşmanlar
tarafından çepeçevre sarılmışlardı. Yol uzun ve zorluklarla doluydu. Katı bir
direniş hareketiyle karşılaşıyorlardı... Henüz müslümanlar tuttukları yolun
sonunu da göremiyorlardı... İşte bu kıssalar o dönemde yolun sonunu açıklıyor
ve yol boyunca geçecekleri merhaleleri anlatıyor, ellerinden tutup bu
merhaleleri teker teker atlatıyordu. Ve böylece onlar bu yolun tarih boyu gelip
geçen İslam kafilesiyle kuşatılmış olduğunu görüyorlardı. Bu kafilede onların
başından geçen şeyleri sevimli ve alışılmış şeyler olarak görüyorlardı, garip,
tuhaf ve korkutucu şeyler olarak değil... Bu kervan belli bir zümreden teşekkül
etmektedir... Birbirine bağlı olarak gelen bu yol belli bir yoldur...

Şu halde müslümanlar, kendilerini çölde
yitirmiş yapayalnız varlıklar değildirler. Allah'ın kanunlarına uyarak başlangıç
noktasından yola çıkmışlar ve yolun sonuna doğru yürüyüp gitmektedirler... İslam
Hareketi başıboş bir hareket değildir, her şey planlı ve programlıdır."

(Fizilal'il Kur'an: cüz:12 s:162)

"Sen de şüphe içinde olma bundan. Doğrusu o,
Rabbin tarafından gelen bir gerçektir. Ama insanların çoğu inanmazlar."
(Hud:17)

Hiçbir zaman Rasulullah kendisine gelen
vahiylerden şüphelenmemiştir. Kendisinin Rabbi tarafından gönderilen bir gerçek
üzere bulunduğundan şüphe etmemiştir.

Fakat bunca deliller ve şahitler yığınının
akabinde Allah'tan gelen direktifler, Rasulullah'ın içinde bulunduğu sıkıntıyı,
yalnızlığı ve eziyetleri dile getirmektedir. Davanın önüne dikilenlerin
inatçılığı ve kafirlerin çokluğu karşısında, içinin sızlayışı ile alakalıdır.
Bütün bu durumlar onu böyle bir teselliye ve dayanağa muhtaç kılıyordu. Ayrıca
mü'min azınlığın içindeki sıkıntı, zorluk ve darlıklar da böyle bir yakini
gerçeği ifade edip, rahmet sahibi olan Rabbinin yardımının üzerine ineceğini
belirtiyordu.
Henüz yeni filizlenmekte olan İslam hareketinin bu
direktiflere ne kadar da çok ihtiyacı vardır. Onlar da her yerde bu çeşit
durumlarla karşı karşıya bulunmaktadırlar. Her taraftan üzerlerine engeller
yağmakta alaylar, eziyetler ve acılar, çeşit çeşit koğuşturmalar, maddi ve
manevi baskılar altında ezilmektedirler. Gerek mahalli gerekse cihanşumul
cahiliyyet orduları bütün güçleriyle üzerlerine yığılmaktadırlar. En korkunç ve
vahşi savaş oyunları ve tuzakları onlar için hazırlamaktadır. Sonra da onlara
savaş açanlar ve peşlerini takip ederek koğuşturmalar yapanlar davullarla,
flamalarla veryansın etmektedirler...

Evet bu yeni doğan İslam hareketi mensuplarının
bu ayeti ne kadar da çok düşünmeleri gerekir. Bütün bölümlerini, işaretlerini
ima ve temaslarını dikkatle incelemelidirler.

Hikmet sahibi Rabbi tarafından gelmiş bulunan bu
yakini gerçeğe ne kadar muhtaçtırlar.

"Sen de şüphe içinde olma bundan. Doğrusu O,
Rabbin tarfından gelen bir gerçektir. Ama insanların çoğu inanmazlar..." (Hud:17)

Ve bu yeni doğan İslam hareketinin mensupları
kalplerinde, tıpkı rasullerin duyduğu, Rableri tarafından gönderilmiş apaçık bir
gerçek üzerinde bulunduklarına yakinen inanıp aynı duyguları taşımalıdırlar.
Yürüdükleri yolun hak yolu olduğunu kabul edip en ufak bir şüpheye düşmeden
yollarına, üzerinde ne türden engeller bulunursa bulunsun, hiç dinlenmeden devam
etmelidirler.

"Dedi ki: Ey kavmim! Rabbimden açık bir delilim
olur ve bana rahmet eder de ben de ona başkaldırırsam, söyleyin bakalım beni
Allah'a karşı kim savunur? Bana hüsrandan başka bir şey kazandırmazsınız..."
(Hud:63)

(Fizilal'il Kur'an c:12 s:40-41)

İslami harekette, Allah'tan gelen hareket
metodunun gerekli oluşunun diğer bir sebebi, her ne kadar şekil ve metod
bakımından her devirde değişikliğe uğrasa bile, cahiliyyet insanının
müslümanlara karşı olan tutumlarının temelde aynı oluşudur.

Kafirlerin müslümanlara karşı olan tutumları ve
davranışları her devirde aynı olduğuna göre müslümanların da onlara karşı
davranışlarının değişmemesi gerekir. Bu aynı zamanda onların akidelerinin bir
gereğidir de... Ve şunun da zihinlere iyice yerleştirilmesi gerekir ki; Kur'an-ı
Kerim'de kafirler hakkında inen ayetler sadece belli bir devrede, belli bir
yerde yaşamış olan kafirler hakkına olmayıp her zaman ve her yerde yaşayan
inkarcıları da kapsamı içine alır. Bunun daha iyi anlaşılması için aşağıdaki
ayeti kerimeleri dikkatle düşünerek okumamız gerekir.

"Bunun üzerine kavminden (Nuh (a.s)'ın kavmi)
küfredenlerin elebaşıları dediler ki: Biz senin ancak bizim gibi bir insan
olduğunu görüyoruz. İçimizde en aşağılıklarımızın daha başlangıçta düşünmeden
sana uydukları gözümüzün önündedir. Sizin bize bir üstünlüğünüzü de görmüyoruz.
Aksine, biz sizi yalancılardan sanıyoruz."
(Hud:27)

"Ad (kavmi) de gönderilen (rasulleri)ni
yalanladı. Hani onlara kardeşleri Hud: "Sakınmaz mısınız?" demişti. Gerçek şu
ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir rasulüm. Artık Allah'tan korkup sakının
ve bana itaat edin. Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum. Benim
ücretim yalnızca Alemlerin Rabbine aittir. Siz, her yüksekçe yere bir anıt inşa
edip (yararsız bir şeyle) oyalanıp eğleniyor musunuz? Ölümsüz yaşamak umuduyla
sanat yapıları mı ediniyorsunuz? Tutup yakalayıverdiğiniz zaman da zorbalar gibi
yakalıyorsunuz. Artık Allah'tan korkup sakının ve bana itaat edin. Bilmekte
olduğunuz şeylerle size yardıım edenden korkup sakının. Size hayvanlar, çocuklar
(vererek) yardım etti. Bahçeler ve pınarlar da... Doğrusu ben sizin için büyük
bir günün azabından korkmaktayım. Dediler ki: "İster öğüt ver, ister öğüt
verenlerden olma, bizce birdir. Bu geçmiştekilerin geleneksel tutumundan başkası
değildir. Biz azaba uğratılacak da değiliz."
(Şuara: 123-138)

"Küfre sapanlar rasullerine dediler ki: Ya bizim
dinimize dönersiniz veya sizi memleketimizden çıkarırız." (İbrahim:13)

"Ey Şuayb! dediler. "Senin söylediklerinin
çoğunu biz kavrayıp da anlayamıyoruz. Doğrusu biz seni içimizde zayıf görüyoruz.
Eğer yakın çevren olmasaydı gerçekten biz seni taşa tutarak öldürürdük. Sen bize
karşı güçlü ve üstün de değilsin." Dedi ki: "Ey kavmim! Sizce benim yakın çevrem
Allah'tan daha mı şerefli ki O'na sırt çevirdiniz? Doğrusu Rabbim sizin
yaptıklarınızı kuşatmıştır." (Hud:
91-92)

"Hani Lut da kavmine şöyle demişti: "Sizden önce
alemlerde hiç kimsenin yapmadığı bir hayasızlığı mı yapıyorsunuz? Siz kadınları
bırakıp şehvetle erkeklere yaklaşıyorsunuz. Doğrusu çok aşırı giden bir
milletsiniz" Kavminin cevabı sadece: "Çıkarın onları memleketinizden, güya onlar
temiz kalmaya çalışan insanlarmış" demek oldu."
(A'raf: 80-82)

"O küfredenler inananlara derler ki; "Bizim
yolumuza uyun da sizin günahlarınızı biz taşıyalım." Halbuki onların
günahlarından hiç birini yüklenecek değillerdir. Doğrusu onlar yalancıdırlar."
(Ankebut: 12)

"Küfredenler dediler ki: "Size, siz darmadağın
olup dağıldığınızda, gerçekten yeniden yaratılacağınızı haber veren bir adamı
gösterelim mi?" Allah'a karşı yalan mı düzüp uyduruyor yoksa kendisinde bir
delilik mi var? Hayır, ahirete inanmayanlar azapta ve uzak bir sapıklık
içindedirler." (Sebe: 7-8)

"Onlar dediler ki: " Herhalde biz sizlerden dolayı
uğursuzluğa uğradık. Eğer (bu söylediklerinize) bir son vermeyecek olursanız,
andolsun, sizi taşa tutacağız ve mutlaka bizden size acıklı bir azab
dokunacaktır." (Yasin: 18)
"Doğrusu kafirler iman edenlere gülerlerdi. Onlarla
karşılaştıkları zaman birbirlerine kaş-göz ederlerdi. Kendi yakınlarına
döndükleri zaman da sevinç ve neşeyle dönerlerdi. Onları gördükleri zaman ise:
"Bunlar şüphesiz sapıklardır" derlerdi.'' (Mutaffifin:
29-32)

"Ey iman edenler! Kendinizden olmayanı sırdaş
edinmeyin. Onlar size kötülük ve zarar vermekten geri durmazlar, size şiddetli
sıkıntı verecek şeylerden hoşlanırlar. Düşmanlıkları ağızlarından dışarıya
vurmuştur. Kalblerinin gizli tuttukları ise daha büyüktür. Size ayetlerimizi
açıkladık, belki akıl erdirirsiniz. Sizler işte böylesiniz onları seversiniz,
oysa onlar sizi sevmezler. Siz kitabın tümüne inanırsınız, onlar sizinle
karşılaştıklarında "inandık" derler. Kendi başlarına kaldıklarında ise size
karşı kin ve öfkelerinden dolayı parmak uçlarını ısırırlar. De ki: "Kin ve
öfkenizle ölün." Şüphesiz Allah kalblerde olanı bilendir." (Al-i
İmran: 118-119)

"Ey iman edenler! Küfredenler ile yeryüzünde
gezip dolaşırken veya savaşta bulundukları sırada (ölen) kardeşleri için;
"Yanımızda olsalardı, ölmezlerdi, öldürülmezlerdi." diyenler gibi olmayın. Allah
bunu onların kalplerinde kahırlı bir özlem kıldı."
(Al-i İmran:156)

"Kitap ehlinden küfredenler ve müşrikler
Rabbinizden üzerinize bir hayrın indirilmesini arzu etmezler." (Bakara:
105)

"Kitap ehlinden çoğu, kendilerine gerçek apaçık
belli olduktan sonra, nefislerindeki kıskançlıktan dolayı, imanınızdan sonra
sizi küfre düşürmek istediler." (Bakara:
109)

"Sen onların dinlerine uymadıkça yahudi ve
hristiyanlar senden asla hoşnut olmazlar."
(Bakara:120)
Bu ayeti kerimeleri dikkatle düşünerek okuyan bir kimse,
aynı zamanda İslami hareketin içinde bulunuyorsa, geçmişte yaşamış kafirler
hakkında inen bu ayeti kerimelerin çağımızdaki kafirlerin tavır ve hareketlerini
ne kadar güzel yansıttığını ve o günün kafiriyle günümüz kafirinin mü'minlere
karşı tavrında bir değişiklik olmadığını iyice anlayacaktır.

Allah'tan gelen hareket metodunun şeklini çizip
yolumuza devam etmeden önce bir konuyu açıklığa kavuşturmak istiyoruz.

Seyyid Kutub bu konuda şöyle diyor:

"Fakat müspet ilimlerde kimya, fizik, biyoloji,
astronomi, tıp, teknik, ziraat ve işletmecilik gibi diğer pozitif ilim
dallarında, gerek işletme sanatı yönünden olsun, gerekse idare bakımından olsun,
güzel sanatlar dalında ve savaş, harp tekniğinde sanat yönünden bunlara benzer
bütün enerji ve çalışma şekillerinde... Evet bunların hepsinde bir müslüman,
müslüman olmayan kişilerin buldukları ve geliştirdikleri şeylerden istifade
edebilir, onları alabilir.

Bir müslüman cemiyet meydana geldiği zaman bu
gibi kabiliyetleri bütün dallarıyla birlikte geliştirmeye çalışmak ve hepsini de
farz-ı kifaye olarak değerlerdirmek ve bütün bu konularda ihtisas sahibi fertler
yetiştirmek zorundadır. Aksi takdirde cemiyetin vebali ve günahı bu
kabiliyetleri geliştirmeyen ve kabiliyetlerin oluşmasıını hazırlayacak ortamı
temin etmeyen, onlara uygun hayat şartları hazırlamayan, çalışma ve gelişme
imkanı sağlamayanların üzerinedir...

Bu husus gerçekleşinceye kadar müslüman fert
pozitif ilimlerin hepsinde, onların pratik tatbikatında, gerek müslüman olsun
gerekse olmasın herkesden bazı şeyleri öğrenebilir ve onları kullanabilir.
Müslüman olsun veya olmasın enerji sahiplerinin enerjilerinden faydalanabilir.
Bu konularda müslüman olsun veya olmasın herkesi çalıştırabilir.

Çünkü bu hususların hepsi Efendimiz (s.a.s)'in
hadis-i şerifinin kapsamı içine girer...İşte bunlar kainat, hayat, insan
konusunda insan varlığının hedefi, vazifesinin mahiyeti, çevresini saran
kainatla ve herşeyi yaratan Rabbiyle ilişkileri konusunda bir ideolojik İslam
düşüncesini oluşturmakla alakalı değildir. Ayrıca fert fert ve cemiyet cemiyet
İslam'ın hayat tarzını tanzim eden nizam, sistem ve prensipler ile de ilgisi
yoktur. Ahlak, terbiye, gelenek, adet, değer ve ölçüyle ve cemiyete hakim olan
ve bir cemiyete kendi işaretini veren hususların hiç birisiyle de ilgisi yoktur.
Bununla beraber müslümanın akidesini bozmak veya onu cahiliyet nizamına tekrar
geri döndürmek gibi hususlarda önemli bir tehlike arzetmez."

(Yoldaki İşaretler: s:124-125)

İSLAMIN HAREKET METODU.. Önsöz.
Seyyid Kutub'un Kısaca Hayatı
1) İslam'a Yönelişten Önceki Aşama.
2) İslam'a Genel Olarak Yöneliş Aşaması
3) Sınırları Belli İslam'i Yöneliş Aşaması
Giriş.
İslami Hareket Metodu.
İslami Hakim Kilmak İçin Allah'in Bildirdiği Metodla Hareket Etmek Mutlaka Gereklidir
Allah'tan Gelen Hareket Metodunun Özellikleri
Birincisi İslami Hareket Metodu Pratik Bir Metoddur.
İkincisi İslami Hareket Ciddi Ve Pratiktir.
Üçüncüsü İslami Hareket Metodu Yapıcı Ve Hareketlidir.
Dördüncüsü İslami Hareket Metodu Merhalelidir.
Beşincisi Allah'tan Gelen Hareket Metodu, Davayı Dava Adamından Daha Üstün Tutar.
Altıncısı Allah'tan Gelen Hareket Metodunun Yeryüzünde Belli Bir Hedefi Vardır
Yedincisi Allah'tan Gelen Hareket Metodu Kolaylaştırılmış Bir Metoddur.
Sekizincisi Allah'tan Gelen Hareket Metodu Kadere Ve Tevekküle Inanan Bir Hareket Metodudur.
Allah'tan Gelen Hareket Metodunun Bölümleri
1- İslami Cemaatin Doğuşunun Gerekliliği
2- Doğuşun  Kaçınılmazlığı
3- Yeni Doğan Cemaatin Özellikleri
4) Sağlam Bir Karakter Ve Güzel Bir Ahlaka Sahip Olmak
5) Teşkilatın Sağlam Yapılı Olması
6) Teşkilatın Başında Liderin İlim Ve Basiret Sahibi Güvenilir Bir Müslüman Olması.
7) Bu Cemaatin Fertlerini Sadece Allah Rasulünün Ve Müslüman Liderin Velayetinde Olmaları, Cahili Toplum Ve Bu Toplumun Liderleriyle Herhangi Bir Dostluk Ve Ilişki Içine Girmemeleri...
4- Yol Azığı
5- Yıkma Ve İnşa Etme İçin Gerekli Aletler
A- İslam'ı Açıklamak
B- Hareket
6- Birinci Adım İslami Akideye Davet.
Akide Üzerinde Bu Kadar uzun Süre Durulmasının Ve Bu Süre İçinde Başka Meselelerin ele Alınmasının Sebebleri
7- Bu Yolda İlerlerken Karşılaşılacak Şeyler
a) Sebat
b) Allah'a Ve Rasulüne Itaat Etmek. Zikir Ve Dua Vasıtısıyla Allah'a Yaklaşmak.
c) Münakaşa ve İhtilaftan Uzak Kalmak.
d) Sabretmek
e) Maddi Hazırlık.
f) Sağlam Bir Temel Oluşturmadan, Davayı Geniş Bir Şekilde Yaymaktan Sakınmak Gerekir.
g) Davanın Menfaati Daima Dava Adamının Menfaatinden Önce Gelir.
Müslümanlar'i Tekfir Meselesi
1- Seyyid Kutub Kimleri Tekfir Ediyor?.
2- Seyyid Kutub'un Tekfir Ettiği Ve Lailahe Illallah'a Gereği Gibi Şehadet Etmeyen Kimselerin Özellikleri Nelerdir? 
3- Seyyid Kutub'un Delilleri
Cahil Taplum Ve Dar'ul Harb.