Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular
Kur'an Hükümleri Ebediyyen Geçerlidir
Kur 
 
 
Kur'an 
Hükümleri Ebediyyen Geçerlidir 
 
 
 
Kur'an'da neshedilmiş gibi görünen 
âyetler, bir boyutta hükmü değişmiş bir manzara arzederken, daha başka 
boyutlarda birinci derecede hüküm ifade edebilir. Bir durum, şart ve mekâna, 
ortama göre kullanamadığımız bir hüküm, başka şartlar ve zeminlerde en ileri 
derecede kullanma alanı bulabilmektedir. Burada sözkonusu olan nesh değil; 
değişik ortamlara cevap verme esnekliğidir, Kur'an'ın evrenselliği ve çağlar 
üstülüğüdür, hayat kitabı olmasıdır. Bu da Kur'an'ın kelâm mûcizesi olmasının 
özelliklerinden biridir. 
 
Kur'an, 23 yılda inmiştir ve kıyâmete 
değin her müslümanın, her müslüman toplumun her çağda, her dönemde ve her yerde 
sorunlarına cevap verecek niteliktedir. Kur'an İslâm'ın hem yönetim dini 
olmadığı Mekkî dönemi, hem de yönetim dini olduğu Medenî dönemi içermekte ve her 
iki dönem için de kurallarını sergilemektedir. Sözgelimi, inanmayan, imanın 
gerçeğini bilmeyen bir insana ?içki içme, kumar oynama, çalma!? demek abes olur. 
İslâm'ın tevhidî düzlemde hâkim olmadığı, İslâm'ın yasakladığı bir siyasal ve 
ekonomik düzenin egemen olduğu yerde de, şeriatın haddlerini uygulamaya kalkmak, 
hırsızlık yapanların elini kesmek, zina edenlere ağır cezalar vermek İslâm adına 
en büyük zulmü işlemektir. O halde nesh konusu oldukça önemlidir ve neshin çok 
iyi kavranılması gerekmektedir. 
 
 Kur'an'da mensûh âyetler, hükümler 
bulunduğunu kabul etmek, İslâm'ı belli bir zamana ve yere mahkûm etmek anlamına 
geleceği gibi; İslâm'ın dinamizmini de kavramamak anlamına gelir. Aslında, nesh 
konusu Kur'an'da oldukça açıktır. 
 
Cihad, İslâm'ı yaşayıp yaşatma 
mücâdelesine verilen addır. Cihad, gerektiğinde salt sözle olur, gerektiğinde 
kalple olur, gerektiğinde elle olur. Elle, kılıçla yapılan cihadın adı 
?kıtâl?dir. Kur'an, Medine'de kıtâle izin vermiş, belirli durumlarda bu izni 
?farz? hale getirmiştir. Ama, bu âyetler, bir yandan da, sözlü cihadın 
gerektirdiği durumlarda, yeni bir Mekke'de veya kıtâlin gerekmediği durumlarda 
sözlü cihadı şart koşar ve kıtâlin yasak olduğunu ortaya kor. Zamanı gelir, 
kıtâl gerekir; öyle bir zaman da gelir ki, kıtâl zulüm olur. Aynı şekilde, 
Kur'an, ?kâfirler üzerinde ezici bir üstünlük sağlayıncaya kadar, özel olarak, 
savaşta onları iyice perişan edinceye kadar esir almayı yasaklar? (Bkz. 
8/Enfâl, 67). Ama, kâfirler karşısında ezici üstünlük sağlandığında bu yasak 
kalkar ve esir alma izni doğar. Bütün bunlar, İslâm'ın hükümlerinin her zaman ve 
şartlardaki uygulanabilirliğini ve dinamizmini ortaya koymaktadır. Nesh 
gerçeğinin iyi kavranmaması, İslâm'ı en açık ve bilinmesi en gerekli yanlarından 
birinden yoksun bırakmak olacaktır. (4) 
 
?Biz (Kur'an'ı) kısımlara ayıranlara 
azabı indirmişizdir. Onlar ki Kur'an'ı bölüp ayırdılar, parça parça 
yaptılar.Rabbin hakkı için, mutlaka onların hepsini yaptıklarından dolayı 
sorguya çekeceğiz.? 
(15/Hıcr, 90-93) ?Yoksa siz Kitabın bir kısmına inanıp bir kısmını inkâr mı 
ediyorsunuz?...? (2/Bakara, 85) ?Rabbinin kitabından sana vahyedileni 
oku. O'nun kelimelerini değiştirebilecek yoktur. O'ndan başka bir sığınak da 
bulamazsın.? (18/Kehf, 27) 
 
Mustafa İslâmoğlu, klasik nesh 
anlayışını kabul etmez ve şöyle der: ?Allah'ın hükümlerinden bazılarını 
tutmamanın ya da geçersiz saymanın adı; Kitabın bir kısmına inanıp bir 
kısmını inkâr etmek? olarak konulmaktadır. Ümmet-i Muhammed de ?nesh? 
meselesinde İsrâiloğullarının düştüğü yanlışa düştü. Bazılarına göre nesh üç tür 
olur: 1) Metni bâki hükmü mensûh, 2) Metni mensûh hükmü bâki, 3) Metni de hükmü 
de mensûh. Bu görüşte olanlar (Kur'an'da, hükmü mensuh olan âyetler olduğunu 
kabul edenler) nesih konusunda öyle aşırı şeyler söylemişler, öyle iddialarda 
bulunmuşlardır ki, bu görüşün kabulü halinde Kur'an'dan onlarca, hatta yüzlerce 
âyetin hükmünün kalktığını kabullenmek gerekecektir. 
 
Hayatta nesh vardır. Gecenin gündüzü, 
yazın baharı, sonraki neslin önceki nesli neshetmesi bunun bâriz delilleridir. 
Şeriatler arasında nesih vardır. Yahûdiler Rasûlullah'ın peygamberliğini 
reddetmek için neshi inkâr ettikleri halde Tevrat'ta neshin olduğuna dair birçok 
örnek vardır. Örneğin önceki şeriatlerde Cumartesi yasağı yokken Tevrat'ta 
Cumartesi gün dünya işi yapmak yasaklanmıştı (Çıkış, 16/25-30). Hz. Nuh 
şeriatinde kan hâriç tüm hayvanlar helâl iken Tevrat'ta bazı hayvanların eti 
yasaklanmıştır (Levililer, 7/22-26; 6/En'âm, 146). Tevrat'ta buzağıya tapanların 
öldürülmeleri emredildikten sonra, bu emir sonradan neshedilmiştir (Çıkış, 
32/21-33). İncil de Tavrat'ın bazı hükümlerini neshetmiştir. Bunun en bâriz 
örneği, Tevrat'ta Cumartesi yasağı olduğu halde İncil'de bu yasağın neshedilmiş 
olmasıdır (Markos, 2/23-28; 3/Âl-i İmrân, 50). 
 
İslâm şeriatinde nesh vâki olmuştur. 
Ancak, bu tamamen kaldırılma ya da unutturulma şeklinde gerçekleşmiştir. Sahâbe 
ve tâbiinden birçokları da bu görüştedir. Kur'an'ın iki kapağı arasında yazılı 
olup da hükmü geçersiz olan hiçbir âyet yoktur. Şeriatlerin maksatlarından biri 
olan "tedrîcîlik? sünnetini göz önüne almayan bir kısım ulemâ, bazı âyetler 
arasında çelişki olduğunu zannedip bir kısmını bir kısmıyla mensûh 
addetmişlerdir. Lâkin, Hz. Peygamber'den Kur'an'da metni bulunan hiçbir âyet 
için ?bu âyet mensûhtur? biçiminde sahih bir rivâyet gelmemiştir. Bizce bu, çok 
önemlidir. Ayrıca, mensûh olduğu üzerinde tüm ümmet âlimlerinin ittifak 
ettikleri bir tek âyet yoktur. Bu durumda, nasıl zannî bir delil ya da 
yaklaşımla subûtu kat'î olan bir âyetin hükmü iptal edilir? Bu, eğer iyi 
düşünülürse çok büyük bir vebaldir. Hele zannî bir delil olan ?hadis? ile kat'î 
bir delil olan ?âyet?i neshetmenin ne şer'î ne de aklî izahı yapılabilir. 
?Onlara açık açık âyetlerimiz okunduğu zaman, Bizimle buluşmayı ummayanlar: 
?Bundan başka bir Kur'an getir veya bunu değiştir' derler. De ki: ?Onu kendi 
tarafımdan değiştiremem. Ben sadece bana vahyolunana uyarım. Şâyet ben Rabbime 
karşı gelirsem, büyük bir günün azâbından korkarım!? (10/Yûnus, 15) âyeti de 
Peygamber (s.a.s.)'e, kendisine vahyedilene uymasını emretmiş ve ona vahyi 
değiştirme yetkisi vermemiştir. 
 
Eğer Kur'an'a farklı bir yaklaşımla 
?tedrîcilik? ilkesi göz önünde bulundurularak yaklaşılırsa, neshçi ulemâ 
tarafından mensûh sayılan tüm âyetlerin Kur'an'ın bütünlüğü ve İlâhî vahyin 
evrenselliği içerisinde muhakkak bir yere oturtulacaktır. Neshçi ulemâ 
nezdinde dahi mensûh addedilen âyet sayısı ihtilâflıdır. Bu gruptan bazılarına 
göre Kur'an'da neshedilen âyet sayısı 300'e ulaşmaktadır. Bu gruptan öylesine 
ilginç görüşler ileri sürenler olmuştur ki, örneğin Pezdevî'ye göre savaşa izin 
veren 2/Bakara, 216 âyeti, kendisinden önce nâzil olup sabrı, dâveti, öğüdü, 
güzel davranmayı emreden 100 küsür âyeti neshetmiştir. Nesh konusundaki bu 
keşmekeş, ?Kitabın bir kısmına inanıp bir kısmını inkâr etmek? gibi bir 
sonucu getirmektedir. İşte bize bu âyeti hatırlatan garip yaklaşımlara bir 
örnek: Kadı İbn el-Arabî; ?Ey iman edenler, siz nefislerinizi ıslah etmeye 
bakın. Siz doğru yolda olduğunuz takdirde sapıtan kimse size zarar veremez. 
Tümünüz Allah'a döneceksiniz. O size ne yapacağınızı haber verecektir.? 
(5/Mâide, 105) âyetinin son tarafı baş tarafındaki ?siz nefislerinizi ıslah 
etmeye bakın? cümlesini neshetmiştir. Aynı müellife göre ?Af yolunu tut, 
iyiliği emret, câhillerden yüz çevir? (7/A'râf, 199) âyetinin başı ve sonu 
mensûh, ortası muhkemdir (İbnu'l-Arabî, Ahkâmu'l-Kur'an, 1/388). İbn el-Arabî, 
9/Tevbe, 5 âyetindeki ?haram ayları çıktığı zaman? cümleciğinin 
Kur'an'dan tam 114 âyetin hükmünü geçersiz kıldığını söyler (A.g.e, 1/102).? (5) 
 
Başka bir müfessir Süleyman Ateş de bu 
konuda sert ifadelerle Kur'an âyetlerinin birbirini nesh etmesi anlayışına karşı 
çıkar. ?Bazı müfessirler, metni Kur'an'da durduğu halde hükmün kaldırılması ve 
hükmü durduğu halde âyetin metninin Kur'an'dan kaldırılması şeklinde iki nesih 
türünden söz ederler ve bunlardan örnekler verirler. Bu görüşler Allah'ın 
kitabına iftirâdır. Evvelâ, ?Kur'an'ı düşünmüyorlar mı? Eğer Allah'tan 
başkası tarafından (indirilmiş) olsaydı, onda birbirini tutmaz çok şey 
bulurlardı.? (4/Nisâ, 82) âyetine göre Allah'tan gelen sözde ihtilâf 
(çelişki) olmaz. Çelişki olmayan yerde müfessirlerin ortaya attıkları türden bir 
nesih de olmaz. Çünkü bu tür nesh, ancak çelişkili sözler arasında olabilir. 
Ayrıca Allah'ın, sözünü değiştirmeyeceği de vurgulanmıştır: ?Lâ mübeddile li 
kelimâtillâh; Allah'ın kelimelerini değiştirecek yoktur.? (6/En'âm, 34, 
115; 18/Kehf, 27) Allah'ın kelimelerini başkası değiştiremeyeceği gibi, kendisi 
de sözlerini ve kararlarını değiştirmez: ?Benim katımda söz değiştirilmez.? 
(50/Kaf, 29) ?Allah'ın kelimeleri değişmez.? (10/Yûnus, 64) Görüldüğü 
üzere Kur'an, Allah katında sözün değiştirilmeyeceğini, Allah'ın sözlerinde 
birbirine aykırı şeyler bulunmadığını vurguluyor. Allah'ın buyruğu ile, 
indirilen Kur'an'da çelişki yoksa, mevcut bir âyetin hükmünü yürürlükten 
kaldırma anlamında bir nesih de yoktur. 
 
Hükmü uygulandığı halde âyetin 
metninin kaldırılmasının hiçbir hikmeti olamaz. Çünkü önemli olan, âyetin 
anlamı, hükmüdür. Hükmü uygulanırken âyetin metni neden Kur'an'dan çıkarılsın? 
Bu konuda recm âyeti adı altında verilen örnek doyurucu değildir. Çünkü Kur'an 
âyetleri, bir iki kişinin rivâyeti ile değil; tevâtürle sâbit olmuştur. Kur'an 
âyetinin neshedilmiş olduğu, ancak Peygamber tarafından bildirildiği takdirde 
geçerli olur. Bu konuda Peygamber'den gelen tek sağlam söz yoktur. 
 
Metni Kur'an'a yazılmış olan bir 
âyetin hükmünün kaldırılmış olduğu iddiâsının da sağlam bir delili yoktur. Bu, 
müfessirlerin kendi görüşlerinin yayılmasından doğmuştur. Bu konuda da Hz. 
Peygamber'den sağlam bir söz gelmemiştir. Nesh sorununa kendilerini iyice 
kaptırmış olanlardan kimi, neshedilen âyetlerin sayısını artırma gayretine 
girmişler, kimi bunları 200'e, hatta 565'e kadar çıkarma başarısını 
göstermişken(!), kimi 20'ye kadar indirmiştir. Bu meseleyi inceleyen Şah 
Veliyyullah Dehlevî, aslında neshedilmiş âyetlerin sadece 5 olduğunu 
söylemektedir ki, Ömer Rızâ Doğrul'un da söylediği gibi, bu beş âyetin de 
uygulanacak hükmü vardır. Bunlar, kendilerini neshettiği söylenen âyetlere 
aykırı değildir.? (6) 
 
Muhammed Esed, Bakara 106. âyeti 
yorumlarken, klasik nesh anlayışını şiddetle eleştirerek şöyle der: ?Bu pasajda 
ortaya konulan prensip ?Kitab-ı Mukaddes öğretisinin, yerini Kur'an'ın getirdiği 
öğretiye bırakması- birçok müslüman âlimin yanlış yorumlarına sebep olmuştur. Bu 
bağlamda kullanılan ?âyet?(mesaj) kelimesi, aynı zamanda Kur'an'ın bir 
?hükmü?nü ifade etmek için de kullanılmaktadır (Çünkü bu hükümlerin her biri, 
bir mesaj taşır). 
 
Âyet 
terimini bu sınırlı anlamda alan bazı 
âlimler, yukarıdaki pasajdan (Bakara, 206 âyetinden), Kur'an'ın bazı âyetlerinin 
vahiy tamamlanmadan önce Allah'ın tâlimatı ile ?nesh? edildiği (yürürlükten 
kaldırıldığı) sonucunu çıkarmaktadırlar. Bu iddianın ?ki, yazdıklarını tashih 
için ikinci defa okurken bazı bölümleri atan veya başkaları ile değiştiren 
herhangi bir yazarı akla getirmektedir- saçmalığının yanısıra, Kur'an'ın 
herhangi bir âyetinin ?nesh? edilmiş olduğunu bildiren tek bir sahih hadis bile 
bulunmamaktadır. Sözde ?nesh doktrini?nin temelinde bazı eski müfessirlerin 
Kur'an'ın bir pasajını diğeri ile uzlaştırmadaki yetersizlikleri yatmaktadır: 
Sözkonusu âyetlerden birinin ?neshedildiği? yargısına vararak altından 
kalkılmaya çalışılan bir yetersizlik. Bu keyfî değerlendirme, ?nesh doktrini?nin 
taraftarları arasında kaç Kur'an âyetinin ve hangilerinin neshedildiği; ayrıca 
bu sözde nesih ile, sözkonusu âyetin Kur'an'ın tertibinden tamamen çıkarıldığı 
mı yoksa yalnızca o âyet ile konulan özel hükmün veya beyanın mı iptal edildiği 
konusunda neden hiçbir görüş birliği olmadığını da açıklamaktadır. Kısacası, 
?nesh doktrini? hiçbir tarihsel olguya dayanmamaktadır ve bu nedenle de 
reddedilmelidir. Diğer taraftan, yukarıdaki Kur'an pasajını (Bakara, 106. âyeti) 
yorumlamadaki zâhirî güçlük, âyet teriminin ?mesaj? olarak anlaşılması ve 
bu âyetin, yahûdilerin ve hıristiyanların Kitab-ı Mukaddes'in yerini alan 
herhangi bir vahyi kabul etmediklerini ifade eden önceki pasaj (Bakara, 105) ile 
bağlantılı olarak okunması halinde derhal ortadan kalkar; çünkü onu bu şekilde 
okumamız halinde, neshin, bizzat Kur'an'ın herhangi bir bölümü ile değil; sadece 
geçmiş ilâhî mesajlar ile ilgili olduğunu görürüz. (7) 
 
Çağımız âlimlerinden Muhammed Gazâli 
de neshi, sadece eski şeriatlerin kaldırılması şeklinde anlar ve Kur'an âyetleri 
arasındaki klasik nesh anlayışını kabul etmez: ?Kur'an'ın ebedîliği (metninin 
bâki ve korunmuş kalacağı ve hükmünün sonsuza kadar geçerliliği), onun her durum 
ve şarta cevap verebileceği anlamına gelmektedir. Âyetler ebedî olduğu gibi 
problemler de süreklidir. Böylece problemlerle âyetler arasında bir denge 
bulunmaktadır. Bundan dolayı, küfür, nifak, gerileme, yükselme arasında 
bocalayan beşeriyetin Kur'an'a ihtiyacı devam etmektedir. Asr-ı saâdetteki, 
âyetlerin indiği durum ortadan kalktığı için bazı âyetlerin neshedildiğini kabul 
edersek, bu inançla İslâm nasıl ebedî olabilir? 
 
Kur'an'ın indiği eski toplum, beşerî 
bir toplumdur. Bu toplumun yaşamış olduğu durumlar, insan hayatı sona erene 
kadar beşeriyetin yaşayıp geçireceği durumların bir benzeridir. Herhangi bir 
durum hakkındaki hüküm, tabiatı nedeniyle ebedîdir; çünkü bu hüküm, kıyâmete 
kadar yenilenecek olan her benzer durum için de aynıyla geçerlidir. Kur'an'ın 
ebedîliği buradan gelmektedir. Çeyrek asır süren Hz. Peygamber devrinde 
insanlığın yaşadığı durumlar, (daha sonraki) tarih boyunca da devam edecektir. 
Çeyrek asırda nefret ve sevginin neler yaptığının örnekleri sunulabilmiştir. Her 
insanın karşılaştığı durumlar, Hz. Peygamber (s.a.s.)'in çevresinde birer 
örnekti. Bu örnekler, âdetâ gelecekte olacağı gayb âleminden bildiren somut 
birer temsilci gibiydi. Böylece bunlar, yakın ve uzak gelecekte meydana gelecek 
olayların ihtiyaç duyabileceği şeyleri Hz. Peygamber döneminde bildirmektedir. 
Bu gerçek, İslâm risâletinin (şeriatinin) insanî olduğunun sırrıdır. Hz. 
Peygamber döneminde insanlığın karşı karşıya kaldığı durumlar kıyâmete kadar da 
devam edecektir. Kur'an bu durumların tamamına hitap etmekte, sorunlar için 
kıyâmete kadar aynı çareleri sunmaktadır. Bundan dolayı zaman içerisinde meydana 
gelecek şeylere, Kur'an'ın çözüm bulamayacağına inanmıyorum; çünkü iniş yöntemi 
onu problemler için çözüm kılmıştır. 
 
?Bir âyet, belirli bir meseleyi 
çözümlemek için gelen başka bir âyeti, Hz. Peygamber döneminde mesele 
geçerliliğini yitirdiği için neshetti? demek, o meselenin artık bir daha 
tekrarlanmayacağı ve neshedilen çözüme de ihtiyaç duyulmayacağı anlamına gelmez 
mi? Böyle bir şeyin Kur'an'da bulunması mümkün değildir. Geçerliliği sonara 
erdiği, ilgili şahıs veya hâdise bertaraf olduğu için hükmü kaldırılan bir âyet, 
kesinlikle Kur'an'da bulunmamaktadır. Belirli bir dönemde, herhangi bir soruna 
çözüm içeren veya bir olaya binâen nâzil olan bazı âyetlerin, daha sonraki 
dönemde toplumun ilerlemesinden dolayı neshedildiğini söyleyenler 
bulunmaktadır. Halbuki sonraki toplumlarda, neshedildiği söylenen benzer 
durumlar sürekli tekrarlanmaktadır. 
 
Bu, Hz. Peygamber'in kurban etlerini 
muhâfaza etmeyi yasaklamasına benzemektedir. Hz. Peygamber bir hadislerinde 
şöyle demişlerdir: ?Kurban eti yemenizi -üç günden sonra- zayıf insanların 
gelmesinden dolayı yasaklamıştım. Artık kurban etlerinizden yiyip muhâfaza 
edebilir ve sadaka da verebilirsiniz!? (Müslim, Edâhî 5, hadis no: 1971) Hz. 
Peygamber (s.a.s.)'in kurban eti muhâfaza etmeyi (depolamayı) yasakladığı yıl, 
halk arasında sıkıntı vardı. Bundan dolayı kurban kesenlerin kesmeyenlere yardım 
etmelerini istediği için etlerin depolanmasını yasaklamıştır (Buhârî, Edâhî 16) 
?Kurban etleri depolanamaz!? denmiştir. Neden? Çünkü bu söz söylendiğinde 
insanlar sıkıntı içerisinde olup yardıma ihtiyaçları bulunmaktaydı. Daha sonra 
?etlerinizi depolayabilirsiniz? denmiştir. Çünkü insanlar artık kesilen 
her ete muhtaç değillerdir. Bundan dolayı, ?ikinci söz, ilk sözü neshetti? 
denildi. Halbuki gerçek hüküm şudur: Toplum ihtiyacı açısından mevcut et az ise 
depolanmayıp ihtiyaç sahiplerine dağıtılır; çok ise depolanabilir. Ebedî hüküm 
budur. ?Eti depolamak yasaktı, sonra serbest bırakıldı? demek ise yanlış ve 
cüz'î (parçacı) bir hükümdür. Bu doğru değildir ve neshin varlığını iddia 
edenlerin bir ayıbıdır. Onlar aynı meselenin tekrarlanmayacağı düşüncesiyle 
hükmünün sona erdiğini zannediyorlar. Halbuki şartlar tekerrür ettiğinde ona 
bağlı olan hüküm de tekerrür eder. Ebedî âyetleri, sürekli hâdiseler 
karşılamaktadır. Neshedildiği iddia edilen âyetlere ihtiyaç duyabileceğimiz 
problemlerle karşılaşabiliriz. Karşılaştığım, dinlediğim veya kitaplarını 
okuduğum bütün çağdaş âlimlerin nesh konusundaki görüşü, neshi Kur'an'da bulunan 
bazı âyetlerin iptali olarak algılayan müteahhir müfessirlerin görüşünden 
farklıdır. Meselâ fakîh ve tarihçi üstad Muhammed el-Hudarî neshi tamamen 
reddetmektedir. O neshi, umûmî bir hükmün tahsîsi, mutlak bir emrin takyîdi veya 
mücmel bir âyetin tafsîli olarak görmektedir. Şeyh Reşid Rızâ da aynı görüşü 
daha net ifade eder. 
 
Seyf âyetinin (9/Tevbe, 5), 120 âyeti 
neshettiği sözü tipik bir aptallık örneğidir. Bu söz, müslümanların gerek 
düşünce ve gerekse uygulama açısından gerilediği dönemlerde Kur'an'ı 
anlamadıklarının göstergesidir. Nesh, başka bir deyişle bazı âyetlerin, 
Kur'an'da bulunmasına rağmen hükmü geçerli olmayarak âdetâ mumyalanması 
yanlıştır, kabul edilemez. Kur'an'da hükmü kaldırılarak ölüme terkedildiği 
söylenebilecek hiçbir âyet yoktur. Aksi bir görüş bâtıldır. Her âyetin hükmü 
geçerlidir. O âyetin geçerli olabileceği şartları ancak hikmet sahipleri bilir. 
Böylece Kur'an âyetleri, insanların durumlarına göre onlara hikmet ve güzel 
sözle hitap etmektedir. ?Bir âyeti neshedersek veya onu unutturursak...? 
(2/Bakara, 106) âyetinin siyâkı, geçmiş şeriatlerin yeni bir şeriat ile 
neshedildiğine işaret eder. Bu âyet, teklifî ahkâm ile ilgili olmayıp kudret ile 
ilgilidir. Yoksa Cenâb-ı Hak, âyetin devamında ?...bilmedin mi ki, Allah her 
şeye kaadirdir.? yerine ?Allah her şeyi bilmektedir ve hikmet sahibidir? 
derdi. Yani Kur'an, önceki peygamberlere vermiş olduğu mûcize destekli 
kitaplardan farklı bir kitaple yeni bir risâlet vermiştir. Kevnî âyetlerin neshi 
yanısıra, Kur'an'ın nüzûlü, ehl-i kitabın bazı şeriatlerinin de neshedilmesi 
demektir. (8) 
 
 



