Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular

Eğitim Açısından Rab Kavramı

Eğitim Açısından Rab Kavramı



Eğitim Açısından
Rab Kavramı



Rab kelimesi, terbiye eden, yetiştiren, eğiten
demek olduğundan, lügat anlamıyla ana babaya rablık (terbiye edicilik,
eğiticilik) isnâd edilir.[1]
Çocuklarını eğitip terbiye eden anlamındaki bu rablık, tabii ki sınırlı ve
mecazî anlamda rablıktır. Elbette, kelimenin tüm anlamlarıyla ve hakiki olarak
Allah'tan başka rab yoktur. Kâmil anlamda eğitmek ve yetiştirmek de mutlak ve
hakiki Rab olan Allah'a aittir. O, sadece yarattıklarından bir cins olan insanı
değil; tüm evrenleri terbiye eden, olgunlaştıran, yönetendir; âlemlerin rabbıdır.
Terbiye, her varlığın kendi sınırları içinde tekâmül etmesi demektir. Devamlı
yaratma halinde olan, yaratıp da bırakıvermeyen, onları kemâle erdiren de Rab
olan Allah'tır. Her varlık, bizzat Allah tarafından terbiye edilmektedir. Bu
terbiye, "eğitim" kelimesini hemen tümüyle karşılar. O yüzden ?öğretim ve
eğitim? kavramlarının karşılığı olarak Türkçe'de yakın zamana kadar "ta'lim ve
terbiye" kullanılırdı; eski yoğunlukta olmamakla birlikte hâlâ kullanıldığı
görülmektedir. İşte, eğitim karşılığı kullanılan ?terbiye? kelimesi, ?rab?
kelimesinin türevidir.

Kur'an'ın tertibinde (Mushaf'da) ilk âyette
Allah'ın bu ismi seçilip vurgulandığı gibi, nâzil olan ilk âyette de Rab ismi
kullanılır:

?Oku, yaratan Rabbının adıyla.?
(Alak: 96/1)

İlk insanın yaratılması ve halifeliği konusunda
da yine bu isim kullanılır:

?Hatırla ki: Rabbın meleklere, ?Ben,
yeryüzünde bir halife yaratacağım' dedi. Onlar, ?biz hamdinle sana tesbih ve
seni takdis edip dururken yeryüzünde fesat çıkaracak, orada kan dökecek insanı
mı halife kılıyorsun?' dediler. Allah da onlara: ?Sizin bilemeyeceğinizi ben
bilirim' dedi.? (Bakara: 2/30)

?Kaalû belâ? veya ?elest bezmi? diye ifade
edilen mîsak almada, Allah'ın yine bu ismi zikredilir:

?Kıyamet gününde, ?biz bundan habersizdik'
demeyesiniz diye Rabbın Âdem oğullarından, onların bellerinden
zürriyetlerini aldı ve onları kendilerine şâhit tuttu ve dedi ki: ?Ben sizin
Rabbınız değil miyim?' (Onlar da), ?Evet, (Rabbımız olduğuna) şâhit olduk'
dediler.? (A'râf: 7/172)

Rab isminin geçtiği yukarıdaki konuların
eğitimle çok yakından ilgileri vardır. Bunların dışında yine eğitimle direkt
ilgili olan başka âyetlerde de Rab ismi vurgulanır:

?Oku, insana bilmediklerini öğreten ve kalemle
yazmayı ta'lim eden Rabbın ekremdir (en cömerttir).?
(Alak: 96/3-5)

?Gerçek yönetici olan Allah, yücedir. Sana O'nun
vahyi tamamlanmazdan önce Kur'an'ı (okumakta) acele etme ve ?Rabbım,
benim ilmimi artır' de.? (Tâhâ:
20/114)

?Rabbım, bana hikmet ver ve beni sâlihler
(iyiler) zümresine kat.? (Şuarâ:
26/83)

Başkasını eğitmeye, yanlış olma ihtimali olan
kendi göreceli doğrularımızı, beşerî prensiplerimizi başkalarına öğretip
uygulatmaya hakkımız var mı? İnsanları eğitme, terbiye etme konusunda yetki
kimindir? Bu soruları rab kavramı etrafında düşündüğümüzde, şunları ifade
edebiliriz: Herşeyi yaratıp onlara sahip olan, yarattıklarını terbiye edip
eğiten, olgunlaştıran sadece Allah'tır. Yardım etmek, yol göstermek, yön vermek,
değiştirmek, tasarruf etmek, korumak, hâkim ve egemen olmak, sakındırmak,
yasaklamak ve emretmek gibi eğitimle ilgili tüm alanlarda yetki ve gücü tümüyle
elinde bulunduran yalnız Allah'tır. Allah'tan başkasının kendi adına, beşerî
prensiplerle bu özellikleri istediği gibi kullanması rablık taslamak ve
eğittiğini zannettiklerine az veya çok zulmetmektir. Allah'tan başka rab kabul
etmemenin pratikteki uygulanışı ve başkasının kulluğunu kabul etmemenin zarûrî
gereklerinden biri de, eğitim prensipleri konusunda Allah'ın koyduğu hükümlere
ters düşülmemesidir. Başkasının eğitimle ilgili ilkelerini Allah'ın hükümlerine
tercih etme, o kimse veya görüşü rab kabul etme anlamına gelecektir.


Rab, mutlak manada kullanılınca, mutlak eğitenin
Allah olduğu ortaya çıkar. Allah'tan başka rabbın olmadığına inanan muvahhid
mü'minin, ?rabb?ın eğiten, yetiştiren anlamından dolayı, Allah'tan başka gerçek
anlamda eğitimci -mutlak eğiten- kabul etmemesi gerekir. Eğer vahiyle açıklanan
Allah'ın eğitim ve terbiye prensipleri doğrultusunda eğitim söz konusu ise,
tabii ki bu eğitim faâliyetinin, başkasını rab kabul etme anlayışına girmeyeceği
açıktır.

İnsanı insanla eğitmek zorundayız, ama insanı
yine insanın fikirleri doğrultusunda eğitmek, hem zor, hem tehlikeli, hem de
gayr-ı meşrûdur. Vahyin yön vermediği insan aklı, mükemmel bir eğitim görüş ve
uygulayışı oluşturmakta yetersizdir. Bu, birbirlerinin eksik yönlerini görüp
düzeltmeye çalışan tarihteki yüzlerce eğitim görüşünün her birinin teori ve
pratikteki eksik ve yanlışlarından da kolayca anlaşılabilecektir. Beşerin
vahiyden uzak tüm uygulamalarındaki çıkmazların eğitime yansıması olarak,
günümüzde de hâlâ yaz boz tahtasından farksız eğitim teori ve uygulamalarını ve
çağdaş eğitimin problemlerini objektif gözle değerlendirebilen tüm eğitimcilerin
yakınmaları, bu tezi doğrulamaktadır.

Felsefî yaklaşımların üzerinde ittifak ettikleri
bir eğitim görüşü yoktur. Nice ideolojilerin eğitim görüşlerinin olmadığı veya
olmasının olmamasından daha kötü olduğu gibi. Bazı eğitim görüşleri merkeze
çocuğu, bazısı merkeze öğretmeni, bazısı geçmişi, bazısı bir ideolojiyi veya
beşerî bir ilkeyi, bazısı faydayı... almıştır. Tüm bu anlayışların, kurulu
düzenden ve materyalist hayat anlayışından da bağımsız olmadığı ve tümünde,
kişinin kendi hevâ ve heveslerini veya bir şahıs veya görüşü rablaştırdığı
olgusu temel problemdir. Günümüzde eğitimin hemen her yerde, vahyin kabul ve
redleri doğrultusunda ve Rabbimiz'e gerçek kullar yetiştirme modeliyle tanzim
edilmediğini görmekteyiz. Ders araç ve gereçleri vahyin süzgeciyle
oluşturulmamakta, öğretilenlerin önemli bir yekûnu dinin öğretilmesini istediği
faydalı bilgi, yani ilim değeri taşımamakta, tevhid ve Rabb'ın terbiyesi
öncelikler içerisinde bulunmamaktadır. Yani eğitim konusunda başka rablar
devreye girmektedir.

Bu rab taslakları, tuğyanlarını arttırarak,
câhiliyye müşrikleri kadar bile Allah'ı işlerine karıştırmak istememekteler.
Gerçek Eğitici'nin prensiplerinden hemen hiç birinin kendi rablarına ortak
olmasına bile izin vermemekteler. Okullardaki başörtüsü yasağını, tören ve
kutlamaları, sözgelimi sakallı bir öğretmene, "selâm"la sınıfa girmeye,
besmeleyle başlanan derse bile tahammül edememeleri, bu çarpık rab anlayışının
yansımaları olarak değerlendirilmelidir.

Tek rabbım Allah'tır deyip insanların da içinde
bulunduğu tüm evreni terbiye edenin ve eğitme hakkına sahip olanın Allah
olduğunu kabul eden müslüman, bu inancının sonucu olarak Rabbânî ilke ve
prensiplere uymak zorundadır. Kendini ve ehlini ateşten korumak zorunda olan[2]
insanın temel görevi, Allah'ı tek rab kabul edip O'na kulluk yapmak, çoluk
çocuğunu da Rabb'ın terbiyesi ile yetiştirmektir. Âdem oğlu, yeryüzünün
halifesi olduğu veya olması gerektiği için, Allah adına yaşamak ve O'nun ilke
ve prensiplerine tümüyle uymak zorundadır.

Tevhid, Allah'ı tek rab ve tek ilâh kabul etmek
demek olduğuna göre, eğitim konusunda da ilâhî prensiplere ters ilke, anlayış ve
uygulamaların tevhid-i tedrisat kapsamına girse de tevhidî tedrisata, meşrû
eğitim kapsamına girmediği kabul edilmelidir. Unutulmamalıdır ki, hakka; hangi
oranda olursa olsun bâtılın karıştırılması, o sentezi hak olmaktan çıkarır.
Tevhidin en küçük bir küfür ve şirkle beraber bulunması mümkün değildir. Hak
görüntüsüne bürünmeyen, içinde cüz'î doğrular barındırmayan bâtılın zararı daha
sınırlı ve izâle edilmesi daha kolaydır.

Allah'ın tek rab olduğu inancına ve bu kabulün
gerektirdiği eğitim anlayışına sahip olmayan kimsenin, öncelikle kendisinin
eğitilmesi gerektiğinden, başkalarını eğitme hakkı yoktur. Gerçek Rabbını
tanımayanın kendini tanıması da mümkün değildir. İnsanı doğru tanımayan,
yaratılışı, fıtratı keşfedemeyen kimselerin eğitim görüşlerinin de eksik ve
yanlışlarla dolu olacağı doğaldır. Ancak doğru Rab anlayışı; insanı, kendi
fıtratı ve kendi psikolojik yapısına göre eğitmeyi sağlayabilir. Kişinin haddini
ve Rabbini bilmemesi, eksik ve yanlış tanımladığı insanı, fıtratına ters ve
dolayısıyla sağlıksız, başarısız, adâletsiz, huzursuz bir potada
eğitmek/öğütmek demektir.

"Andolsun, insanı Biz yarattık ve nefsinin ona
ne vermek istediğini de Biz biliriz. Ona şah damarından daha yakınız."
(Kaf: 50/16)

[3]









[1]
İsrâ: 17/24.



[2]
Tahrîm: 66/6.



[3]
Ahmet Kalkan, Kur'an Kavram Tefsiri.