Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular

Günümüz İnsanının Çeşitli Rableri

Günümüz İnsanının Çeşitli Rableri

Günümüz İnsanının
Çeşitli Rableri

Günümüzde, insanların, vicdanlarında inanıp
kabul ettikleri rabla, yaşantılarında, hükümlerine teslim oldukları rablar aynı
değildir. Teorik olarak inandıklarını ifade ettikleri Allah'ın rablığını,
vicdanlarına hapseden günümüz insanlarının pek çoğu, pratik hayatlarında
Allah'tan başka rabların emirlerine ve hükümlerine teslim olmaktadırlar.
Üzülerek belirtelim ki, insanların pek çoğunun mâruz kaldığı en büyük tehlike,
Allah'ı günlük yaşantılarında rab kabul edemeyişleridir. Onlar, bir yandan
mü'min ve müslüman olduklarını söylerlerken, diğer yandan da Allah'ın emir ve
yasaklarını bir tarafa atarak çeşitli varlıkların ve rehber edindikleri
önderlerinin emirlerine uyarlar. Onların koyduğu gayr-ı meşrû hükümlere gönüllü
olarak itaat ederler; böylece Allah'tan başkalarını rab edinmiş olurlar. "Lâ"sı
olmayan bir inanç yaygınlaştırılıyor; herşeyle, özellikle egemen tüm güçlerle ve
onların rab anlayışlarıyla uzlaşan, tepkisiz, laik müslümanlık (!). Allah'a
inanan, ama tâğuta itaattan ayrılmayan, Allah'a inanan ve tâğutların ilke ve
hükümlerini kabul ettiğini ifade eden, hakla bâtılın karıştığı bir din!

Kur'an'ın eski kavimleri ve peygamberleri
anlattığı âyetlerinden anlaşılmaktadır ki, en eski asırlardan, kendi nüzûlü
zamanına kadar, sapıklık ve inanç bozukluğu ile tanıttığı tüm toplumların,
doğrudan Allah'ın varlığını inkâr etmediklerini görüyoruz. Ancak onların
hepsinin müşterek sapıklıkları; Allah'ın mutlak rablığını kabul etmeyişleri,
Allah'ın yaratıcı olduğuna inansalar da O'nun tek rablığına pek çok varlıkları
ortak etmeleridir. Rablığın bir kısım özelliklerini Allah'tan başkalarında
görmeleri, ahlâkî, sosyal ve kişisel hayatları için gerekli olan emir ve
kuralları, Allah'tan başkalarından almalarıdır. Bunun için, insanların pek çoğu,
ya doğrudan doğruya Allah'tan başka rablar olduğuna inanıyorlar, veya Allah'ın
rablığına teorik olarak inansalar da pratik hayatlarında Allah'tan başkalarının
rablığına teslim oluyorlar. İşte rab konusunda, peygamberlerin her asırda yıkmak
istedikleri asıl sapıklık budur. Hükmü sadece göklere geçen; dünyaya, insanlara,
yönetime, sosyal ve siyasal hayata... karışmayan bir Allah inancı. Yani göklerin
rabbı. Halbuki Allah; göklerin, yerin, bütün âlemlerin rabbıdır.

Önceden hıristiyan olan Adiyy b. Hâtem, boynunda
altından bir haç olduğu halde Rasûlüllah'ın huzuruna geldi. Peygamberimiz ona:

"Ya Adiyy, boynundan şu putu çıkar."
buyurdu. Bu sırada Rasülüllah "Yahudiler ve hıristiyanlar, haham ve
râhiplerini Allah'tan başka rablar edindiler." (Tevbe: 9/31) meâlindeki
âyeti okuyordu. Adiyy:

"Ey Allah'ın Rasûlü, hıristiyanlar, râhiplere
ibâdet etmediler ki (onları rab edinmiş olsunlar)" dedi. Peygamberimiz:

"Evet ama onlar (hıristiyan râhipleri ve yahudi
hahamları) Allah'ın helâl kıldığını haram; haram kıldığını da helâl saydılar.
Onlar da bunlara uydular. İşte onların bu tutumları, onlara ibâdet etmeleri ve
onları rab edinmeleridir." buyurdu.

Bu hadis-i şerif açık olarak gösterir ki,
herhangi birini rab edinmiş olmak için, ona rab adı vermek şart değildir.
Allah'tan başkalarının emrine, Allah'ın dinine uyup uymadığı hiç hesaba
katılmaksızın isteyerek itaat etmek, hükümle ilgili konularda Allah'tan
başkalarının sözünü dinleyip kabullenmek, Allah'tan başkasına itaat ederek O'nun
dininin emir ve hükümlerine başkasını tercih ederek muhalefet etmek, Allah'tan
başkalarını rab edinmek ve onlara tapmak demektir.

Putlara, şeytanlara ve tâğutlara tapmak nasıl
şirk ise; Allah'ın emrine, Hakk'ın hükmüne uymayan kişilerin ortaya attıkları
görüşleri benimsemek ve onları Allah'a tercih edip onlara uymak da öylece bir
şirktir. Bu durum, onlara kulluk mertebesinden fazla değer vermek, Allah'ın
ilâhî hükümlerine uymayan görüş ve fikirlerini benimsemek olduğu için, hem bir
çeşit şirk, hem de Allah'ı bırakıp onları rab edinmektir. Onlara her ne kadar
dil ile rab denilmese de durum, onları rab tanımanın ta kendisidir.

Onların sözlerine itaat edip, Allah'ın
emirlerini terk etmenin puta ve tâğuta tapmakla aynı olmasının sebebi ise
açıktır. Çünkü gerçek âlim, Hakk'ın kulu ve ilâhî hükümlerin mahkûmu olan
kişidir. Hakkı bâtıl, batılı da hak yapmaya çalışıp, insanlara helâlı haram,
haramı da helâl tanıtarak Allah'ın hükümlerini değiştirmeye çalışanlar, ilmî
haysiyetten uzak birer tâğutturlar. Bunlara uymak da onları rab kabul etmektir.
Çünkü bu duruma düşenler, Allah'ın hükmüne değil de onların isteklerine uyarak
onlara Allah'a tapar gibi tapmış olanlardır.

Günümüzde de insanların hayatına hâkim pek çok
rab kabul edilenler var. Her insan, hangi rabbin kulu olduğunu kendisi tayin
edebilir. Ancak, bunu yaparken, kimin mülkünde yaşadığını, hangi rabba kulluk
etmesi gerektiğini iyice düşünmelidir. Şu iyi bilinmelidir ki, inanılan ve
hayatın her safhasında emrine uyulan tek rab Allah olmadıkça O'na kullukta
bulunulmuş olunamaz. Peygamberimiz'in: "Rabbım Allah de ve bu sözünde
dosdoğru ol" anlamındaki mübarek sözü, Kur'an'daki rab kavramının ve O'na
kulluğun en veciz ifadesidir.

Kabirde sorulacak insanlara: "Rabbın kim?"
Dünyada rab anlayışı ve bu konudaki davranış ve eylemlerine göre cevap çıkacak o
insandan. "Rabbım filandır" diyecek insan. Dil, irâdemizin emrinden çıkacak
orada. Dünyada kimi rab kabul etti veya eylemleriyle bu görüntüyü verdiyse, onu
söyleyecek dil. Orada "Rabbım Allah'tır" diyebilmek için, burada "Rabbım
Allah'tır" deyip bu sözünü yaşantı olarak isbatlamak gerekiyor. Evet, kurtuluşun
tek reçetesi: ?Rabbım Allah? deyip dosdoğru olmak...

[1]




[1]
Ahmet Kalkan, Kur'an Kavram Tefsiri.