Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular

Besmelenin Tahlili

Besmelenin Tahlili

Besmelenin Tahlili:

Bismillahi'r-rahmani'r-rahim sözü dört kelimeden oluşan bir cümledir. Bunlar:
İsim, Allah, Rahman, Rahim kelimeleridir. Ancak isim kelimesinin başına bir "b"
harfi getirilmiştir. Bu harf, kendinden önce var olduğu düşünülen bir fiile,
sonraki cümleyi bağlamak için kullanılmıştır. 'b' harfinden önce var sayılan
fiil başlarım, 'okurum', 'yaparım' olabileceği gibi 'başla', 'oku', 'yap'
şeklinde emir de olabilir. Buna göre besmele, bu fiillerden birisinin var kabul
edilmesiyle beş kelimeden meydana gelmiş olur.
"(Rahim) ve (Rahman)
olan Allah'ın adıyla başlarım" gibi
Besmeledeki ilk
kelime olarak görülen isim, bir hususa işaret etmek üzere konulmuş addır. Ahmet,
Ali, ağaç, su gibi isimler, özel isim ve cins ismi olmak üzere iki kısımdır.
Şahıs isimleri ile yer veya şehir isimleri özel isimdirler. Bu isimler kimin adı
ise, hangi yer, şehir, kurumu belirtiyorsa başkalarında bulunmayan, kendilerine
özgü özellikleri vardır. Buna karşılık, tahta, masa, ağaç, insan gibi isimler
cins ismidirler. Genel bir anlam belirtirler. Bu sebeple "Ahmet" denildiği zaman,
onun insan olduğu anlaşılır. Çünkü Ahmet, insan cinsi içinde yer alır. Fakat
insan denildiği zaman mutlaka Ahmet anlaşılmaz. Çünkü Ahmet'ten başka insanlar
da vardır.
Özel isim olan
Ahmet kelimesi ile, cins isim olan insan kelimesi arasındaki bu farklılık,
Ahmet'in her insanda müşterek olan sıfatlarla tarifini imkânsız kılar. Meselâ
Ahmet, iki eli ve kulağı olan, iki göze ve bir buruna sahip bulunan kimsedir
demekle tarif edilmez. Çünkü bunlar, her insanda bulunan uzuvlardır. Bu
sebepledir ki, bir kişiye veya bir şeye and olarak verilen özel isim, sadece ona
hastır. Ve onu diğer benzerlerinden ayıran özelliklerin alâmetidir. Yine bu
sebeple özel isimlerin eş anlamlısı aranmaz. Başka bir kelimeye tercemesi
yapılmaz.
Besmele'de yer
alan ikinci kelime Allah ismidir. Allah, kendine has doksandokuz sıfatı olan
zatın yüce ismidir. Gerçek mabudun adıdır ve özel ismidir. Allah Teâlâ'nın
kendine has sıfatlarından bazılarını, Kur'an-ı Kerîm'in aşağıdaki birkaç ayetine
işaret ederek gösterebiliriz.
"O, öyle
Allah'tır ki, O'ndan başka ilâh yok'tur. O, gizliyi de aşikârı da bilendir. O,
esirgeyen, bağışlayandır. O, öyle Allah'tır ki O'ndan başka ilâh yoktur.
Hükümrandır. Mukaddestir, selâmdır, mümindir, müheymindir, azizdir, cebbardır.
Allah müşriklerin ortak koşmasından münezzehtir. O öyle Allah'tır ki, yaratan,
yarattıklarına şekil verendir. En güzel isimler O'nundur. Göklerde ve yerde ne
varsa hepsi O'nu tesbih eder. O, hüküm ve hikmet sahibidir."
(el-Haşr: 59/22-24)
İşte Allah,
bazılarını işaret ettiğimiz bu ve buna benzer, üstün sıfatları zatında
toplamaktadır.
Besmele'de
yer alan üçüncü kelime, 'Rahman' kelimesidir. Bu kelime kendinden önce ismi
zikredilen yüce zatın sıfatıdır. Yani Allah Teâlâ'nın sıfatıdır. Rahman
kelimesi, rahmet kelimesinden türetilmiştir. Rahmet, sözlükte, insan kalbinin
bir kimseye acıma ile birlikte meydana gelen bir yakınlık duygusudur ki, bu
acıma ile yakınlığın artması ve şiddet kazanması halinde, o kimseye karşı fiilî
yardıma dönüşür. Bu sebepledir ki, o kimse hakkında 'çok merhametli' denir.
Ancak insandaki bu merhamet duygusunu, Allah Teâlâ'nın merhametini arılamakta
bir ölçü olarak kullanmamız mümkün değildir. Çünkü insandaki merhamet duygusu
geçici bir haldir. Ancak bir üzülme ve acıma neticesinde ortaya çıkar. Üzülme ve
acımanın ortadan kalkması ile merhamet duygusunun da yok olduğu görülür. Allah
Teâlâ ise üzülme ve ani olan, sönüp geçen acıma duygusundan münezzehtir. Acıma
kelimesindeki insanî haslet geçicidir. Allah Teâlâ bu geçici hasletlerden
münezzehtir. Bu sebeple Allah Teâlâ'nın rahmeti, kullarının merhametiyle kıyas
olunamıyacak bir üstünlük arzeder ve ezelden ebede, eser ve neticesi nimetler ve
bağışlar olarak ortaya çıkan sonsuz bir merhameti gösterir.
İlâhi
rahmetin ezelden ebede sonsuzluğu, Allah Teâlâ'nın zatına has olan, zatıyla
birlikte kadîm olan irade sıfatının bir sonucudur. Bu kulları için daima hayrı
murat ettiğini gösterir.
Allah
Teâlâ'nın iradesi, olabilecek veya olmayabilecek her şeyi, irade sıfatının
taalluku ile dilediği zamanda ve dilediği şekilde yapması veya yapmaması
anlamına gelir. Bir şeyi yapmasında veya yapmamasında, O'nun iradesine dışarıdan
tesir edecek, yapmaya zorlayacak veya yapmamaktan vazgeçirecek hiç bir güç
yoktur. Allah Teâlâ'nın bu sıfatı, O'nun zatına has bir sıfat olması
dolayısıyla, zatıyla kaim ve kadîm bir sıfattır. İşte ilâhî rahmet, böyle bir
sıfatın insanların hayrına, yahut iyiliğine ortaya çıkmasını gösterir.
Allah
Teâlâ'nın bütün âlemleri, canlı cansız bütün varlıkları iradesiyle yaratması,
yaşayışlarını sürdürebilmeleri için çeşit çeşit rızıklar vermesi, bunlar
arasında insana ayrı bir mertebe vererek, onu akıl, duygu ve düşünce ile
diğerlerinin üstüne çıkarması, kısacası, her şeyi yerli yerinde sevk ve idare
etmesi, O'nun sonsuz rahmetinin bir neticesidir.
Rahman,
yukarıda da işaret edildiği gibi, rahmet kelimesinden türemiş olup, son derece
merhametli, çok rahmet sahibi anlamlarına gelen bir sıfattır. Ancak bu sıfat,
ezelî ve ebedî bir rahmeti işaret ettiği için hiç kimse hakkında kullanılmamış,
yalnız Allah Teâlâ'ya tahsis edilmiştir.
Rahman
kelimesinin diğer bir özelliği de Kur'an-ı Kerîm'de, Allah ismi makamında özel
bir isim olarak kullanılmış olmasıdır.
"İster
Allah diye çağırın, ister Rahman diye çağırın, hangisi ile çağırırsanız, en
güzel isimler O'nundur." (el-İsra: 17/110)
"Senden
evvel gönderdiğimiz resullerimizden sor: Biz, Rahman'dan başkasını ilâhlar
yapmış mıyız?" (ez-Zuhruf: 43/45)
"Sen
ancak Kur'an'a uyan ve görmeden Rahman'dan korkan kimseleri korkutacaksın."
(Yâsin: 36/11)

"(Cennet), görmeden Rahman'dan korkan ve (O'nun tâatına) yönelmiş bir kalp ile
gelen kimselere hastır." (Kaf: 50/33)
"Ey
babam, şeytana tapma, Çünkü şeytan Rahman'a çok asi olmuştur."
(Meryem: 19/45)

"Rahman'ın yaratışında hiç bir düzensizlik göremezsin."
(Mülk: 67/3)
Mealleri
zikredilen bu ve sayıları elliye varan diğer ayetlerde Rahman kelimesinin
Allah'a has ve Allah ismine eşit bir anlamda nasıl kullanıldığı açıkça
görülmektedir. Bu sebepledir ki, Rahman özel bir isimdir. Ve diğer özel isimler
gibi herhangi bir dile terceme edilemez.
Besmele'de
de görüldüğü gibi, Rahman kelimesi, Allah Teâlâ'nın sıfatı olması ve ezelden
ebede O'nun sonsuz rahmetine delâlet etmesi dolayısıyla, kapsamı geneldir. Yani
gözle görülsün veya görülmesin, yoktan var edilmiş veya yaratılmış her ne varsa,
hepsi de Rahman'ın eseri neticesidir. Bu rahmetin dışında kalmış hiç bir varlık
düşünülemez. Bu bakımdan her şeyin vücut buluşu, ortaya çıkışı, veya yaratılışı
kesbî değil, vehbîdir, irâdî değil cebrîdir, Rahman'ın eseridir. İşte bundan
dolayıdır ki "Allah Teâlâ, dünya ve ahiretin Rahmanı'dır" denilmiştir.
Allah Teâlâ,
hiç bir şeyi sebepsiz ve kıymetsiz yaratmamış, yarattıklarını başı boş
bırakmamıştır. Rahmet-i Rahman'ın bir eseri olarak insanı yarattığı zaman, ona
kendi iradesinden bir de irade ihsan etmiş; böylece insanın kendi irade ve
ihtiyariyle çalışıp kazanmasını ve değişip gelişmesini sağlayacak yolu
göstermiştir. Zira insana çalışmakla tembelliği, ilim ile cehaleti, hak ile
haksızlığı, adalet ile zulmü, şükür ile nankörlüğü, itaat ile isyanı, iman ile
küfrü, kendisini dünya ve ahiret saadetine kavuşturacak doğru yol ile hüsrana
götürecek eğri yolu biribirinden ayırt etmesini sağlıyacak bir akıl vermiş;
aklını kullanıp doğru yolu bulana rahmetini artıracağını; akılsız davranıp eğri
yolu seçeni bu rahmetten mahrum bırakacağını, üstelik akılsızlığının cezasını
çok ağır bir şekilde ödeteceğini bildirmiştir.
İşte, Allah
Teâlâ'nın, Rahman sıfatının bir eseri olarak, âlim, cahil, çalışkan, tembel,
haklı, haksız, adil, zalim, mutî, âsi, mümin, kâfir ayırımı yapmadan herkese ve
her yarattığına teşmil ettiği rahmetine ilâve olarak; sadece, âlime, çalışana,
haklıya, adile, mutîye, mümine hasılı kendi iradelerini Allah'ın iradesiyle
ahenk içerisinde tutabilen herkese ihsan ederken diğerlerini mahrum bıraktığı
rahmeti, O'nun Rahîm sıfatının icabıdır. Bu Rahîm sıfatı, besmelenin dördüncü
kelimesi olarak yer almıştır. O halde bunu kısaca ifade etmek gerekirse;
başlangıçta çalışana ve çalışmayana bakmadan, onu vücuda getirerek öylece idare
etmek, Allah Teâlâ'nin Rahman sıfatının eseri iken, sonradan çalışana
çalıştığının semeresini vermek de O'nun Rahîm sıfatının sonucudur. Bir başka
ifadeyle denebilir ki, insan istese de istemese de, kendisine vücut verilmiş ve
bunun bekâsı için gerekli nimetler ihsan edilmiştir. Bu, ezelden ebede Rahman
olan Allah Teâlâ'nın rahmetidir. Fakat insan, Allah Teâlâ'nın irade ve
ihtiyarını temsil etmek ve O'na yakınlaşarak rızasını kazanmak için
yaratılmıştır. Bunun için kendisine irade ve akıl verilmiştir. Bunları doğru
yolda kullanarak rızasını kazanan insan, Allah Teâlâ'nın mükâfatına nail olur.
Doğru yoldan sapan ise bundan mahrum olur. Bu da Cenâb-ı Hakk'ın Rahîm
sıfatından yayılan rahmetidir. Bu sebeple denilir ki "Allah Teâlâ, ahiretin
Rahîmidir. Yani ahiret günü bütün müminlere rahmeti ile muamele eder."
Allah
Teâlâ'nın Rahman sıfatı, kendisine has zât sıfatı olduğu halde; Rahim sıfatı,
kendi iç güdüleri veya iradeleriyle hareket eden yaratıklara bir nebze olsun
bahşedilmiş bir sıfattır. İnsanların kendi yavrularına veya biribirlerine
besledikleri şefkat ve merhamet dolu yardım duygusu, yahut bir kuşun, yavrusu
başında kanat çırpışı, sahip oldukları bu rahîm sıfatının bir eseridir. Bundan
dolayı insanın, Allah Teâlâ'nın zatına has olan Rahman sıfatıyla
nitelendirilmesi mümkün olmadığı halde rahîm sıfatıyla nitelendirilmesi mümkün
olabilir. Nitekim bir kimse hakkında çok merhametli anlamına rahîm denilmesi
bundandır.

[1]
Besmelede geçen Rahmân ve Rahîm
kelimeleri kökte "rahmet"e dayanır. Rahmân kelimesi cumhura göre sıfat-ı
müşebbehedir. Bazıları "fağlan" vezninden mübalağalı ism-i fail olduğunu
söylemişlerdir. Rahmân, Rahîm'den bir harf ziyadedir. Halbuki rahmin sığası
itibariyle mübalağalı ismi faildir. Rahmân, ondan fazlaya delalet eder. Zira
Rahmaniyet; mü'min ve kâfir, herkese şâmildir. Bütün yarattıklarına rızk ve
nimet verme durumunu izah eder. Rahimiyet ise yalnız mü'minlere mahsustur.[2]
Dolayısıyla "dünyada mü'min ve kâfir ayırdetmeksizin herkesi rızıklandıran ve
âhirette yalnız mü'minlere acıyan, Allahû Teâla (cc)'nın adıyla başlarım" demek,
oldukça önemli bir vakıadır. Nitekim, cünüp bir kimsenin (zikri niyet
etmeksizin) besmele çekmesi haramdır. Zira besmele Kur'ân-ı Kerim'den bir
âyettir.[3]
Ayrıca haram liaynihi olan (domuz eti, şarap vs.) bir maddenin yenilmesi ve
içilmesi halinde, kasden besmele çeken kimsenin küfrüne fetva verilmiştir.[4]
Dolayısıyla mü'minler besmelenin şuuruna erdikleri gün, yeryüzünde hiçbir tâğûtî
iktidar güçlerini muhafaza edemez. Çünkü besmeleyi duyan şeytan ve tâğût;
çılgına döner, mahvolur.

[5]



[1] Şâmil
İslam Ansiklopedisi: 1/227-229.


[2] İbn-i
Abidin, Reddü'l Muhtar Ale'd Dürrü'l Muhtar. (Mukaddime bölümü).


[3]
Abdurrahman el-Ceziri, Kitabû'l Fıkh Ale'l Mezahibi'1 Erbaa, Mısır 1970, c.
I, sh. 47. Ayrıca, İmam-ı Kurtubi, el-Camü li Ahkâmû'I Kur'ân, Kahire: 1976,
c. XVII, sh. 225-226.


[4]
Şeyh Nizamüddin ve bir heyet, Feteva-ı Hindiyye, Beyrut: 1400, c. II, sh.
73. (Ayrıca haram li aynihi olan bir yiyeceği veya içeceği kullandıktan
sonra, haram olduğunu bilerek ve kasden elhamdülillah diyen kimsenin de
küfre gireceği beyan edilmiştir. Çünkü istihza ve istihfaf, delalet-i subuti
kat'i bir hükümde cereyan ederse, tıpkı inkâr gibidir.)


[5] Yusuf
Kerimoğlu, Kelimeler ve Kavramlar, İnkılap Yayınları: 66-68.