Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular
Sosyal Adâlet
Sosyal Adâlet 
 
Sosyal Adâlet: 
 
 
 
Sosyal adâletten maksat, toplumun her ferdine 
fırsat eşitliği tanımak ve herkesin insana yaraşır şekilde yaşama imkânlarını 
temin etmektir. Bu, İslâm devletine görev olarak verilmiştir. Ayrıca zekât, 
nafaka, yardımlaşma, fâizsiz borç verme, vakıf ve hayır kurumları da bu 
tedbirler arasında anılmaya değer. 
 
İslâm devleti mecbûri ve temel görev olarak 
toplumun eğitimiyle ve Allah'ın indirdiği hükümleri adâletle ve samimiyetle 
uygulayarak başta şirk olmak üzere her çeşit haramlara giden yolu tıkamakla 
görevlidir. İslâm toplumu, içindeki emin ve ehil insanlarca (âlim, aydın, yazar, 
hatip, eğitimci gibi yetişkin seçkinleriyle) ve güçleri oranında onlara destek 
verip yardımcı olan halkıyla, evlerde anne ve baba ile İslâm devletinin eğitim 
ve ıslah çabalarına katkıda bulunur. Yalnız, bu faâliyetlerde dikkat edilmesi 
gereken durum şudur: Bu eğitim ve ıslah kurallarını insanlar kendi kafalarından 
tespit etme yanlışlığına düşmeden, âlemlerin Rabbı, yani eğitimcisi, terbiye 
edip yetiştiricisinin eğitim ve ıslah prensiplerini uygulamak zorundadırlar. 
İslâmî yönetimde müslüman halk ve devlet birbirini tamamlar. Birinin yaptığını 
diğeri bozmaz. Yetişen insanlar çifte standartlı olmaz. Câmiyle okul, ibâdetle 
kanunlar, evle sokak birbirine düşman olmaz, tam tersine uyumlu bir işbirliğine 
gidilir. 
 
Böyle bir sistemde yetişen insanlar, Allah'ın 
rızâsını her hedefin önüne geçirirler, her idealleri bu ölçü içindir. Böyle bir 
toplum, mal-mülk konusunda, rızık ve kader konusunda, dünya ve imtihan, âhiret 
ve hesap konusunda Hakk'a Hakk'ın istediği gibi inanmayanlardan çok farklı 
düşünür ve hayatlarını tanzim ederler. Bilirler ki, onlar için dünya geçim 
dünyası değildir, maldan, paradan çok önemli şeyler vardır. Meselâ, içinde 
bulunduğumuz zaman diliminde yaşadığımız ülkede açlıktan ölen kimse duyulmamış, 
görülmemiştir. Rızkı veren Allah'tır. Allah, hikmeti gereği ve sınav aracı 
olarak herkese aynı düzeyde mal ve rızık vermemiştir. Üstünlük zenginlikte ya da 
fakirlikte değil, hakiki imanda ve imanın ihlâsla yaşanması demek olan 
takvâdadır. Allah korkusu, İlâhî emirler ve Rasûlullah (s.a.s.)'ın Sünneti 
üzerine binâ edilen ahlâkları onları her çeşit haramdan, özellikle kul hakkından 
sakındırır, başkasının malına göz dikmenin âhirette mutlaka hesabının çok ağır 
şekilde verileceğini bilir. Dünyada da haram malın, haram gıdanın zararlarını 
anlar. Haram yemenin kendi iç bünyesini, psikolojik hayatını, fıtratını tahrip 
ettiğini bilir, aynı zamanda toplumu ifsâd ettiğini, hırsızlığın toplumda olması 
gereken kardeşlik, güven, dayanışma gibi nice ilişkilere zarar veren toplumsal 
mikrop olduğunu değerlendirir. 
 
Mal, esâsen insanların sahip olmak istedikleri, 
ihtiyaç için elde edebildikleri, biriktirilebilen, taşınabilir veya taşınamaz 
şeylerdir, varlıklardır. Mallar ve çocuklar dünya hayatının süsü (18/Kehf, 46) 
olduğu gibi, aynı zamanda birer fitnedir, yani insan için birer deneme 
alanıdırlar (64/Teğâbûn, 15; 3/Âl-i İmrân, 186). Mala sahip olma ile onu harcama 
yeri; onun kullanılış gâyesidir. Malların gerçek sahibi Allah'tır. O dilediğine 
dilediği kadar mal ve rızık verir, dilediğinden dilediği kadar, isterse tümünü 
istediği anda alıverir. Verdiği malla da, mahrum bıraktığıyla da dilediğini 
(tabii lâyık olanları, lâyık oldukları şekilde) onurlandırır, dilediğini 
alçaltır (3/Âl-i İmrân, 26-27). Mallar, Allah'ın insanlara birer emânetidir. 
O'nun helâl kıldığı yoldan kazanılmalı ve o mal Allah'a varmak gâyesi için 
kullanılmalıdır. İnsan ölünce Rabbine kavuşacaktır. Öyleyse kendisine emânet 
olarak verilen malı, âhiret bilinci ve hesap şuuru içinde kullanıp harcamalıdır. 
Bir başka deyişle, mal insanın hayatını sürdürebilmesi için Yaratıcı tarafından 
insanın emrine verilen bir faydalanma aracıdır. İnsan bu aracı güzel bir yoldan 
elde etmeli ve emânetin asıl sahibinin gösterdiği gibi kullanmalı, bu şekilde 
hem dünya hem âhiret mutluluğuna ulaşmalıdır. Mal, insanın sonsuz hayattaki 
durumuna kesinlikle etki edecektir. 
 
İslâm toplumunda müslümanca yetişmiş bir 
müslüman bilir ki, sadece kendisinin değil, "yeryüzünde yürüyen tüm 
canlıların rızkını Allah vermektedir" (11/Hûd, 6). Bunca varlığın rızkını 
veren, onlardan hiçbirini unutmayan, ihmal etmeyen, açlıktan öldürmeyen Allah, 
elbette kendisini unutmaz, rızkını kesmez. Müslüman inanır ki; "Allah, 
rızıkta insanlardan bazılarına bazılarından fazla verir" (16/Nahl, 71). 
Bunun nice hikmetleri vardır, rızkın artırılması da eksiltilmesi de birer 
sınavdır. Zengin eden de, varlıklı kılan da O'dur (53/Necm, 48). "Allah, size 
verdiği rızkı kesiverse, size rızık verebilecek olan kimdir?" (67/Mülk, 21). 
Alah birine zarar verirse, onu Allah'tan başka giderecek yoktur, bir hayır 
verirse, bunu da giderecek kimse yoktur. O, her şeye kaadirdir, O, kullarının 
üstünde her türlü tasarrufa sahiptir, O her şeyi yerli yerinde yapar, her şeyden 
haberdardır (6/En'âm, 17; 10/Yûnus, 107). ?Yoksulluktan korkanlar, bilmelidir 
ki, Allah dilerse onları kendi lutfundan zengin edecektir? (9/Tevbe, 28). 
"Allah, kullarından dilediği kimsenin rızkını genişletir ve dilediğinin rızkını 
da kısar." (29/Ankebût, 82) ?Allah, kullarına rızkı bollaştırsaydı, 
yeryüzünde taşkınlık yapar, azarlardı. Fakat O, (rızkı) dilediği ölçüde 
indiriyor. Çünkü O, kullarından haberdardır, her şeyi görendir.? (42/Şûrâ, 
27). Dünya malı fitne/sınav olduğu için, imtihan gereği Allah'ın bazılarını 
faydalandırdığı dünya hayatının ziynetine/süsüne göz dikmemesi istenir (20/Tâhâ, 
131). Allah, mü'minleri açlıkla, mallardan ve ürünlerden, meyvelerden azaltarak 
fakirlikle imtihan eder, mü'minlere yakışan sabretmektir (2/Bakara, 155). 
"Kişinin günahları çoğaldığı vakit (günahlarına keffâret olarak) Allah Teâlâ onu 
geçim sıkıntısı ile imtihan eder." Çünkü "günahlardan öyleleri vardır ki, 
onları ancak geçim sıkıntısı uğrunda çekilen zahmetler mahveder." (Hadis-i 
Şerif rivâyeti). Bununla birlikte, iman edip günahlardan sakınan takvâ 
sahiplerini Allah, ummadığı yerlerden rızıklandırır, Allah'a güvenene Allah 
yeter (65/Talâk, 2-3). "Kim de Allah'ı zikretmekten, namaz ve Kur'an'dan, 
Allah'ı hatırlayıp ibâdet ve itaatten yüzçevirirse, onun için dar bir geçim, 
geçim sıkıntısı vardır" (20/Tâhâ, 124). Müslüman, geçim sıkıntısından 
şikâyet edip nankörlük edeceğine, bardağın dolu tarafını görmeli, haline hamd ve 
şükür etmelidir. Şükredince Allah'ın kendisine verdiği nimetlerini 
arttıracağını, nankörlere de azâp edeceğini bilir (14/İbrâhim, 7). 
 
Bütün bu mal ve rızıkla ilgili inanç ve bilinç, 
gözünün başkalarının malında olmasına, kul hakkına tecâvüz etmesine, hırsızlık 
gibi haksız ve bâtıl yollarla başkasının malını yemesine engel olacak, hâkimlere 
ve yetkili şahıslara rüşvet vermeyecektir (2/Bakara, 188). Müslümanın gönlü 
imanla dolu olduğu için, karnı tam tok olmasa da gözü toktur. 
 
 




 e-posta adresimize mail atabilirsiniz.
 e-posta adresimize mail atabilirsiniz.