Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular

Mesh; Anlam ve Mâhiyeti

Mesh

Mesh; Anlam ve
Mâhiyeti

?Mesh? (mim, sin, hı ?noktalı
h-): Şeklin bozulması, cismin kendi aslî şeklinden çıkması, kılık değiştirmek,
hilkat garibesi anlamlarına gelir. ?Mesh?, bir sûreti, kendisinden daha kötü ve
çirkin bir şekle çevirme veya o şekle girme demektir. Bir insan şeklinin
değiştirilip hayvan şekline konulmasına ?mesh? denir. Türkçeye ?başkalaşım? diye
tercüme edebileceğimiz mesh'e, batı dillerinde ?memamorfoz? (metamorphose)
denilir.
Mesh, yalnız mânevî veya hem
sûret (görünüş olarak), hem de sîret (mânevî durum, hal ve hareketler, ahlâk ve
karakter) olmak üzere iki türlüdür. Mânevî mesh, ahlâk ve karakterlerdeki
düşüklükle sonuçlanan psikolojik değişme; hakiki ve tam mesh de ahlâkî çöküntü
ile birlikte hayatî ve şekil/beden değişikliğini de doğuran dönüşümdür. Tam ve
gerçek değişime uğrayanlarda tenâsül/üreme olmaz. Geçmiş ümmetlerde, özellikle
İsrâiloğullarında mesh vuku bulmuştur. Hıristiyanlarda da, Hz. İsa'nın mâide/sofra
mûcizesi konusunda inkârcıların meshe uğradıkları rivâyet edilir. Hz. Muhammed
ümmetinden, peygamberimiz'in âlemlere rahmet olarak gönderildiği için tam meshin
kaldırıldığı hadis rivâyetleriyle belirtilir.
İsrâiloğullarından Allah'a
isyanda ısrar eden ve Allah'la alay eder gibi yasakları hevâları istikametinde
te'vil edenlerin, Allah'ın lânet ve gazabının bir sonucu olarak mesh cezasına
çarptırıldıkları Kur'an'da açıklanır. Bu insanların ibâdet ve istirahat günleri
olan cumartesi gününün kutsiyet ve yasağını çiğnediklerinden, içlerinden
bazılarının ısrarlı öğütlerini de kibirlerinden dolayı dinlemeyip bile bile
isyanda bulunmaya devam ettiklerinden dolayı böylesine dehşetli bir cezaya
çarptırıldıklarını Kur'an haber vermektedir.
Mesh olayının nasıl olduğu
konusunda görüş ayrılıkları vardır. Âlimlerin çoğu onların fiziksel olarak
maymuna çevrildikleri görüşündedirler. Bazı az sayıda bazı müfessir ise, onların
o zamandan itibaren maymun gibi davranmaya başladıklarını, yani zihniyet ve
karakter olarak maymunlaşmış olduklarını söylerler. Bunların başında, tâbiîn'in
meşhurlarından müfessir Mücâhid gelir. Mücâhid'e göre Allah onların fizyolojik
yapılarını değil; sadece kalplerini döndürmüştür.
Fahreddin Râzî, maymunlaşmanın
hem fizyolojik hem karakter yönüyle, yani tam bir mesh olduğunu kabul ederek
Mücâhid'in görüşünü delilleriyle çürütmeye çalışır. Meshin delillerle sâbit
olduğunu, âyeti zahirî manasına almak mümkün olduğu müddetçe te'vile ihtiyaç
olmadığını belirtir. Fakat şu ilâveyi de yapar: ?Bununla beraber, Mücâhid'in
zikrettiği husus da gerçekten pek uzak olan bir ihtimal değildir. Çünkü insan,
mûcizelerin ve delillerin ortaya çıkmasından sonra da câhilliğinde devam ederse,
örfte böyle olana bazen, ?o eşektir, maymundur veya maymun kafalıdır' denilir.
Bu mecaz, zâhir ve meşhur mecazlardan olunca, bu manaya varmak mahzurlu
değildir. ? (1)
İbn Kesir de, âyetin zâhirine
aykırı düştüğü için Mücâhid'in görüşünü garip görür. İbn Abbas'dan nakiller
yaparak meshin tam ve gerçek anlamda olduğunu belirtir. (2)
Elmalılı Hamdi Yazır, çok kesin
ifadelerle olmasa da, meshin mânevî ve mecâzî olduğu anlayışını tercih
etmektedir. O, bu olayı şöyle yorumluyor: Onlar verdikleri sözde durmadılar.
Ahde vefâ etmek, insanlık borcu ve gereği iken ona yanaşmadılar. İşte bu sebeple
insanlığın gereklerinden olan ilim ve idrâk, mârifet ve iz'andan mahrum edilerek
maymun kılıklı, sefil, boynu bükük ve sürünen kimseler oldular ki, buna mesh
tâbir olunur. Bunlar, dış görünüşüyle kuyruklu maymunlara mı döndüler? Yoksa dış
görünüşüyle insan şeklinde oldukları halde, iç dünyaları ve huyları itibariyle
mânen maymun gibi mi oldular? Bunun tefsirinde iki görüş vardır. Tefsircilerden
pek çoğu, âyetin lafzına ve zâhirine nazaran tam ve gerçek bir mesh (şekil
değişikliği) olduğunu söylemişlerdir. Mücâhid'in görüşü olan neshin mânevî
olduğu, zamanımızın anlayışına daha uygun görünmektedir. Gerçi hakikate nazaran,
sûretçe değişiklik mânevî değişmeden daha müşkil ve daha mühim değildir.
İnsanlık şiarlarının söndüğü bir bedenin dış yüzüyle dahi maymun sûretini
alıvermesi, iyi düşünülürse, hemen hemen normal bile görülebilir. Allah korusun,
çeşitli hastalıklar ile kılığını değiştirmiş nice bedenlere tesadüf
edilegelmiştir.
Fakat hayvan şekilleri içinden
özellikle maymun sûretinin zikredilmesi, herhalde mânevî meshin ehemmiyetine bir
karîne gibidir. Aslında insan ile maymun arasındaki gerçek fark, yalnızca bir
kıl, bir kuyruk farkı değildir. Akıl, mantık, huy ve ahlâk farkıdır. Maymunun
bütün hüneri, taklit hissinin gelişmişliğindedir. Ama maymunun önünde günlerce
ateş yakın, soğuk günlerde karşısında ısınmayı gösterin, sonra onu alıp bir kıra
götürün, yanına kibrit, çıra, odun, kömür koyun, o yine de üşüdüğü zaman bunları
bir araya getirip bir ateş yakamaz ve ısınmayı başaramaz. Bu kadarcık bile
mantık ilişkisi gösteremez. Artık bunun üzerine terettüp edecek aklî işlemlerin
derecesini tasavvur edin. İşte mânevî dünyası meshe uğramış olan insanlar da
böyledir: Onlar kör bir taklitten başka bir şey yapamaz ve hayvanî duygularından
öteye geçemezler. Bir bakıma insan gibi görünürler, hakikatte ise maymundan
başka bir şey değildirler. Fındığı kırar yerler de bir fındık ağacı dikmeyi akıl
edemezler. ?Onlar hayvanlar gibidirler. Hatta daha da aşağıdırlar.? (7/A'râf,
179) (3)
Eğer âyet, ahlâkî bir
dejenerasyona/bozulmaya işaret ise bu, her zaman ve her toplumda olur. İnsanlar
nefislerinin kölesi oldukları zaman şeklen, sûreten değil; fakat sîreten, yani
huy ve karakter itibariyle herhangi bir hayvanın karakterine girmiş olurlar.
Bunlar şeklen insan görünseler de mânâda hayvan mertebesindedirler. Eğer âyet,
şeklen bir değişim bildiriyorsa, o takdirde bazı insanların bozula bozula maymun
kılığına dönmüş oldukları düşünülmelidir. Ancak, eski ümmetlerde vukû bulduğu
kabul edilen bu şeklî dönüşüm, yani mesh olayı, bu ümmetten kaldırılmıştır.
Yalnız insan, ahlâkını korumalıdır ki, nefsinin tutsağı olmasın; insan ahlâk ve
sıfatından çıkıp herhangi bir hayvanın huy ve sıfatına bürünmesin.
Maymun taklitçidir; düşünce ile
hareket etmez, ancak gördüklerini taklit eder. İşte, düşünmeden, gördükleri her
hareketi taklit edenler de görünüşte olmasa bile gerçekte maymun huyuna,
karakterine girmiş, maymun sîretine bürünmüş olurlar. Bazı İsrâiloğulları
kabileleri, Allah'tan gelen bunca âyetleri düşünmeden, sıradan insanlardan
gördükleri kötü hareketleri taklit ettikleri için maymun karakterini almış,
maymun sîretine büründürülüp süründürülmüştür. Böylece hak yoldan çıkanların ne
kötü bir sonuca düşeceklerine dair tüm toplumlara ibret olmuşlardır. (4)
Eskiden Afrika'da maymun
avcıları ormana, içinde fındık dolu olan ağzı dar çömlekler bırakırlarmış.
Maymun gelir, çömleğin içine elini uzatır, fındığı avuçlarmış. Eli dolu olunca
çömleğin ağzından çıkamazmış. Fındık kıymetli olduğu için bırakmayı da
düşünemezmiş, böylece avcı onu rahatlıkla yakalarmış.
Yahudiler tarih boyunca altının
peşinde koşmaları nedeniyle topyekün katliamlara uğramışlar. Para için
yapmadıkları aşağılık iş kalmamış; bu da, sonunda ırklarının bir avuç kalmasına
sebep olmuştur. A'râf sûresinin 163. âyetinin açıklamasına göre yahudiler, deniz
kenarında yaşıyorlar. Cumartesi günleri balıklar daha çok geliyor. Cumartesi
günü de avlanmak yasak. Balıkları cumartesi günü denizden özel havuzlara
alıyorlar, pazar günü de o havuzdan yakalıyorlar. Böylece insanlara yaptıkları
hileyi Allah'a da yapmaya kalkıyorlar ama o cumartesi gününün önemini
kavrayamamanın cezasını çekiyorlar.
Tarihin en eski milletlerinden
olmalarına rağmen, nüfusları İspanyol çingenelerinin nüfusuna ulaşamıyor. Bu
insanlar, siyaset de bilmiyorlar. Siyaset yapacağız derlerken bütün insanların
kinini üzerlerine çekiyorlar ve ara ara topyekün imha ediliyorlar. Siyaset,
aslında Peygamber Efendimiz'in yaptığı gibi bedevîyi medenî yapmak ve dünyaya
adalet dağıtmaktır; böyle olmalıdır siyaset.
Biz de ne zaman cuma'nın
değerini yitirdik, bugünkü durumlara düştük ve Batı'nın kötü bir taklitçisi
olduk çıktık. Halbuki yahudilerin durumu bizim için iyi bir nasihat olmalıydı.
Allah'ın günleriyle oynamanın, Allah'ın kullarıyla oynamanın, Allah'ın
âyetleriyle oynamanın cezası, bazen bu dünyada acele veriliyor, bazen acıklı
azabı âhirete bırakılıyor. Bu dünyada verilmesi, başkalarını caydırmak, müttakî
mü'minlere de nasihat olması içindir. (5)
Seyyid Kutub bu konuda şunları
söyler: Allah'a verdikleri sözden dönmelerinden dolayı cezaya müstahak olup,
insanlıktan çıkıp hayvanlar derekesine düştüler. Evet, midesinin sesinden başka
bir ses duymayan irâdesiz hayvanların derekesine... İnsanı insan kılan ve
ulvîleştiren Allah verdiği söze itaatkâr kılan özelliklerden koparak o derekeye
düştüler. Mutlak şekilde vücutlarıyla maymun olmaları gerekmez. Ruhları ve
fikirleriyle maymunluğa çevrilmiş olabilirler. Fikir ve şuurun izleri umumiyetle
yüzlere akseder. Temâyüllerin belirtileri de çok kere insanın dışına tesir
ederek, ışığı temellere kadar ulaşabilir.
Bu kıssa ilk vuku bulduğu
zaman, nasıl Hakk'a muhâlif olanları dizginlemiş ise, sonraki devirlerde de
hakikatlere sırt çevirenleri susturan ibret ve nasihatlerle dolu bir hâdise
olarak sürüp gelmektedir. Mü'minler için şüphesiz ki bu hâdiselerde büyük
dersler vardır. (6)
Mevdûdî, olayın fiziksel bir
değişim olduğu, yani meshin tam ve gerçek olduğu kanaatindedir: ?Kur'an'ın
ifadesi, bunun fiziksel bir değişme olduğuna işaret eder. Bence, onların
mevcutları maymuna çevrilmiş, azabın en şiddetlisini çekmeleri için zihinleri
insan olarak bırakılmıştır.? (7)
İsrâiloğulları, dünyaya aşırı
şekilde meyl etmiş, para ve madde sevgisi gönüllerini kaplamıştı. Allah'tan
sadece ibadete ayıracakları, hiçbir dünya işiyle meşgul olmayacakları özel bir
gün istemişlerdi. Allah da onların dünyevîleşen hayatlarını dinîleştirmek için
cumartesi gününü seçti. Onlar, toplumsal zaaf halinde kendilerini saran
dünyevîleşmenin ahtapot kollarının arasında bu yasağı da çiğnediler. Hâşâ
Allah'ı kandırmak istercesine hile yoluyla te'villere saptılar. Cuma akşamından
ağlarını denize geriyorlar, Cumartesi günü yasak sona erince balıkları
topluyorlardı. Allah'a isyan etmenin, ilâhî yasağa uymamanın cezası da benzer
şekilde ağırdı: ?Aşağılık maymunlar olun!?
Mesh denilen bu cezanın
mâhiyeti konusunda farklı tefsirler yapılmıştır. Bazılarının yaptığı gibi
Kur'an'ın haber verdiği bu olayı, bin dereden su getirerek fizikî değil de,
sadece karakter ve huylarının maymuna benzediği gibi te'viller yapmak doğru
olmaz. Bazıları da olayın, Allah'ın bir cezası olarak gerçekleşen bir tür
reenkarnasyon olduğunu ileri sürer. Ancak bu ve benzeri olaylar için daha
açıklayıcı bilimsel bir bulgu şöyledir: Tarihin farklı dönemlerinde ender
görülen bir belâ ve musîbet olarak kan kimyasındaki bozulma sonucunda insan
şeklinin olağanüstü deforme olarak tıpkı hayvanlara benzer hale geldiği, British
Colombia Üniversitesi profesörlerinden kan kimyacısı Dr. David Dolphi tarafından
keşfedilmiştir. Buna tıpta Progeria hastalığı deniliyor. Batıda yaygın olan
?kurt adam? ve hayvana dönüşen insan efsanelerinin kaynağını araştıran Dr.
Dolphi'nin tesbitine göre, kanda meydana gelen bir hastalık sonucunda insanın
organları şekil değiştiriyor, yüz ve beden tamamen hayvanlarda olduğu gibi
kıllanıyor, bu illete yakalanan biri her haliyle insandan çok, bilinen bir
hayvana benziyordu.
Allah bu olağanüstü alçaltıcı
cezayı, ihanetlerine bir karşılık ve insanlığa bir ibret olsun diye vermişti
onlara (2/Bakara, 66; 7/A'râf, 166). Allah'ın İsrâiloğullarına verdiği bu
cezanın ?maymunlaşma? biçiminde tecellî etmesinin hikmeti, İsrâiloğullarının
tıpkı bir maymun gibi etraflarındaki putperest kavimleri körü körüne taklit
etmeleri, peygamberleri tarafından uyarılmalarına karşın her seferinde
düşmanlarının inancını ve kültürünü taklit pahasına öz kimlik ve kişiliklerini
terk etmeleri olsa gerek. (8)