Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular
Maymunlaşmak ve İslâmî Kişilik.
Maymunlaşmak ve İslâmî Kişilik 
 
 
Maymunlaşmak ve 
İslâmî Kişilik 
 
Maymunun bâriz özelliği, 
gördüğünü şuursuzca aynen taklit edebilme yeteneğine sahip bir hayvan olmasıdır. 
Bu durum, içgüdüleriyle hareket eden maymun için bir meziyetse de, şuurlu ve 
irâdeli bir varlık olan insan için bir zaaf ve zillettir. İsrâiloğulları, 
yahudileşme sürecinde önce ahlâken maymunlaştılar. Meselâ, Mısır'dan apaçık bir 
mûcize sayesinde denizi geçip çıktıklarında yolda, ineğe tapan bir topluluğa 
rastlayınca, Mısır'da görmeye alışkın oldukları Hotor (inek) tanrısı akıllarına 
geldi. Peygamberlerinden, düşmanları Firavun ve toplumunun 13 putundan biri olan 
inek tanrısı gibi bir put yapmasını istediler: ?Ey Mûsâ, bunların nasıl 
putları varsa, bize de öyle bir put yap!? (7/A'râf, 138). Kur'an'da 
anlatıldığı gibi, kendilerine verilen onca mûcize ve öğüde rağmen Hz. Mûsâ 
ayrılır ayrılmaz içlerinden Sâmirî isimli bir putçu çıkarıp gördükleri kavmin 
putunu taklit ederek bir inek yaptılar ve başladılar tapmaya (7/A'râf, 148; 20/Tâhâ, 
83-97) 
Düşmanlarını taklit edecek 
kadar nankörleşen maymun tabiatlı İsrâiloğullarının başına daha büyük bir belâ, 
daha doğrusu suç cinsinden ceza geldi. İçlerinden bazı boylar, diğerlerine ibret 
olsun için cismen de maymuna dönüştürüldü. 
Allah'ın İsrâiloğullarına 
verdiği bu cezanın ?maymunlaşma? biçiminde tecellî etmesinin hikmeti, 
İsrâiloğullarının etrafındaki putperest kavimleri tıpkı bir maymun gibi körü 
körüne taklit etmeleridir. Peygamberleri tarafından uyarılmalarına rağmen her 
seferinde düşmanlarının inancını ve kültürünü taklit etmişler, bunun sonucunda 
da öz kimlik ve kişiliklerini terketmişlerdir. Kur'an'da bu ceza tüm taklitçi 
toplumlara bir ibret vesikası olarak takdim ediliyor: ?Ve bu cezayı, 
öncekilere ve sonradan gelecek (taklitçi)lere bir ibret, (kimlik kaybından) 
sakınanlara da bir nasihat kıldık.? (2/Bakara, 66) 
Âyette geçen ?aşağılık 
maymunlar olun!? (2/Bakara, 65; 7/A'râf, 166) ibaresindeki ?hâsiîn 
?aşağılık-? terimi üzerinde bir parça durmak gerek. Taklit, maymun için bir 
meziyettir. Dolayısıyla, maymun ne kadar iyi taklit ederse o kadar ?değerli 
maymun? olmuş olur. Ancak, insan, Allah'ın kendisine verdiği akıl, idrâk, irâde 
ve şuur nimetine küfreder (üzerini örter) ise, bu durumda onu, taklit edebilen 
?yüksek maymunlar?la değil; taklit edemeyen ?alçak maymunlar?la kıyaslamak 
gerekecektir. Çünkü maymunun ayırıcı vasfı taklit, insanın ayırıcı vasfı 
tahkiktir. Bu iki ayrı cins, eğer kendilerine verilen yetenekleri 
kullanamazlarsa cinslerinin yüksek değil; alçak bir türünü oluşturmuş olurlar. 
Muhammed ümmeti, fizikî boyutuyla maymunlaşmayacak bile olsa, tabiatı 
maymunlaşan tüm toplumlar gibi ?hâsiîn ?aşağılık-? damgası yiyecektir. 
Maymunlaşan İsrâiloğullarının âkıbeti, diğerlerini de beklemektedir. 
Bir toplum, eğer taklit yolunu 
seçmişse, Allah o toplumun dünya toplumları arasındaki tüm saygınlığını, 
şerefini ve izzetini almıştır. Taklitçiler, körü körüne taklit ettikleri 
kimseler tarafından dahi sevilmemektedir. Bunun en tipik örneği bugünkü Türkiye 
ile, 150 yıldır bilfiil gölge gibi peşine takıldığı ve bir maymun sadakati 
içerisinde her şeyini taklit ettiği batı arasındaki ilişkidir. 
Bilindiği gibi daha dün 
denilecek zamanda o ülkelerce fizikî olarak da işgal edildiği ve kendilerine 
karşı kurtuluş savaşı vermiş ülke, dünkü (ve her günkü) düşmanı olan ülkelerin 
oluşturduğu Avrupa Birliği'ne katılmak için onlarca senedir batının eşiklerini 
aşındırmış ve otuz sene hazırolda bekledikten sonra ancak adaylığa kabul edilmiş 
ve köle-efendi ilişkisi içerisindeki tavrı sîneye çekmek zorunda kalmıştır. Bu 
ilişki ve beklentiler, bu taklitçi zihniyet değişmediği sürece devam edecek, 
kötü taklidin dünyevî cezası olarak bütün toplum ?hâsiîn ?aşağılık, 
maskara-? rolünü sürdürecektir. Çözüm, izzeti Allah'ta ve O'nun yolunda 
aramaktadır. ?...Onların yanında izzet (güç ve şeref) mi arıyorlar? Bilin ki 
bütün izzet, yalnızca Allah'a aittir.? (4/Nisâ, 139) 
Şahsiyetini kaybeden toplumlar, 
her şeylerini kaybederler. Tarih, bunun çarpıcı örnekleriyle doludur. Bu nedenle 
Rasûlullah, İslâm toplumunu oluştururken, önce müstakil/ bağımsız bir müslüman 
kimliği oluşturdu, İslâm toplumuna şahsiyet/kimlik bilinci kazandırdı. 
Yahudileşme tehlikesine karşı müslümanları sürekli uyardı. Bu konuda aldığı ilk 
tedbir, müslümanların onlarla düşüp kalkmasının, dostluk kurmasının önüne 
geçmekti. Allah da, indirdiği âyetlerle Rasûlünün müslüman şahsiyet oluşturma 
teşebbüslerini destekledi: 
?Ey iman edenler, yahudileri 
ve hıristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostudurlar. Sizden kim 
onları dost tutarsa, o onlardandır. Şüphesiz Allah zâlim topluma hidâyet etmez.? 
(5/Mâide, 51) ?Ey iman edenler, sizden önce Kitap verilmiş olanlardan 
dininizi alay ve oyun konusu edinenleri ve kâfirleri dost edinmeyin. Allah'tan 
korkun; eğer mü'min iseniz.? (5/Mâide, 57) 
Bu, şu demekti: Onlar kendi 
dinlerini oyun-oyuncak ettikten sonra sizin dininizi haydi haydi oyun-oyuncak 
ederler. Eğer onlarla dost olursanız siz de onlar gibi dininizi hafife almaya, 
onun emir ve yasakları karşısındaki hassasiyetinizi kaybetmeye başlarsınız. 
Kendilerine Tevrat ve İncil verilenler, bu kitaplara karşı nasıl lâubali 
olmuşlarsa, siz de Kur'an'a karşı lâubali olmaya başlarsınız. İşte o zaman 
yahudileşme ve hıristiyanlaşma, gâvurlaşma tehlikesiyle karşı karşıya 
kalırsınız. Ehl-i Kitap da başlangıçta sizin gibi ehl-i tevhid idi. Onlara da 
vahyi taşıma emaneti verilmiş, insanlar içerisinden seçilerek bu göreve 
getirilmişlerdi. Peygamberimiz, müslümanların yozlaşmaması; yahudilere, 
müşriklere, kâfirlere benzeyip onları taklit etmemesi için, saç sakal gibi şeklî 
konularda dahi, yahudi ve müşrik modasını reddediyor, ?fark?ın vurgulanmasına 
gayret gösteriyordu. Rasûlullah'ın bu tür davranış ve emirlerinden yola çıkarak 
denilebilir ki; sünnet kimlik bilinci oluşturmak, şahsiyeti korumaktır. 
Sünnet, müslüman toplumun 
kimliğini korumak, onların beraber yaşadığı müslüman olmayan toplumların 
içerisinde erimesine, kişilik zaafına düşmesine, kendi dışındakileri taklit 
ederek kişiliksizleşmesine karşı koymaktır. Bu sünnet, günümüzde gayr-ı müslim 
laiklerle birlikte yaşayan müslümanlar için çok farklı biçimlerde ihyâ 
edilebilir. Örneğin, bir müslümanın bir laikten ayrılabilmesi için giyiminde 
küçük bir farklılıkla da olsa kendisini belli etmesi, ya da laiklerin 
sembolleştirdiği ?kimlik tercihi sayılan? birtakım aksesuarlardan uzak durması 
gibi. 
Hz. Peygamber, müslümanlardaki 
kimlik bilincini diri tutmak için sadece ?farklılığı? vurgulamakla kalmıyor, 
müslümanların taklit batağına saplanmalarına da kesinlikle karşı çıkıyor, 
câhiliyye âdetlerini bir bir söküp atıyordu. (11)




 e-posta adresimize mail atabilirsiniz.
 e-posta adresimize mail atabilirsiniz.