Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular

Hakka Bâtılın Karıştırılması

Hakka Bâtılın Karıştırılması


Hakka Bâtılın Karıştırılması



"Hakka bâtılı karıştırmayın, bildiğiniz
halde hakkı gizlemeyin."
(2/Bakara, 42) Elmalılı Hamdi Yazır, şu açıklamayı yapar: "Bu âyetin anlamı çok
kapsamlıdır; ilme ve amele dair hususları kapsar. Bilgiçlerin hilelerine, yalan
dolanlarına ve bozgunculuklarına, hatta ticaret ehlinin karışık işlerinden ve
hâkimlerin haksız hükümlerine varıncaya kadar hepsine şümulü vardır.
"İnsanları aldatmayın, sahtekârlık yapmayın" mealinde bir genellemeyi
ifade eder. Bununla beraber (kelâmın) sevki, özellikle ilmî değeri hedef
alıyor. Nice kimseler vardır ki, ilmî gerçekleri bozarlar, kötüye kullanırlar,
onları kendi heveslerine göre evirip çevirerek aslından çıkarırlar; bakırı
yaldızlarlar, altın diye satarlar." (2)

Bu âyetle ilgili olarak İbn Kesir'in
verdiği bilgiler ise şöyledir: "Başkasını saptırmak ancak iki şekilde olur. Söz
konusu olan başkası eğer hakkın delillerini işitmişse, onu saptırmak, ancak
ondaki bu delilleri karıştırıp bulandırmak ile mümkündür. Eğer o delilleri
işitmemiş ise, o kişiyi saptırmak, ancak bu delilleri ondan gizlemek ve onlara
ulaşmasına mâni olmakla mümkün olur. "Hakka bâtılı karıştırmayın" âyetin
bu bölümü, birinci kısma, yani delilleri o kimsenin zihninde bulandırmaya;
"hakkı gizlemeyin." Buyruğu da ikinci kısma, yani o adamın delillere
ulaşmasına engel olmaya işaret etmektedir. Âyetin manası şöyledir:
"Dinleyicilere yönelttiğiniz şüpheler ile, onlar vasıtasıyla hakkı bürümeyin,
gizlemeyin." Tevrat ve İncil'de geçen Hz. Muhammed (s.a.s.) ile ilgili âyetler,
anlaşılması için istidlâle ihtiyaç duyan kapalı metinler idi. Sonra ehl-i
kitabın bu âlimleri, şüpheler atmak suretiyle, bu nasların delâlet yönlerini
bulandırıyorlar ve onlar hususunda mücadeleye girişiyorlardı. "Hakka bâtılı
karıştırmayın" âyetinden maksat budur. Bu, Cenâb-ı Hakk'ın: "Hakkı
yenebilmeleri için, bâtıla tutunarak mücadele edip durdular." (40/Mü'min, 5)
âyetinde zikredilen husustur.

"Bildiğiniz halde, bile bile"
âyetin bu bölümüne gelince, bunun manası şudur: "Yani siz, insanları
saptırmanızdan dolayı, kıyamet günü size dönecek olan büyük zararı biliyorsunuz;
bunu bile bile yapmayın." Hakkı bâtıl ile karıştırmak kıyamet gününe kadar
onları haktan men etmeye ve kıyamete kadar bâtıl üzerinde bulunmaya sebep
olmaktadır. Onun yerinin büyük olduğunda hiçbir şüphe yoktur. Bu hitap, her ne
kadar yahudiler hakkında vârid olmuşsa da, diğer bütün insanlar için de bir
uyarı ve onları böyle bir şeyden sakındırmadır. Bu sebeple, hitap her ne kadar
şeklen hususî ise de, mana cihetinden umumidir. Ayet, Hakk'ı bilen kimsenin onu
ortaya koymasının vâcib, gizlemesinin ise haram olduğunu gösterir." (3)


Bu âyet İnsana zehiri billûr kâsede veya
altın kadehte, çoğunlukla da bal şerbeti içinde sunarlar. Müslümanı saptırmak
için gelenler, kâfir kıyafetinde gelmez; müslüman görünümünde gelir. Allah'ın
âyetlerinden hareket ederek kâfirlerin sistemleri ile Kur'an'ın uyuştuğunu
açıklamaya çalışır.

Bâtıl, kendine özgü bir varlığı
olmadığından ve her zaman asalak olarak hakkın varlığından yararlanıp kendini
ortaya koyduğundan dolayı, ya hak maskesi takacak veya hakla karışarak ayakta
durabilecektir. Bâtılın, hayatını sürdürebilmesi, sürekli olarak hak'tan
yararlanması ve kendini hak olarak göstermesiyle mümkün olabilmektedir. Bunu
gerçekleştirmek için bâtılın, sürekli hak unsurları da içerisinde bulundurmaya
ve karma bir şekilde ortaya çıkmaya çalıştığı görülür. Hz. Ali bu konuda şöyle
der:

"Eğer bâtıl, hak ile karıştırılmaz ve ondan
ayrılırsa, hak peşinde olan halk sapmaz. Eğer hak, bâtılın kılıfından sıyrılır
ve müstakil olursa kötülük peşinde olanların dili ondan kesilir. Ancak haktan
bir bölüm ve bâtıldan da bir bölüm alınarak birbirine karıştırılıyor ve
insanlara öylece sunuluyor." (4)

Tarihte olduğu gibi günümüzde de bâtıl
çeşitli ad ve maskeler altında hak kisvesine bürünerek hedefine varmak istemekte
ve bu hususta her türlü şeytanî güçten yararlanmaktadır. Sayısız tâğûtî
devlet, rejim ve ideolojiler ?hak taraftarı? olduklarını ileri sürerek yetkileri
ellerine geçirmiş, bu konuda hak adını kullanarak, hakkı istismar ederek halkın
yardımını veya sessizliğini görmüştür. Fakat yönetimleri ve davranışlarıyla,
bâtıl oldukları halk tarafından fark edilince iş işten geçmiştir. Nice
teşkilâtlar, örgütler de buna benzer bir yol takip etmiştir. Meslelâ ?insan
hakları? diye birtakım kanunlar hazırlanmış ve emperyalistler bu ad altında
kendi iğrenç bâtıl hedefleri istikametinde ilerlemekte ve müstaz'af insanları
sömürmekte, toplumların hakkına, hak adına tecavüz etmektedirler.


Nehcü'l-Belâğa adlı eserde Hz. Ali'nin bir
hutbesinin bu konuyu açıkladığı belirtilir: "Fitnelerin, fesadların başlangıcı,
nefsânî hevâ ve heveslerdir. İnsanlar da onlara uyuyorlar. Yani insanlar nefsânî
hevâ ve heveslerin tesiri altında kalıyor ve daha sonra Allah'a ibadet
edecekleri-ne nefsânî hevâ ve heveslerine tapıyorlar. Nefsânî hevâ ve
heveslerinin peşinden gitmek isteyen ne gibi bir şeyden yararlanıyor? Hakkın
gücünden yararlanıyor. Din kılıfı altında bir bid'at meydana getiriyor. Zira
gücün dinde olduğunu biliyor.

Bir şeyi din adına açıklamaya başlıyor.
Meselâ filanca âyetin, Kur'an'da bu konuyu açıkladığını, gayesinin bu konu
olduğunu söylüyor. Bir hadis uyduruyor ve Peygamberimizin şöyle buyurduğunu
söylüyor. Yani aslında Kur'an'ın, Peygamber'in ve İmam'ın gücünden yararlanıyor.
Hakikat olmayan şeyin üzerine hakikat markası vuruyor. Bunlarda Allah'ın
kitabına muhalefet ediliyor. Bunun üzerine insanlardan bir grup birleşerek
beraberce, Allah'ın dininden uzak olan bir hizip, cemiyet teşkil ediyorlar. İşte
bu bid'attir ve bid'ati müdafaa etmek için onu bir din olarak halk arasında
tebliğ ediyorlar.

Öyleyse eğer bâtıl hak ile karışmaz ve
ondan ayrılırsa, hak peşinde olan halk sapmaz; zira halkın çoğu hanîf ve hak
peşinde olanlardır. Ama gelip hakkı bâtılla karıştırıyor ve halkı şüpheye
düşürüyorlar. Yani halk, yanlışlıkla hakkın yerine bâtıla ve bâtılın yerine
hakka doğru gidiyor. Eğer bâtıl, haktan ayrılır ve onunla karışmazsa, hanîf ve
hak tâlipleri hakkın ne olduğunu hemen anlarlar. Zira halkın çoğu hakkın
tâlipleridir; bâtılın değil.

Eğer hak, bâtılın kılıfından sıyrılır ve
müstakil olursa, kötülük peşinde olanların dili ondan kesilir. Zira hakkın hiç
bir zaman inanmayanlara fırsat verecek şekilde bir kötü sonucu yoktur. Eğer hak
ile bâtıl karışırsa, bir kısım insanlar, ona sırf hak gözüyle bakar ve daha
sonra onun eserlerini, sonuçlarını gördüklerinde, kötü olduğu farkına varırlar.
Dini reddedenler fırsattan yararlanarak, dini kötülemeğe başlarlar. Halk, kötü
sonuçların, bâtıla ait olduğunun farkına bile varmaz.

Ancak haktan bir bölüm ve bâtıldan bir
bölüm alınarak, bunlar birbirine karıştırılıyor ve halka sunuluyor. Birinin
arpayı buğdaya katarak, buğday diye satması gibi. Halk akşam onu yedikleri
zaman, etkisini ertesi sabah anlayacak ve önceki akşam yediklerinin buğday
olmadığı-nın farkına varacak. İşte bu merhaleye gelip çatıldığı zaman şeytan
kendi dostlarına musallat olur. Yani şeytan da araç olarak hakkı kullanır.
Bâtıla karıştırılmış hakkı bâtıl örtüsü altında saklanan hakkı. İşte âyette,
bâtılın haktan yararlandığının belirtilmesinden çıkan mana budur. Su eğer
bulunmasaydı, köpük iki adım dahi ilerleyemezdi. Bâtılın hareket etmesi ise,
hakkın üzerine binmesinden ileri geliyor. Nitekim Kur'an da, bâtılın değersiz ve
kof olduğunu açıkça bildirmiş-tir." (5)

"Yarım hakikat, çok kere muazzam bir
yalandır."

"Gerçeğin yarısını söylemek, hiç bir şey
söylememektir."