Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular
Önceki Nesiller
Önceki Nesiller 
 
Önceki Nesiller 
 
 
 
?Onlara, kendilerinden öncekilerin; Nûh, Âd, 
Semûd kavminin, İbrâhim kavminin, Medyen ahâlisinin ve yerle bir olan şehirlerin 
haberi gelmedi mi? Onlara Rasûlleri apaçık deliller getirmişlerdi. Demek ki 
Allah, onlara zulmediyor değildi, ama onlar kendi nefislerine zulmediyorlardı.? 
(9/Tevbe, 70) 
 
Allah'ın elçileri aracılığıyla insanlara yaptığı 
İlâhî tebliğ, insan yaratılışından beri bizlere ulaştırılmaktadır. Kimi 
toplumlar bu tebliği kabul etmişler, kimileri inkâr etmişlerdir. Bazen inkârcı 
bir toplumun içinden küçük bir azınlık çıkmakta ve sadece bunlar elçiye 
uymaktadırlar. 
 
Ancak kendisine tebliğ gelen kavimlerin çok 
büyük bir kısmı bunu kabul etmemişlerdir. Sadece Allah'ın elçisinin kendilerine 
getirdiği tebliği dinlememekle kalmamış, aynı zamanda elçiye ve ona uyanlara da 
zarar vermeye çalışmışlardır. Elçiler, birçok kez "yalancılık, büyücülük, 
delilik, şımarıklık" gibi nitelendirmelerle suçlanmış, hatta birçok kez kavmin 
önde gelenleri onları öldürmeye teşebbüs etmişlerdir. 
 
Oysa ki, her peygamber, kavminden yalnızca 
Allah'a itaat etmesini istemiştir. Bunun karşılığında para ya da başka bir 
dünyevî çıkar talep etmemişlerdir. Kavimlerinin üzerine bir zorlayıcı da 
olmamışlardır. Tek yaptıkları gönderildikleri toplumu gerçek dine dâvet etmek ve 
kendilerine uyanlarla birlikte o toplumdan farklı bir hayat tarzı yaşamaya 
başlamaktır. 
 
Hz. Şuayb'ın kendisine gönderildiği Medyen 
halkıyla arasında geçenler, sözünü ettiğimiz peygamber-kavim ilişkisinin bir 
örneğidir. Kendilerini Allah'a iman etmeye ve yaptıkları adâletsizliklerden 
vazgeçmeye çağıran Hz. Şuayb'a, kavminin gösterdiği tepki ve bu yüzden 
uğradıkları son, gerçekten düşündürücüdür: 
 
?Medyen (halkına da) kardeşleri Şuayb'ı 
(gönderdik). Dedi ki: 'Ey kavmim, Allah'a ibâdet edin, O'ndan başka ilâhınız 
yoktur. Ölçüyü ve tartıyı eksik tutmayın; gerçekten sizi bir 'bolluk ve refah 
(hayır)' içinde görüyorum. Doğrusu sizi çepeçevre kuşatacak olan bir günün 
azâbından korkuyorum. 
 
Ey kavmim, ölçüyü ve tartıyı -adâleti gözeterek- 
tam tutun ve insanların eşyasını değerden düşürüp eksiltmeyin ve yeryüzünde 
bozguncular olarak karışıklık çıkarmayın. Eğer mü'minseniz, Allah'ın bıraktığı 
(helâl işlerden olan kazanç) sizin için daha hayırlıdır. Ben, sizin üzerinizde 
bir gözetleyici değilim. 
 
Dediler ki: 'Ey Şuayb, atalarımızın taptığı 
şeyleri bırakmamızı ya da mallarımız konusunda dilediğimiz gibi davranmaktan 
vazgeçmemizi senin namazın mı emrediyor? Çünkü sen, gerçekte yumuşak huylu, aklı 
başında (reşid bir Adam)sın. 
 
Dedi ki: 'Ey kavmim görüşünüz nedir söyler 
misiniz? Ya ben Rabbimden apaçık bir belge üzerinde isem ve O da beni 
kendisinden güzel bir rızık ile rızıklandırmışsa? Ben, size yasakladığım şeylere 
(kendim sahiplenmek sûretiyle) size aykırı düşmek istemiyorum. Benim istediğim, 
gücüm oranında yalnızca ıslah etmektir. Benim başarım ancak Allah iledir; O'na 
tevekkül ettim ve O'na içten yönelip dönerim.' 
 
Ey kavmim, bana karşı gelişiniz, sakın Nûh 
kavminin ya da Hûd kavminin veya Sâlih kavminin başlarına gelenlerin bir 
benzerini size de isâbet ettirmesin. Üstelik Lût kavmi size pek uzak değil. 
Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra O'na tevbe edin. Gerçekten benim Rabbim, 
merhametlidir, sevendir. 
 
?Ey Şuayb!' dediler. ?Senin söylediklerinin 
çoğunu biz kavrayıp anlamıyoruz. Doğrusu biz seni içimizde zayıf biri görüyoruz. 
Eğer yakın çevren olmasaydı, gerçekten seni taşa tutar öldürürdük. Sen bize 
karşı güçlü ve üstün değilsin.' 
 
Dedi ki: ?Ey kavmim, sizce benim yakın çevrem, 
Allah'tan daha mı üstündür ki, O'nu arkanızda unutuluvermiş (önemsiz) birşey 
edindiniz. Şüphesiz benim Rabbim, yapmakta olduklarınızı sarıp kuşatandır. Ey 
kavmim, bütün yapabileceğinizi yapın; şüphesiz, ben de yapacağım. Kime 
aşağılatıcı azap gelecek ve yalancı kimdir, yakında bileceksiniz. Siz gözetleyip 
durun, ben de sizinle birlikte gözetleyeceğim.' 
 
Emrimiz geldiği zaman, tarafımızdan bir rahmetle 
Şuayb'ı ve onunla birlikte iman edenleri kurtardık; o zulmedenleri dayanılmaz 
bir ses sarıverdi de kendi yurtlarında diz üstü çökmüş olarak sabahladılar. 
Sanki orada hiç refah içinde yaşamamışlar gibi. Haberiniz olsun; Semûd (halkına) 
nasıl bir uzaklık verildiyse Medyen (halkına da Allah'ın rahmetinden öyle) bir 
uzaklık (verildi).? 
(11/Hûd, 84-95) 
 
Kendilerini yalnızca iyiliğe çağırmaktan başka 
birşey yapmayan Hz. Şuayb'ı "taşa tutup öldürmeyi" tasarlayan Medyen halkı, 
Allah'ın azâbıyla cezâlandırılmış ve üstteki âyetlerde anlatıldığı gibi helâk 
edilmiştir. Medyen halkı, türünün tek örneği de değildir. Aksine, Hz. Şuayb'ın 
kavmiyle konuşurken belirttiği gibi, Medyen halkından önce de pek çok toplum 
helâk edilmiştir. Medyen'den sonra da yine pek çok toplum Allah'ın gazâbına 
uğramışlardır. 
 
Bu konuyla ilgili olarak Kuran'da dikkat çekilen 
noktalardan biri, helâk edilmiş olan kavimlerin çoğu kez yüksek bir medeniyet 
kurmuş olmalarıdır. Kuran'da, helâk olmuş kavimlerin bu özelliği vurgulanırken 
şöyle denir: ?Biz bunlardan önce nice nesiller yıkıma uğrattık ki onlar, 
zorbaca yakalamak (yakıp yıkmak, baskı ve şiddetle yönetmek, sindirmek) 
bakımından kendilerinden daha üstündüler; şehirlerde (yerin üstünü altına 
getirip, sayısız kazı, inşaat ve araştırmalarla her yanı) delik deşik 
etmişlerdi. (Ama) kaçacak bir yer var mı?? (50/Kaf, 36) 
 
Âyette, helâk edilmiş toplumların iki özelliğine 
dikkat çekiliyor. Birincisi, "zorbaca yakalamak bakımından üstün" olmalarıdır. 
Bu, helâk olmuş kavimlerin disiplinli ve güçlü askerî bürokratik sistemler 
kurdukları ve kaba kuvvet yoluyla yaşadıkları coğrafyada iktidarı ele 
geçirdikleri anlamına gelir. Vurgulanan ikinci nokta ise, sözkonusu toplumların, 
mimarî özellikleriyle dikkat çeken büyük şehirler kurduklarıdır. 
 
Dikkat edilirse, bu iki özellik de, tam tamına, 
bugün teknoloji ve bilim yoluyla süslü bir dünya meydana getirmiş, merkezî 
devletler, büyük şehirler kurmuş olan ancak tüm bunların Allah'ın verdiği güçle 
olduğunu unutarak Allah'ı inkâr ya da gözardı eden medeniyetlerin özelliğidir. 
Ancak âyette bildirildiği gibi, oluşturdukları medeniyet, helâk olmuş kavimleri 
kurtaramamıştır; çünkü medeniyetleri Allah'ı inkâr ve yeryüzünde bozgunculuk 
temeline dayanıyordu. İnkâr ve yeryüzünde bozgunculuk temeline dayandığı sürece, 
bugünkü medeniyetlerin sonu da farklı olmayacaktır. 
 
İşte bazıları Kuran'da bildirilen bu helâk 
olaylarının önemli bir bölümü, modern çağda yapılan arkeolojik araştırmalar 
sonunda ortaya çıkarılmıştır. Kuran'da sözü edilen olayların delilleri olan bu 
bulgular, Kuran kıssalarının "ibret olma" özelliğini daha da açık bir 
biçimde gösteriyor. Çünkü Allah, Kuran'da "yeryüzünde gezip dolaşılması" 
ve "öncekilerin uğradıkları sonun anlaşılması" gerektiğini bildiriyor: 
 
?Biz senden önce, şehirler halkına kendilerine 
vahyettiğimiz kimseler dışında (başkalarını elçi olarak) göndermedik. Hiç 
yeryüzünde dolaşmıyorlar mı, ki kendilerinden öncekilerin nasıl bir sona 
uğradıklarını görmüş olsunlar? Korkup sakınanlar için âhiret yurdu elbette daha 
hayırlıdır. Siz yine de akıl erdirmeyecek misiniz? 
 
Öyle ki elçiler, umutlarını kesip de, artık 
onların gerçekten yalanladıklarını sandıkları bir sırada onlara yardımımız 
gelmiştir; Biz kimi dilersek o kurtulmuştur. Suçlu/günahkârlar topluluğundan 
zorlu azâbımız kesin olarak geri çevrilmeyecektir. 
 
Andolsun, onların kıssalarında temiz akıl 
sahipleri için ibretler vardır. (Bu Kur'an) düzüp uydurulacak bir söz değildir, 
ancak kendinden öncekilerin doğrulayıcısı, herşeyin 'çeşitli biçimlerde 
açıklaması' ve iman edecek bir topluluk için bir hidâyet ve rahmettir.? 
(12/Yûsuf, 109-111 
 
Gerçekten de öncekilerin kıssalarında temiz akıl 
sahipleri için ibretler vardır. Allah'a isyan ettikleri ve O'nun hükümlerini 
tanımadıkları için helâk edilmiş olan kavimler, bizlere insanın Allah karşısında 
ne denli âciz ve zayıf olduğunu göstermektedir. 
 
Nûh tûfânı, livâta/homoseksüellik gibi 
çirkinliği işlemekten çekinmeyen Lût kavminin yaşadığı şehrin altının üstüne 
getirilmesi, kumların altına gömülen Âd kavminin yaşadığı Ubar kenti, sulara 
gömülen Firavun ve kavmi, Arim seli ile helâk olan Sebe' kavmi, bu ibretlik 
helâk özelliklerinin Kur'an'da anlatılan prototip kıssalarıdır. 
 
 




 e-posta adresimize mail atabilirsiniz.
 e-posta adresimize mail atabilirsiniz.