Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular

Yalnızca Allah'tan Korkmak

Yalnızca Allah

Yalnızca Allah'tan
Korkmak:

Malın, canın, neslin ve inancın tehlike altında
olması durumunda genelde insanlar, özelde mü'minler, inancını yaşatmak için tüm
imkânlarını seferber ederek ölüm de dâhil olmak üzere her şeyi göze alırlar. Bu
insanlık tarihinde genel bir kanun olarak hep var olmuştur. Mü'minler ise bu
noktada özel bir yer işgal ederler. Onlar, öldükten sonra dirilmeye, Allah'ın
huzurunda hesap vermeye olan inançlarından dolayı dünyayı âhiret için bir
hazırlık, bir tarla gibi görürler. Öldükten sonra dirilme ve yaptıklarından
dolayı hesap verme, mü'mini teyakkuz halinde tutan bir duygu oluşturur. Hesap
gününde Allah'ın huzurunda mahçup olma, Allah'ın rızâsını kaybetme mü'minin asıl
korkusudur.

Birçok korku kaynağı aynı anda vuku bulduğunda,
mü'minin bunların etkisi altında kalmaması mümkün olmayabilir. Korkular
anaforunda yaşanan geçici durum bu bakımdan önemli değildir. Önemli olan kalıcı
haldir; kalıcı hal üzerinde hangi korku kaynağının etkili olduğudur. İşte
yalnızca Allah'tan korkmaktan kasdettiğimiz, kalıcı halin Allah korkusu ile
tâyin edilmesidir. Bu nedenle mü'min, inancına zarar verecek, dolayısıyla ölüm
ötesi hayatta kendini sıkıntıya sokacak herhangi bir davranış içinde bulunamaz.
İşte bu yüzdendir ki Allah, mü'minleri yalnızca kendinden korkmaya çağırarak
korkularından arındırmak ister: ?Öyleyse Benden, yalnızca Benden korkun.
Göklerde ve yerde ne varsa O'nundur, itaat-kulluk da O'nundur. Böyleyken
Allah'tan başkasından mı korkup sakınıyorsunuz?? (16/Nahl, 51-52)
?Öyleyse insanlardan korkmayın; Benden korkun ve âyetlerimi az bir değere
karşılık satmayın.? (5/Mâide, 44)

Allah, Kur'an'ın değişik yerlerinde,
kâfirlerden, zâlimlerden, müşriklerden ve onların ilâh kabul ettiklerinden,
kınayıcıların kınamasından ve şeytandan korkmamaları gerektiğini mü'minlere
hatırlatmaktadır (5/Mâide, 3, 54; 6/En'âm, 81, 82). Yalnızca Allah'tan
korkmanın, mü'min olma şartı ile birlikte ifade edilmesi, mü'min olmaktan ne
anlamamız gerektiğini de berraklaştırmaktadır: ?İşte bu şeytan, ancak kendi
dostlarını korkutur. Siz onlardan korkmayın, eğer mü'minseniz Benden korkun.?
(3/Âl-i İmrân, 175) Allah'tan korkmak, O'nun azâbından ve O'nun sıfatlarının
derin anlamlarını bilmekten doğan uyanıklık ve dikkat halinde bulunmaktır.
Kendisinden dolayı ceza çekeceğini bildiği şeyleri yapmaktan kaçınan kimse,
gerçekte Allah'tan korkmaktadır. Mü'minlerin, temiz akla sahip olarak Allah'tan
korkup sakınmaları Kur'an'da ısrarla istenmektedir (33/Ahzâb, 39; 35/Fâtır, 28;
5/Mâide, 100; 65/Talak, 10).

?Ey iman edenler, Allah'tan nasıl korkup
sakınmak gerekiyorsa öylece korkup sakının ve siz, müslüman olmaktan başka bir
din ve tutum üzerinde ölmeyin.?
(3/Âl-i İmrân, 102) Allah'a yaraşır şekilde Allah'tan korkmak demek, Allah'ın
adını yükseltmek, O'nun emir ve yasaklarına riâyet ederek gösterdiği yolda
yürümek demektir. Onun dışında edinilen tüm ilâh ve rabların hükümranlığına son
vermektir: ?Benden başka ilâh yoktur; şu halde Benden korkup sakının diye
uyarıp korkutun.? (16/Nahl, 2) Bir mü'min için; şeytanın taraftarları ile
işgal edilmiş bir dünyada, Allah'tan başka ilâh ve rab olmadığını deklare etmek
demek, zulme karşı Hz. İbrâhim gibi meydan okumak, kıyâma kalkmak demektir. İşte
böyle bir durumda dimdik ayakta durabilmek için, Hz. İbrâhim'in ateşe atılırken
?Allah bana kâfidir? şeklindeki sözünü diyebilme güç, irâde ve bilincinde olmak
gerekir. Bunun yolu da, Allah'a güvenip dayanmak, O'na teslim olmak, O'ndan
gereği gibi korkup O'na yönelmektir.

Zâlimleri etkisiz hale getirmenin yolu
mücâdeledir. İnatla, sabırla ve meşrûiyet içinde yürütülecek bir mücâdele ile
bütün engeller aşılabilir, kurulan tuzaklar işe yaramaz hale getirilebilir.
Bütün korkulardan arınıp yalnızca Allah'tan korkarak, O'na güvenip dayanarak,
O'na sığınarak Allah'ın gösterdiği dosdoğru yolda İbrâhimî duruşu göstererek ve
bu yolda tüm mazlumlara kimlikleri sorulmadan birlik içinde sahip çıkarak zulme
son verilebilir (8/Enfâl, 45-47).

[1]

"İbrâhim'de ve onunla beraber olanlarda, sizin
için gerçekten güzel bir örnek vardır. Onlar kavimlerine demişlerdi ki: 'Biz
sizden ve Allah'ı bırakıp taptıklarınızdan uzağız. Sizi
tanımıyoruz/reddediyoruz. Siz bir tek Allah'a inanıncaya kadar, sizinle bizim
aramızda sürekli bir düşmanlık ve öfke belirmiştir.' 'Rabbimiz! Ancak Sana
tevekkül edip dayandık, Sana yöneldik. Dönüş de ancak Sanadır. Andolsun, onlar
sizin için, Allah'ı ve âhiret gününü arzu edenler için güzel bir örnektir. Kim
yüz çevirirse şüphesiz Allah ğanîdir (zengindir), hamîddir, hamde lâyık
olandır." (60/Mümtehıne, 4,
6)

Kur'an, ?üsvetün hasenetün (güzel örnek)?
ifadesiyle tüm müslümanlara örnek gösterdiği Muhammed Mustafâ (s.a.v.)'dan başka
sadece Hz. İbrâhim'in adını verir (33/Ahzâb, 21; 60/Mümtehıne, 4, 6). Bu, Hz.
İbrâhim'in Allah katındaki faziletini gösterdiği gibi, bizim de pratik
hayatımızda Hz. İbrâhim'i model almamız, onun davranışlarını hayatımıza
geçirmemiz için de her dönem referansımız olması açısından önemlidir.

Kur'an'ın üçte birini teşkil eden kıssalar,
binlerce hikmetle yüklüdür. Zâhiren olmuş bitmiş bir olayı anlatıyor gibi
gözüken peygamber kıssaları, her dönem için nice örnekler taşıyan önemli
referanslardır. Bu kıssalar, olanı anlatırken olması gerekeni bildirir bize;
elbette, olmaması gerekeni de. Bu kıssalarda şahî hayata, aile hayatına, toplum
hayatına, hayatın tüm alanlarına ilişkin mânidar dersler verilir. İbrâhim (a.s.)
ile ilgili kıssada da, nefis terbiyesinden çocuk terbiyesine, câhiliyye ile tek
başına mücâdeleden cemaat ve ümmet olmaya kadar hayatın birçok alanında engin
ibretler, zengin dersler vardır.

İbrâhim (a.s.) putları parçaladıktan sonra
kavmiyle diyaloga girmektedir. İbrâhim (a.s.) putların kırılmasıyla ilgili
olarak kendisine soru sorulduğunda bundan en büyük putu sorumlu tutmuş ve
kavminden eğer konuşma güçleri varsa onlara sormalarını istemiştir. Sapıklık
içinde yaşayan toplumun durumuna karşı hissettiğimiz bazı durumlarda bu üslûba
ihtiyaç duyabiliriz. Toplumda, sahiplerinin dahi farkında olmadıkları bazı küçük
ve büyük boşluklardan yararlanarak onlarla mücâdele sürecine girebiliriz. İnanç
ve davranışlarındaki hataları yüzlerine vurarak bu kimseleri zayıf konuma
düşürebiliriz. Bu girişimimiz sonucunda karşımızdakiler şu iki tavırdan birini
alacaklardır. Ya hatalarını görerek hakikati kabullenecekler, ya da inat edip ve
büyüklük taslayarak hatalarında ısrar edeceklerdir. Bu ikinci tavır, onların
başkaları yanında saygınlıklarını yitirmelerine yol açacak, kendi iç
bütünlüklerini kaybettirecektir. Dolayısıyla diğer insanları sapıklık ve
çarpıklığa sürükleme çabalarındaki etkinlikleri zayıflayacaktır.

Bu üslûbu izlerken, diğerlerinin düşünce ve
uygulamalarını iyi tanımamız gerekmektedir. Onların zayıf ve güçlü noktalarını
ancak bu şekilde öğrenebiliriz. Daha sonraki diyaloglarımızda akîdeyi anlatmak
için bu bilgilerden yararlanmamız mümkün olacaktır.

Nemrut'la konuşmasına gelince; burada İbrâhim
peygamberin, dünya tarihinde yaşamış tâğutların en büyüklerinden biriyle yaptığı
mücâdeleye şâhit olmaktayız. Nemrut'un azgınlığı o dereceye varmıştır ki,
kendisini ilâh olarak görmeye başlamış ve insanlardan Allah'ı bırakıp kendisine
kulluk etmelerini istemiştir. İbrâhim (a.s.), Nemrut'a karşı katı ve kararlı bir
tavır sergilemiş, ilâhlığın mutlak güce dayanması gerektiğini, oysa Nemrut'un
buna sahip olmadığı tezini işlemiştir. Ardından hayat ve ölüm meselesinden
bahsederek kendi Rabbinin ölümsüz olduğunu söylemiştir. Bu tâğut da, İbrâhim
(a.s.)'in taraftarlarının saflığını kullanarak sözcüklerle oynamak sûretiyle
onları kandırmaya çalışmıştır. İbrâhim (a.s.) ona Rabbinin dirilten ve öldüren
olduğunu söylediğinde o, kendisinin de dilediğini öldürüp dilediğini
dirilttiğini iddia etmiştir. O, adamları tarafından tutuklanan insanlardan
bazılarını astırıp bazılarını sağ bırakarak öldürme ve diriltme gücüne ve
dolayısıyla ilâhlık vasıflarına sahip olduğunu ileri sürmüştür. İbrâhim (a.s.)
bu tâğutun sözkonusu altın fırsatı kullanarak övünüp böbürlenmesine fırsat
vermemiş ve Allah'ın kâinatta yarattığı tabiat hârikalarını ön plâna çıkararak
Nemrut'tan eğer gerçekten ilâhsa bunları değiştirmesini istemiştir. İnkârcı
Nemrut, bu istek karşısında çaresiz kalmış ve verecek cevap bulamamıştır.

Bu diyalogda bizim yararlanacağımız nokta şudur:
Günümüzde gerçekleri çarpıtmak isteyen çevreler saf ve basit insanları ikna edip
kandırmak için bazı yollara başvurmaktadırlar. Halkın kandırılmaya çalışıldığı
konular, bazen akîdeyle ilgili hususlar, bazen de günlük hayatla ilgili
meseleler olabilmektedir. Biz bu gibi çevrelerin çabalarına karşı İbrâhim
(a.s.)'in üslûbundan ilham alabiliriz. O, Nemrut'un benzeri girişimlerine karşı
açık meydan okuma yoluna başvurmuş ve neticede saptırma ve karalama çabalarını
boşa çıkarmıştır.

Bu hedefe ulaşabilmek için saf insanların alt
oldukları çarpıtma ve saptırma yollarının iç yüzüne vâkıf olmamız gerekir. Tabii
ki, meydan okuma gücüne sahip açıklama yollarını da bilmemiz gerekir. Bütün
bunlar dâvetçilerin yaşadıkları vâkıayı, bu gerçeğe hâkim olan üslûpları ve
vâkıanın seyir biçimini bilinçli, dikkatli ve kapsamlı bir şekilde izlemelerini
zarûri kılmaktadır.

[2]

"Bir zaman İbrâhim, babasına ve kavmine demişti
ki: 'Ben sizin taptıklarınızdan uzağım. Ben yalnız beni yaratana kulluk yaparım.
Çünkü O, beni doğru yola iletecektir. Bu sözü, ardından geleceklere devamlı
kalacak bir miras olarak bıraktı ki, insanlar (onun dinine) dönsünler."
(43/Zuhruf, 26-28)

İnsanların kutsallarının açıkları
ve izledikleri yollardaki mantık hataları gibi ögeler, dâvetçi tarafından gözler
önüne serilmelidir. Rasullerin, topluluklar önünde, ileri gelenlerle
karşılaşmaları, topluma yönelerek onların zayıf ve çaresiz yönlerini
göstermeleri farklı farklı zeminlerde olagelmiştir. (Hz. Mûsâ'nın bir bayram
günü toplumun gözleri önünde sihirbazları yenilgiye uğratması ve
çaresizliklerini ortaya koyması gibi.)

Önünde kulluk sergiledikleri, kendilerini ne
duyan, ne duâlarına cevap verebilen bu âciz nesneleri bir an olsun
sorgulayabilecek zemin oluşturmanın bir pratiğidir, Hz. İbrahim'in put kırışı.
Putların İbrâhim'in baltasına karşı kendilerini bile savunup koruyamaması, hak
gelince bâtılın nasıl yok oluverdiğini, görmek isteyenlere göstermiştir. Bir an
kendi vicdanlarıyla baş başa kalan fertler kendilerini zâlimlikle suçlamışlardır
(21/Enbiyâ, 64). Ancak bu hakkı düşünebilme zemini kısa sürmüş ve içinde
bulundukları pratik ağır basmıştır. Bir an olsun câhiliyenin pratiklerine dur
denilir ve insanların sâlim kafayla vahiyle muhâtaplıkları sağlanabilirse,
ağızlardan bu cümlenin döküldüğüne bizler de şahit olabiliriz: ?Kendi
vicdanlarına dönüp (kendi kendilerine): ?Siz (var ya), siz, kendinizsiniz
zâlim.? Sonrasında câhilî pratiğin ve iktidarın devamını engelleyemeyen her
İbrahimî eylem, halklara bir bahar soluğu verse de, vahiyle (ve fıtratla,
vicdanla) bir an olumlu bir karşılaşma zemini oluştursa da, bundan ötesini
getirmemektedir. Bu tavırla, vicdanların bir an gerçeği algılamasının daha ötesi
(toplumun düşünsel ve amelî dönüşümü) öngörülmemişti. Bunları öngören bir
hareket, bu İbrahimî örnekliğe, farklı ve yeni unsurlar eklemek zorundadır.

Başta İbrâhim (a.s.) olmak üzere peygamberlerin
tevhid mücâdeleleri, yozlaşmış bir toplum içinde, bireyin nasıl mümtaz bir yaşam
süreceği, onurlu bir direniş ve muhâlefeti nasıl ortaya koyacağı sorusuna
verilen cevabın etrafını örmektedir.

"İbrâhim'de, sizin için gerçekten güzel bir
örnek vardır.? (60/Mümtehıne, 4)
O, öyle bir örnektir ki, baba sevgi ve saygısı, onu dâvâsından tâvize mecbur
edemediği gibi, evlât sevgisi de ilâhî emrin önüne geçirememiştir. En inatçı
müşrik bile olsa, babaya dâvâ anlatılırken nasıl bir üslûp kullanılması
gerektiğini öğreten bir evlâttır o. Ne saygı ve sevgiden dolayı tâviz; ne de
hakkı anlatırken haksız duruma düşüren kabalık, küstahlık, saygısızlık ve
ukalâlık... Babasının, putperestlerin önde geleni olmasına rağmen, onun
eylemlerine Allah için buğzederken, ?yâ ebetî, yâ ebetî? hitabıyla babasını
fıtratının sesine çağırmıştır. ?Babacığım, ey babacığım? gibi hem hürmet, hem
şefkat yüklü bir hitapla babasını şeytanın icat ettiği putlara tapmaktan
alıkoymaya çalışan bir peygamberdir o. Her yanı küfür ateşinin sardığı bir
ortamda yakıcı ateşler içinde kalmış, ama yanmamıştır. Hiçbir ânını ve hiçbir
duygusunu küfür ateşine atmamış; o yüzden, yıllar sonra Nemrut'un dağ gibi
ateşleri bile, Allah'ın izniyle onu yakmamıştır.

İbrâhim (a.s.)'i örnek almak demek;
İbrâhim olup Allah'tan başka en çok sevdiğimiz
İsmâil'lerimizi Allah yoluna fedâ edebilmek demektir. Putlara, putlaştırmaya ve
putçulara karşı tek başımıza da olsa mücâdele edebilmektir. Âhiret ateşine
atılmamak için dünya ateşlerinden korkmamak, ateşle imtihanı göze alabilmektir.
Babamız ya da zâlim devlet reisi de olsa muhâtaplarımıza hakkı
haykırabilmektir.

"İbrâhîm

İçimdeki putları devir

Elindeki baltayla

Kırılan putların yerine

Yenilerini koyan kim?

Güneş buzdan evimi yıktı

Koca buzlar düştü

Putların boyunları kırıldı

İbrâhîm

Güneşi evime sokan kim?" (Âsaf Hâlet Çelebi)

?Hasretle andım put kıran İbrâhim'i

Kalbimde saklamaktan paslandı baltam.? (İbrahim
Demirci)

?Eğer âşık isen yâre

Sakın aldanma ağyâre

Gir İbrâhim gibi nâre

Bu gülşende yanar olmaz.? (Yunus Emre)

Hz. İbrâhim'in putperestlerin yüzüne
haykırdığını, çağdaş putçulara biz de tekrarlıyoruz: "Yuh olsun size ve
Allah'tan başka taptıklarınıza! Siz, aklınızı kullanmaz mısınız?"
(21/Enbiyâ, 67) "Selâmun alâ İbrâhîm: 'İbrâhim'e selâm olsun!"
(37/Sâffât, 109)




[1]
Yıldırım Canoğlu, İbrâhimî Duruş, Umran, sayı: 77, Ocak 2001



[2] M.
Hüseyin Fadlullah, Kuram ve Eylem, c. 2, s. 139-141

PUT VE PUTA TAPMA..
Put; Anlam ve Mâhiyeti
Putlara Tapınmanın Sebepleri
Putperestlik
Tarihten Günümüze Put ve Putlaştırma
İlâh Nedir; Putlaştırıp İlâhlaştırma Nasıl Olmaktadır?.
İlâh'ın Kur'an'daki Iki Mânâsı
İlâh Düşüncesi
Putlaştırılıp İlâh Haline Getirilen Bâtıl Ta ı Anlayışları
Kur'ân-ı Kerim'de Put Kavramı ve Puta Tapma.
Kur'ân-ı Kerim'de Her Çeşit Puta Tapma ve Şirk, Şu Şekillerde Tanımlanır
Hadis-i Şeriflerde Put Kavramı ve Puta Tapma.
Tevhid Penceresinden Günümüz ve İnsanımız.
Tevhidin ve Putçuluğun Amelle İlişkisi
Muvahhid; Tüm Putları Her Şekilde Reddeden Mü'min.
Endâd; Bir Şeyi Allah'a Denk Tutma ve Putlaştırılan Sevgi
Endâd Edinmenin İki Yansıması a- Endâdı (Bir Şeyi) Allah'ı Sever Gibi Sevmek
b- Endâda Tâbi Olup Allah'a İtaat Eder Gibi İtaat Etmek
Şirk; Putlaştırmanın Genel Adı
Şirk ve Küfür İlişkisi
Şirk En Büyük Zulümdür
Şirk İnancının Bir Temeli Yoktur
Allah (c.c.) şirk günahını affetmez
Şirk koşmadan ölenlerin affedileceği umulur
Şirkin ve Putperestliğin Çağdaş Yansımaları
Güncel Câhilî Eğitimde Şirk
Şirkin Sebepleri
1-) İnsanın Kendisini/Hevâsını (Basit Arzu ve Şehvetlerini) Ta ılaştırması
2-) Ataların Yolunu Körü Körüne Tâkip Etmek, Gelenekleri, Örf ve Âdetleri Yüceltmek, Irkçılık
3-) Aşırı Hürmet ve Saygı; Diğer Varlıkları Allah ve Rasûlünden Çok Sevmek
4- Kibir, Büyüklenme (İstikbar)
5- Haddi Aşmak (Taşkınlık)
6- Utuv ve Tuğyan (Çılgınlık, Azgınlık)
7- İstiğnâ (Kendisini Yeterli Görmek), Zenginlik ve Refahla Şımarma, Dünyevî Endişeler
8- Cebbarlık
9- Çoğunluğa, Sürüye Uymak; Zanna Tâbi Olmak
Şirkin Çeşitleri
1-) Şirk-i İstiklâl
2-) Şirk-i Teb'iz
3-) Şirk-i Takrib
4-) Şirk-i Taklid
5-) Şirk-i Esbâb
6) Şirk-i Ağrâz
Şirk ve Putlaştırma İçin Bazı Örnekler
Allah'ın Sıfatları Konusunda Şirke Düşmek.
Hâkimiyet Şirki;
Allah'tan Başka İlâh Kabul Etmek
Allah'tan Başka Rabler Edinmek
Yakınlaştırma ve Vâsıta Anlayışıyla; Şefaatçi Kabulü ile Düşülen Şirk
Allah ile insanlar arasında, İbâdetleri Allah'a çıkaran ve aracılık/arabuluculuk yapan varlıklar olduğuna inanmak
Velî/Dost Edinme Şekliyle Şirk; Mü'minleri Bırakıp Kâfir ve Münâfıkları Velî/Dost Edinmek
Herhangi Bir İbâdet Şekliyle, Özellikle Duâ Hususunda Şirke Girmek, İbâdeti Allah'tan başkasına yapmak.
Allah ve Rasûlü'nden Geldiği Kesinlikle Sâbit Olan Nasslara, Hükümlere Bir Bütün Olarak Tümüne İnanmamak
Kur'an'la, Sünnetle, Dinle, Peygamberle Alay Etmek, Onlara Hakaret Etmek
Allah'tan Başkasına Tevekkül Etmek, Mutlak İtimad ve Güven Duymak
Sevgi, Hürmet ve Bağlılık Yönüyle Şirk. Bir İnsanı veya Nesneyi, İdeolojiyi Aşırı Şekilde Severek Putlaştırmak
Allah'tan Başkasının da Gaybî Yollarla Fayda ve Zarar Verebileceğine İnanmak
Allah'ın Âyetlerinden Yüz Çevirmek
İtaat ve İttibâ Yoluyla Şirk. Tâğutların Hükmünü Allah'ın Hükmüne Tercih Etmek, İslâm'ın Yaşanıp Kur'an'ın Hâkim Olmasını İstememek, Rasûlullah'ın Örnek ve Önder Oldu
Kötülüğü Hoş Karşılayıp Yayılmasına Seyirci Kalmak, Kötülüğü Emretmek
Korku Yönüyle Şirk
Cibt ve Tâğuta da İnanmak
Tasarruf ve Hulûl Yoluyla Şirk.
İttibâ Şirki
Ef'âl-i Küfür; İnsanı Küfre Düşüren, Puta Tapma Sayılan Davranışlar a- Puta tapmak
b- Mushafı pisliğe atmak gibi saygısızca davranmak
c- Gayr-i müslimlerin tapınaklarına İbâdet kasdıyla gitmek
d- İbâdet kasdıyla herhangi bir şahsa secde etmek
e- Ölülerden duâ ederek bir şey istemek, kabirleri tapınak yapmak
f- Haç takınmak
g- Ğıyar ve zünnâr
h- Mecûsî ve yahûdi şapkası
i- Sihir
Her Çeşit Putperestliğin ve Şirkin Zararları
Şirk, Allah'ın asla affetmediği bir günahtır.
Tasvîr (Putlaştırılan Heykel ve Resim); Putçuluğun Genel Görüntüsü.
Haram Kılınışının Hikmetleri
Çocuk Oyuncakları
Boyutsuz resimleri mubah görenlerin dayandıkları deliller
Ulemânın Görüşleri
Resmin mekrûh olduğunu ileri sürenlerin delilleri
Haram olduğunu söyleyenlerin delilleri
Heykelcilik, Ressamlık, Fotoğrafçılık
Tasvirin Kazancı
Varlıklara 'Sûret' Veren Allah'tır
Heykel
Heykelin yasaklanma nedeni
Resim..
Tasvîrin (Resim ve Heykelin) İtikad, Fıkıh ve Sanat Açısından Hükmü.
Atalar Kültü; Sosyal Çevre ve Geleneğin Putlaştırılması Sosyal Çevre
Atalar Kültü
Taklit ve Taklitçilik.
Yozlaştırılan Din; Halkın Dini ve Hakkın Dini
Çağdaş Bir Putlaştırma Örneği; Atatürk'e Ta ı veya Peygamber Diyenler
Hevânın Putlaştırılması
Hevânın İlâh Haline Getirilmesi
Hevâsına Uyanların Özellikleri
Allah'tan Başkasına İbâdet
Allah'tan Başka Tapılan Varlıklar
Allah'tan Başkasına İbâdetin Anlamı