Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular
Kapitalizm
Kapitalizm 
 
Kapitalizm: 
 
 
 
Batı dünyasında feodalizmin çöküşünden bu yana 
egemen olan ekonomik sistem. Anamalcılık, Sermayecilik, Serbest Piyasa 
Ekonomisi, Serbest Girişinin Ekonomisi adlarıyla da anılır. Liberal sistem, 
serbest ticaret, karma ekonomi deyimleri de kapitalizmi belirtir. Kapitalist 
ekonominin temel özelliği üretim araçlarının büyük çoğunluğunun özel ellerde 
bulunması ve üretimle gelir bölüşümüne önemli ölçüde piyasaların işleyişinin yön 
vermesidir. 
 
Kökleri ilkçağa kadar uzanan kapitalizm 
Ortaçağın sonlarına doğru Avrupa'nın belirli bölgelerinde gelişmeye başladı. 
Ancak bir sistem olarak yerleşmesi onaltıncı yüzyıldan sonra gerçekleşti. Onaltı, 
onyedi ve onsekizinci yüzyıllarda İngiliz kumaş sanayisindeki büyüme 
kapitalizmin gelişimini hızlandırdı. Kapitalizm öncesi sistemlerde üretimin 
tüketimi aşan bölümünün üretim kapitalitesinin genişletilmesi amacıyla 
kullanılmasıyla ayrılıyordu. Birçok tarihsel etmen de bu gelişmeyi pekiştirdi. 
Onaltıncı yüzyıldaki reform hareketinin çabasını aşağılayan geleneksel ahlâkın 
etkilerini kırarken çok çalışma ve tutumlu olmaya da dini bir temel kazandırdı. 
Artık ekonomik eşitsizlik zenginlerin de ahlâklı olabileceği gerekçesiyle 
rahatça savunuluyordu. 
 
Kapitalizmin gelişmesine katkıda bulunan diğer 
bir etmen de Avrupa'da değerli maden arzındaki artış ve bunun sonuncunda 
fiyatların yükselmesi oldu. Bu dönemde fiyatlar ücretlerden daha hızlı 
arttığından enflasyondan en çok sermaye sahipleri yararlandı. İlk kapitalistler 
(1500-1750) Merkantilist dönemde güçlü ulusal devletlerin ortaya çıkmasında da 
yararlandılar. Bu devletlerin izlediği ulusal güçlenme politikaları bir örnek 
para ve hukuk sistemleri gibi iktisadi gelişme için gerekli temel toplumsal 
şartların oluşmasını ve sonuç olarak ağırlığın devletten özel teşebbüse 
kaymasını sağladı. 
 
İngiltere'de onsekizinci yüzyılda kapitalist 
gelişmenin odağı ticaretten sanayiye kaydı. Önceki yıllarda sağlanan sermaye 
birikimi, Sanâyi Devrimi sırasında teknik bilginin sanayiye uygulanması yolunda 
kullanıldı. Adam Smith (1723-1790) "Ulusların Zenginliğinin Nedenleri ve 
Kaynakları Üzerine bir inceleme" adlı eserinde klasik kapitalizmin ideolojisini 
ortaya koydu. Smith, toplumların gelişmesini Marksist kurama benzer biçimde 
çeşitli aşamalara ayırıyordu. Buna göre toplumlar avcılık, göçebeliğe dayalı 
tarım, feodal çiftçilik ve ticari karşılıklı bağımlılık aşamalarından geçerler. 
Her aşamanın kendine özgü kurumları vardır. Sözgelimi avcılık aşamasında 
mülkiyet olmadığı için adlî kurumlara gerek yoktu. Ama toplumsal çevrenin 
büyümesiyle birlikte düzenli orduların yanısıra özel mülkiyetin ve çeşitli 
ayrıcalıkların korunmasını aracı olarak devlet kurumu gelişti. Böylece daha 
karmaşık bir örgütlenme ortaya çıktı. Ücretleri loncaların yerine piyasaların 
belirlediği, özel girişime devletçe konan kısıtlamaların kalktığı son aşama ise 
sonradan serbest rekabet kapitalizmi olarak adlandırılan "kusursuz özgürlük" 
aşamasıdır. Bu aşamada bireylerin tutkuları doğrultusunda kendi durumlarını 
iyileştirmeye yönelik faaliyetlerini toplumsal bakımdan yararlı sonuçlara 
dönüştüren mekanizma rekabettir. Örneğin bireylerin rekabete dayalı mücâdelesi 
sayesinde malların fiyatları, geçici sapmalar dışında üretim maliyetini denk 
düşen doğal düzeylerde oluşur. Ulusal servet ise toplumun üç ana sınıfını 
oluşturan işçiler, toprak sahipleri ve sanayiciler arasında gene ortak yararı en 
yüksek düzeye çıkarılacak biçiminde ücret rant ve kâr olarak bölüşülür. 
Dolayısıyla kendi kendine işleyen ve kendini sürekli olarak düzelten piyasa 
mekanizması devlet müdahalesi olmadan toplumsal düzenliliği sağlar. Bireylerin 
kendi çıkarları peşinde koşması ulusal zenginliği de artırır. Ekonomideki 
üretkenlik artışının temeli ise emeğin iş bölümüdür. Bireyler işbölümü sayesinde 
bir yandan kendi verimliliklerini artırırken aynı zamanda toplumsal üretkenliğin 
de artmasına katkıda bulunur. Rekabetçi sistemin isleyişini engelleyecek 
ayrıcalıklara ve devletin müdahalelerine izin verilmediği sürece ulusal 
zenginlik durmadan büyüyecek, toplum kendiliğinden en iyi noktaya ulaşacaktır. 
 
Fransız Devrimi ve Napoleon Savaşları'nın 
feodalizmin kalıntılarını silip süpürmesinden sonra Smith'in önerdiği 
politikalar giderek daha çok uygulamaya konuldu. Ondokuzuncu yüzyılda siyasal 
liberalizmin başlıca politikaları serbest ticaret, sağlam para (altın 
standardı), dengeli bütçe ve sosyal yardımların son derece kısıtlı tutulması 
biçiminde kendini gösteriyordu. 
 
I. Dünya Savaşı kapitalizmin gelişmesinde bir 
dönüm noktası oldu. Savaştan sonra uluslararası piyasalar daraldı, altın 
standardının yerini uluslararası para birimi aldı, bankacılık alanında hegemonya 
Avrupa'dan ABD'ye geçti, Afurika ve Asya ulusları sömürgeciliğe karşı başarılı 
mücâdelelere giriştiler ve dış ticaretin önündeki engellere yenileri eklendi. 
1929 Büyük Bunalımı pek çok ülkede devletin ekonomiye karışmamasını öngören 
kapitalizmin ünlü "bırakınız yapsınlar" politikasına son vererek bir süre 
kapitalist sistemin geleceğine ilişkin şüpheleri artırdı. Ama II. Dünya 
Savaşı'ndan sonra Amerika, Avrupa ülkeleri ve Japonya'daki başarısı sistemin 
yaşama gücünü sürdürdüğünü göstermekle kalmayarak Son yıllarda doğu bloğu 
ülkelerini de etkileyerek komünizme karşı sürdürdüğü rekabette önemli ölçüde 
başarı kazandı. 
 
Günümüzde en yaygın ve güçlü ekonomik sistem 
durumundaki kapitalizm, felsefi temelleri, kuralları, amaçları ve sonuçları 
bakımından İslâm'ın tam karşısında yer alır. Kapitalizmin temelini maddecilik 
oluşturur. İnsana öngördüğü biricik amaç maddî zenginliğe ulaşmak ve bunu 
dilediğince tüketmektir. Bu amaca ulaşmak isteyen bireye sınırsız bir özgürlük 
tanır. Bu nedenle aşırı ölçüde bireycidir. İnsan ve toplum hayatında belirleyici 
olarak kabul ettiği tek ilke piyasa şartları ve rekabettir. Fırsatçılık ve 
acımasızlık ise onun ahlâk kurallarıdır. Hep daha çok kâr yapmaya yönelttiği 
insanlar tutkuları yönünde hiçbir engelle karşılaşmamalıdır. Bütün bunlar 
kapitalizmi insanlık dışı bir sistem durumuna götürmüştür. Bireye tanıdığı 
sınırsız özgürlük ve kabul ettiği "bırakınız yapsınlar" kuralı doğal olarak en 
çok sermaye sahiplerinin işine yaradığı için büyük kitlelerin yoksullaşmasına, 
sömürülmesine yol açmıştır. Kapitalistin doymak bilmeyen mülkiyet tutkusu 
kapitalizmi, sınırlarını aşarak dünya ölçüsünde yayılmaya ve özellikle yoksul 
ülkelerin doğal kaynaklarını yağmalamaya götürmüştür. Bu nedenle kapitalizm 
İslâm gözünde zulmün ve sömürünün ortadan kaldırılması gereken başlıca 
nedenlerinden birisidir. (Ahmet Özalp, Şamil İsl. Ans.) 
 
 



