Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular
Fâizsiz Finans Kurumları
Fâizsiz Finans Kurumları 
 
 
 
 
 
Fâizsiz Finans Kurumları 
 
 
 
"Faizsiz finans kurumlarına gönül rahatlığı ile 
para yatırabilir miyiz? Neden bu kurumlar banka faiz oranlarına yakın bir kâr 
payı veriyorlar? Ayrıca diğer bankaların faiz ayarlamalarından sonra, bu 
kurumlar da kâr paylarını aynı oranda yükseltiyorlar. Bu kurumlara gönül 
rahatlığı ile para yatırabilir miyiz?" 
 
Müslümanların iktisadî yönden de bağımsız ve 
güçlü olmaları önemli bir olaydır. Medine Site Devleti'nde teşebbüs edilen ve 
kazanılan ilk savaş iktisadî savaştır denebilir. Bu açıdan böyle faize 
(sömürüye) dayalı kapitalist bir ekonomi ortamında İslâm'a dayalı bu tür 
müesseselerin kurulması doğrusu bizim gönlümüze su serpmiştir. Ancak bunların 
dayandığı esas prensipler ve çalışma biçimleri hakkında İslâm iktisatçıları 
henüz son sözü söylemiş değillerdir. Belki meselenin detayı iyi bilinmediği için 
bu müesseseleri savunuyorlar. Faizli sisteme alternatif olduğunu söyleyenler, 
inancının gereğini yaşamak isteyenlerin çalıştıramadıkları sermayelerinin ancak 
bu yolla ezmekten kurtulacağını, hatta helâlinden nemâlanacağını iddia edenler, 
daha iyimser davranarak faizli sisteme öldürücü darbenin ancak bu yolla 
vurulabileceğine inananlar bulunuyor. Bununla birlikte, yine bizim basınımızda 
ve yine yerli ve yabancı müslüman iktisatçilar tarafından bunların 
eleştirildiğine şahit oluyoruz. Mü'minlerin yastık altında âtıl halde bulunup 
mevcut kapitalist sistemlerin yaşayabilmeleri için ihtiyaç duydukları paranın, 
bu sistemlere kan takviyesi olmak üzere piyasaya kazandırılma hilesi olarak 
görülüyor. Bunların, adlarına kâr ortaklığı demekle beraber, yaptıklarının 
netice itibarı ile faiz olmaktan başka bir şey olmadığı, "ihtiyacı olan öküzü, 
peşin bir milyar lira bulamadığı için bir yıl vâdeli faizle iki milyar liraya 
satın almak zorunda kalan çiftçi Mehmet Efendi'nin bu sisteme mürâcaat 
etmesiyle, yine bir yıl sonra ödemek üzere ve yine iki yüz bin liraya satın 
alabileceği, neticede isimden başka bir şeyin değişmeyeceğini" ileri sürenler de 
oluyor. 
 
Bütün bu olanlar bu kurumların İslâmîliğinin 
herkesçe kabul edilebilmesi için daha çok bilgiye ve zamana ihtiyaç olduğunu 
gösteriyor. Kâr oranlarının faize göre ayarlanması aslında işin püf noktasını 
oluşturuyor değildir. Her ticarî ortaklık, kâr etmek için kurulur. Bunun içi de 
piyasa şartlarını göz önünde bulundurmak zorunda kalır. Eğer bu bir kâr 
ortaklığı ise ve kârın dağıtılma oranı da tarafların rızâsına bağlı ise, o 
zamanki piyasa şartlarına göre o oranda, şu andaki piyasa şartlarına göre de bu 
oranda kâr veriyorum diyebilirler. Bunu fıkhî bir baza oturtmak, ya da kitabına 
uydurmak o kadar zor değildir. Bizi bu teferruata götüren sebep, bu kurumların 
biriyle alâkalı olarak bir tüccarın yaşadığı bir uygulamadır: "Diğer bankalara 
çok büyük miktarlarda para yatıran mevduat sahiplerine bankalar, tahakkuk edecek 
faizin dışında hediye adıyla çeşitli ödemelerde bulunmaktadırlar. Ben de bunu 
emsal göstererek aynı şeyi paramı yatırdığım A Finans Kurumundan istedim. Onlar 
da bir ön şart olarak bana onbeş milyon değerinde bir bilgisayar vermeyi kabul 
ettiler. Şimdi benim bunu almam caiz midir? diye soruyordu bu tüccar. İşte İslâm 
nokta-ı nazarından kitabına uydurulamayacak uygulamaların bir örneğidir bu. Bu 
alış veriş akdinde, akdin gerektirmediği bir şarttır ve muâmelenin fâsit 
(faizli) bir muâmele olmasını sonuç verir: Aslında bu müesseselerin değerli ve 
güvenilir fıkıh danışmanları bulunduğuna ve bu gibi uygulamaların onların 
gözünden kaçmayacağını gören, "acaba kazanma hırsı müslümanları, menfi cevap 
alacakları şeylerin hükmünü sormamaya mı itiyor?" diye aklımıza takılıyor. Bu 
müesseselerin, faiz (sömürü) sistemine alternatif olarak kuruldukları, 
hissedarlarının önemli kesiminin inanan insanlar olduğu, uygulamalarını 
güvenilir fıkıhçılara danışarak yaptıkları ve belki de daha önemlisi elindeki 
üç-beş kuruş tasarrufunun kapıtalizmin çarkları arasında eridiğini gören 
müslümanlara bir başka alternatif gösterilemediği için tavsiye ediliyor ve 
yaşamalarında fayda görülüyor. Ama birçok fâsit uygulamalar gördükçe de daha çok 
kazanma hırsının, müslümanları da fikren müslüman olmakla beraber fiilen 
kapıtalistleştireceğinden korkuyoruz. Bir finans kurumunun hak-hukuk tanımayan 
ne tür uygulamalar içine girdiğini bilmeyenler yoktur. Bilindiği gibi, İhlas 
gibi İslâmî kavramları lekeleyen bazı finans kurumları, halkın bedduâlarını 
almakta, fakir fukarânın bin bir emekle biriktirdiği ve fâiz haramdır diye 
bankalara yatırmayıp kendilerine emanet ettiği tasarrufun üzerine yatmaktadır. 
 
Finans kurumları yerine, müslümanlar, kendi 
paralarını kendileri çalıştırmanın yoluna gitmelidir. Kendisi bir işyeri açma 
imkân veya yeteneğine sahip olmayanlar, tanıdıkları uygun müslümanlara ortaklık 
teklif ederek, sermayesi kendisinden çalışması ondan ortak işyeri açabilmelidir. 
Bunu da yapamayan insanlar, çok ortaklı büyük şirketlerin içinden bir seçme 
yaparak en uygun birine tasarruflarını vererek kâr-zarar ortaklığına iştirak 
edebilir. Bugünkü şartlarda meşrû ölçülerle çalışan bir kâr ortaklığı sistemine 
müslümanın parasıyla ortak olması en uygun çözüm olarak görülebilir. 
İslâm özel 
mülkiyete karşı olmadığı gibi servete sınır da getirmemiştir. Karşı olduğu şey, 
insanın malın kulu (abdü'd-dinar) olmasıdır. Bu derekeye düşmeyen bir müslümanın 
zengin olması fakir olmasından daha iyidir. Hz. Süleyman, Hz. Ibrahim, Hz. Osman 
ve Abdurrahman bin Avf, servetin kulu olmayan zenginlerimize misâldirler. Ne var 
ki, zenginlerin "abdü'd-dinar" olmamaları çok zor bir imtihan konusudur ve bunda 
başarılı olanlar çok çok azdır. Kur'an'da yüz'ü aşkın âyet-i kerime zenginliğin 
tehlikelerinden, azdırıp helâkine sebep olduğu kavimlerden söz ederken, bir tek 
âyetin dahi fakirliğin tehlikelerinden sözetmemesi cidden çok düşündürücüdür. 
Halbuki kapıtalist sistemlerde zenginlik sosyal ya da iktisadî bir risk 
değildir. Islâm'da ferdin zenginliğinden çok toplumun zenginliği istenmiştir. 
Ama Allah, kulunu zengin ederse, şükür de nimete göre değişir. Tehlikeli olan, 
mü'minin zengin olması değil, zenginin mü'minliğini unutması ve daha çok kazanma 
ihtirasının kurbanı olmasıdır.




 e-posta adresimize mail atabilirsiniz.
 e-posta adresimize mail atabilirsiniz.