Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular

Allah Teâlâ ve Rasûlüne Karşı Savaşanlar Fâizci Düzen ve Fâizciler!

Allah Teâlâ ve Rasûlüne Karşı Savaşanlar


Allah Teâlâ ve
Rasûlüne Karşı Savaşanlar: Fâizci Düzen ve Fâizciler!


Hanefî fakîhlerinden Serahsi; "fâiz'in kesin
olarak haram kılındığını beyandan" sonra, fâizcilik yapanlara beş çeşit cezanın
verileceğini zikretmektedir.

Birincisi:
Şeytan çarpmışa dönmek. Allah Teâla: "Faiz yiyenler, kendilerini şeytan
çarpmış (birer mecnun) dan başka halde (kabirlerinden) kalkamazlar"
(2/Bakara, 275) buyurmuştur. Fâiz yiyenin karnı kıyâmet günü öyle şişer ki,
ayakları onu taşıyamaz. Kalkmak istedikçe, ayakta duramaz düşer. Şeytan çarpmış
insanlar gibi olur, bir türlü ayağa kalkamaz. Peygamber (s.a.s.) bir hadisinde
şöyle buyurmuştur: "Yediği fâizler miktarınca karnına ateş doldurulur."

İkincisi:
Bereketin kaldırılmasıdır. Kur'ân-ı Kerim'de: "Allah, fâizin bereketini
tamamen giderir" (2/Bakara, 276) buyurulmuştur. Yani bu yolla kazanılan mal
ve paranın bereketini Allah yok eder, demektir. Bu bereketin kaldırılması, elde
edilen o fazlalıktan istifade edilememesi şeklinde de tevil edilmiştir. Öyle ki;
ne fâizci kendisi, ne de evlâdı, bu faiz kazancından istifade eder.

Üçüncüsü:
Allah'a karşı savaş açmış olmaktır. Allah Teâla şöyle buyurmuştur: "Eğer
faizden vazgeçmezseniz, Allah'a ve Rasûlü'ne karşı savaş açmış olduğunuzu
bilin." (2/Bakara, 279). Burada fâizcilik yapanlar, Allah Teâlâ'ya
karşı savaşanlar zümresinden sayılmıştır.

Dördüncüsü:
İnkâr etme hastalığıdır. Allah Teâla şöyle buyurmuştur: "Ey iman edenler,
gerçekten mü'min iseniz Allah Teâlâ'dan korkun, fâizden (henüz almamış olup da)
kalanını bırakın" (2/Bakara, 278). Bu husustaki diğer âyet-i kerimede:
"Allah (haramı helâl tanımakta) ısrar eden çok kâfir, çok günahkâr kimseleri
sevmez" (2/Bakara, 276) buyurulmuştur. Yani, fâizi helâl görerek sürekli
inkârcılık yapanları ve fâiz yiyerek günaha dalmış olanları Allah sevmez.

Beşincisi:
Cehennem'de ebedi kalmaktır. Kur'ân-ı Kerim'de şöyle buyurulmuştur: "(Her)
Kim tekrar faize dönerse, işte onlar cehennemliktir ki, orada (bir daha çıkmamak
üzere) ebedî kalıcıdırlar" (2/Bakara, 275). Bu, ribânın (fâizin) haramlığını
kabul etmemenin cezasıdır. Mü'minler; Serahsi'nin kat'î nasslara dayanarak izah
ettiği bu "beş ceza" üzerinde iyi tefekkür etmelidirler.

Molla Hüsrev: "Fâiz yiyen kimsenin şâhidliği
kabul edilmez. Zira, fâiz yiyen kimse fâsıktır? der. Mebsut'ta; "faiz yemekle
şöhret bulmuş (tanınmış) olmak" şart kılınmıştır. Çünkü ticaretle uğraşanlar,
akdi ifsad eden sebeplerden (akd-i fesid'den) çok az kurtulurlar. Bunların hepsi
fâizdir. Öyle ise şâhidliğin kabul edilmemesi için; fâiz yemekle şöhrete ulaşmış
(tanınmış) olmalıdır" hükmünü beyan etmektedir.

Kur'ân-ı Kerim'de fâiz günahı için kullanılan
sert ifâdeler, şirk dışında başka hiçbir günah için kullanılmaz. Bunun sebebi,
fâiz suçunun büyüklüğü ve şümûlü ile ilgilidir. Allah Teâlâ, zerre kadar
zulmetmez. Küçük bir suça büyük cezâ vermez. Cezâ, suçun büyüklüğüyle orantılır.
Fâiz konusundaki sert ifâdeler, fâizin tüm topluma zararları dokunacak, adâlet
ve dengeyi bozacak büyüklükte ve doğurgan bir suç olmasından dolayıdır. Kur'an
ve Sünnet'te en şiddetli dille yasaklanan fâizin mü'minler için kaçınılması
gereken çok önemli bir problem olduğu gâyet açıktır. Dünyada sınıf
farklılıkların ve düşmanlıkların ortaya çıkmasına zemin olması, fakir-zengin
arasında uçurumlar oluşturması, sömürü ve zulmün yayılmasına sebep olan bir
suçun, âhirette cezâsız kalması beklenemez. Fâizin ne büyük bir belâ olduğunu
kısaca ifâde etmeye çalışalım:

a-
İlk büyük tahribi, rûhî ve ahlâkî değerler üzerinde olan fâiz, korkunç bir
haramdır. Çünkü fâiz, insanda bencillik, cimrilik, katı kalplilik, duygusuzluk,
zaafları ve zor durumları sömürme, ihtiras, maddeye tapma gibi en iğrenç duygu
ve düşünceleri geliştiren, sevgi, şefkat ve yardımlaşmaya ilgisiz kalan büyük
bir sömürü aracıdır.

b-
Fâiz, sosyal zararları da son derece büyük olan bir İlâhî yasaktır. Bireyleri
bencil ve nefisperest kılarak bütün fertler arası ilişkileri menfaatlere
dayandıran ve böylece ahlâkî çözülmelere neden olan fâiz, toplumun sâbit
gelirlilerini ezen korkunç bir sömürü çarkıdır. Zira, fâize dayanan ekonomik
düzenlerde mal varlığı daima fakirlerden fâizcilere ve fâizli kredi kullananlara
akar. Bu sebeple rant peşindeki azınlığı giderek zenginleşen, sâbit gelirli
çoğunluğu sürekli fakirleşen bir toplum yapısının oluşumu kaçınılmazdır.

Fâizli ekonomik düzenlerde zarara uğrayan,
ihtirasla sömürülen grup, her zaman sâbit gelirli tüketici çoğunluk olan
halktır. Fâizli krediler kullanan menfaatperest yatırımcı ve tüccarlar da
ödedikleri fâizleri hep ürettikleri ve mübâdele ettikleri malların mâliyetine
ilâve ederler. Malın üretiminden perakendeci esnafa kadar bütün evrelerde fâizli
kredi, malın fiyatını büyük oranlarda artırır. Böylece tüketici büyük halk
kesimi ezilir de ezilir. Fiyatları aşırı şekilde artıran fâiz, alım gücünü
zayıflatarak tüketimin kısılmasına, kısılan tüketim de, üretimin azaltılmasına
neden olur. Böylece işsizlik yaygınlaşır. İşsiz sayısı arttıkça, işçi ücretleri
düşer. Bu da giderek sosyal sefâleti doğurur ki, neticede ortaya çıkacak
huzursuzluk, anarşi ve fesat, tüm toplumu boğan bir fitneye dönüşür.

Rabbimiz Kur'an'da bu gerçeği şöyle açıklar:
?... Allah fâizi mahveder. (Zekât ve infak gibi) sadakaları da arttırır...?
(2/Bakara, 276). Yüce Peygamberimiz de, mahvın iktisadî şeklinede şöyle
dikkatlerimizi çeker: ?Pek çok da olsa, fâizle kazanan her kişinin sonuçta
fakirliğe düşmesi kaçınılmazdır.? (Kütüb-i Sitte
Muhtasarı Tercüme ve Şerhi, c. 17, s. 261)

c-
Ekonomik hayat için zarûrî olduğu propaganda edilen fâizin asıl büyük zararı
ise, ekonomidedir. Toplum kalkınmasını engellemesindedir. Zira ekonominin
emeksiz, rizikosuz büyük kazançlar, aşırı çıkarlar ve ihtiraslar üzerine
kurulmasına, yani rant ekonomisine dönüşmesine ve büyük kitlenin aleyhine rantın
büyümesine sebep fâizdir. Gerçek toplum kalkınması için zarûrî olan ucuz sermaye
sağlanmasına ve ancak 3-5 senede üretime geçebilecek büyük ve ciddî yatırımlara
rağbet olunmasına engel olan fâizdir.

Fâize dayanan ekonomik düzenlerde bankacılar
kendi paraları yanı sıra, toplum kalkınması için gerekli olan paranın çok önemli
bir bölümü olan halk tasarruflarına da yaptıkları sürekli reklâmlar yoluyla
sahip olurlar. Böylece yalnız kendi paralarının fâizini değil; kendi paralarının
kat kat fazlası olan halk tasarruflarının fâizlerini de alırlar. Sermayeye hâkim
olan gözü dönmüş bu modern fâizci para babaları, düşük bir yüzde ile aldıkları
paraları ancak büyük yüzdelerle devrederler. Hep büyük kârlar gözetir ve paranın
parayı çektiği büyük rantı devşirirler. Her yıl büyük fâizler ödeyen yatırımcı
toplum kesimi de kazancı çok olan ama çoğu kez toplum için zarûrî olmayan
üretime yönelir. Böylece ciddî yatırımlar ertelenir, toplum muhtaç olduğu
atılımı yapamaz. Bütün bunların sebebi fâizdir.

Kısaca değinmeye çalıştığımız bu rûhî, ahlâkî ve
iktisadî zararları sebebiyledir ki Allah bize fâizi haram kılmıştır.
Peygamberimiz de fâizle ilgili her çeşit işi ve işlemi yasaklamıştır.
Rasûlullah (s.a.s.) fâiz yiyeni, fâiz yedireni, fâiz
akdini yazanı, bu işleme kâtiplik yapanı, bunlara şâhitlik yapanı
lânetledi, bunlara ?Allah lânet etsin!? buyurdu (Buhârî,
Büyû' 113, 25, Talâk Libas 86, 96; Müslim, Müsâkat 25, h. no: 1579;
Ebû Dâvud, Büyû' 65, h. no: 3483, Büyû' 4, h.
no: 3333; Nesâî, Ziynet 25, hadis no: 8, 147;
Tirmizî, Büyû' 2, h. no: 1206; İbn Mâce, Ticârât 58, h. no: 2277)

Şurası çok iyi bilinmelidir ki, fâiz ilkelliğin,
eski câhiliyye anlayışının delilidir. Aşağılığın, gericiliğin belirtisidir. O
yüzden, Peygamberimiz Vedâ haccında, câhiliyye döneminde yürürlükte olan fâizin
bütün çeşitlerini ayaklarının altına alıp kaldırmış ve yasaklamıştır. İslâm
olmadan bir toplum mânen gelişemez. Maddî yoldan da adâletli bir servet
dağılımına kavuşamaz. Gelişemeyen bir toplum da fâizi kaldıracak bir güç
bulamaz. Onun mahkûmu olur. Ahlâken yükselememiş, yardımlaşma duygularıyla
bezenememiş, bir bütün olarak kalkınma şuuruna varamamış ve sömürmeyi
lânetleyememiş insanlar pek tabiî ki, fâize karşı çıkamazlar.

Çok büyük bir sömürü düzeni olan, toplumu
kamplara bölen ve sermaye ile emeği birbirine düşman kıldığı için de sosyalizm
ve komünizmin materyalizmle birlikte ana kaynağı olan fâize karşı çıkılmamasının
sebebi, onun ekonomi için zarûrî olması değildir; Fâizcilerin aldatıcı
propagandalarıdır. Daha da önemlisi, ona karşı çıkabilecek kadroların da bu
zulüm düzeninden çıkar sağlamalarıdır. İslâm, mekanizmanın fâiz üzerinde kurulu
olmasını reddeder. Milyonlardan toplanan paraların bir avuç fâizcinin yönetimine
terkedilmesini onaylamaz. Mutlu ve putlu azınlığın refahı için toplumun büyük
kesiminin kan ve terinin içilmesini yasaklar.

İnsan fıtratı ile çatışan fâiz olmaksızın âdil
bir düzen elbette kurulabilir. Fâizin yerini kazanç ümidine, şahıs ve devlet
adâletine, zekâtlı, karz-ı hasenli, şirketli sağlıklı bir ekonomiye bıraktığı
bir nizamda tasarruflar tabiî ki toplanabilir. Bereketli bir düzen kurulabilir.
Ama bunu kapitalizmin olmayan merhametine, fâizcilerde hiç bulunmayan insafa
bırakarak sağlamak, mümkün değildir. Fâizi savunanlar ve bu sümürü düzenini
ayakta tutmak için gayret gösterenler kadar fâize ve ekonomik zulme karşı
olanlar çaba göstermeden adâlet sağlanamayacaktır.

Fâiz, bir kan nehridir. Buraya giren kanlanır ve
kan kokar. Kan ise pistir. ?Fâizli kredi alınmazsa müslüman güçlenemez? görüşü
bâtıldır. Doğru olan; ?müslümanlar birleşmez ve şirketleşemezse güçsüz kalırlar?
görüşüdür. İslâm'ın yasakladığı ve fâillerine harp ilân ettiği tefecilik de,
banka fâizciliği de büyük bir haramdır. Onda ısrar eden kişi Cehennemliktir.

İslâm, yalnız âhiret nizâmı olmadığı için fâize
getirdiği dünyevî cezâlar da büyüktür. İslâm Hukukunda ribâyı/fâizi helâl gören
kişi, İslâm dâiresinin dışına çıkmış bir mürteddir. Mürted, mü'minlere ne vâris
olabilir, ne de miras bırakabilir. Nikâhı da düşer, mü'minlerle evlenemez.
Mürtedin cezâsı çok büyüktür. Fıkıh âlimlerine göre; fâiz alıp verenler
topluluksa üzerlerine ordu gönderilerek kendileriyle savaşılır. Malları da
müsâdere olunur. (Ali Rıza Demircan, İslâm Nizamı, c. 3, s. 257-262)

Ülkenin niye kalkınamadığı, maddî yönden Batı
ülkelerinin çok gerisinde kaldığını fâiz örneği çok iyi açıklamaktadır. 1993 ilâ
2002 yılı arasındaki son 9 yılda Türkiye Cumhuriyeti, tam 211.4 milyar dolar
fâiz ödedi. 9 Yılda fâize ayrılan 211 milyar dolar yatırıma yöneltilebilseydi,
kişi başına millî gelir 2003 yılında 2857 dolar yerine, 3922 doları bulacaktı.
2003 yılında ödenecek fâiz tutarı tam 40 milyar doları bulmaktadır. Bir başka
deyişle bir saniyede 1078 dolar fâiz parasına gidiyor. Evet, ayda 2 milyar 833,3
milyon dolar, günde 93 milyon 151 bin dolar, sâniyede 1078 Amerikan doları,
halkın, fakir-fukaranın cebinden çıkıp fâize ayrılıyor. T.C.'nin 2003 yılında
ödeyeceği borç fâiz ödemeleriyle İstanbul boğazına 142 adet köprü
yapılabileceği, 87 adet Atatürk Barajı inşâ edilebileceği, 2 milyon 200 bin
sosyal konut, ya da 5585 kilometre otoyol yapılabileceğini söyleyelim. Yine, bu
parayla tanesi 140 milyon dolardan 261 üniversite kurmak, İzmir limanı gibi 39
liman yaptırmak, değeri 40 milyon dolardan 977 adet çimento fabrikası yapmak
mümkün olmaktadır.

Halkın dertlerine derman olması gereken devlet,
halkın cebine elini uzatıyor, bulduğunu alıyor, bulamadığını borçlandırıyor ve
(ç)aldıklarını fâizcilere sunuyor. 1993 yılında toplam yatırımların dörtte biri
(% 24.1) kadar olan iç ve dış borç fâiz ödemeleri, 2001 yılında toplam
yatırımların % 96.2'sine ulaştı. Bu rakamın 2002 yılında % 81.1 oranında
gerçekleşeceği, 2003 yılında ise % 91.2 oranında olacağı tahmin ediliyor. Toplam
kamu fâiz ödemeleri 1993 yılında 67 katrilyon 873 trilyon lira olarak
belirlendi.

Yapılan araştırmaya göre açlık sınırı, 2003 Ocak
ayında 401 milyon liraya yükseldi. Asgarî net ücret ise 2003 Ocak ayında 226
milyon lira olarak belirlendi. Yoksulluk sınırı ise 2003 Ocak ayı itibarıyla 1
milyar 200 milyon liraya ulaştı. Bütün bu vahim rakamlara rağmen yoksulluk,
Türkiye'de hâlâ öncelikli bir sorun olarak ele alınmamakta ve fâizin bu
yoksullaşmadaki rolü değerlendirilmemektedir.

Halktan alarak devletin ödediği ve ödemek
zorunda olduğu fâize ayrılan bu paralarla neler yapılmaz ki! Bunun yanında
devletin; elektrik, su, doğalgaz, telefon, SSK primi ve vergi borçlarına
uyguladığı gecikme fâizleri oranlarının enflasyonun çok üzerinde olduğunu
hatırlamak da gerekiyor. 1997-2002 yılları arasındaki son 6 yılda enflasyonun %
346 artmasına karşılık, devletin vatandaşa uyguladığı gecikme fâizleri, % 929
arttırılmıştır. Kamu kurumlarından aldığı mal ve hizmet karşılığı devlete 100
milyon lira borcu bulunan bir vatandaşın, bu borcu ödeyememesi sebebiyle 2002
yılında 929 milyon lira ödemek zorunda kalmaktadır. Oysa, enflasyon oranlarına
göre, aynı vatandaşın 346 milyon lira ödemesi gerekirdi. Bu şekilde devlet,
vatandaştan 583 milyon lira fazladan fâiz almaktadır.

Bankalardan kredi alarak fâizle borçlanan
çiftçilerin, esnafın durumu tümüyle içler acısıdır. Tüm hayvanlarını ya da evini
barkını satarak fâiz borcundan kurtulmaya çalışan nice insan vardır. Sadece
kumar değildir evi barkı söndüren, aynı zamanda fâiz de depremden büyük hasarlar
ortaya çıkarmaktadır. 2003 yılı ocak ayı hesabıyla Türkiye'de kredi kartı
kullanan insan sayısının 16 milyon olduğunu belirtirsek, müslüman geçinen halkın
banka ile, fâizle nasıl içli-dışlı olduğu anlaşılır. Kredi kartları temerrüt
fâizinin % 500 civarında olduğunu, kartla borçlanan kişinin kısa zaman sonra
borcunun 5 katına yükseldiğini, ödemeyi uzattıkça, borcun daha katlanarak
yükseldiğini bilmeyenimiz yoktur. Ne acıdır ki, insan emeğini sömürüp kan emici
vampir olan bankalar, müslümanların ve müslüman geçinenlerin desteğiyle bu zülmü
sürdürüyorlar. Namaz kılan müslümanlar bankalardan paralarını çekse, sadece
bankalar değil, bankacı kapitalist sömürü düzeni de kendiliğinden yıkılacaktır.
Müslümanlar Amerikan dolarını boykot etseler dolar tepetaklak düşecek, ABD çok
kolay tarihin çöplüğünde yerini alacaktır.

Öyle bir karanlık ve fırtınalı câhiliyye dönemi
yaşıyoruz ki, fâizden en kaçınanımız bile, Peygamberimiz'in lisânıyla fâizin
tozundan kurtulamıyor. "İnsanlar öyle bir devre ulaşacak ki, o zamanda ribâ
yemeyen kalmayacak. Öyle ki, (doğrudan) yemeyene buharı (veya tozu) ulaşacak."
(Ebu Dâvud, Büyû' 3, h. no: 3331; Nesâî, Büyû' 2, h. no: 7, 243; İbn Mâce,
Ticârât 58, h. no: 2278). Öyle bir sömürü düzeni içinde yaşıyoruz ki, kapitalizm
din olmuş, para da, bir kapitalist için tanrı, banka tapınak, çek ve hisse
senedi kutsal bir kitaptır. "Allah'ın on pulunu bekleye dursun on kul; / Bir
kişiye tam dokuz, dokuz kişiye bir pul. / Bu taksimi kurt yapmaz kuzulara şah
olsa; / Yaşasın, kefenimin kefili kara borsa!"

Ne mutlu başta fâiz olmak üzere tüm haramlardan
kaçanlara, parayla imtihanı kazanıp Allah'la alışveriş yapanlara!

RİBÂ/FÂİZ .. Ribâ/Fâiz; Anlam ve Mâhiyeti
Riba Türleri
1) Nesîe Ribası (Ribe'n-nesîe)
2) Fazlalık Ribâsı (Ribel-fadl)
Asr-ı Saadette Ribâ Uygulaması Örnekleri
Fâizsiz Ekonomi
1) Paranın Satın Alma Gücünün Sağlam Bir Esasa Bağlanması
2) Karz-ı Hasen'e İşlerlik Kazandırmak
3) Mudârebe Ortaklığı
4) Muşâreke (İnan) Ortaklığı
Fâiz Parasından İkrâm ..
Fâiz Parasının Verileceği Yer
Fâizsiz Finans Kurumları
Hanefî Fıkhına Göre Dâru'l-İslâm ve Dâru'l-Harpte Fâiz
Kur'ân-ı Kerim'de Ribâ/Fâiz .
Hadis-i Şeriflerde Ribâ/Fâiz .
Açıklama
Tefsirlerden İktibaslar
Klasik Fıkıhta Ribâyı/Fâizi Câiz Gösteren Tavırlar a- Câiz Olan İşlemlerin İstismarıyla İlgili Örnekler 1- Âriyye Meselesi
2- Selem ve İstismar Edilip Fâize Benzetilmesi
3- Vâde farkı
b- Hile Yoluyla Fâizin Ticaret Gibi Gösterilmesiyle İlgili Örnekler
1- Îne Bey'i
2- Menfaat Şartına Bağlı İkrâz
a- İkraz İçin İkinci Bir Akdin Şartlarını Mukrize (Borçluya) Kabul Ettirme
b- Hîbe Meselesi
3- Rehin Yoluyla Alınan Fâiz
4- Fâiz Almak ve Vermek Sevap mıdır? .
Hilecileri (Ehl-i Hiyel) Tenkit
5- "Kır ve Öde" Kaidesi İskonto Fâizi (Senet Kırma)
6- Bey' bi'l-Vefâ
7- Bey' Bi'l-İstiğlâl
8- Zarûret ve İhtiyaç
Günümüzde Fâiz Tartışmaları ve Fâizi Câiz Gören Yaklaşımlar
1- Üretim ve Tüketim Maksadıyla Alınıp Verilen Fâiz
2- Zenginin Verdiği Fâiz
3- Gayri Müslimlerden Dâr-ı Harbte Alınan Fâiz
4- Ekonomik Savaş
5- Banka Fâizlerini Kabul Edenler
6- Avârız Sandıkları/Avârız Vakfı
Fâizle İlgili Fetvâlar Borçlarda Enflasyon .
Vâde Farkı
Taksitli Satışlar
Borcu Dövize  Çevirme
Alışverişte Vâde Farkını Eklemek Câiz midir?
Banka Reklâmı
Bedelleri Açısından Alışveriş Şekilleri
Sigorta Şirketi Kurulabilir mi? .
Hayat Sigortası
Dâr-ı Harpte Fâiz
Dâru'l-Harb veya Dâru'l-Küfür Olan Bir Ülkede Bir Müslümanın, Gayr-ı Müslimden veya Bankalarından Fâiz Alması
Emeklilik Maaşı, Üzerine Fâiz Eklendiği İçin Haram mıdır? .
Enflasyon Karşısında Paranın Değer Kaybını, Fâiz Hadlerini Uygulayarak Karşılamak Câiz midir? .
Haram Para İle Tahsil
Hîle-i Şer'iyye .
Hisse Senedi Alım-Satımı
Kâr
1) Pazarlıkla (Müsâvemeli) Satış
2) Murâbahalı Satış
3) Tevliye
4) Vazîa (Zararına Satış)
KDV (Katma Değer Vergisi)
Konut Kredisi
Kumar, Fâiz ve Meyhane İşletmeciliği Gibi Meşrû Olmayan Vâsıtalarla Elde Edilen Malların Zekâtları Verilir mi ve Bu Paralarla Hac Farîzası Yerine Getirilebilir mi? .
Meşrû ve Gayrı Meşrû Ne Demektir
Senet, Bono ve Çek Satmak veya Satın Almak Câiz midir? .
Serbest Piyasadan, Banka Fiyatından Biraz Yüksek Fiyata Döviz Almak Câiz midir? .
Döviz Alım Satımı
Kâr Haddi Ve Aldanma
Tahvil
Tasarrufu Teşvik Fonu Fâizi
Allah Teâlâ ve Rasûlüne Karşı Savaşanlar Fâizci Düzen ve Fâizciler!
Konuyla İlgili Geniş Bilgi Alınabilecek Kaynaklar