Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular
3- Vâde farkı
3 
 
 
 
3- Vâde farkı: 
 
 
 
Peşin fiyatı bir milyon lira olan bir mal, altı 
ay vâde ile % 15 fazlasıyla, bir sene vâdeyle % 30 fazlasıyla satılsa veya 
alınsa, umûmiyetle ulemâ bunu câiz görmekte, gerçek fiyatın üstünde olup vâde 
bedeli olan karşılığı ribâ ve fâiz saymamaktadır (Eş-Şevkânî, neylu'l-Evtâr, 
Mısır, 1961, V/162; İbn Rüşd, Bidâyetu'l-Müctehid Nihâyetu'l-Muktesıd, Mısır, 
1333, II/127; Hayreddin Karaman, İslâm'ın Işığında Günün Meseleleri, İstanbul, 
1982, II/119; İbn Rüşd, el-Cedd, el Mukaddimât, 580). Halbuki, vâde farkı olarak 
alınan fazlalık, aklen ve mantıken fâiz olduğu gibi, iktisadî bakımdan da fâizin 
ta kendisidir. Fâizin bütün unsurları anlam ve öz olarak bunda vardır. Vâde 
farkının fâiz olmadığını göstermek için söylenecek her söz safsata, her izah 
saçma olmaktan öte bir mânâ ifâde etmez. Onun için Fahruddin Râzî, bu konuda 
ileri sürülen itiraza: "Şeytanca yapılan bir kıyas" demekten başka bir şey 
söyleyememiş, belki kendisini de tatmin etmeyen Kaffâl'ın şu sözlerini 
nakletmiştir: "Bir adam peşin fiyata bir milyon lira olan bir mal satın almak 
istiyor. Satıcı, "bu malın peşin fiyatı bir milyon lira, bir yıllık vâdeli 
fiyatı iki milyon lira" diyor. Müşteri iki milyon lira fiyatla bu malı bir yıl 
vâdeli olarak satın alma yolundaki teklifi kabul edince pazarlık kesinlik 
kazanıyor ve anaparayı ikiye katlayan bu vâde farkı ona helâl kazanç sayılıyor. 
Diğer yandan bir milyon lira borcu olan, ama bunu ödeme gücüne sahip olmayan bir 
kimse alacaklısına: "bana bir yıl vâde ver, borcumu iki milyon lira olarak 
ödeyeyim" diyor ve alacaklı da bu teklifi kabul edince anaparayı bir misli 
artıran ve haddi zâtında vâde karşılığı olan bu fark ribâ sayılıp reddediliyor. 
Peki, iki durum arasındaki fark nedir? İkisi de haram veya helâl olsa, kimsenin 
bir diyeceği olmaz. Ama birinin kesin sûrette helâl, diğerinin açık bir şekilde 
haram olduğu söylendimi, aradaki farkın da açık biçimde gösterilip bu iki şeyin 
gerçekten ve mantıken diğerinin zıddı olduğunu âşikâr bir sûrette ispat etmek 
lâzımdır ki, insanlar helâlle haramı birbirine karıştırmasın. Bu konuda Kaffâl 
diyor ki: "Değeri on akçe olan bir kumaşı veresiye yirmi akçeye satan bir kimse, 
kumaşın bizzat kendisini yirmi akçenin bedeli saymıştır. Bunun böyle olduğu 
husûsunda iki taraf rızâlarıyla anlaşınca, bunların her biri mâliyet itibarıyla 
onların nedzinde diğerinin karşılığı haline gelmiştir. Bu sebeple, gerçek fiyatı 
on akçe olan bir kumaşı vâde ile yirmi akçeye satan müşteriden karşılıksız bir 
şey almamıştır. Çünkü kumaşın her parçası, paranın her kuruşuna karşılık 
olmaktadır. Ama on akçe verip vâde sonunda yirmi akçe alan, aldığı on akçe fazla 
meblağı karşılıksız olarak almıştır. Ödenen fazla meblağın karşılığı verilen 
mehil ve vâdedir, denilemez. Zira verilen mehil, mal olmadğı gibi, kendisine 
işaret olunan bir nesne, yani pazarlığa konu olan bir şey de olmadığından 
fazladan ödenen on akçenin karşılığı sayılmaz (Fahruddin Râzî, II/534). 
 
Görülüyor ki, anaparayı ikiye katlayan bir kâr, 
vâdeli satış şeklinde olursa meşrû ve helâl kazanç kabul edilirken, aynı kâr 
ikraz (borç) yoluyla sağlanınca katıksız haram sayılmaktadır. Durum bu olunca, 
bu muâmelenin hileli yollardan yüzde yüz fâiz getiren birtakım sözde 
alışverişlerin kaynağı olacağı, tıpkı selemde olduğu gibi, ribânın yürürlükte ve 
geçerli olması için kapıyı ardına kadar açık tutacağı açıktır. 
 
Merhum Elmalılı da, vâde farkından bahsederken: 
"Alışverişteki vâde farkına gelince, eğer mubâdele edilen iki şey bir cinsten 
değilse, bunların yekdiğerinin karşılığı oldukları herhangi bir akitle tesbit 
edilip yalnız birbirleriyle ölçüldüklerinden birinin öbüründen fazla olması ve 
netice itibarıyla ribânın bulunması bahis konusu olmaz." "Meselâ, bir milyon 
lira bugünkü bir akitte bir kg. buğdayın tam karşılığı olabildiği gibi, diğer 
bir gün ve diğer bir akitte on kg. buğdaya tekabül eder ve taraflar seve seve 
para ile buğdayı mübâdele ederler, hiçbiri bir şey zâyi etmiş olmaz. Bey' 
sûretiyle olan ticarî muâmelelerde kâr ve zarar hep böyledir" demektedir 
(Elmalılı, Hak Dini Kur'an Dili, I/965). Kısaca nakledilen yukarıdaki kanaatin 
hatalı oluşunun bir sebebi mübâdele edilen malların aynı cinsten olup 
olmamalarının ribâyı tesbitte ölçü olarak kabul edilmesi tarzındaki yanlış 
düşünce ile paranın bir değer ölçüsü olduğunun hatıra getirilmemesidir. Şayet 
para bir değer ölçüsü olarak görülürse bugün bir kg. buğdayın bedeli olan bir 
milyon lira, yarın 10 kg. buğdayın bedeli olamaz. Çünkü hiçbir ölçü ve terazi, 
ölçtüğü şeyi bu kadar farklı ölçmez ve böyle ölçüyorsa, ona kimse güvenmez, zira 
ona artık ölçü denmez. Temeli sakat bir mantıkla yola çıkılınca, ulaşılan netice 
görüldüğü gibi saçma olmaktadır. Vâde farkının oranını ve miktarını tâyin eden, 
aslında câri fâiz hadleridir. Onun için vâde farkı fâizin yavrusu, ürünü ve 
değişik bir görüntüsüdür. Vâde farkını tâyin eden fâizi haram sayıp vâde farkına 
helâl demek bu açıdan da sakat bir görüştür. 
Yukarıda 
örneklerde, "vâde farkından hâsıl olan fazla ve kâr, tıpkı alışverişten meydana 
gelen fazlalık ve kâr gibi olup, helâl bir kazançtır" denilmesiyle, câhiliyye 
Araplarının: "Alışveriş de ribâ gibidir", yani nasıl alışverişte bir ziyâde ve 
kâr varsa, aynen öyle ribâda da bir fazlalık ve kâr vardır, aralarında fark 
yoktur, demelerine benzemektedir. Yani, câhiliyye Araplarının ribâyı helâl 
saymak için gösterdikleri gerekçe ne ise, vâde farkını câiz görenlerin 
gösterdikleri gerekçe de odur. "Vâde farkı haramdır, zira bu sûretle olan 
alışverişte, peşine nazaran alınan fazlalık vâdeye karşılıktır ve esas 
itibarıyla ribâ da vâde karşılığı olarak alınan fazla meblağdır" diyenlerin 
kanaati de sözü edilen fazla meblağın ticaret yoluyla kazanılan fazla meblağa ve 
kâra hiç benzemediğini açıkça göstermektedir. Burada unutulan şey şudur: Bugün 
özellikle bütün dayanıklı tüketim mallarının biri peşin, diğeri vâdeli olmak 
üzere iki ayrı fiyatı vardır. Maliyeti yüz milyon lira olan bir mal % 20 kâr 
ilâve edilerek 120 milyon liraya satılmaktadır. Aynı mal, bir sene vâde ile 150 
milyon liraya satıldığı zaman, bunun 30 milyon lirasının vâde karşılığı olduğu, 
yani % 25 bir fâiz alındığı açıktır. Şimdi vâde karşılığı olan bu 30 milyon lira 
acaba daha çok kâr kabul edilen 20 milyon liraya mı, yoksa fâize mi 
benzemektedir? Bu ziyâde meblâğ fâize benzetilebilir. "Girişimcinin aldığı 
kredinin fâizi, ürettiği malın fiyatına yansımakta ve pahalılığa yol açmaktadır" 
diyenler de bunun fâiz olduğunu kabul etmek zorundadırlar. Veya şayet vâde farkı 
fâiz değilse, girişimcinin krediye ödediği fiyat da fâiz değildir. (Süleyman 
Uludağ, İslâm'da Fâiz Meselesine Yeni Bir Bakış, s. 122-130) 




 e-posta adresimize mail atabilirsiniz.
 e-posta adresimize mail atabilirsiniz.