Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular

Hukuk ve Ahlâk Açısından Emânet

Hukuk ve Ahlâk Açısından Emânet

Hukuk ve Ahlâk Açısından Emânet:


Hukuk açısından emânete riâyet hem bir
kabiliyeti, hem de o emâneti yüklenmeyi sağlayan ehliyeti (yetkiyi/beceriyi)
gerekli kılar (4/Nisâ, 58; Müslim, İmâre 16, hadsi no: 1825).

Ahlâk açısından da emânet'in geniş bir çerçevesi
vardır. İslâm'a iman ederek mü'min olanlar, öncelikli olarak Allah'tan gelen
?emânet'i korurlar. Bu bir iman borcudur, kulluğun gereğidir. Onlar,
imanlarından aldıkları şuurla, hayatlarının her safhasında emânetleri korurlar.
Zaten ?emânet'i korumak mü'minlerin özelliklerindendir (23/Mü'minûn, 8; 70/Meâric,
32). Onlar bilirler ki, Allah'a ve Rasûlüne ihânet etmek, bile bile ?emânet'e
hâinlik etmektir (8/Enfâl, 27).

Mü'min, aynı zamanda kendisinden emin olunan,
yani emânet sahibi kimsedir. Hem Allah'tan gelen ?emânet'i korur, hem de
insanların haklarıyla ilgili konularda ?emânet'i yerine getirir. Bu anlamda,
verilen sözler, yapılan anlaşmalar, ev ve aile mahremiyetine saygı duymak,
selâma karşılık vermek, yapılan ikramlara teşekkür etmek, sırları saklamak,
ayıpları yaymamak, alınan görevi yerine getirmek, birer emânettir. Bunları
korumak toplumsal huzuru sağladığı gibi, dostlukları artırır, insanların zarar
görmesini engeller.

Peygamberimiz (s.a.s.); ?emânet yerine
getirilmezse, (toplumsal) kıyâmeti bekleyin? diye buyurmaktadır (Buhârî,
İlim 2). Emânete hıyânet etmek münâfıkların özelliğidir (Buhârî, İman 24;
Müslim, İman 107-108, hadis no: 59; Ebû Dâvud, Sünne, hadis no: 4688).

?Emânet' sahibi olmak, yani güvenilir olmak
toplumsal barışın ve huzurun en önemli garantisidir. Emânet duygusunun yok
olması bir toplumsal felâkettir.

Peygamberlerin, peygamber olmaları sebebiyle
sahip oldukları özelliklerden biri de ?emânet' sıfatıdır. Onlar her bakımdan
güvenilir insanlardır. Onlar, Allah'a âit emânetleri hakkıyla yerine
getirdikleri gibi, insanlar arasında da güvenilir ve emin olmanın
temsilcisiydiler.

Peygamber (s.a.s.) Vedâ Hutbesinde ümmetine iki
önemli şeyi ?emânet' olarak bırakmıştır. O şöyle buyuruyor: ?Size bir şey
bırakıyorum ki, ona sarıldığınız müddetçe sapıklığa düşmezsiniz. O, Allah'ın
Kitabı'dır.? (Müslim, Hacc 147, Hadis no: 1218; İbn Mâce, Menâsik 84, Hadis
no: 3074; Buhârî, (Tecrid, 1654); S. İbn Hişam, 4/251). Bir başka rivâyette ise
ümmetine Allah'ın ipi Kur'an ile Ehl-i Beytini (Ev halkını) emânet olarak
bıraktığını bildiriyor (Müslim, Fezâilu's-Sahâbe 36, Hadis no: 2408; Ahmed bin
Hanbel, 5/181).

Allah'tan gelen ?emânet'i yüklenerek mü'min
sıfatı kazanan müslümanlar, iman ettikleri İslâm'dan aldıkları şuur ve ahlâkla
bu ?emânet'i taşıma görevini hakkıyla yerine getirmek, her yerde bu aziz ve
hassas ?emânet'i korumak, insanlar arasında ?emânet' sahibi, yani emin
(güvenilir) kimseler olarak herkese güzel örnek olmak zorundadırlar. Aynı
zamanda onlar bu en büyük ?emânet'i ona hiç bir zarar vermeden, olduğu gibi
koruyarak başkalarına ve gelecek nesillere devretmelidirler. Bunu sağlayacak
olan metot da, Peygamberimizin bizlere ?emânet' olarak bıraktığı Kitab'a ve
O'nun Sünnetine sarılmak ve onları hayata uygulamaktır.

Mü'minler, bu en ağır emânetin değerini bilmek,
onu korumak ve onu en ehil sahiplere gereği gibi teslim etmek borcundadırlar.
(1)

Emânet, birisinin koruması için bırakılan maddî
ve mânevî hak demektir, yani emniyet edilip inanılan şey. Peygamberlerde bulunan
sıfatlardan biri de "emânet"tir. Kur'an'a, Sünnete ve Rasûlullah'ın eşyasına da
"emânet" denir.

Rasûlullah, hicretten önce, kendisinde bulunan
emânetleri sahiplerine iâde etmişti. Çünkü kâfirler ona "el-emin" olarak
mallarını emânet ediyorlardı. Hz. Peygamber "emânete ihânetin münâfıkların
alâmetlerinden olduğunu" söylemiştir (Buhârî, İman 64; Müslim, İmân 106).
Emânet, müminlerin de vasfıdır (23/Mü'minûn, 8). Vedâ Haccı'nda Rasûlullah,
kadınların da erkeklere birer emânet olduklarını açıklamıştır (Ebû Dâvûd,
Menâsik 56). Yine Vedâ Hutbesi'nde Rasûlullah, "Size bir emânet bırakıyorum
ki, ona sarıldıkça sapıklığa ve dinsizliğe düşmezsiniz. Bu emânet Allah'ın
kitabı Kur'ân ve benim sünnetimdir" (Buhârî, Tecrid, 1654; İbn Hişâm, es-Sire,
IV, 603; Sahih ve Sünen'lerin Vedâ Haccı bölümleri). İbn Hanbel rivâyet eder:
"Emânet sahibi olmayan kişinin gerçek imânı yoktur" (Ahmed b. Hanbel, Müsned,
III, 135).

Allah Teâla, "emânet" kavramını Kur'an-ı
Kerîm'de çok geniş bir anlamda zikretmiştir: ?Biz emâneti göklere, yere,
dağlara yükledik; onlar buna riâyetsizlikten çekindiler, (ihânet etmekten)
korktular. (Fakat) insan, (kendisine yüklenen emânete) ihânet etti. Böylece
insan, hem çok zâlim, hem de çok câhil olduğunu ispatladı.? (33/Ahzâb, 72).
Bu genel anlamlandırmadan sonra, "Emânetleri ehline vermemizi, insanlar arasında
hükmettiğimiz zaman adâletle hükmetmemizi" emreder (4/Nisâ, 58). Rasûlullah'ın
şu buyruğu da emânete riâyetin yozlaşması durumunda neler olacağını
açıklamaktadır: "Emânet kaybedildiği zaman yani -işler ehli olmayanlara
verildiği zaman- kıyâmeti bekle" (Buhârı, İmân 1). İsrâiloğulları bu yüzden
çökmüş ve sapmışlardı. Beceriksiz, sorumsuz, ahlâksız, adâletsiz kimselere yetki
vermişlerdi. Halbuki İslâmî harekette, her işte en ehil kişilerin yer aldığı "ulu'l-emr"e
itâat sözkonusudur.

Geniş anlamıyla, "Allah'ın tekliflerinin
tamamına" emânet denilmiştir (Mecmuat'ul-Tefâsir, İstanbul 1979, V. 142, 143).
Usûl-i fıkıhta, Allah'ın insanlara yüklediği bütün mükellefiyetlere emânet
denilmiştir (Molla Hüsrev, Mir'ât el-Usûl fî Şerhi'l Mirkat el-Vüsûl, İstanbul,
1307, I, 591). Eşref-i mahlûkat ve yeryüzünün halifesi olarak tanımlanan insan;
Allah'ın öğüdü ve rehberi olan Kur'ân-ı Kerîm ile ruhlar âleminde verdiği 'misâk'la
aldığı emâneti yerine getirmeye çalışmakla mükelleftir. Bu mânâda, herhangi bir
şekilde kendisine emânet edilmiş bir malı korumamak nasıl hâinlik olmaktaysa;
daha geniş kapsamlı olarak Kur'ân ve Sünnet emânetini sahiplenmemek, İslâm'a
yönelmemek ve İslâmî ilkeleri yaşamamak, yaşatmayı unutturmak veya engellemek de
emânet ve emânet ilkelerine uymamak demektir. (2)