Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular
GÜNAH..
GÜNAH 
 
GÜNAH 
 
Allah'ın buyruklarına aykırı 
düşen, dinen suç sayılan davranışlar İslâm şerîatının ve temiz insan fıtratının 
yapılmamasını emrettiği hususlar Arapça'da günâh'ın karşılığında; İsm, zenb, 
isyan, cürm kelimeleri kullanılır. İsm, günâhın tam karşılık anlamıdır. Zenb (cürm), 
insanın Allah'ın rızasını kazanmasını engelleyen; isyan, Allah'a itaat 
etmemek-demektir.[1] 
 
Yahudî ve hristiyanlar 
dinlerinin birçok esaslarını bozdukları gibi günâh kavramım da kendi arzularına 
uygun olarak değiştirmişlerdir. Yahudiler; Allah'ın seçilmiş kulları oldukları 
inancıyla, kendi ırklarından olmayan insanlara yaptıkları kötülükleri mübah 
kabul ederler. Kendilerinin cehennemde sayılı günler kalacaklarına, sonra 
yalnızca kendi ırklarının cennete gireceğine inanırlar. Bu materyalist millet 
eskiden günâh keçisi adını verdikleri bir keçiyi sırtına günâhlarını 
yükledikleri gerekçesiyle çöle salarlar ve böylece günâhlardan kurtulduklarına 
inanırlardı. 
Hristiyanlar Hz. Âdem (a.s.)'ın 
işlediği ilk günâhtan dolayı bütün insanların günahkâr doğduğuna; Hz. İsa 
(a.s.)'ın kendisini feda ederek insanların günâhlarım temizlediğine inanırlar. 
Hz. İsa (a.s.)'ın ölümünü temsil eden vaftiz ayini ile çocukların günahlarından 
temizlendiğini kabul ederler. Bağışlama yetkisini böylece Tanrının elinden alan 
hristiyanlar, insanları sonraki dönemlerde kontrol etmek için günâhlarını 
papazlara itiraf ettirmek süretiyle bağışlarlar. Bu işleme Hristiyanlıkta "günâh 
çıkarma" denir. İlk defa dördüncü Latran Konsili'nde (1215) ergenlik çağına 
giren her hristiyan için yılda bir defa günâh çıkarma kararı alınmıştır. 
Papazların kiliselerde günâh çıkardıkları özel yerlere günâh çıkarma hücreleri 
denilir. Bu hücreler kiliselere 16. yüzyıldan itibaren eklenmiştir. 
İslâm, bir ırk ve sınıfın 
imtiyazını, insanların günâhlı doğduklarını, günâhların şahıslar tarafından 
affedilebileceğini kabul etmez. 
"Yahudiler, "Ateş bize 
sadece sayılı günler dokunacaktır" derler. De ki `böyle olacağına dair Allah'tan 
bir söz mü aldınız..." (el-Bakara, 2/80) 
"Doğan her çocuk İslam 
fıtratı üzerine doğar. Sonra anası-babası onu yahudî, hristiyan veya mecusi 
yapar"[2] 
 
"Annesinden 
doğan her insan fıtrat üzerine tertemiz doğar"[3] 
 
İslâm, insanın 
bir başkasının yaptığından, gücünün yetmediğinden sorumlu olmadığını kabul eder. 
Kişinin sorumlu olabilmesi için olgunluk yaşında ve aklının başında olmasını 
şart koşar. 
Kişi kendi hür 
iradesi ile, isteyerek yaptığı işlerden sorumludur. Dileme ve tercih etme insana 
aittir. İşin varlık âlemine çıkması ise Allah'ın yaratması iledir. İnsan o işin 
meydana gelmesine sebep olan irade etme ve bunun sonucu olarak o amele 
meyletmekten sorumludur: Ayrıca Allah, unutarak liata ile, bilmeyerek, uykuda 
uyuyup kalmak süretiyle meydana gelen günâhlardan da insanı sorumlu 
tutmamaktadır. 
İslâm, insanın 
günâh işlemesiyle sonuna kadar kötü kalacağını kabul etmez. İnsanın günâhının 
affedilmesini başkalarının tasarrufuna bırakmaz. Kulun Allah'a tövbe etmesi, her 
yerde, her zaman mümkündür. "Allah kullarının tövbelerini kabul eder ve 
yaptıkları günâhları bağışlar" (eş-Şûrâ, 42/25). Hz. Peygamber (s.a.s.) de 
insanları tövbe etmeye teşvik etmiştir: "Bütün insanlar hatalıdır; hatalı 
insanların Allah katında en makbul olanları tövbe edenleridir"[4] 
 
Günâhlarda 
ısrar etmek, hakkın aynası olmak için yaratılan iman yeri olan kalbi karartır. 
Günâh kalbe işleyip onu karartarak iman nurunu oradan çıkarıncaya kadar 
katılaştırır. Her bir günâhın içinde küfre gidecek bir yol vardır. Günâh 
istiğfar (tövbe) ile hemen yok edilmezse, kalbi kötülüğe sürükler ve Allah'ın 
itaatinden çıkmış bir kalp hâline getirir. 
Günâh 
düşünceden pratiğe geçmemişse cezası olmaz. Resulullah (s.a.s), "Allahu Teâlâ 
ümmetimden nefislerinde yapmayı arzuladıkları şeyleri yapmadıkları ve 
konuşmadıkları müddetçe affetti."[5] 
buyurmuştur. 
Sorumluluk ve 
ceza açısından günâhlar kebâîr ve sağîr diye iki kısma ayrılır. 
Kebâir (büyük 
günâhlar): Allah'ı tanımaya engel olan ve yapılması hâlinde şer'î ceza gereken 
veya Allahu Teâlâ'nın cehennem azabıyla tehdit ettiği günâhlardır. Bir başka 
görüşe göre Allah'ın yasakladığı her şey büyük bir günâhtır. Büyük günahların 
sayısı hadis rivayetleri gözönünde bulundurularak, yedi, dokuz, yetmiş, ikiyüz 
olarak tespit edilmiştir.[6] 
 
Büyük 
günâhların belli başlıları şunlardır; Allah'a ortak koşmak, adam öldürmek, zina 
iftirasında bulunmak, zina etmek, islâmî cihaddan kaçmak, sihir yapmak, yetimin 
malını yemek, ana-babaya karşı gelmek, Mekke'nin hareminde günâh işlemek, faiz 
yemek, hırsızlık yapmak, içki içmek, kumar oynamak. Bir müslüman hatife almadan, 
kalbinde tasdik olduğu halde büyük günâh işlerse, dinden çıkıp kâfir olmaz. 
Ehl-i sünnet, büyük günâh işleyen kimsenin kâfir olmayacağını, cehennemde ebedî 
kalmayacağını, tövbe etmeden ölürse dahî, Allah dilerse fazl-ı keremiyle onu 
affedeceğini, dilerse adâletiyle cehennemde ona azap edeceğini kabul eder.[7] 
 
Kebâirin (büyük 
günâhların) en büyüğü Allah'ı tanımamak, zatında, sıfatında ve fiillerinde O'na 
ortak koşmaktır. Buna ekberu'l-kebâir denir. "Allah kendisine şirk kovulmasını 
kesinlikle affetmez. Bunun dışındaki günâhları dilediği kimseler için affeder" 
(en-Nisâ, 4/48). Allah'ın rahmetinden ümidini keserek serkeşlik yapmaya devam 
etmek veya azabından emin olarak günâha aldırış etmeden tövbe etmemek caiz 
değildir. Mümin ne kadar günâh işlerse işlesin korku ve ümid arasında olmalı, 
rabbinden yüz çevirmemelidir. 
"Ey günâhta 
aşırı giderek nefislerine zulmetmiş kullarım, Allah'ın rahmetinden ümidinizi 
kesmeyin; muhakkak ki Allah bütün günâhları bağışlar. Şüphe yok ki O, çok 
bağışlayıcı, çok merhamet edicidir" (ez-Zümer, 39/53) 
 
"Fakat 
azabımın da pek acıklı bir azap olduğunu kullarıma haber ver" 
(el-Hicr, IS/50). 
Mu'tezile büyük 
günâh işleyenin mümin olmaktan çıkacağını, iman ile küfür arasında (el-Menzile 
beyne'l-Menziteteyn) kalacağını; tövbe etmeden ölürse ebediyyen cehennemden 
çıkmayacağını iddia eder. Hâricîler daha da ileri giderek küçük günâh işleyen 
müminleri de küfür ile suçlamıştır. Mu'tezile Kur'an-ı Kerîm'deki "Kim bir 
mümini kasden öldürürse onun cezası cehennemde uzun süre (hâliden) kalmaktır..." 
(en-Nisâ, 4/33) ayetini delil gösterir. Ancak Arab dilinde "Hâliden" kelimesi 
ebediyet anlamını ifade ettiği gibi, uzun müddet manasını da ifade eder. Bu 
ayette geçen "hâliden"in uzun müddet anlamına geldiği, yukarıda zikredilen 
ayetteki[8] 
anlam ile desteklenmiştir. 
Bir mümin, 
kalbinde tasdik, dilinde ikrar olduğu halde günâh işler veya farzları yerine 
getirmede gevşeklik gösterir, fakat bu günâhların karşılığında cezayı da hak 
ettiğine inanıyorsa bu kişi günâhkâr mümindir. Allahu Teâlâ'nın böyle bir insanı 
küfürle vasıflaması, mecâzîdir. Yani nimeti inkâr, nankörlük manasındadır. Bir 
müslüman günâhı helâl kabul eder veya yapmadığı farzı inkâr ederse gerçek 
anlamıyla kâfir olur. 
 
İslâm'ın esasları ile hükmetmemek büyük bir günâhtır. Eğer İslâm'ın devrini 
bitirdiği, çağımızda gereksiz olduğu inancı ile İslâm'ın hükümleri 
uygulanmıyorsa bu küfürdür. İman-küfür meseleleri ve müminlerin tekfir edilmesi 
müstakil eserlere de konu olmuştur Sâlim el Behensavî'nin "el-Hükmü ve Kâdıyyetü 
Tekfiril-Müslim" adlı eseri bunlardan biridir. 
[9] 
 
 
 
 
 
 
 [1] 
 Cürcânî, et-Ta'rifât, s. 9, 107, I51. 
 
 
 
 [2] 
 Buhâri, Cenâîz, 80; Müslim, Kader, 22. 
 
 
 
 [3] 
 Müslim, Kader, 25. 
 
 
 
 [4] 
 et-Tac, V, 151. 
 
 
 
 [5] 
 Buhârî, VII, 59. 
 
 
 
 [6] 
 Şerhu Akideti't-Tahâviyye, s. 370, 371. 
 
 
 
 
 [7] 
 Şerhu Akideti't-Tahâviyye s. 370. 
 
 
 
 [8] 
 ez-Zümer, 39/53. 
 
 
 
 [9] 
 Zübeyr Tekkeşin, Şamil İslam Ansiklopedisi:




 e-posta adresimize mail atabilirsiniz.
 e-posta adresimize mail atabilirsiniz.