Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular
SEMAVİ KİTAPLARA İMAN..
SEMAVİ KİTAPLARA İMAN 
 
SEMAVİ KİTAPLARA İMAN 
 
 
 
Allah'ın bazı peygamberlere kitaplar 
indirdiğine, bunların hepsinin doğru ve gerçek olduğuna inanmak. Amentü olarak 
bilinen iman esaslarından birisidir. İman konusu olan kitaplara Allah tarafından 
indirilmiş kitaplar anlamında Kütüb-i ilahiye, Kütüb-i Münezzele, Kütüb-i 
Semâviye denir. İlahi kitaplar Allah'ın peygamberlerine gönderdiği vahiyler 
toplamından oluşur. Her topluma peygamber ve uyarıcı gönderildiğine[1] 
ve bunlarla birlikte kitaplar indirildiğinde[2] 
göre çok sayıda kitap indirilmiş olduğu söylenebilir. Ne var ki, bunlar 
Kur'an'da ayrı ayrı anılmaz. Anılanlar yalnız Hz. İbrahim (a.s) ve Musa (a.s)'a 
indirilen Suhuf'la Tevrat, Zebur, İncil ve Kur'ân'dır. Güvenilirliği tartışmalı 
bir hadiste ise toplam yüz sahife indirildiği, bunlardan ellisinin Şit (a.s)'a, 
otuzunun İdris (a.s)'a, onunun İbrahim (a.s)'a ve onunun da Musa (a.s)'a (onunun 
Adem (a.s)'a indirildiği de söylenir), indirildiği belirtilir.[3] 
Kitaplardan Tevrat Musa (a.s)'a, Zebur Davud (a.s)'a, İncil İsa (a.s)'a ve 
Kur'an da Hz. Muhammed (s.a.s)'e indirilmiştir. 
Kur'an kitaplara inanmanın gerekliliğini çok değişik 
biçimlerde ortaya koyar. Bu konuya ilişkin âyetlerden bir bölümü kitaplara 
inanmayı buyruk halinde ifade eder: 
 
"Allah'a, bize indirilene, İbrahim'e, İsmail'e, 
İshak'a, Yakub'a ve torunlar(ın)a indirilene, Musa ve İsa'ya verilene ve (diğer) 
peygamberlere Rabb'leri tarafından verilene inandık, onlar arasında bir ayrım 
yapmayız, biz Allah'a teslim olanlarız deyin." 
(el-Bakara: 2/136) 
 
"Ey iman edenler, Allah'a, elçisine indirdiği 
Kitap'a ve daha õnce indirmiş bulunduğu Kitap'a inanın." 
(en-Nisâ: 4/136) 
 
Bazı âyetlerde kitaplara iman, mü'minlerin 
nitelikleri arasında sayılır: 
 
"(Mü'minler) sana indirilene ve senden 
önce indirilene inanırlar, ahirete de kesinlikle iman ederler." 
(el-Bakara: 2/4) 
Peygamber de diğer mü'minler gibi kitaplara inanmak 
zorundadır: 
 
"Elçi, Rabb'inden kendisine gelene 
inandı, mü'minler de. Hepsi Allah'a, meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine 
inandı." (el-Bakara: 2/285) 
 
Bazı âyetler de kitaplara inanmamanın 
küfür ve sapıklık olduğunu belirterek imanın gerekliliğini dile getirir: 
 
"Kim Allah'ı, meleklerini, kitaplarını, 
elçilerini ve ahiret gününü inkar ederse o uzak bir sapıklığa düşmüştür." 
(en-Nisa: 4/136) 
Kitaplara inanmak Allah'a, meleklerine ve peygamberlerine 
inanmanın bir gereğidir. Allah insanlara doğru yolu göstermek üzere, içlerinden 
seçtiği peygamberler aracılığı ile kitaplar gönderir. Kitaplar, melek aracılığı 
ile gelen vahiyler toplamıdır. Allah'a inanmakla birlikte meleklere, vahiy 
olayına inanmayan, peygamberlik kurumuna karşı çıkan kişi, İslâm'ın öngördüğü 
inanç bütünlüğünden uzak düşmüş olur. Kitaplar yeryüzünde halife olarak 
yaratılan insana verilen emanetin, başka bir deyişle yeryüzünde Allah'ın 
egemenliği ilkesi üzerine kurulu ilahi düzenin gerçekleştirilmesi gõrevinin 
yerine nasıl getirileceğini gösteren, talimatlar, emir ve yasaklar toplamıdır. 
Bunlar insan hayatını en mükemmel biçimde düzenleyecek inanç esaslarını, ibadet 
biçimlerini, yapılması ya da yapılmaması gereken davranış ve eylemleri, güzel 
ahlâk ilkelerini, siyasal ve toplumsal hayat düzenleyecek temel ilke ve 
kuralları ihtiva eder. Bu nedenle kitaplara inanmak, insanın inanç ve düşünce 
dünyasını, bireysel ve toplumsal hayatını Kitap'ın öngõrdüğü biçimde yönlendirme 
ve düzenlemeyi kabul etmek anlamına gelir. 
Adı ne olursa olsun, nasıl nitelenirse nitelensin, bütün 
ilâhî kitaplar Allah kelamıdır. Kaynakları ve taşıdıkları mesaj açısından 
aralarında bir fark yoktur. Hepsi gerçektir ve gerçeği bildirir. Temiz 
yaratılmış melekler aracılığı ile indirilir, Allah'ın koruması altında oldukları 
için şeytânın ya da başka bir varlığın müdahalesinden uzaktır. Hepsi Allah'ın 
birliğini, yalnız O'na kulluk edilmesi gereğini bildirir: 
"Senden önce hiçbir peygamber göndermedik ki ona 
"Benden başka ilah yoktur, bana kulluk edin" diye vahyetmiş olmayalım." 
(el-Enbiya: 21/25) 
"Andolsun biz her ümmet içinde Allah'a kulluk edin, 
tağuttan kaçının diye bir elçi gõnderdik..." (en-Nahl: 16/36) 
"O size dinden Nuh'a tavsiye ettiğini, sana 
vahyettiğimizi, İbrahim'e, Musa'ya ve İsa'ya tavsiye ettiğimizi şeriat yaptı. 
Şöyle ki, dini doğru tutun ve onda ayrılığa düşmeyin." (eş-Şûra: 42/13) 
Ancak indirildikleri topluma göre dilleri ile zaman ve 
toplum şartlarının gerektirdiği kimi kural ve yöntemler değişir: 
"Biz her elçiyi kendi kavminin diliyle gönderdik ki 
onlara açıklasın." (İbrahim: 14/4) 
"Sizden her biriniz için bir şerîat ve yol 
belirledik." (el-Maide: 5/48) 
Kur'an'ın andığı suhuflar günümüze ulaşmadı. Tevrat, 
Zebur ve İncil ise ancak tahrif edilmiş biçimde varlığını koruyabilmiştir. 
Kitab-ı Mukaddes adı altında birleştirilen bu kitaplardan Tevrat Ahd-i Atik; 
İncil Ahd-i Cedid olarak anlamakta, Zebur ise Mezmurlar adıyla Ahd-i Atik içinde 
yer almaktadır. Kur'an, önceki kitapların muhatablarınca nasıl tahrif edildiğine 
kısaca değinir 
 
"Oysa onlardan bir grup vardı ki Allah'ın sözünü 
işitirlerdi de düşünüp akıl erdirdikten sonra. bile bile onu değiştirirlerdi... 
Vay haline o kimselerin ki Kitab'ı elleriyle, yazıp az bir paraya satmak için 
"Bu Allah'tandır" derler! Ellerinin yazdığından ötürü vay haline onların. 
Kazandıklarından ötürü vay haline onların." 
(el-Bakara: 2/75-79) 
 
Buna karşılık Kur'an bozulmaktan, 
değiştirilmekten korunmuş, vahyin tek ve gerçek ifadesidir. Bu özelliğiyle 
önceki kitapları içermekte, tahrif edilmiş biçimlerinde bulunan yanlışları 
düzeltmekte, eksik yanlarını tamamlamakta, eklemeleri iptal etmektedir. 
 
Kitaplara iman, Kur'an'la birlikte eldeki 
muharref Tevrat, Zebur ve İncil'de de gerçekliğini, doğruluğunu kabul anlamına 
gelmez. Mü'min onların asıllarının Allah kelâmı olduğunu kabul etmekle yükümlü 
olduğu kadar, elde bulunan biçimlerinin bozulmuş olduğunu da kabul etmekle 
yükümlüdür. Bu nedenle Tevrat ya da İncil'den gelen bir bilgiyle karşılaşan 
mü'min, bu bilginin doğru ya da yanlış olduğunu söylemeden önce Kur'an'a 
başvurmak zorundadır. Bilginin Kur'an'la çelişmemesi, Kur'an'ın öngördüğü ilke 
ve kurallarla çakışmaması durumunda bilginin doğru olduğunun kabul edilmesinde 
bir sakınca yoktur. Ancak Kur'an'a ters düşen bir bilginin kabul edilmesi, 
Allah'tan gelen bir bilgi biçiminde değerlendirilmesi söz konusu edilemez. 
Öyleyse kitaplara iman, temelde Allah'ın gönderdiği vahye, vahyin peygamberler 
boyunca sürdüğüne ve en son ve mükemmel biçimde Kur'an'la noktalandığına 
inanmayı ifade eder.[4] 
 
?O takva sahipleri ki, onlar sana 
indirilene de, senden önce indirilene de iman ettiler.? 
(Bakara: 2/4) 
 
İman esaslarından biri de Kur'an'a ve 
Kur'an'dan önceki kitap ve suhuflara (küçük kitaplara) inanmaktır. O kitaplar ki 
Allah tarafından Rasüllerine gönderilmiş ve Rasüller de hiç bir kapalılık 
bırakmadan o kitaplardaki hükümleri insanlara tebliğ etmişlerdir. Bu kitaplarda 
Allah insanlara emirlerini, yasaklarını, mükafatını ve azabını açıklamıştır. 
Müslümanlar Allah'ın indirdiği kitaba göre hayatlarını düzenler. 
 
Biz müslümanlar, peygamberlere 
gönderilen kitapların hepsine inanırız. Ancak, Kur'an-ı Kerim haricindeki 
kitaplar sonradan insanlar tarafından bozulmaya uğramışlardır. Bu sebeple biz 
onların bozulmuş haline değil bozulmamış haline inanıyoruz. 
 
Mü'minlerin Kur'an'a ve önceki 
kitaplara inanması, Hz. Adem'den kıyamete kadar insanların tek bir dini, tek bir 
Rabbi olduğunu ispatlıyor. Onun için de bu inanç büyük bir değer taşır. Bu 
akide, mü'minlerin ruhlarından kötü taassubu kökünden söküp attığı için büyük 
öneme sahiptir. Bu akide sahibi her mü'min, hak olan geçmiş bütün din ve 
peygamberlere inanır. 
 
Bu inanca sahip olan insanlar, 
peygamberden peygambere intikal eden tek dini (İslam'ı) bulmuş olurlar. Böylece 
sağlam bir akideye sahip olduktan sonra Kur'an'a uymaları ve onu pratik 
hayatlarında yaşamaları kaçınılmaz bir görevdir. Çünkü hayat tarzını ancak 
Kur'an tesbit eder. Kur'an'ın dışındaki bütün hayat modelleri yanlıştır ve 
sapıklıktır. Eğer Kur'an ölçüsüne göre değil de, insanların akıllarına göre 
hayat modelleri tesbit edilmeye çalışılırsa, o zaman ne kadar insan kafası varsa 
o kadar da hayat modeli ortaya çıkar. Bu modellerin hiçbiri vahye dayanmadığı 
gibi, aynı zamanda her biri değersizdir. Mü'minin hayat modeli, onu yaratan 
Allah tarafından çizilmiştir. Mü'min ondan başkasını kabullenemez. Bu gerçeği 
Allahü Teala şöyle ifade ediyor: 
 
?Kim islam'dan başka bir din (yol) 
ararsa, o istediği din kendisinden kabul olunmayacaktır. 
Ve o, ahirette de ebedi zarar 
çekenlerdendir.? (Al-i 
İmran: 3/85) 
 
Mü'minler bilmelidir ki, İslam dille 
söylenen laflardan ibaret olmadığı gibi, sadece kalple tasdik edilen bir inanç 
da değildir. İslam, Allah'ın dinine teslimiyet demektir. Bu teslimiyet pratik 
hayatta bizzat görülmelidir. Yukarıdaki ayette görüldüğü gibi, mü'minin dini 
sadece İslam'dır; İslam'ın ana kaynağı da Kur'an'dır. 
 
Kur'an-ı Kerim, kendinden önceki 
kitapları tasdik eder, fakat onlarla amel etmeyi emretmez. Kur'an geldikten 
sonra artık önceki kitapların hükmü tamamen neshedilmiştir (kaldırılmıştır). 
 
Allah Teala hiç bir insanı tebliğsiz 
bırakmamıştır. Her topluma 
kendi dinini bildirmiştir. Beşer hayatını peygamberlerine gönderdiği kitaplarla 
tanzim etmiştir. Her topluma itikad, şeriat, ahlak ve edeplerini gösteren hak 
kitaplar göndermiştir. 
 
Tarih boyunca kimileri bu kitapları 
alıp kabul etmişler, kimileri de reddetmişlerdir. Kimileri ise alıp kendilerine 
göre değiştirmişlerdir. Bugün yahudilerde bulunan Tevrat ve hıristiyanlarda 
bulunan İncil tamamen değişikliğe uğratılmıştır. Bir çok kısımlar çıkartılmış, 
bir çok kısımlar da ilave edilmiştir. Dolayısıyla önceki ilahi kitapların aslı 
kalmamıştır. Allah Teala da onları neshetmiştir. Öyleyse bu kitaplara tabi olan 
hiç kimse hak yolda (İslam'da) değildir. Hatta bir defasında Hz. Ömer'in elinde 
Tevrat sayfalarını gören Rasülullah (s.a.v.) : ?Ey Ömer, vallahi Hz. Musa da 
aramızda olsaydı bana uymaktan başka bir şey yapmazdı.? diyerek onun 
elindeki Tevrat sayfalarını yok etmesini buyurmuştur. 
 
Öyleyse Mü'min de Kur'an'dan başka 
hiç bir kaynağa bağlanamaz. Çünkü, Kur'an geldikten sonra -ister 
değiştirilsinler, ister değiştirilmesinler- hiç birine uyulmaz. Onların hükmü 
kalmayıp nesholunmuşlardır. 
 
Allah'ın peygamberlerine indirdiği 
kitaplar büyüklüklerine göre iki kısımda incelenirler: Suhuflar (Küçük Kitaplar) 
ve Büyük Kitaplar.[5] 
 
Allah Teala'nın insanları hakka ve hak üzerinde 
sebata davet etmek, hidayet yollarını göstermek ve delâletten kurtarmak için 
peygamberlerine indirdiği kitaplara inanmak, imanın altı esasından biridir. 
İslam dininin büyük temeli olan Kur'an-ı Kerim'e ve onda bildirilen ahkâma, 
indirildiğini bildirdiği kitaplara inanmamak ve inkâr etmek dinden çıkmayı 
gerektirir.[6] 
 
(Meşhur) hadiste de geçtiği gibi Cibril 
Rasulullah'a imanı sormuş o da şöyle cevap vermiştir: ?İman: Allah'a, 
meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, kıyamet gününe ve bir de hayrıyla 
şerriyle kadere inanmandır.? 
 
Allah Teala semavi kitapların bazısının 
isimlerini Kur'an-ı Kerim'de de anmış, bazısını ise anmamıştır.[7] 
 
Allah Teâlâ insanı akıllı yarattığı için onu 
sorumlu tutmuştur. Dolayısıyla ona, bu dünyadaki temel görevlerini, kavrayış 
düzeyine uygun olarak her çağda bildirmiştir. İlahi kitaplar işte bu amaçla 
inmiş bulunmaktadır. 
 
Bu kitaplara inanmak İslam'ın temel ilkelerinden 
biridir. Nitekim Allah Teâlâ bu ilkelere inanmayanlar hakkında şöyle buyuruyor: 
 
?(...) Kim Allah'a meleklerine, kitaplarına, 
elçilerine ve âhiret gününe inanmazlık ederse O, (gerçeklerden) uzak bir 
sapıklığa düşmüştür.? (Nisa: 4/136) 
 
İlahi mesajların nasıl indiğini ise Kur'ân-ı 
Kerim şöyle anlatıyor: 
 
?Allah hiç bir insanla karşılıklı konuşmaz. 
Ancak vahy ile ya da bir engel arkasından; veya delediğine izniyle vahyedecek 
bir elçi göndererek konuşur. O yücedir, hikmet sahibidir.? 
(Şura: 42/51) 
 
Vahiy olayını beşeri kapasiteyle kavramak mümkün 
değildir. Bu metafizik hadise, en öz ifadeyle ancak: madde ötesinden maddeyi 
etkileyen olağanüstü evrensel bir iletişim olarak tanımlanabilir. Bu kadar 
insanüstü bir olaya inanmak ise (beşerî dileğin, ilâhî onayla çakışmasından 
doğan) yönlenme sonucu ancak mümkün olabilir ki bunun bilgi ve kültürle hemen 
hiç bir ilişkisi yoktur. 
 
Dolayısıyla bu (yönlenebilme yeteneği) ne, çok 
kere hiç okumamış bir insan doğal olarak sahip bulunurken, kültürlü bir pagan 
bundan yoksun olabilir. Bu durum aynı zamanda bütün gaybî gerçekler için de 
aynen geçerlidir. Buna ?Tevfîk-i îlâhî? denir. 
 
Vahyin zaman ve mekân sınırları içinde cereyan 
eden bir bölümü vardır. Bu da madde ötesi sınırları aştıktan ve peygamberlerin 
duyularında yankı uyandırdıktan sonraki kısmıdır. 
 
Ancak birçeşit elektrik şokuna benzeyen bu 
dehşetli olayın açıklaması çok zordur. 
Bu nedenledir ki ümmetine en parlak ve 
en berrak bilgiler veren Hz. Muhammed (sav) bile vahiy olayının cereyan ediş 
şekli hakkında çok az şeyler söylemiş, insan tasavvurunu zorlayıcı bu müthiş 
hadiseyle akılların şaşkınlık içinde bocalamasını önlemiştir. İnsan tarafından 
irdelenmesinde faydadan çok zarar bulunan bu duyarlı nokta zaman zaman bazı 
kimselerin zihnini karıştırmış, bu yüzden de Allah kelâmının yaratık olup 
olmadığı tartışılır olmuştur. 
 
[8] 
 
Hiç kuşkusuz Allah'ın kelâmı, O'nun 
ezelî ve ebedî sıfatı olmak bakımından, zaman ve mekâna sığmaktan münezzehtir 
ve yaratık değildir. Ancak bu kelâmın, Peygamber'in duyularında yankılanmasından 
sonra ses, söz, düşünce, kağıt, mürekkep ve kâlem gibi materiyalla işlenmesi 
gibi olaylar yaratıktır. 
 
Allah Teâlâ'nın indirmiş bulunduğu 
kitapların sayılarına gelince, bunlardan sadece Kur'ân-ı Kerim'de adları 
geçenlerle bilgilerimiz sınırlıdır. 
 
?Bunlardan 
başka da ilâhî kitaplar varsa, neden hepsine ilişkin bilgi verilmemiştir?? 
gibi yöneltilebilecek bir soru tıpkı ?Neden 
her şeyi bilmiyoruz?? 
sorusuna benzemektedir ve tabiatıyla anlamsızdır. Böyle bir soruyu ise 
yöneltmeye hiç bir insanın hakkı yoktur. Her bilgi kendi özü bakımından faydalı 
ise de insanın onu alması, ya da alıp kullanması bakımından faydalı değil, 
bazen zararlı bile olabilir; Bazen de tamamen anlamsızdır. Yukarıdaki muhtemel 
soru gibi. Kaldı ki insan, kendisini aşan bilgileri kavrayamaz, sindiremez ve 
özellikle getirdiği gerilime ve aşırı yüke dayanamaz. Bugüne kadar ve eldeki 
kapsamlı ilim potansiyeline rağmen insanoğlu hala rüya ve telepatinin içyüzünü 
keşfedememiştir. Vahyin metafizik aşamasına ilişkin bilgiler de böyledir. 
Nitekim halk dilinde ?Yedi 
uyurlar? 
olarak bilinen ?Ashâb-ı 
Kehf? 
in sayısı hakkında birçeşit söylentilere cevap olmak üzere Allah Teâlâ Hz. 
Peygamber'(sav)'e şöyle buyuruyor: 
 
?Hedefe 
gözü kapalı taş atar gibi: 
 
"-Onlar üç kişidirler, dördüncüleri 
köpekleridir." diyecekler; 
 
"-Beştirler, altıncıları 
köpekleridir." diyecekler; 
 
"-Yok yedidirler, sekizincileri 
köpekleridir." diyecekler. 
 
Sen de ki: Onların sayısını Rabbim 
daha iyi bilir. Onları bilen azdır. Bu nedenle yüzeysel bir tartışma dışında 
onlar hakkında münakaşaya girme ve bunlara ilişkin onlardan hiç birine bir şey 
sorma!? 
(Kehf: 18/22) 
 
Rivâyete göre -İslam'dan çok önce- 
inançlarından sebep baskı gördükleri için kaçıp izlerini kaybetmiş olan, ancak 
(Kur'ân-ı Kerim'de açıklandığı gibi) gerçekten uzun yıllar, belki de asırlarca 
uyuduktan sonra uyanan bir grup imanlı gencin kaç kişi olduklarına ilişkin 
yüzyıllar sonra yapılan anlamsız tartışmalara, Allah Teâlâ, yukarıda meali 
verilen âyet-i Kerime ile cevap vermiş, her şeye rağmen bu birkaç kişilik grubun 
sayısını kesin olarak bildirmemiştir. 
 
Binaenaleyh 
?Allah 
katından (Kur'ân-ı Kerim'de anlatılmamış) kaç kitap daha indi, içlerinde neler 
vardı?? 
gibi sorular da anlamsızdır. 
 
Nitekim Kur'ân-ı Kerim'de bile 
şifreler halinde verilip ne demek oldukları açıklanmamış âyetler vardır ki 
şifreleri tam anlamıyla ibret vericidir. Bunlar Kur'ân-ı Kerim'in 114 
sûresinden 29 unun başında bulunan ilginç sembollerdir. 
 
[9] 
Hz. Peygamber (sav) eğer 
bunların ne anlama geldiklerini açıklamış olsaydı ilk tefsir âlimleri görüş 
birliği içerisinde mutlaka bize bunları nakledeceklerdi. Halbuki onlardan 
birçoğu bu şifreli ilk âyetler hakkında kişisel görüşleriyle bazı yorumlar 
yapmış iseler de son söz olarak ?Allah'u 
â'lem? 
yani, ne demek olduklarını ancak Allah bilir, demişlerdir. 
 
Hayat ve kâinât hakkında son derece 
karmaşık gerçeklere özet ve parlak açıklamalar getiren; İlk planda anlaşılması 
güç tabiat olaylarının bir çeşit çözüm formüllerini ve gizem anahtarlarını 
sunan; çeşitli bilinmezleri böylece gün yüzüne çıkararak insanlığı aydınlatan 
yüce kitabımızın ayrıca birtakım sırlar taşıyarak sanki 
?Bu 
şifreleri çözemezsiniz, anlamalısınız ki bilemeyeceğiniz çok şeyler daha 
vardır, onları bilmemelisiniz!? 
der gibi bu şeylerin 
içeriklerine ilişkin hiç bir bilgi vermemesi yukarıdaki sorunu en kısa yoldan 
çözüme kavuşturmaktadır. Çünkü Allah Teâlâ zaten son ümmet olarak bize gerekli 
ve yararlı olan bilgileri, hikmetli ifadeler içinde Kur'ân-ı Kerim'de 
vermiştir. 
 
Yüce kitabımız, aynı zamanda Hz. 
Muhammed (sav)'den önceki peygamberlere gönderilmiş olan bütün kitapları 
özetleyici bir kapsama sahiptir. Bu nedenle önceki semâvî kitapları merak 
edenler, onların bütün içeriklerini özetlenmiş olarak Kur'ân-ı Kerim'de 
bulabilirler. Bununla birlikte Hz. Muhammed (sav)'den önce gönderilmiş olan üç 
kitabın adları Kur'ân-ı Kerim'de verilmiş, ayrıca 
?İbrahim 
ve Musa'nın sayfaları?'ndan 
 
[10] 
söz edilmiştir. 
 
Bu üç semavî kitap, iniş sırasına 
göre: Tevrat, Zebûr ve İncil'dir. Bunlardan Tevrat Hz. Musa'ya, Zebûr, Hz. 
Davud'a, İncil ise Hz. İsa'ya indirilmiştir. Rivâyete göre bazı peygaberlere 
de sayfalar gönderilmiştir. Bunlar ve kendilerine gönderilen sayfalar şöyledir: 
 
Adem Aleyhisselâm'a : 10 Sayfa 
 
Şît Aleyhisselâm'a : 50 
Sayfa 
 
İdris Aleyhisselâm'a : 30 Sayfa 
ve 
 
İbrahim Aleyhisselâm'a: 10 Sayfa olmak 
üzere toplam 100 sayfadır. Bunlara akâid dilinde 
?Suhuf? 
denir, Sayfalar demektir. 
 
Allah'ın indirmiş olduğu bütün 
kitaplara inanmak mümin olmak için kesin şarttır. Ancak yukarıda sözü edilen 
kitaplar ve sayfalarla ilgili olarak bu konuda çok önemli bazı noktaları bilmek 
icap eder. 
 
Gerek Tevrat, gerek Zebur, gerekse 
İncil, Allah tarafından indirildikleri şekli koruyamamış, zaman içinde birçok 
değişikliklere uğramışlardır. Öyleki günümüzde Tevrat, Zebur ve İncil diye ileri 
sürülen kitapların hiç bir nüshası aslının aynı değildir. İçlerinde aslını 
koruyan tek tük âyetler şayet varsa bile bunları diğerlerinden ayırt etmeye de 
artık imkan yoktur. 
 
Bu nedenle yine de içlerinde Allah 
kelâmından bazı şeyler kalmış olabileceği ihtimali düşünülerek bu kitapların 
nüshalarına ve içeriklerine karşı (toplu olarak) saygısızlık edilemez. Şu varki 
İncil'in içinde Örneğin Matta, Bap 14/32 de havarilerin Hz. İsa'ya 
?Sen 
Alleh'ın oğlusun. ? 
dedikleri ve O'na tapındıkları kaydedilmektedir. İşte bu sözler başta yüce 
Allah'a, ondan sonra da O'nun şerefli elçisi Hz. İsa'ya ve kutsal kitabı olan 
İncil'e çirkin bir iftiradır. Bu sözlerin saygıdeğer hiç bir yanı yoktur. 
 
Aynı şekilde mevcut Tevrat'ın 
nüshalarında da peygamberlerin kişiliğine karşı çok ağır suçlar işlenmiştir. 
Örneğin Tevrat'ın Tekvin Bölümü Bap 19/30 ila 36 da Hz. Lût Aleyhisselam 
hakkında aynen şu sözler sarfedilmektedir: 
 
?30. 
Ve Lût Tsoar'dan çıkıp dağda oturdu, ve iki kızı O'nunla beraberdi; Çünkü 
Tsoar'da oturmaktan korktu; ve O, ve iki kızı bir mağarada oturdular. 
? 
 
?31. 
Ve büyük kızı küçüğüne dedi: Babamız kocamıştır, ve bütün dünyanın yoluna göre 
yanımıza girmek için memlekette erkek yoktur.; 
? 
 
?32. 
Gel babamıza şarap içirelim, ve babamızdan zürriyeti yaşatmak için O'nunla 
yatarız. ? 
 
?33. 
Ve o gece babalarına şarap içirdiler; Ve büyük kız girip babası ile yattı. Ve 
O'nun yatmasını ve kalkmasını bilmedi. (Yani baba sarhoş olduğu için ne 
yaptığının farkında olmadı)? 
 
?34. 
Ve vaki oldu ki ertesi gün büyük kız küçüğüne dedi: İşte dün gece babamla 
yattım; bu gece de O'na şarap içirelim, ve babamızdan zürriyet yaşatmak için 
gir, O'nunla yat. ? 
 
?35. 
Ve o gece dahi babalarına şarap içirdiler, ve küçük kız kalkıp O'nunla yattı; 
ve O'nun yatmasını ve kalkmasını bilmedi. (Yani baba sarhoş olduğu için ne 
yaptığının farkında olmadı)? 
 
?36. 
Lût'un iki kızı böylece babalarından gebe kaldılar.? 
 
Evet bugünkü muharref Tevrat'da aynen 
bu satırlar var! Sözde Allah'a ait olduğu ileri sürülen bu çirkin sözlerden 
O'nun Zât-ı İlahiyesini tenzih ederiz. Sarfedilmiş olan bu sözlerin Yüce Allah'a 
isnad edilmiş olması ve O'nun şerefli bir elçisi olan Hz. Lût Aleyhisselâm'a bu 
çirkin fiillerin yakıştırılması bugünkü Tevrat nüshalarının, Allah katından 
Hz. Musa'ya indirilmiş olan gerçek Tevrat'a ne kadar benzemediğini, aynı 
zamanda Kutsal kitabı göz kırpmadan bu hale getirmiş bulunan Yahudi Milleti'nin 
ve onlara inanan hıristiyanların karakter ve seciyesini açıkça ortaya 
sermektedir. 
 
Gerek Tevrat, gerek Zebur, gerekse 
İncil, beş çeşit hile ile değiştirilmişlerdir. Bunlar: 
 
a) 
Doğru ile yanlış karıştırılarak, 
 
b) 
Gerçekler tamamen inkâr edilerek, 
 
c) 
Bazı gerçekler üstü kapalı hale getirilerek, 
 
d) 
Kelimenin ya yeri değiştirilerek ya da anlamı çarpıtılarak, 
 
e) 
Spekülatif yorumlar yapılarak tahrife uğratılmışlardır. 
 
[11] 
 
Sayfalara gelince, günümüzde bunlardan 
herhangi bir iz kalmamıştır. Öyle ise kitaplara iman ancak şöyle olur: 
Allah 
Teâlâ, insanlık tarihi boyunca zaman zaman elçiler göndermiş, onların kimilerine 
kitap indirmiştir. Bu kitaplarla onlara bilgiler vermiş, emir ve yasaklarını 
bildirmiştir. Herhangi bir sayı ile sınırlamaksızın bu kitapların tümüne (Allah 
katından nasıl indirilmiş iseler) öylece inanıyoruz.[12] 
 
 
 
 
 
 
 
 
 [1] 
 en-Nahl: 16/32; el-Fatır: 35/25. 
 
 
 
 
 
 [2] 
 el-Bakara, 2/213. 
 
 
 
 
 
 [3] 
 Ebû Zer'den ibn Ebi'd-Dünya. 
 
 
 
 
 
 [4] 
 Ahmet Özalp, Şamil İslam Ansiklopedisi: 3/381-382. 
 
 
 
 
 
 [5] 
 Ahmet Kalkan, İslam Akaidi: 126-127. 
 
 
 
 
 
 [6] 
 A. Lütfü Kazancı, İslam Akaidi, Marifet Yayınları: 115. 
 
 
 
 
 
 [7] 
 Ahmed Muhammed Davud, Akidetu't-Tevhid, Ravza Yayınları: 73. 
 
 
 
 
 
 [8] 
 Bk. İslam Dünyasında Zındıklık Nasıl Başladı Nasıl Gelişti 
 
 
 
 
 
 [9]. 
 Bu yirmidokuz sûre şunlardır : 
 
 Sûrenin adı Kur'ân'daki Sıra 
 no İlk Ayeti 
 
 1- 
 Bakara 2 Elif-lâm?Mîm 
 
 2- 
 Ali İmrân 3 Elif-Lâm-Mîm 
 
 3- 
 A'râf 7 Elif-Lâm-Mîm 
 
 4- 
 Yunus 10 Elif-Lâm-Râ 
 
 5- 
 Hûd 11 Elif-Lâm-Râ 
 
 6- 
 Yusuf 12 Elif-Lâm-Râ 
 
 7- 
 Ra'd 13 Elif-Lâm-Mîm-Râ 
 
 8- 
 İbrahim 14 Elif-Lâm-Râ 
 
 9- 
 Hicr 15 Elif-Lâm-Râ 
 
 10- 
 Meryem 19 Kâf-Hâ-Yâ-Ayn-Sâd 
 
 11- 
 Tâhâ 20 Tâhâ 
 
 12- 
 Şuarâ 26 Tâ-Sîn-Mim 
 
 13- 
 Neml 27 Tâ-Sîn 
 
 14- 
 Kasas 28 Tâ-Sîn-Mîm 
 
 15- 
 Ankebût 29 Elif-Lâm-Mîm 
 
 16- 
 Rûm 30 Elif-Lâm-Mîm 
 
 17- 
 Lokman 31 Elif-Lâm-Mîm 
 
 18- 
 Secde 32 Elif-Lâm-Mîm 
 
 19- 
 Yâsîn 36 Yâsîn 
 
 20- 
 Sâd 38 Sâd 
 
 21- 
 Mü'min 40 Hâ-Mîm 
 
 22- 
 Fussilet 41 Hâ-Mîm 
 
 23- 
 Şûrâ 42 Hâ-Mîm-Ayn-Sîn-Kâf 
 
 24- 
 Zuhruf 43 Hâ-Mîm 
 
 25- 
 Duhan 44 Hâ-Mîm 
 
 26- 
 Casiye 45 Hâ-Mîm 
 
 27- 
 Ahkâf 46 Hâ-Mîm 
 
 28- 
 Kâf 50 Kâf 
 
 29- 
 Kalem 68 Nûn 
 
 
 
 
 
 [10] 
 A'la: 87/19. 
 
 
 
 
 
 [11] 
 İbn Kayyım el-Cevziyye, Hidâye'tul-Hayârâ Fi Ecvibe'til-Yehûd'i ve'n-Nasârâ 
 S. 49, El-Cami'atul-İslâmiyya Yayınları Medhine-İ Münevvere. 
 
 
 
 
 
 
 [12] 
 Ferit Aydın, İslam'da İnanç Sistemi, 
 Kahraman Yayınları: 242-248.




 e-posta adresimize mail atabilirsiniz.
 e-posta adresimize mail atabilirsiniz.