Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular
Kur'ân'ın Toplanması
Kur 
 
Kur'ân'ın Toplanması: 
 
 
 
Peygamberimiz son peygamber, 
kitabımız da son indirilen kitaptır. Vahyedildiği bugüne kadar aynı safiyet 
üzere gelmiş, Kıyamete kadar da bozulmadan devam etmesi Allah Teala tarafından 
garantilenmiştir. 
 
Peygamberimiz kırk yaşına ulaştığı 
zaman Cebrail aleyhisselam vasıtasıyla, kısa ve uzun fasılalarla, bazan bir ayet, 
bazan birden fazla ayet veya tam bir sure halinde olmak üzere yirmi üç seneye 
yakın bir zamanda indirilmiştir. İnen her ayet, başta peygamber efendimiz olmak 
üzere pek çok sahabe tarafından ezber edilmiş, yazılmış, kontrol edilmiş, 
namazlarda ve namaz harici zamanlarda devamlı tekrar edilmek suretiyle diğer 
kitaplar gibi zayi olmasına meydan verilmemiştir. 
 
Peygamberimiz hayatta iken devamlı 
olarak vahiy gelmesi ve Kur?an-ı Kerim?in indiriminin son bulmaması sebebiyle 
baştan sona ayrı ayrı yazılmış olmakla beraber bir kitap haline getirmek mümkün 
olmamış, son indirilen ayetten sonra da peygamberimiznihayet bir hafta kadar 
yaşadıktan sonra ahiret alemine teşrif buyurmuşlardır.[1] 
 
Ashab-ı Kiram, Hz. Peygamber (s.a.s)'in 
sağlığında Kur'an'ın bütününü yazmıştır. İnen her âyeti bizzat Hz. Peygamber 
tarafından vahiy katiplerine okunur, onlar da yerlerine yazarlardı. Ancak Hz. 
Peygamber (s.a.s), nâzil olan âyetlerin ashabı tarafından ezberlenmesini yeterli 
görmemiştir. Çünkü onları ashabından ne kadar çok kimse ezberlemiş olursa olsun, 
hafıza, daima unutkanlık illetine maruz kalabilecek olan bir yetenektir ve 
belirli bir zaman için çok güçlü olsa bile, sonradan bu gücünü ve dolayısıyla 
güvenilir olma vasfını yitirebilir. İşte bu sebeble Hz. Peygamber, vahyi 
ezberleyenler yanında, onu bir de yanlışsız olarak yazabilecek kâtipler edinmiş 
ve kendisine bir âyet nazil olduğu zaman, onu bu katipler aracılığıyla 
yazdırmıştır. Hz. Ebu Bekir, Ömer b. Hattab, Osman b. Affân, Ali b. Ebî Tâlib, 
Zubeyr b. el-Avvâm, Ubeyy ibn Ka'b, Zeyd b. Sâbit, Muâviye b. Ebî Süfyan, 
Muhammed b. Mesleme, Eban b. Sa'd, Hz. Peygambere vahiy katipliği yapan 
sahabilerden bazılarıdır. 
 
Kur'an-ı Kerim, Hz. peygamber 
devrinde bizzat vahiy meleği ve Nebi (s.a.s)'in birbirlerine karşılıklı 
okumaları ve de sahabilerin ezberlemesiyle korunmuştur. Ancak Hz. Peygamber' in 
sağlığı müddetince devam eden vahyin bütün bir kitabta toplanmasına imkân yoktu. 
Çünkü vahyin Hz. Peygamberin ölümüne kadar devam ettiği bilinmektedir.[2] 
Hz. Peygamber'in vefatından dokuz gün öncesine kadar devam eden vahiy onun 
vefatıyla son buldu. Böylece Kur'an inen son âyetle tamamlanmış oldu. 
 
Yüz on dört sûre, altıbin altıyüz 
altmış altı âyetten müteşekkildir. 
 
Kur'an sûreleri bazen bir bütün 
olarak bazen de bölümler halinde indirildi. Bazı sûreleri Mekke'de inmesi 
dolayısıyla "Mekkî", bazıları Medine'de indirildiklerinden "Medenî" diye 
nitelendirilmiş ve yirmi iki yılda tamamlanmıştır. 
 
Vahyedilen bütün sûrelerin hafızlar 
tarafından ezberlenmesi, kemik, tahta, papirüs, deri ve kiremit inceliğindeki 
pişirilmiş tuğlalara yazılmak suretiyle korunmuştur. 
 
Hz. Peygamber (s.a.s)'in vefatını 
takip eden Yemâme savaşlarında yetmiş kadar hafız (kurrâ)'ın şehid düşmesi 
müslümanları telâşa düşürmüştü. Hz. Ömer de hafızların toplanması için halife 
Hz. Ebu Bekir'e başvurarak konunun görüşülmesini istemişti. Bunun üzerine Hz. 
Ebu Bekr, Zeyd İbn Sâbit başkanlığında toplanan Abdullah b. Zübeyr, Sa'd b. Ebi 
Vakkas, Abdurrahman b. Haris b. Hişam'ın da bulunduğu büyük bir komisyon 
tarafından Kur'an sahifeleri Mekke lehçesi esas alınarak bir araya getirildi.[3] 
 
Ayetlerin toplanmasında şu 
prensiplere dikkat edilmiştir: 
 
1) 
Ezberden hiçbir ayet yazılmayacak ve mutlaka ezbere de bilinmek şartıyla yazılı 
bir vesika bulunacaktır. 
 
2) 
Yazılı vesikanın, peygamberimizin huzurunda yazıldığı hakkında onu yazılırken 
gören iki şahid bulunacaktır. Peygamberimizin huzurunda, onun kontrolü altında 
yazılmamış olan hiçbir yazı kabul edilmeyecektir. 
 
Ba ağır şartlar altında, baştan 
sona hiç ihtilaf edilmeden toplanan kitap, Rasulullah'ın mescidinde, daha sonra 
Kabe-i Muazzama'da halkın tetkikine sunulmuş, itirazı olanın halifelik makamına 
bildirmesi ilan edilmiş fakat en küçük itiraz vaki olmamıştır. Böylece, ashab-ı 
kiramın tamamının da icmaı ile Allah'tan geldiği gibi tesbit edilen Kur'an-ı 
Kerim, vefat edinceye kadar Hz. Ebu Bekir'de kalmış, sonra Ömer'e geçmiş, daha 
sonra da Hz. Ömer'in kızı ve peygamberimizin hanımı Hazreti Hafsa'nın yanında 
muhafaza edilmiştir.[4] 
Hafız ve kâtib olan Zeyd b. Sâbit, Hz. Ebû Bekir'in 
talimi, Hz. Ömer'in yardım ve gözetimi altında, elinde yazılı Kur'an metni olan 
herkesin bu metinleri getirmesini ve getirirken de ellerindeki metinlerin bizzat 
Hz. Peygamberden yazıldığına dair iki güvenilir şahid gösterilmesi istendi. 
Böylece bütün metinler toplanarak bir araya getirilmiş ve Kur'an-ı Kerim'in aslî 
nüshası yazılarak halife Hz. Ebu Bekir'e teslim edilmiştir. Zeyd b. Sâbit'in 
çalışmalarıyla ortaya koyduğu bu aslî nüshaya "İmam Mushaf" adı verilmiştir. 
Abdullah b. Mes'ûd'un teklifiyle iki kapak arasında "İmam Mushaf" üzerinde 
yapılan danışma ve görüşmeler sonucunda bunun üzerinde her hangi bir noksanlık 
görülmemiş ve güvenirliği konusunda ittifak sağlanmıştır. Böylece Kur'an-ı Kerim 
her hangi bir tahrifata uğramadan "Mushaf" haline getirilerek aynı mushaftan 
çoğaltılan mushafların ana kaynağını teşkil etmiştir. 
Hz. Ömer devrinde Kur'an öğretimine hız verildi. Gerek 
Medine'de gerekse sınırları günden güne genişleyen İslam Devletinin diğer 
merkezlerinde en sıhhatli kaynak olan hâfiz sahabilerin öğretmen ve 
gözetmenliğinde pek çok hâfız yetiştirilmiştir. Fakat zamanla fetihlerin hız 
kazanması ve yeni fethedilen yerlerde ortaya çıkan kavim ve kabilelerin müslüman 
oluşu farklı şive ve lehçelere göre okuyuş ayrılıklarını ortaya çıkarmıştır. Bu 
durum M.648'de Ermenistan ve Azerbaycan fethinde Şamlı ve Iraklı askerlerin yan 
yana gelmesi ile farklı okuyuşların su yüzüne çıkmasını sağladı. Bu tartışma 
ortamının daha fazla büyümesine engel olmak için Huzeyfe b. Yemân, Halîfe Hz. 
Osman'a başvurarak bu durumun düzeltilmesini, ihtilafın ortadan kaldırılmasını 
istedi. Bunun üzerine Halife Hz. Osman, Rasulullâh'ın diğer ashabı ile de 
istişare ederek, İslâm dünyasında yalnızca Hz. Ebu Bekr'in emriyle derlenmiş 
olan onaylı Kur'ân mushaflarının kullanılmasını ve bir başka lehçe yahut ağız 
ile yazılmış tüm diğer nüshaların kullanılmasının yasaklanmasını kararlaştırdı. 
Hz. Osman bir önlem olarak da gelecekte herhangi bir kargaşa yahut yanlış 
anlamaya meydan vermemek için diğer tüm nüshaları yaktırarak ortadan kaldırma 
yoluna gitti. Hz. Ebû Bekir zamanında yazılan İmam Mushaf, Hz. Ömer'in ölümünden 
sonra kızı ve Peygamberimizin hanımı Hz. Hafsa'ya geçmişti. Hz. Osman zamanında 
bu nüshadan çoğaltılan mushafların yedi nüsha olduğu söylenir.[5] 
Bunlar Medine, Mekke, Şam, Kûfe ve Basra'ya gönderilerek müslümanlar arasında 
çıkabilecek farklı okuyuşlar önlenmiş oldu. Hatta Hz. Ali'nin Hz. Osman için 
"Eğer Osman (r.a) Kur'an'ın tek kitap halinde toplatılarak çoğaltılması işini 
yapmasaydı ben yapardım" dediği bilinmektedir. 
 
Kur'an-ı Kerim Fatiha sûresi ile başlayıp Nâs 
sûresi ile son bulmuştur. Ondört yerinde tilâvet secdesi yer almaktadır.[6] 
Bunlar okunduğunda tilâvet secdesi yapmak vacibdir. 
 
Hz. Osman (r.a) tarafından değişik vilâyet 
merkezlerine gönderilen nüshalar asırların geçmesiyle kayboldu. Günümüzde halen 
onlardan bir tanesi İstanbul Topkapı müzesinde; bir diğer tam olmayan nüshası 
Taşkent'te bulunmaktadır. Çarlık Rus hükümeti onun faksimile ile 
röprodüksiyonunu (fotoğraf veya fotokopi ile tam kopyasını) neşretmiştir. Şu 
anda dünyanın her yanında okunmakta olan Kuran'larla Taşkent'teki Kur'an 
arasında tam bir benzerlik, aynılık sözkonusudur.[7] 
 
Hz. Ebû Bekr'in[8] 
halifeliği sırasında Kur'an-ı Kerîm toplanıp iki kapak arasında kitap haline 
getirilince, uygun bir isim aranmış, Abdullah b. Mes'ud'un[9] 
"Habeşistan'da bir kitap gördüm, ona Mushaf adını vermişlerdi" demesi üzerine, 
halife tarafından bu isim uygun bulunmuştur.[10] 
Mushaf; sayfalardan meydana gelmiş kitap anlamına gelir.[11] 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 [1] 
 A., Lütfü Kazancı, İslam Akaidi, Marifet Yayınları: 120. 
 
 
 
 
 
 [2] 
 Buharî Tecrid-i Sarih: 11/228. 
 
 
 
 
 
 [3] 
 Muhammed Hamidullah, İslam Peygamberi, çev. Salih Tuğ, İstanbul 1980, 3/761. 
 
 
 
 
 
 [4] 
 A., Lütfü Kazancı, İslam Akaidi, Marifet Yayınları: 120-121. 
 
 
 
 
 
 [5] 
 Muhammed Hamidullah, a.g.e., 2/763. 
 
 
 
 
 
 [6] 
 el-A'raf: 19/58; er-Râd: 13/1; en-Nahl: 16/50; el-İsra: 17/107; Meryem: 
 19/58; el-Hacc: 22/18; Furkan: 25/60; en-Neml: 27/25; es-Secde: 32/15; Sad: 
 38/24; Fussilet: 41/37; en-Necm: 53/62; İnşikâk: 84/21; Alâk: 96/19. 
 
 
 
 
 
 [7] 
 Muhammed Hamidullah, İslam'a Giriş, Ankara, t.y, s. 41; M. Hamidullah, İslâm 
 Peygamberi: 2/763. 
 
 
 
 
 
 [8] 
 Ö. 13/634. 
 
 
 
 
 
 [9] 
 Ö.32/652. 
 
 
 
 
 
 [10] 
 Celâleddin es-Süyûtî, el-İtkân f i Ulûmi'l-Kur'ân, terc. Sakıp Yıldız, H. 
 Avni Çelik, İstanbul 1987, 1/124. 
 
 
 
 
 
 [11] 
 Hamdi Döndüren, Naci Yengin, Şamil İslam Ansiklopedisi: 3/406-407.




 e-posta adresimize mail atabilirsiniz.
 e-posta adresimize mail atabilirsiniz.