Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular
Kur'ân-ı Kerim'le İlgili İnancımız Nasıl Olmalıdır
Kur 
 
 
Kur'ân-ı 
Kerim'le İlgili İnancımız Nasıl Olmalıdır 
 
 
 
Allah'ın en son elçisi Hz. Muhammed (sav)'e 
inen yüce kitabımız Kur'ân-ı Kerim, semâvî kitapların sonuncusudur. Bunu gerek 
Hz. Muhammed (sav)'in en son peygamber olduğuna ilişkin âyet-i kerime'den,[1] 
gerekse dinin artık kemale erdirildiğini, ilahî nimetlerin bu suretle tamamına 
ulaştırıldığını ve insanlık dünyası için tek din olarak İslamın seçildiğini 
bildiren âyetten[2] 
anlıyoruz. Kur'ân-ı Kerim'le ilgili ayrıntılar ve geniş bilgiler, aslında (Kur'ân 
İlimleri) adı altında kurumlaşmış olan bir bilim dalının konusudur. Şu varki 
yüce kitabımıza ilişkin inancımızın daha bir mükemmellik kazanabilmesi 
bakımından şu açıklamalar yararlıdır: 
 
Kur'ân-ı Kerim, Hz. Muhammed'(sav) e, 
kırkıncı yaşından başlamak üzere ölümüne yakın bir zamana kadar yirmiüç yıllık 
bir süre içerisinde aralıklarla arapça olarak vahyedilmiştir. Hem sözleri hem 
anlamları vahiydir. Tamamı yüzondört ?sûre?'den oluşmaktadır. Sûreler, 
Kur'ân-ı Kerim'in birbirinden bağımsız bölümleridir. Bir kısmı Mekke'de bir 
kısmı ise Medine'de inmiştir. Bunların her biri, baştan sona kadar aynı şeyi 
değil, farklı konuları da işlemektedir. Kur'ân-ı Kerim'in her cümlesine ?âyet? 
denir. Çoğulu ?Âyât? dır. Bu sözcük arapçada ayrıca, belirti, kanıt, işaret ve 
olağanüstü kanıtlayıcı hadise anlamına da gelir. Nitekim Kur'ân-ı Kerim'in her 
cümlesi (yani her âyeti) insanlarınki gibi sıradan bir söz dizisi değil, 
evrensel gerçekleri bilgi comprimeleri halinde içeren, öz, hikmetli, akıcı, 
ahenkli, açıklayıcı, kanıtlayıcı ve mucizevi ifadelerdir. Bu nedenledir ki Hz. 
Peygamber (sav)'in en azılı düşmanları dahil olmak üzere gerek O'nun çağdaşları 
olan şairler ve gerekse ondan sonraki bilginler, edipler ve şairler Kur'ân-ı 
Kerim'in berraklığı, akıcılığı, ahengi, edebi üstünlüğü ve anlam zenginliği 
karşısında mest olmuş, şaşkınlık ve hayranlıklarını daima ifade etmişlerdir. 
 
Kur'ân-ı Kerim'in âyetlerine gelince, 
bazılarının bitişik, ya da ayrık sayılmasından ötürü değişik görüşler ileri 
sürülmüştür. Kur'ân ilimlerinin ünlü akademisyenlerinden Ebu Amr ed-Dânî, 
âyetlerin 6000 olduğu görüşündedir. Kur'ân-ı Kerim'deki âyet sayısının, 6204, 
6214, 6219, 6225 ve 6239 olduğunu söyleyenler de vardır. 
 
[3] 
 
Bu görüşler Kur'ân-ı Kerim'in içeriğinde 
herhangi bir değişiklik olduğu anlamına asla gelmez. Zâten Onun hiç bir yerinde 
en ufak bir değişiklik olmamıştır. Onu değiştirmek gibi kötü bir niyetle kim 
harekete geçmişse daima hüsrana uğramıştır. Kur'ân-ı Kerim'in azılı düşmanları 
için sınırsız özgürlüklerin yaşandığı laik ülkelerde bile bu cinâyeti hemen hiç 
kimse kolay kolay göze alamamış, buna cüret etme talihsizliğine düşen tek tük 
bedbahtlar olmuş ise de Allah Teâlâ, çok kısa zamanda onlara belalarını 
vermiştir! Nitekim kâinâtın bu yüce anayasasını her türlü tehlikelere karşı 
koruması altına aldığını, bizzat Allah Teâlâ açıklamıştır. 
 
[4] 
 
Kur'ân-ı Kerim evrenseldir. Her ne 
kadar Arabistan'da ve arapça inmişse de, kıyamet kopuncaya kadar bütün dünya 
insanlarına hitap etmektedir ve edecektir. Irkçılık ve materyalizm gibi sapık 
temellere dayanan her türlü yıkıcı ve saldırgan ideolojilerin açtığı amansız 
savaşa rağmen Kur'ân-ı Kerim'in mesajları tarihin her döneminde olduğu gibi 
çağımızda da düşünmesini bilen seviyeli insanları derinden etkilemektedir. 
Yüce kitabın feyiz ve nuru sağduyulu topluluklar üzerinde çağlar boyu bu etkiyi 
yaratmış ve aralıksız olarak sürdürmüştür. Şu var ki Kur'ân-ı Kerim'de Yusuf 
Sûresi'nin 103 üncü âyetinden de açıkça anlaşıldığı üzere bu seviyeli topluluk 
her çağda dünyadaki toplam insan sayısının daima çok azını oluşturmuştur. 
Elbette ki bundan sonra da böyle olacaktır. Çünkü bu bir ilâhî yasadır. 
Gerçekleri yakalayabilme onur ve mutluluğu ise Allah'ın ender bir ödülüdür. Bu 
ödülün sıradanlaşmaması, hiç kuşkusuz onu kazanma şerefine erenlerin, 
bilinçsiz sürülerden farklı bir vicdan kimliğine sahip bulunmalarıyla ancak 
mümkün olabilir. 
 
Kur'ân-ı Kerim, başta İngilizce, 
Fransızca, Almanca İtalyanca, Rusça ve Japonca olmak üzere birçok dünya 
dillerine; aynı zamanda arapça konuşmayan Hintli, İranlı, Türk ve çeşitli 
Afrika yerlileri gibi müslüman milletlerin dillerine de tercüme edilmiştir. Şu 
var ki tercüme, Kur'ân'ın kendisi sayılmaz. Dolayısıyla namaz gibi kesin bir 
disiplin çerçevesinde icra edilmesi şart olan ibadetlerin içinde Kur'ân-ı Kerim, 
aynen vahyedilmiş olan şekliyle okunur. (Keza diğer tesbih, tahmîd, salevat ve 
dualar da yine yalnızca arapça okunur.) Namazın dışında ise istenen 
dille dua edilebilir. Kur'ân okumak en hayırlı amellerdendir ve aynı zamanda 
ibadet sayılır. Buna karşın örneğin, Hz. Peygamber (sav)'in hadislerini, yani 
sözlerini, ya da Kur'ân tercümelerini okumak her ne kadar faydalı ve hayırlı 
işlerden ise de ibadet sayılmazlar. 
 
Kur'ân-ı Kerim'den başka hiç bir 
semâvî kitap, bağlıları tarafından ezberlenmemiştir. Kur'ân-ı Kerim ise her 
çağda yüzbinlerce müslüman tarafından ezberlendiği gibi oryantalistler ve 
Lübnan'lı arap asıllı hıristiyan aydınlar tarafından da ezberlendiğine 
rastlanmıştır. Bunlardan Şeyh İbrahim el-Yazıcı'yı 
 
[5] 
örnek göstermek mümkündür. 
 
Hayret uyandırıcı bir nokta da şudur 
ki, Kur'ân-ı Kerim'in anlamını hiç bilmedikleri halde arap olmayan 
müslümanlardan (büyük hacmına rağmen) onu ezberleyenlerin sayısı arap 
olanlardan hiç de az değildir. 
 
Kur'ân-ı Kerim, mucizelerle doludur. 
 
Örneğin bunlardan biri de Tebbet 
Sûresi'dir. Bu sûre, Hz. Peygamber (sav)'i yuhalama küstahlığında bulunan Ebu 
Leheb adındaki amcasını kınamak üzere Mekke'de inmiştir. Ebu Leheb bu sûre'nin 
inişinden yıllar sonra H. 624 de yıkılıp gitmiştir. Bu müddet içinde Mekke'li 
müşriklerden birçok kimse müslüman oldu. O'na ise bu nimete ermek nasip olmadı. 
Çünkü olamazdı. Tebbet Sûresi'nin inişinden sonra yıllarca yaşamasına rağmen 
O'nun, günün birinde İslam'ı kabul etmeyi aklından bile geçirmemesi Kur'ân-ı 
Kerim'in geleceğe ilişkin içerdiği sırların ve yargıların hiç bir zaman bir 
çelişkiyle sonuçlanmadığını ve sonuçlanmayacağını çarpıcı bir şekilde ortaya 
koymaktadır. 
 
Kur'ân-ı Kerim, söz, ifade ve üslup 
olarak tamamen ilâhî bir ayrıcalığa sahiptir. O'nun için ne nazım, ne de düz 
anlatım (nesir) olarak tanımlanabilir. Kavramları sınırsız derecede zengindir. 
İnsan aklının alabildiği kadarıyla bu kavramları ancak uzun açıklamalarla 
başka dillere aktarmak mümkündür. 
 
Örneğin güneş sisteminden ve uzaydan 
söz eden Yasîn Sûresi'nin 38. 39. ve 40. âyetlerinde farklı anlamlar, aynı 
sözlerin kalıbı içinde konsantre olarak verilmiştir. ?Güneş, kendisine özel 
bir merkezde akmakta (ya da merkeze akmakta) dır.? meâlindeki âyette, 
güneşin hem kendi etrafında döndüğü, hem aynı zamanda sistemiyle birlikte 
(stabl bir duruma geleceği noktaya doğru) akmakta olduğu yine sadece bu 
iki sözcükle anlatılmaktadır. 
 
Keza En'am Sûresi'nin 125. âyetinde: 
?Allah kimi saptırırsa ona, tıpkı göğe tırmanırken göğsünü daralttığı gibi 
sıkıntı verir.? derken, aynı zamanda deniz seviyesinden yükseldikçe 
basıncın düştüğü gerçeğini de böylece açık şekilde ortaya koymaktadır. Halbuki 
Kur'ân-ı Kerim'in vahyedildiği ortaçağ karanlığındaki insan, basıncın ne 
olduğunu aklının ucundan bile geçiremezdi. 
 
Kur'ân-ı Kerim'in ilginç bir mucizesi 
de arapçaya ait yüzlerce gramer kuralının homojen bir şekilde ayetlere yayıldığı 
gerçeğidir. Bu kurallar özellikle kelimenin son sesini belirlemede birer 
disiplin müeyyidesidir. Hiç bir öğretmenden ders almamış olan Hz. Peygamber' 
(sav)'in bu âyetleri bir tek gramer hatası yapmadan nakletmiş olması akılları 
durduracak dehşet bir olaydır. Arapça bilmeyenlere bunu anlatmak pek güç ise de 
arap dil gramerinin dünya ilim literatüründe sahip olduğu matematiksel yapı 
hakkında biraz malumatı olanlar bu mucizeyi az çok sezer gibi olurlar. 
 
Kur'ân-ı Kerim, bölünmez bir bütündür. 
Onun için bir kelimesini bile inkâr eden, onu yok sayan, ona açıkça saygısızlık 
eden aynen Allah'ı inkâr etmiş gibi olur ve İslam'dan çıkmak gibi korkunç bir 
hüsrana uğrar. 
 
[6] 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 [1] 
 Ahzab: 33/40 
 
 
 
 
 
 [2] 
 Maide: 5/3 
 
 
 
 
 
 [3]. 
 Celâlüddin Abdurrahman es-Suyûtıy, el-İtkan Fi Ulûm'il-Kurân : 1/88-89 
 Kahraman Yayınları, Dördüncü Baskı İstanbul-1978 
 
 
 
 
 
 [4]. 
 Kurân-ı Kerim 15/9 
 
 
 
 
 
 [5]. 
 Şeyh İbrahim el-Yazıcı : (1847-1906) Lübnan'ın ünlü şair ve ediplerinden 
 Şeyh Nasıf el-Yazıcı'(1800-1871) nın oğludur. Ailesi ortodoks iken katolik 
 mezhebine geçti. Lüis Ma'lûf el-Yesûî, Onu aynen şöyle tanıtmaktadır: ?Beyrut'da 
 doğdu. Dil ve edebiyat rönesansının öncülerindendir. Arap dili ve 
 edebiyatını, Babası Şeyh Nasıf'dan okudu. Kur'ân-ı Kerim'i ezberledi. 
 El-Patririkiyye Medresesinde ilim halkalarına katıldı. (...)? 
 (El-Müncid S.747 26. Baskı. 
 Beyrut-1986) 
 
 
 
 
 
 
 
 [6] 
 Ferit Aydın, İslam'da İnanç Sistemi, 
 Kahraman Yayınları: 249-253.




 e-posta adresimize mail atabilirsiniz.
 e-posta adresimize mail atabilirsiniz.