Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular
Kur'ân-ı Kerim'de Köle ve Kölelik.
Kur 
 
Kur'ân-ı Kerim'de Köle ve Kölelik 
 
 
?Gerçek iyilik, yüzlerinizi 
doğu ve batı tarafına çevirmeniz değildir. Asıl iyilik, o kimsenin iyiliğidir 
ki, Allah'a, âhiret gününe, meleklere, kitaplara, peygamberlere inanır. Allah 
rızâsı için yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, dilencilere ve 
boyunduruk altında bulunan köle ve esirlere sevdiği maldan harcar, namaz kılar, 
zekât verir. Andlaşma yaptığı zaman sözlerini yerine getirir. Sıkıntı, hastalık 
ve savaş zamanlarında sabreder. İşte sâdık/doğru olanlar, bu vasıfları 
taşıyanlardır. Muttakîler de ancak onlardır.? (2/Bakara, 177) 
"Ey iman edenler! 
Öldürülenler hakkında size kısas yazıldı (farz kılındı). Hüre hür, köleye köle, 
kadına kadın öldürülür. Ancak kim kardeşi tarafından affedilirse kısas düşer. 
Bundan sonra ma'rûfa/iyiye uymak, öldürülenin velîsine (gereken diyeti) güzel 
bir şekilde ve tam olarak ödemek gelir. O halde söylenenler, Rabbinizden bir 
hafifletme ve rahmettir. Her kim bundan sonra saldırıya kalkışırsa, muhakkak 
onun için elem verici bir azap vardır.? (2/Bakara, 178) 
?İman edinceye kadar 
müşrik/putperest kadınlarla evlenmeyin. İman etmiş bir câriye, beğenseniz bile 
müşrik/putperest bir kadından kesinlikle daha hayırlıdır/iyidir. İman edinceye 
kadar müşrik/putperest erkekleri de evlendirmeyin. Mü'min bir köle, beğenseniz 
bile müşrik bir kişiden kesinlikle daha hayırlıdır/iyidir. Onlar ateşe çağırır. 
Allah ise izni ve inâyeti ile cennete ve mağfirete çağırır, âyetlerini insanlara 
açıklar. Umulur ki düşünüp anlarsınız.? (2/Bakara, 221) 
?Eğer (kendileriyle 
evlendiğiniz takdirde) yetimlerin haklarına riâyet edememekten korkarsanız, 
beğendiğiniz (veya size helâl olan) kadınlardan ikişer, üçer, dörder nikâhlayın. 
Haksızlık yapmaktan korkarsanız bir tane alın;yahut da sahip olduğunuz 
(câriyeler) ile yetinin. Bu, adâletten ayrılmamanız için en uygun olanıdır.? 
(4/Nisâ, 3) 
(Harp esiri olarak) Sahip 
olduğunuz câriyeler müstesnâ, evli kadınlar(la evlenmeniz) de size haram 
kılındı. Allah'ın size emri budur. Bunlardan başkasını, nâmuslu ve zinâ etmemek 
üzere mallarınızla (mehirlerini vererek) istemeniz size helâl kılındı. Onlardan 
faydalanmanıza karşı kararlaştırılmış olan mehirlerini verin. Mehir kesiminden 
sonra (bir miktar kesinti için) karşılıklı anlaşmanızda size günah yoktur. 
Şüphesiz Allah ilim ve hikmet sahibidir. İçinizden, imanlı hür kadınlarla 
evlenmeye gücü yetmeyen kimse, ellerinizin altında bulunan imanlı genç 
kızlarınız (sayılan) câriyelerinizden alsın. Allah sizin imanınızı daha iyi 
bilmektedir. Hep aynı köktensiniz (insanlık bakımından aranızda fark yoktur). 
Öyle ise iffetli yaşamaları, zinâ etmemeleri ve gizli dost da tutmamaları 
şartıyla, sahiplerinin izni ile onları (câriyeleri) nikâhlayın alın, mehirlerini 
de normal miktarda verin. Evlendikten sonra bir fuhuş yaparlarsa onlara, hür 
kadınların cezâsının yarısı (uygulanır). Bu (câriye ile evlenme izni), içinizden 
günaha düşmekten korkanlar içindir. Sabretmeniz ise sizin için daha hayırlıdır. 
Allah çok bağışlayıcı ve merhamet edicidir.? (4/Nisâ, 24-25 (Zinâ kesin 
olarak haramdır. Nikâhsız metres ve dost tutmak da zinânın başka bir çeşididir. 
Bir müslümanın evlilik ihtiyacı karşısında yapacağı şey, imkânı varsa, öncelikle 
bir mü'min ve hür hanımla evlenmektir; ehl-i kitap kadınla evlenmesi de câizdir. 
Sonra câriye ile evlenmesi gelir. Âyetin câriyelere; ?kızlarınız? diyen 
ve ?bütün insanların aynı kökten geldiklerini, insan evlâdı olduklarını? 
düşünerek onların hor görülmemesini, onlarla evlenmekten çekinilmemesini isteyen 
kısmı, İslâm'ın insana verdiği değer bakımından önemli vesikalar mâhiyetindedir. 
İslâm'da köle ve câriyenin tek aslî kaynağı savaştır. O da halifenin gerekli 
olduğu istisnâî hallerde uygulanır. Kur'an, esirleri ya karşılıksız olarak veya 
fidye alarak salıvermeyi emreder (47/Muhammed, 4). Dolayısıyla savaş esirleri 
için tek alternatif, kölelik ve câriyelik değildir; hatta bu durum, zorunlu ve 
istisnâî hallerde devreye girmelidir. Esir, köle ve câriye statüsüne geçirilmiş 
ise, bu takdirde onlara yapılan muâmele, hür insanlarınkine oldukça yakındır ve 
hedef hidâyete ermelerini temindir.) 
?Allah'a ibâdet edin ve O'na 
hiçbir şeyi şirk/ortak koşmayın. Ana babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, 
yakın komşuya (eş, dost ve arkadaşa), uzak komşuya, yolcuya, ellerinizin altında 
bulunanlara (köle, câriye, hizmetçi ve benzerlerine) iyi davranın; Allah kendini 
beğenen ve daima böbürlenen kimseyi sevmez.? (4/Nisâ, 36) 
?Yanlışlıkla olması dışında 
bir mü'minin bir mü'mini öldürmeğe hakkı olamaz. Yanlışlıkla bir mü'mini öldüren 
kimsenin, mü'min bir köle âzâd etmesi ve ölenin âilesine teslim edilecek bir 
diyet vermesi gereklidir. Meğer ki ölünün âilesi o diyeti bağışlamış olsun! (Bu 
takdirde diyet gerekmez.) Eğer ölen mü'min olduğu halde, size düşman olan bir 
toplumdan ise mü'min bir köle âzad etmek lâzımdır. Eğer kendileriyle aranızda 
antlaşma bulunan bir toplumdan ise âilesine teslim edilecek bir diyet ve bir 
mü'min köleyi âzad etmek gerekir. Bunları bulamayan kimsenin, Allah tarafından 
tevbesinin kabulü için iki ay peşi peşine oruç tutması lâzımdır. Allah her şeyi 
bilendir, hikmet sahibidir.? (4/Nisâ, 92) 
?Allah, kasıtsız olarak 
ağzınızdan çıkıveren yeminlerinizden dolayı sizi sorumlu tutmaz, fakat bilerek 
yaptığınız yeminlerden dolayı sizi sorumlu tutar. Bunun da keffâreti, âilenize 
yedirdiğiniz yemeğin orta hallisinden on fakire yedirmek, yahut onları 
giydirmek, veya bir köle âzad etmektir. Bunları bulamayan üç gün oruç 
tutmalıdır. Yemin ettiğiniz takdirde yeminlerinizin keffâreti işte budur. 
Yeminlerinizi koruyun (onlara riâyet edin). Allah size âyetlerini açıklıyor; 
umulur ki şükredersiniz.? (5/Mâide, 89) 
?Yeryüzünde ağır basıncaya 
(küfrün belini kırıncaya) kadar, hiçbir peygambere, esirleri bulunması yaraşmaz. 
Siz geçici dünya malını istiyorsunuz, halbuki Allah (sizin için ebedî olan) 
âhireti istiyor. Çünkü Allah azizdir (dostlarını düşmanlarına gâlip kılar), 
hakîmdir (dünyanın mı âhiretin mi daha hayırlı olduğunu pek iyi bilir).? (8/Enfâl, 
67) 
?Ey Peygamber! Elinizdeki 
esirlere de ki: ?Eğer Allah sizin kalbinizde (iyi niyet ve imandan) hayırlı 
davranış olduğunu bilirse, sizden alınandan (fidyeden) daha hayırlısını size 
verir ve sizi bağışlar. Çünkü Allah çok bağışlayan, çok merhamet edendir.? 
(8/Enfâl, 70) 
?Allah, rızık hususunda 
bazınızı bazınızdan üstün kıldı.Üstün kılınanlar, rızıklarını ellerinin 
altındakilere (köle ve hizmetçilere) vermiyorlar ki rızıkta hepsi eşit olsunlar. 
(Onlar ellerinin altındakilerle kendilerini eşit tutmazlarken, Allah'ı putlarla 
nasıl eşit sayıyorlar? Yoksa) Allah'ın nimetini inkâr mı ediyorlar?? (16/Nahl, 
71) 
?Allah, hiçbir şeye gücü 
yetmeyen, başkasının malı olmuş bir ile katımızdan kendisine verdiğimiz güzel 
rızıktan gizli ve açık olarak harcayan (hür) bir kimseyi misal verir. Bunlar hiç 
eşit olurlar mı? Doğrusu hamd Allah'a mahsustur. Fakat onların çoğu bunu 
bilmezler.? (16/Nahl, 75) 
(Allah Teâlâ, bu âyette bir 
benzetme yapmıştır. Hürriyetine sahip olmayan köleler ile güzel bir rızık ile 
rızıklandırıldıktan sonra, onu fakir ve yoksullara harcayan hür ve zengin 
kimseler eşit olur mu? Elbette bunlar eşit olmazlar. İşte bunun gibi, Allah'tan 
başkasına tapanlar da taptıkları şeylerin köleleri durumundadırlar. Allah'tan 
başkasına tapmayan mü'minler ise, hür kimselerdir. Onlar Allah'tan başka hiçbir 
gücün karşısında eğilmezler. Elbette bu iki grup da eşit değildir.) 
?(Kurtuluşa eren mü'minlerin 
özelliği olarak...) Ve onlar iffetlerini korurlar; Ancak eşleri ve ellerinin 
altındaki sahip oldukları (câriyeler) hâriç. (Bunlarla ilişkilerden dolayı) 
kınanmış değillerdir.? (23/Mü'minûn, 5-6) 
?Aranızdaki bekârları, 
kölelerinizden ve câriyelerinizden sâlih/iyi davranışlı olanları evlendirin. 
Eğer bunlar fakir iseler, Allah kendi lutfu ile onları zengin kılar. Allah, (lutfu) 
geniş olan ve (her şeyi) bilendir. Evlenme imkânını bulamayan ise, Allah, lutfu 
ile kendilerini varlıklı kılıncaya kadar iffetlerini korusunlar. Ellerinizin 
altında bulunanlardan (köleler ve câriyelerden) mükâtebe yapmak isteyenlerle, 
eğer kendilerinde (hürriyete kavuşmalarında kendileri için) bir iyilik 
görüyorsanız, hemen mükâtebe yapın. Allah'ın size vermiş olduğu malından siz de 
onlara verin. Dünya hayatının geçici menfaatlerini elde edeceksiniz diye, 
nâmuslu kalmak isteyen câriyelerinizi fuhşa zorlamayın. Kim onları zor altında 
bırakırsa, bilinmelidir ki zorlanmalarından sonra Allah (onlar için) çok 
bağışlayıcı ve merhametlidir.? (24/Nûr, 32-33). 
Mükâtebe, köle veya câriye ile 
efendisi arasında yapılan bir akiddir ki, bu anlaşmada köle veya câriye, belli 
bir bedel ödediği takdirde efendisinden, kendisine hürriyetini vermesini ister 
veya aynı teklifi efendisi ona yapar. Üzerinde anlaşmaya varılan bu bedel hazır 
ise, köle bu bedeli hemen ödemek; değilse, efendisinin kendisine tanıdığı bir 
süre içinde temin ettikten sonra ödemek şartıyla hürriyetine kavuşur. Bu âyette, 
?Allah'ın size vermiş olduğu malından siz de onlara verin? buyurulmakla, 
efendinin elindeki malın asıl sahibinin Allah olduğu, şu halde Allah'ın malından 
köle ve câriyelere de vermek sûretiyle onların hürriyete kavuşturmalarını 
kolaylaştırmanın dinî, ahlâkî, sosyal bir vazife olduğu ortaya konmaktadır. Bu 
görev, İslâm'ın asırlarca uygulana gelen ve bir çırpıda tasfiyesi mümkün olmayan 
kölelik kurumunu ortadan kaldırmak için almış olduğu bir dizi tedbirlerden 
biridir.) 
?Ey mü'minler! Ellerinizin 
altında bulunan (köle ve câriyeleriniz) ve içinizden henüz erginlik çağına 
girmemiş olanlar, sabah namazından önce, öğleyin soyunduğunuz vakit ve yatsı 
namazından sonra (yanınıza gireceklerinde) sizden üç defa izin istesinler. 
Bunlar, mahrem halde bulunabileceğiniz üç vakittir. Bu vakitlerin dışında sizin 
için de, onlar için de birmahzur yoktur. Birbirinizin yanına girip 
çıkabilirsiniz. İşte Allah, âyetleri size böyle açıklar. Allah (her şeyi) 
bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.? (24/Nûr, 58) 
?(Mûsâ (a.s.), Firavun'a:) O 
nimet diye başıma kaktığın ise, (aslında) İsrâil oğullarını kendine kul ve köle 
etmendir.? (26/Şuarâ, 22) 
?Allah size kendisinden bir 
temsil getirmektedir: Mülkiyetiniz altında bulunan köleler içinde, size 
verdiğimiz rızıklarda birbirinizden çekindiğiniz gibi kendilerinden 
çekineceğiniz derecede sizinle eşit (haklara sahip) ortaklarınız var mı? İşte 
Biz âyetlerimizi, aklını kullanacak bir kavim için böyle açıklıyoruz.? 
(30/Rûm, 28). 
(Âyette, insanların, kendi 
cinslerinden ve aynı yaratılış evsâfına sahip olan kölelerini bile kendilerine 
denk tutmaya, geçici dünya mülklerine ortak etmeye rızâ göstermedikleri 
gerçeğine işaret edilerek; eşi ve benzeri olmayan Yüce Allah'a şirk koşmanın, 
O'nun mutlak mülkiyetine ortaklık atfetmenin ne kadar akıl almaz bir iş olduğu 
temsil yoluyla anlatılmakta ve Kur'an âyetlerinin, düşünen kafalara hitap ettiği 
de özellikle belirtilmektedir.) 
?Ey Peygamber! Ücretlerini (mehirlerini) 
verdiğin hanımlarını, Allah'ın sana ganîmet olarak verdiği ve elinin altında 
bulunanları (câriyeleri), seninle beraber göç eden amca kızlarını, hala 
kızlarını, dayı ve teyze kızlarını sana helâl kıldık. Bir de kendisini (mehirsiz 
olarak) Peygamber'e hibe eden ve Peygamber'in de kendisini almayı dilediği 
mü'mine kadını, diğer mü'minlere değil; sırf sana mahsus olmak üzere (helâl 
kıldık). Biz hanımları ve ellerinin altında bulunan (câriyeleri) hakkında 
mü'minlere neyi farz kıldığımızı bildirdik (onların bu hususta ne yapması lâzım 
geldiğini açıkladık) ki, sana bir zorluk olmasın. Allah çok bağışlayan, çok 
merhamet edendir.? (33/Ahzâb, 50). (Evlilikle ilgili olarak mü'minlere 
açıklanan hükümler, ancak dört kadına kadar evlenmek, velisiz, şâhitsiz ve 
mehirsiz evlenmemek, birden fazla evlilik halinde adâlete riâyet etmektir.) 
?Bundan sonra artık başka 
kadınlarla evlenmen, bunları başka hanımlarla değiştirmen, güzellikleri hoşuna 
gitse bile sana helâl değildir. Ancak elinin altında bulunan (câriyeler) hâriç, 
başka kadınlar alamazsın. Allah her şeyi gözetler.? (33/Ahzâb, 52). (Buna 
göre Hz. Peygamber, bazılarını boşasa bile evlendiği hanımların dışında 
evlenemeyecektir.) 
"(Savaşta) İnkâr edenlerle 
karşılaştığınız zaman boyunlarını vurun. Nihâyet onları iyice vurup sindirince 
bağı sıkıca bağlayın (onları esir alın). Ondan sonra artık ya lütfen bırakır 
veya karşılığında fidye alırsınız. Harp, ağırlıklarını bırakıncaya (savaş sona 
erinceye) kadar (böyle yaparsınız.). Allah dileseydi (kendisi) onlardan öç 
alırdı, fakat sizi birbirinizle denemek için (size savaşı emrediyor). Allah, 
kendi yolunda öldürülenlerin yaptıkları işleri zâyi etmeyecektir." 
(47/Muhammed, 4) 
?Kadınlardan zıhâr ile 
ayrılmak isteyip de sonra söylediklerinden dönenlerin karılarıyla temas etmeden 
önce bir köleyi hürriyete kavuşturmaları gerekir. Size öğütlenen budur. Allah, 
yaptıklarınızdan haberi olandır.? (58/Mücâdele, 3) 
?Onlar, kendi canları 
çekmesine rağmen yemeği, yoksula, yetime ve esire yedirirler. ?Biz size Allah 
rızâsı için yemek yediriyoruz; O yüzden, sizden ne bir karşılık, ne de bir 
teşekkür bekliyoruz. Biz, sert ve belâlı bir günde Rabbimiz'den (O'nun azâbına 
uğramaktan) korkarız' (derler). İşte bu yüzden Allah onları o günün fenâlığından 
korur; (yüzlerine) parlaklık, (gönüllerine) sevinç verir.? (76/İnsân, 8-12) 
 
"Fakat o, sarp yokuşu 
aşamadı. Sarp yokuşun ne olduğunu sen nereden bileceksin? Bir boynu (kölelik 
zincirinden) çözmek." (90/Beled, 11-13) 
 
 




 e-posta adresimize mail atabilirsiniz.
 e-posta adresimize mail atabilirsiniz.