Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular
Kölelik Gerçekten Kalktı mı? Modern Kölelik ve Özgürlük Üzerine Düşünceler
Kölelik Gerçekten Kalktı mı 
 
Kölelik Gerçekten Kalktı mı? Modern Kölelik ve 
Özgürlük Üzerine Düşünceler 
 
İslâm'ın köleliği icad 
etmediği, onu çok yaygın ve çeşitli zulümlere müsâit bir gelenekle dolu bulduğu 
halde, onu ıslah edip, kaynaklarını kurutmuş ve kısa zamanda kendiliğinden yok 
olacağı bir kapıyı açtığı halde, köleliği birden kaldırmadı, zarûret halinde ve 
geçici bir süre için de olsa onu câiz gördü diye eleştiren art niyetli insanlara 
her dönemde rastlanmıştır. Bu insanlar, samimi olsa, diğer din ve toplumlardaki 
kölelikle ilgili hüküm ve uygulamaları da gündeme getirirler ve İslâm'la ve 
müslümanlarla mukayesesini yaparlardı. Bunların hemen hepsinin derdi, ?üzüm 
yemek değil; bağcı dövmek?tir. Bu insanlar, gerçekten insan onurunu, insan hak 
ve özgürlüklerini savunsalar, günümüzdeki -hem de en vahşi uygulamalarla mevcut 
olan- köleliğe cephe alırlardı. 
İsimlendirilmiş ve 
kurumsallaşmış "kölelik"ten başka, her zaman diliminde ve tabii günümüzde mevcut 
olan, fakat adı konmamış köle, câriye ve efendilik düzeni ve uygulaması vardır 
ki, bu klasik kölelikten daha fecîdir, çünkü bu tür kölenin beyni ve gönlü de 
esir alındığından, köleliğinin farkında bile değildir. Zâlim efendisine âşıktır 
bu gönüllü köle. Günümüzdeki insan çoğunluğunun rağbet ettiği ideolojiler, hep 
birer köle rejimidir. Komünizm ve sosyalizm, başta mülkiyet hakkı olmak üzere 
şahsî hürriyetlerin hemen hiçbirinin olmadığı, devletin ve komünist partisinin 
efendi, halkın da köle olduğu bir sistem değil midir? Kapitalizm, işçilerin 
kanını emen, halkı sömüren, paranın ve para babası kapitalistlerin efendi, 
vatandaşın köle olduğu bir sömürü düzeni değil midir? Demokrasi adına oynanan 
oyunlar ve kandırmacalar, köleliğin yapısını değil, ancak şeklini 
değiştirmiştir. Demokrasi, gerçekten uygulanıyorsa, kölelerin efendilerini 
özgür bir şekilde seçtiği; Türkiye'deki gibi uygulanıyor gözüken yerlerde ise, 
köleleştirilenlerin efendilerini seçtiğini zannettiği bir yönetim tarzından 
başka nedir ki? Demokratik rejimlere göre, özgürlüğün anlamı, kişinin efendisini 
seçme hakkıdır. Demokrasi ve hürriyet var; bireyler dilediği kimsenin kölesi 
olmakta serbesttir. Beşerî rejimler, yönlendirdikleri medya gibi sihirbaz 
değnekleri, direkt ve dolaylı yollardan kafa ve gönüllerini eğitip etkiledikleri 
halkları gönüllü köle haline getirmişlerdir. Halkın içinden hemen hiç kimsenin 
memnun olmadığı rejime, nasıl halkın kendi kendini idare etmesi denebilir, 
bilinmez ama öyle yutturulabilmektedir. Egemenlik kayıtsız şartsız paranın, 
üniformanın, medyanın, dış güçlerin, masonik kuruluşlarındır; ama kesinlikle 
ulusun, halkın değildir. Yönetimler, istediği kadar vergi isterler, diledikleri 
kanunu çıkarırlar, ülkeyi ve halkı kendi belirledikleri ölçülerle yönetirler. 
İstedikleri ülkeye ve diledikleri inanca karşı savaş açarlar, halka ve askerlik 
yapan erlere sadece ?emredersiniz!? demek kalır. Halkın devletle ve devlet 
kurumlarıyla, özellikle polislerle ilişkisini ve mecburî eğitim, mecburî 
askerlik, mecburî vergi karşısındaki tavrını konuyla ilgili yönüyle 
değerlendirmek ilginç sonuçlara götürecektir. 
Uluslararası emperyalizmi, 
NATO'yu, Birleşmiş Milletler'i, Uluslararası Para Fonu'nu, Dünya Bankasını, 
Avrupa Birliği'ni, ABD'yi ve bunların direktiflerini uygulamak zorunda olan 
ülkeleri ve ulusları düşündüğümüzde köleliğin global boyutu ortaya çıkar. İkinci 
Dünya Savaşına kadar Batının emperyalist ülkelerinin kendi ülkelerindeki 
nüfustan birkaç misli büyük çoğunluktaki diğer ülkeleri sömürgeleştirdikleri, 
işgal ettikleri ülkelerin yeraltı ve yerüstü zenginliklerini memleketlerine 
taşıdıkları, sömürdükleri insanları sadece bedenen değil, aynı zamanda beyinsel 
ve ruhsal yönden de köleleştirdikleri unutulmamalıdır. ?Artık, o devirler geride 
kaldı, şimdi sömürgecilik yok? demek, ne kadar doğru olur? Sömürgecilik sadece 
şekil değiştirmiştir; daha ucuz, daha kalıcı, daha az risk taşıyan ve daha 
kapsamlı şekilleri icad edildiğinden klasik sömürgecilik ve klasik kölelik kabuk 
değiştirdi. Sanayileşmiş zengin ülkelerin geri bırakılmış yoksul ülkeleri 
sömürmesi ve adı konulmayan fakat çok kapsamlı işgali, en çirkin boyutlarda 
sürmektedir. Ama ezilenlere, dövülenlere, sömürülenlere ismen köle denmediğinden 
köleler köleliklerini fark etmemektedirler. Ortadoğunun müslüman halkları, kendi 
yaşadıkları ülkelerinde iki defa köle durumundalar. Ülkelerinin dış ülkelere 
köleliği yanında, başlarındaki rejimlerin de kendilerine köle muâmelesi 
yaptıkları bir gerçek. Bir başka deyişle, onlar, kölelerin kölesi durumundalar. 
Şâir de öyle diyor ya: ?Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya!? 
Nefsine, arzu ve hevâsına, 
istek ve zevklerine tutsak/köle olan yığınların durumu, kişilerin ne kadar özgür 
olduğu ve özgürlerse bu özgürlüğün insanî ve ölçülü bir hürriyet mi, hayvanî bir 
özgürlük mü olduğu değerlendirilmelidir. Başta futbol olmak üzere çeşitli spor 
dalları, müzik, moda, sinema, yabancı dil, Batı kültürü, ideolojiler... hep 
köleleştirme araçlarıdır. Bireyler homo-ekonomikus haline getirilmekte, 
kalabalıklar tüketim toplumuna dönüştürülmekte, yani insan maddeye, eşyaya 
(dolayısıyla onları üreten ve satanlara) köle yapılmaktadır. Eşyalar, teknolojik 
aygıtlar, televizyonlar, bilgisayarlar mı insana hizmet eden cansız kölelerdir, 
yoksa insan bu araçların mı kölesi durumundadır? Bu soruya, insanların bunları 
elde etmek için nelere katlandıkları ve bunlara sahip olduktan sonra bu 
âletlerin hayatlarını ne oranda değiştirdiği ve bunlar olmaksızın yapamayan 
tutsak haline gelip gelmediğinin tesbit edilmesiyle cevap verilebilir. 
Hayata ait hükümleri, ilâhî 
ölçüleri Allah'tan almamak, kulluğu, mutlak itaati başka sahte ilâhlara yapmak, 
onlara kul-köle olmaktır. Allah'a hakkıyla kul olamayanlar, başkalarına kul-köle 
olacaktır. Sadece Allah'a kul olan ise, başka bütün kulluk ve köleliklerden 
kurtulup özgürlüğün en güzel hazzını tadacaktır. Sadece Allah'a kul olması 
gereken insan, insandan daha aşağıda olan nelerin kulu olmuyor ki?! Para, eşya, 
içki, uyuşturucu, kanun ve kurallar, örf ve âdetler, sigara ve kötü 
alışkanlıklar günümüz insanını kendine esir eden efendilerden sadece birkaçı. 
Aşk ve sevdâ da, köleliğin gönüllü kabulü, gönlün esâreti; kendini, çılgınca 
sevdiği kişinin irâdesine tümüyle teslim etmek... Tutkuların her biri de 
tutsaklık... 
Çirkin kapitalist düzen, 
işçileri ücretli köle haline getirirken, memurluk da emir kulu olmak anlamına 
gelmekte. Kişilerin en temel hakkı olan ibâdet hürriyeti, örtünme hürriyeti, 
inandığını ifade edebilme, tebliğ edebilme, emr-i bi'l-ma'ruf ve nehy-i ani'l-münker 
görevini icrâ edebilme, cihâd hürriyeti, gözlerini harama bulaştırmadan sokağa 
çıkma, harama girmeden ticaret yapma özgürlüğü olmayan insanların kafaları ve 
gönülleri ne kadar hür olabilir ki? Câriyelik kalktı deniyor. Aslında adı 
değişti, kimi hizmetçiler ve sekreterler gönüllü olarak bu görevi yürütürken, 
hediye karşılığı odalık hizmeti yapanlar var. Bu işi dobra dobra ve kiralama 
ücreti belli târifeye göre yapanlara fâhişe denilirken; aynı işi hediye 
karşılığı yapanlara bayan arkadaş, hanımefendi, metres veya sanatçı deniliyor. 
Esir pazarlarının yerini, güzellik yarışmaları, mankenlik ajansları, barlar, 
pavyonlar, magazin sayfaları ve televoleler almış, beyaz kadın ticareti sadece 
isim değiştirmiş, keyif düşkünü insanın eskiden esirpazarından sık sık câriye 
alarak yaptığının çok daha çirkinini, hiçbir sınır tanımadan, isterse her gün ve 
daha ucuza vizite ücreti vererek günümüz insanı yapabilmektedir. Eskiden bu iş 
satın alınarak yapılıyordu, şimdi kiralanarak. Ama eskiden kadın köle/câriye 
sadece satın alanın sayılıyordu, şimdi orta malı olarak herkesin. Bu işler, 
vergisi alınarak yasal halde yapıldığından câriyeliğin en çirkinin resmî olarak 
sürdüğünü görmemek mümkün mü? 
Ama bütün bunlar, kölelik 
değil; tam tersine özgürlük olarak sunulabilmektedir. Anadolu'yu işgal edenler, 
Afrika'yı sömürenler, Afganistan'ı yerle bir edenler de oralara medeniyet 
götürmek, oradaki insanları kurtarmak, uygarlaştırmak, özgürleştirmek adına 
yapmadılar mı bunları? Fransız devriminden yana, eşitlik, hürriyet, adâlet gibi 
parlak laflarla modern kölelik oluşturulmadı mı? Sonra kafalar bile köleleşti; "Apaçiler 
(kızılderililer) vahşîdir, Afrikalılar da yamyam. Zenciler mi? Onlar da akılsız 
serseri grubu... Batılılarsa; kahramandır, süpermendir, üstündür, yani 
efendi..." Artık, geri bırakılmış ülkelerin köle psikolojisine sahip insanı, 
efendilerine öyle âşıktır ki: ?Bir yolunu bulsak da özgür Avrupa'ya kapağı 
atsak!?, ?Keşke Amerika vatandaşı (gibi) olabilsek!?, ?Arapça'yı ne yapacaksın, 
İngilizce çok önemli arkadaşım...? Yeni dünya kölelik düzeninin köleleştirdiği 
yığınların efendilerine duydukları hayranlıkları ?köle zihniyeti?nin dışında 
neyle izah edebiliriz? Efendilere duyulan bu aşk olmasa kaka kola bu kadar 
yaygınlaşabilir, Mc Donalds'lar adım başı hamburger dükkânı açabilir, kişiler 
Amerikan bayraklı tişörtleri sevgiyle giyebilir miydi? Onların modalarına, 
ideoloji ve ahlâk(sızlığ)ına özenilir miydi? 
İnsan, köleliğe râzı olunca, 
muhakkak onu emri altına alacak efendiler çıkacaktır. Müstaz'aflığı kabul eden 
bir yapı içinde ezilip büzülmüş ve karşısındakini gözünde büyütmüş biri, takvâ 
sahibi mütevâzi bir mü'minle karşılaşmadıysa, kölelik halkası geçirsin diye 
boynunu efendi adayına uzatmış demektir. Böyle bir durum, müstekbirlerin arayıp 
bulamadığı bir tavırdır. İnsanlar sadece bacaklarının arasından hadım 
edilmezler, esas iğdişlik, kafalarda ve gönüllerde yapılıyor. Darağaçlarıyla, 
İstiklâl mahkemeleriyle, takrîr-i sükûnla, tek parti faşizan baskılarıyla, her 
on yılda bir yapılan ihtilâl ve darbelerle, olağanüstü haller ve sıkı 
yönetimlerle, tek tip insan oluşturmaya yönelik baskı ve dayatmalarla yetişen 
nesillerin köle karakterinin dışında bir yapı oluşturmaları çok zordur. 
?Büyük balık küçük balığı 
yutar.? Yaşadığımız çağın, acımasız ve çıkarcı asrın felsefesi bu. Allah'a 
hakkıyla kul ol(a)mayan, kendinde güç görüyorsa efendilik taslayacak, 
başkalarını kendine köle edinecek; yok kendini güçlü görmeyen müstaz'af ise, 
mutlaka bir efendi bulup ona kul-köle olacaktır. Askerî hiyerarşi gibi, bir 
üstün bir altı köle görmesi... İşçi patronunun, memur âmirinin, asistan 
profesörünün, çocuk babasının, kadın kocasının kölesi.Vatandaş devletin, devlet 
hortumcuların ve dış güçlerin... Gücü yeten yetene... Müstaz'af-müstekbir, 
ezen-ezilen ilişkisi, yani köle-efendi uygulaması! Kravatlar kölelik tasmaları, 
diplomalar kölelik belgeleri mi acaba? 
?Altına, gümüşe ve lükse 
kul-köle olan insan helâk olsun!? (Tirmizî, Zühd 42; İbn Mâce, Zühd 8). 
Amerikan emperyalizmine karşı çıkmak lafla olmuyor. Üzerindeki Amerikan blue 
jeani, elindeki Amerikan sigarası, içtiği kaka kolası ile Amerika karşıtlığı, 
Amerika için bir baraj kapağıdır. Dolar efendinin karşısında iki büklüm olup 
eğilmeyecek kaç özgür insan çıkar toplumda? İnsanlar niçin köle gibi 
çalışıyorlar? İyi bir ev, bir araba ve buna benzer bazı maddî şeyler için mi? 
Öyleyse insan arabanın veya evin kölesi mi oluyor? Kim kime hizmet edecek? Araba 
insana mı, insan arabaya mı? Çeşitli oyunlar ve chat yapmak gibi tutsak edici 
özelliğiyle bilgisayar mı insanın her emrini yerine getiren sessiz kölesi, yoksa 
farkında olmadan insan mı onun kölesi? Televizyonun düğmesine hükmedemeyen, ama 
programların saatine göre akşamdan sonraki hayatını ayarlamak zorunda kalan 
insan, televizyonun kölesi olmuyor mu? Amerika, ta uzaklardan kovboycasına 
attığı Hollywood marka kementleriyle, dünyanın öteki ucundaki, evinde veya 
sinemada koltuğuna yaslanmış insanı esir mi alıyor dersiniz? Nelerin tutsağı 
olduğumuz nelersiz yapamayacağımızı düşünerek, alışkanlıklarımızı, evimizi, 
işimizi, giysilerimizi, yiyip içtiklerimizi, kafa ve gönlüümüzü bu anlayışla 
gözden geçirerek değerlendirebiliriz. Tabii bunu değerlendirebilmek için de 
özgür bir terazi gerek. 
Bütün bunların yanında, bir de 
madalyonun diğer tarafına göz atalım: Günümüzde özgürlük de bir put, bir efendi 
haline gelmiş; insan da, özgürlüğün kölesi! Şâir de öyle diyor ya: "Ne efsunkâr 
imişsin âh ey dîdâr-ı hürriyet / Esîr-i aşkın olduk, gerçi kurtulduk esâretten." 
Günümüzde ?özgürlük? denen şey; çoğu insan açısından nefse, arzu ve hevâya 
köleliğin adından başka bir şey değil! Hiçbir şeyi beğenmeyen, kendinden başka 
adam tanımayan, herkesi eleştiri kılıcıyla doğrayan, isyankâr, büyüklere saygı, 
ana-babaya hürmet, dinî ahlâk... tanımayan ukalâ gencin bütün bunları ne adına 
yaptığını sorarsanız, cevap tek kelimedir: Özgürlük! Günümüzde, özgürlük putunun 
kulu olan gençlere göre, bağımsızlık ve özgürlük demek, kural ve sınır 
tanımamak, özellikle de İlâhî hududu çiğnemek demektir, nefse/hevâya bağımlılık 
demeye gelmektedir. Söz veya davranışla ?Allah'a kulluk? eleştiriliyor; nefse 
kul olanlar tarafından, nefse ve daha birçok şeye... Allah'ın kulu anlamında 
?abdullah? olamayanlar, abd-i abd veya daha çirkini, abd-i ABD oluyor. Allah'ın 
kulu olmak yerine, emir kulu olmayı tercih ediyor. Bir kulun kula kulluk yapması 
kadar kulu alçaltan şey yoksa; sadece Rabbe kulluk kadar yücelten bir şey de 
yoktur. 
Bireyin özgürlüğü, öncelikle 
beynin özgürlüğüyle sağlanır. Önyargılarının, hevâsının, düzenin, âdet ve 
alışkanlıkların sağlıklı düşünceye prangalar vurduğu durumda özgürlük, köleliğin 
maskeli halidir ancak. Giyeceği bir kıyafeti ta Paris'teki modacıların 
yönlendirdiği, onların izni olmadan giyeceği elbiseyi bile seçemeyen bir kadın, 
ne kadar özgür olabilir? 
Aslında, insan için mutlak 
özgürlük yoktur. Sınırsız hürriyet isteği, insanlıktan çıkma arzusu demektir. 
İstediği yerde anırmak ve istediği yere pislemek özgürlüğü ancak eşeklere 
aittir, onlara özenen kişi ancak bu tür bir hürriyet hasreti çeker. İnsanî 
hürriyet, başka insanların hürriyetlerinin başladığı yere kadardır denilir ama, 
öncelikle "Rabbinin çizdiği sınırlar kadardır" hükmü unutulur. Bu ölçü 
olmayınca, özgürlük istekleri çatışınca hakem kim olacaktır? Sözgelimi, 
günümüzde kadınların istediği gibi açılıp saçılma özgürlüğü, erkekleri tahrik 
edecek şekilde sokağa çıkma hürriyetleri vardır. Peki, müslüman bir erkeğin 
günaha girmeden sokağa çıkma hürriyeti ne olacak? Hangisinin özgürlüğü, diğerini 
sınırlayacak, kim, kimin lehine kendi özgürlüğünden vazgeçecek? Bu, sadece, 
sokakta ve yalnız gözleri korumakla sınırlı değil elbet, gayri İslâmî tüm 
ortamlar için sorunun özü bu; kime göre hürriyet, kime ve ne özgürlüğü? 
Allah'ın hükmünün hakem 
olmadığı bir ortamda, müslümanın müslümanca yaşama hürriyeti elinden alınmış, 
ona zulmedilmiş olmaktadır. Kâfirin de elbette cehenneme gitme özgürlüğü vardır, 
dilediği gibi inanma ve yaşama hakkına sahiptir, ama başkalarını ifsâd etmediği, 
bireysel fesâdını topluma taşımadığı müddetçe. Fesadın pis bir mikrop gibi 
başkalarına yayılması, "fitne"nin ortaya çıkması demektir. Müslümanlar böyle bir 
ortama giden yolları tıkayacaklar, tıkamaya çalıştıkları halde veya kendi 
inisiyatifleri dışında oluşup büyüyen toplumsal fesat/fitne yayıldıysa, bunu 
kaldırmak için savaşacaklardır: "Fitne tamamen yok edilinceye ve din de 
(kulluk da) yalnız Allah için oluncaya kadar savaşın. Şayet vazgeçerlerse 
zâlimlerden başkasına düşmanlık ve saldırı yoktur." (2/Bakara, 193) 
 
Hükümdara: "Senin kölesi 
olduğun şehvet, mide, öfke, hırs... gibi şeyler, benim kölemdir; sen benim 
kölemin kölesi, ben de senin efendinin efendisiyim" diyebilen ve onun ihsânına 
ihtiyaç duymayan kişi mi, yoksa hükümdar mı daha özgürdür? Kul-köle, sahibinin 
istediğini ve emrettiğini yapar. Onun sahibi varken, kendi arzusu, isteği olmaz. 
Başka tüm kullukları reddedip sadece Allah'a kulluk yapma bilincinde olan mü'min 
de, irâdesini Allah'ın hükmüyle sınırlamalı, O'nun tâyin ettiği alan içinde 
hürriyetini kullanmalıdır. "Allah ve Rasûlü bir işe hüküm verdiği zaman, 
mü'min bir erkek ve mü'min bir kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı 
yoktur. Kim Allah ve Rasûlüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur." 
(33/Ahzâb, 36) 
?Münâfığa ?seyyid/efendi' 
demeyin. Çünkü o sizin efendiniz olursa, Aziz ve Celil olan Rabbinizi 
gazaplandırmış olursunuz.? (Buhârî, Edebu'l-Müfred, II, hadis no: 760) 
 
Müslümanların çoğunluğunun 
ictihadına göre, savaş esirleri konusunda, İslâm'ın ve müslümanların maslahatına 
ise, savaş esirlerinin köleleştirilip gâzilere dağıtılmasını imam veya vekili 
uygun görebilir. Tarihte müslümanların kölelik uygulaması, kaynak itibarıyla 
esir kamplarının alternatifi olarak değerlendirilmelidir. Önce, 
unutulmamalıdır ki, köleliği icad eden ve onu ilk uygulayanlar müslümanlar 
değildir. Din, köleliğin koruyucusu ve devam ettiricisi değildir. Kölelik, 
devletlerin savaşlar münâsebetiyle oluşturduğu bir kurumdur. Şimdi düşünelim. 
Bir savaş oldu. Müslümanlar esir aldı ve onlardan esir aldılar. Esirlere 
yapılacak muâmele seçeneklerini sayalım: a- Esirlerin hepsini öldürmek, b- Esir 
kampları, c- Kendi memleketlerine serbestçe dönmelerini sağlamak, d- Ganimet 
olarak gâzilere dağıtmak. e- Mübâdele, yani esirleri karşılıklı olarak 
değiştirmek. Son şık, o devirlerde istisnâlar dışında uygulanmıyordu. Ayrıca, 
kölelik yadırganmıyor, kimse onu çirkin bir şey saymıyor ve savaşa katılan 
kimse, ölümü göze aldığı gibi köleliği de ihtimal olarak görüyordu. 
İslâm, Peygamber zamanındaki 
sosyal, psikolojik zorunluluk dolayısıyla kölelik konusunu iki merhalede ele 
aldı. İlk merhale; köleliği ıslah, kölenin de insan olduğu zihniyetini herkese 
kabul etttirmek ve rûhî hürleştirme. İkinci merhale, ideal olan durum ki, tüm 
köleleri ve tüm insanları hürleştirme, Allah'tan başkasına kulluk yapılmasına 
engel olma aşaması. Tarihteki müslümanların kabahati, birinci merhale konusunda 
çok az olmakla birlikte, esas olarak, ikinci aşamaya geçmeyi çok geciktirmek 
olmuştur. 
Aslında dünyanın birçok yerinde 
tutsaklar köle gibi çalıştırılır. Birinci ve İkinci Dünya Savaşları süresince 
esir kamplarının durumu, oralardaki vahşet hâlâ unutulmamıştır. Uzağa gitmeğe 
hâcet yok. Ağır sıklet güreşçisiyle küçücük bir çocuğun güreşi şeklindeki, 
Amerika'nın Afganistan'daki rezilce ve alçakça gâlibiyetinden sonra Afgan 
esirlerini alıp götürdüğü esir kampında insanlık dışı durumları gözümüzün önüne 
getirelim ve bunu asr-ı saâdetteki kölelerin haklarıyla ve onlara yapılanlarla 
karşılaştıralım. İsrail adı verilen Ortadoğudaki vampirin işgal ettiği yerlerde 
tutukladığı Filistin'li müslümanlara esir kamplarında, tutukevlerinde neler 
yaptığını düşünelim; bunu müslümanların kölelerine yapmak zorunda olduğu Kur'anî 
prensiplerle ve Sünnetteki uygulamalarla mukayese edelim. Ne çabuk unuttuk, daha 
dün Saraybosna'da, Sırpların ve Hırvatların, müslüman esirleri aylarca esir 
kamplarında aç ve susuz bırakmaları, işkence altında ezmeleri, döverek, 
boğazlayarak öldürmeleri, kadınların ırzına geçmeleri bütün dünyanın gözleri 
önünde cereyan etmiştir. ?Allah'tan korkan, kul hakkını bilen ve zulmün her 
çeşidinin haram olduğu bilincinde olan bir müslümanın kölesi olmayı mı, yoksa 
esir kamplarında günümüzde bile sürdürülen uygulamayı mı, hangisini tercih 
edersin?? diye savaştan mağlup olarak çıkan esirlere sorup anket yapalım, sonuç 
ne çıkar dersiniz? Köleliği şeklen kaldırmak yetmiyor, savaş esirlerine 
alternatifler getirmek ve köleliğin her çeşidine, her ne ad verilirse verilsin 
karşı çıkıp modern köleliğin kaynaklarını da kurutmak gerekiyor. 
Görüldüğü gibi müslümanların 
işi hayli zor. Görünmeyen zincirleri kırmak, işgal altındaki beynini ve gönlünü 
öncelikle kurtarmak, köleleştirilen çoluk çocuğunu, müslümanları ve tüm 
insanları Allah'a kulluğun dışında tüm tutsaklıklardan kurtaracak çalışmalar 
yapmak... Öyleyse hâlâ ne diye gündelik işlerle oyalanıyorsunuz? İşiniz, 
okulunuz mu var? İşinizin mi kölesisiniz ki, bu mâzerete sığınıyorsunuz? Haydi 
içinizdeki ve dışınızdaki, kendinizdeki ve çevrenizdeki, müslümanlardaki ve 
diğer mazlumlardaki zincirleri kırmak için çalışmaya. 
Allah'ın dışındaki tüm kulluk 
ve bağlardan arınmaya ve tüm esâret zincirlerinden kurtulmaya çalışanlara selâm 
olsun! 
"Hiç kimse, diğer bir kimsenin 
kulu değildir." (Hz. Ali) 
"Allah, hürriyeti ancak onu 
sevenlere ve onu korumaya ve savunmaya hazır olanlara verir." 
"Allah bize hayatı verirken, 
hürriyeti de verdi." 
"Allah, dilsiz hayvanlara bile 
özgürlük vermiştir." 
"Allah özgürlüğü, kişi de 
tutsaklığı yaratmıştır." 
"Allah, özgürlüğü ancak onu 
arayanlara verir." 
"Özgürlük, başkalarından el 
çekmek değil, onlara el uzatmaktır." 
"Özgürlüğünden vazgeçen kimse, 
insanlıktan, hak ve görevlerinden vazgeçmiş demektir." 
"Hürriyetin en yüksek hazzı 
Allah'a kulluktadır." 
"Özgürlük, evet özgürlük ama, 
İlâhî sınırlara kadar." 
?Müslüman, inancının hâkim 
olmadığı yerde kölesin!? 
"Hevâî/nefsî özgürlük, 
(b)alıklar için, oltanın ucundaki yemden yararlanma isteğidir." 
"Özgür olmayıp kendisini özgür 
sanan kimseden başka tutsak/köle kalmamıştır." 
"Ruhunda kölelik olan 'taht'a 
çıksa da yine köledir." 
"Köleliğin en kötüsü, nefsine 
köle olmaktır." 
"Koyunu kurdun elinden kurtaran 
çoban, koyuna göre kurtarıcı, kurda göre ise özgürlüğüne engel olan bir 
kimsedir. Demek ki, koyun ile kurdun özgürlük deyince söylemek istedikleri 
şeyler birbirlerinden değişiktir." 
"Özgürlük ağacı, ancak 
şehitlerin kanları ile sulandıkları vakit büyür" 
"Özgürlük ağacı, arada sırada, 
zorba ve zâlimlerin kanıyla sulanmalıdır. Çünkü bu onun doğal gübresidir." 
"Ey Hürriyet! Ey Hürriyet! 
Adına ne cinâyetler işleniyor." 
"Hürriyeti hakkıyla anlamayan, 
er geç onu kötüye kullanır." 
"Mantıksız ve erdemsiz hürriyet 
nedir? Kötülüklerin en büyüğü." 
"Bir adamın kendi hürriyetini 
başkasına devretmesine müsâade etmek, hürriyet değildir." 
"Düşüncesini anlatmak hürriyeti 
olmadımı, insanlarda hürriyet yok demektir." 
"Hürriyetin, hakkın korundukça 
insansın." 
"Kendi selâmeti için 
hürriyetten vazgeçmek isteyenler, ne selâmeti, ne de hürriyeti hak etmişlerdir. 
"İsteyeni arttıkça, özgürlüğün 
bedeli düşer." 
"Özgürlük istemiyoruz, 
özgürlükler istiyoruz!" 
"İnsan özgür olmadan mutlu 
olamaz." 
"İnsan, yaşamayı ve yaşamamayı 
aynı şey diye kabul ettiği zaman hürriyete kavuşur." 
"İnsanlar, ancak tutkularına 
gem vurabilecekleri oranda özgürlüğe hak kazanırlar." 
"İnsanları tam bir hürriyete 
kavuşturmayan ezelî ve ebedî iki zorba kuvvet vardır: İhtiyaç ve alışkanlık." 
"İnsanın hürriyeti, komşusunun 
(kardeşinin) hürriyetinin başladığı yerde biter." 
"Müslümanın hürriyeti, Rabbinin 
çizdiği isınır içindeki çok geniş alandadır." 
"Kuşların özgürlüğü bir yem 
boyudur." 
"Tek başına (sadece nefsiyle) 
kumanda etmek, bir köleliktir aslında." 
"İnsanlar köleyseler bu, 
onların kendi hak ve güçlerini bilmemelerindendir." 
"Köle, düşüncesini söyleyemeyen 
adamdır." 
"Köleliğin beteri, kendinin 
kölesi olmak değil midir?" 
"Başkalarının özgürlüğünü 
tanımayanlar, özgürlüğe lâyık değildirler." 
"Başkalarına da vermeden sahip 
olamayacağımız tek şey, özgürlüktür." 
"Başkasının kölesi olmayan ve 
başkasını kendine köle etme hırsına kapılmayan bir kimseye ne mutlu!" 
"Köle olmayan var mı bu 
dünyada?" 
"Şeytana köle olmak, bir kadına 
köle olmaktan daha ehvendir." 
"Kölelik insanı alçaltır, 
alçaltır, o kadar ki ona köleliği sevdirir." 
"Köle, kanaati nisbetinde 
hürdür. Hür adam ise tamahı/hırsı nisbetinde köledir." 
"Asil bir ruh için başını 
boyunduruğa uzatmakla balta önünde eğmek arasında fark olmamalıdır." 
"İnsanlara boyun eğdirmek 
isteyenin kulağı sağırdır." 
"Hiçbir şey insan hayal gücü 
kadar hür değildir." 
"En hür insan bile efendisiz 
değildir." 
"Nefsinden ferâgat etmeyen, 
gerçek hürriyete kavuşamaz." 
"Cesâret yoksa, esâret var 
demektir." 
"Kendisi için olduğu kadar, 
hasımları için de hürriyet hakkını istemeyen ve kabul etmeyen bir kimse hür 
olmaya lâyık değildir." 
"Hürriyet, bir kişinin değil, 
herkesin hakkıdır." 
"Herkes için eşit hak olan 
hürriyet, bir şahsa âit kalamaz. Hürriyetin sınırı, başkalarınınki ile tahdit 
edilir." 
"İslâm hukukunda köle almak, 
köle olmaktır." (Ahmed Cevdet Paşa) 
"Özgürlük yok olunca, bir ülke 
kalır, ama artık bir vatan yoktur." 
"Bir şahıs için sıhhat ne ise, 
toplum için de hürriyet odur. Eğer insan, sıhhatini kaybederse dünyada hiçbir 
zevk onu tatmin etmez. Şayet cemiyet de hürriyetini kaybederse zaafa uğrar ve 
saâdet yüzü görmez." 
"Özgürlüğü elinden alınmış bir 
ulus, ne kadar zengin ve rahat olursa olsun, uygar insanlık gözünde bir uşaktan 
daha aşağıdır." 
"Hürriyete karşı güveni 
kalmayan bir toplum derhal yıkılır." 
"Hürriyetten vazgeçmek bir 
suçtur." 
"En güzel hürriyet rüyası 
hapiste görülür." 
"Düşünceye gem vurmak, zihne 
gem vurmak demektir; bu ise, rüzgârı zaptetmekten de zordur." 
"Hürriyet verilmez, alınır." 
"Hürriyet, hiçbir vakit 
hapsedilemez, hatta o tazyike uğradığı oranda genişler." 
"Hürriyet, ancak hürriyetini 
her gün yeniden kazanan insana lâyıktır." 
"Hür insanın vücudu esir 
edilebilir, ama ruhu yakalanamaz." 
"Hür insan, mahpus olabilir, 
fakat asla esir olamaz." 
"İnsan hür olmadan huzurlu ve 
mutlu olamaz." 
"Hürriyetsiz dünya, kuru bir 
makineye benzer." 
"Hürriyetsiz ahlâk mevcut 
olmayacağından, onsuz vazife ve mes'ûliyet de olamaz." 
"İnsanlar ancak 
alışkanlıklarına gem vurabilecekleri nisbette hürriyete hak kazanırlar." 
"Özgürlüğü olmayan adamın 
davranışları, kendi davranışları değildir." 
"İnsanlar hür oldular, ama yine 
abdullahtırlar (Allah'ın kuludurlar)." 
"Ekmeksiz yaşarım, hürriyetsiz 
yaşayamam." 
"Hürriyet, hayat makinesinin 
buharıdır." 
"Hürriyetin şânı odur ki, 
kendine de, başkasına da zararı dokunmasın." 
"Tam ve mükemmel hürriyet, 
kişinin Firavunlaşmaması ve başkasının hürriyeti ile alay etmemesidir." 
"Hürriyet odur ki, İlâhî ve 
evrensel adâlet kanunu ve edebe dâvet dışında hiç kimse, kimseye tahakküm 
etmesin. Herkesin hukuku korunsun, herkes meşrû hareketinde şahlar kadar serbest 
olsun." 
"Şeriat dâiresi dışındaki 
özgürlük, ya istibdat/tahakküm ya nefse esirlik veya da canavarcasına hayvanlık 
ya da vahşettir." 
"Nâzenin hürriyetin, Şeriat 
âdabıyla terbiye edilmesi gerekir. Yoksa sefâhet ve rezillikteki özgürlük, 
hürriyet değil; hayvanlıktır. Terbiyesiz özgürlük şeytanın tahakkümüdür, nefs-i 
emmâreye esir olmaktır." 
"Mü'min, gerçek anlamda hürdür. 
Yaratıcıya kul ve hizmetçi olan, halka tezellüle tenezzül etmez. İnsanda iman ne 
kadar kuvvetli olursa, hüriyyeti de o kadar büyür. Ama mutlak hürriyet (sınırsız 
özgürlük), sınırsız vahşettir, hayvanlıktır. Özgürlükleri sınırlamak, insanlık 
açısından zarûrîdir. Vicdan bağıyla, İslâmî hükümlerle kayıtlanan özgürlük de 
olgunluktur." 
"Câhil halk, avamdan insanlar, 
sınırsız özgür olsa, tüm şartlardan uzak sonsuz serbest olsa, sefih ve itaatsiz 
olur; (hem kendilerine ve hem de topluma sınırsız zararları dokunur)." 
"Bazı lâubâlîler (gerçek 
anlamda) özgürce yaşamak istemediklerinden, nefs-i emmârenin tahakkümüne ve 
rezilce esâretinin altına girmek istiyorlar." 
"İslâmî özgürlük, Cenâb-ı 
Hakk'ın Rahmân ve Rahîm tecellîsiyle bir ihsânıdır ve imanın bir hassasıdır." 
"Haklı hürriyetten hakkıyla 
istifâde etmek, imandan yardım almakla olur. Zira tüm yaratıkların teslimiyetle 
kulluk ettikleri Yaratıcı'ya kul ve hizmetkâr olanın, halka kulluğa tenezzül 
etmeyeceği kesindir." 
"Mü'min, Allah'ın kendine 
tanıdığı meşrû hürriyet ve serbestliğinin, hiçbir keyfî kanunla 
sınırlandırılmasını kabul edemez." 
"Özgürlükleri üretmek yetmez, 
paylaşmak gerekir." 
"Hürriyet, hürriyetin ne 
olduğunu bilmeyenin hakkı değildir." 
"Hürriyet, Eşitlik, Kardeşlik!" 
(Fransız İhtilâli Sloganlarının En Meşhuru) 
"Aşk esirleri fidye ile 
esâretten kurtulamazlar." 
"Özgürlüğünden geçmek, insan 
olma niteliğinden, insanlık haklarından, hatta ödevlerinden geçmektir." 
"Ba'zan sana ağlanırsa ba'zan 
gülünür; / Uğrunda ömürler, ortasından bölünür... 
Dünyada sevincin yaşanır, 
Hürriyet / Ve senin için ölünür!" 
"Hür olmak eğer ister isen, 
olma cihanın 
Zevkında, safâsında, gamında, 
kederinde." 
"Ezizim ne hazeldir / Ne 
güldür, ne hazeldir. 
Beyin köleliğinden / İtin damı 
gözeldir." (Azerbaycan halk bayatısı) 
"Bir bende ki âzad ola elbet 
olur şâd 
Amma ki Senin benden olan olur 
şâd" 
"Bir başıma kalsam şehe, 
sultâna kul olmam. 
Vîran kalası hânede evlâd u 
iyâl var." 
 "Ne efsunkâr imişsin âh ey 
dîdâr-ı 
hürriyet 
 
Esîr-i aşkın olduk, gerçi 
kurtulduk esâretten." 
"Kimsenin lûtfuna olma tâlib / 
Bedeli cevher-i hürriyettir." 
"İnsan esirliği, / Memleketlere 
sığmaz. 
Millet esirliği / Yeryüzüne." 
 




 e-posta adresimize mail atabilirsiniz.
 e-posta adresimize mail atabilirsiniz.