Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular
4) Anlaşma Üzerine Köle Verme
4 
 
4) Anlaşma Üzerine Köle Verme: 
 
 
Meselâ, 1764 yılında 
Gürcüler'in bir bölümünü oluşturan ve Türkler'in ?Açıkbaşlar? dedikleri İmerler, 
Bâb-ı âlî'ye her yıl üç yüz kese vergi verecek ve sayısını Ahıska paşasının ya 
da Çıldır vâlisinin tespit edeceği miktarda esir göndereceklerdi.?[1] 
 
İslâmiyet, köleliği ancak kendi 
kendini yok etme yeterliliğine sahip bir formülle tanımlamıştır. Bu formülün 
başlıca özellikleri, köleliği besleyen kaynakları daraltması, bunların ancak 
belirli bir süre için kalmalarına müsâade etmesi ve âzâd etme kapılarını da en 
geniş şekliyle açmasıdır. Böylece kölelik sistemini, akış yollarının çoğaldığı 
ve suyunu almış olduğu asıl kaynağının da kesildiği eski, küçük bir nehre 
benzetmek mümkündür ki, böyle bir nehrin kurumağa mahkûm olduğu açık bir 
gerçektir.[2] 
İlk asırda, müslümanların gücü 
arttığı ve dünya devleti olduğu ilk anda, Kur'an'ın öngördüğü, İslâm devletinin 
de doğal görevi olan hürriyet için, kölesiz ve sınıfsız bir hayat için altyapı 
oluşturulup sosyal ve ekonomik tedbirler alınarak, köleliğin her çeşidiyle ve 
tümüyle kaldırdığı ilân edilmeli, Peygamber'in Vedâ Haccındaki İnsan hakları 
bildirisi, son şeklini bulmalıydı. Artık tedric ilkesine göre şartlar oluştuğu 
ve kesin yasağı uygulamanın zamanı geldiği gerçek halifeler ve Kur'an ve Sünnet 
çizgisindeki âlimler tarafından değerlendirilmeliydi. Böylece, köleliğin tümüyle 
kaldırılmasının ilânı bütün dünyada yankısını bulacak, ezilen ve köleleştirilen 
tüm dünya insanı İslâm'ı kurtarıcı olarak bilecekti. Kur'an'a ve Sünnete rağmen, 
müslümanlar köleci ve zâlim Batı ülkeleri ve Amerika tarafından köleliği şeklen 
kaldırmaya zorlanmayacaklar, onlar yalancı kahramanlığa soyunamayacaklardı. 
Osmanlıların köleliği, Batının zoruyla kaldırması, onların dayatmasıyla 
kölelikten vazgeçmek zorunda kalması, yoksa kimbilir daha ne kadar sürdürecek 
olmaları, müslüman bilginler ve yöneticiler ve kölelikten yararlananlar için çok 
acı bir durumdur, büyük bir lekedir. Allah'a kul olamayanlar, sadece Allah'a kul 
olduğunu iddia edenlere, kulları kul edinmenin kötülüğünü anlatacaklar... 
İslâm, başından beri 
kölecilerin değil, kölelerin yanında yer aldı, onlara sahip çıktı. Başta Hz. Ebû 
Bekir olmak üzere ilk müslümanlar, onları özgürleştirmek için büyük 
fedâkârlıklarda bulundu. Tevhid dini İslâm, insanın insana kulluğuna son vermeyi 
temel prensiplerinden biri olarak ilân etti. Böylece kısa zamanda köleliğin 
temellerini sarstı ve sonunda tam olarak çökertti. 
 Kur'an'da insanların 
birbirini ezmesi, tahakküm etmesi, zulmetmek bir tarafa, zâlimlere en küçük 
çapta meyledilmesi, Allah'ın kulları arasında takvâdan başka üstünlük yolları 
aranması, toplumun sınıflara ayrılması şiddetle kınanmış, önemli günahlar olarak 
sayılmıştır. Bütün bunlar, şeytanî bir özellik olan istikbâr kavramıyla izah 
edilmiş, müstekbirler şiddetle kınanmıştır. Köleliğin kabulü ezilen sınıfın 
kabulü demektir. Ezilen ve hor görülen insanın varlığı, ister istemez ezen 
müstekbir karakteri de oluşturacaktır. Halbuki dinimiz, böyle bir yolu tıkayacak 
nice tedbirler almış, bunlara müsâade etmemiş, insanları bunlara karşı 
uyarmıştır. 
Osmanlılar tarafından, 
hıristiyan vatandaşlardan sulh zamanlarında saray hizmetleri ve yeniçeri 
ocağında kullanılmak üzere devşirilen, anne ve babalarından zorla alınan çocuk 
ve gençlerden oluşturulan sistemin, yani devşirmeliğin Kur'an ve Sünnette 
yerinin olmadığı, kapıkulu ulemâsının gündemine bile hiç girmemiş olmalıdır. 
"Allah Teâlâ buyurdu ki: Hür 
bir insanı köle yapıp satan kimsenin, kıyâmette hasmı Ben olurum." (Buhârî, 
Büyû' 106, İcâre 10, 12, 15; İbn Mâce, Ruhûn 4; Ahmed bin Hanbel, II/292, 358, 
III-143, IV/274) 
 Eski çağlar câhiliyyesinde 
Doğunun ve Roma'nın sefâhat ortamında rastlanan iğdiş edilmiş köleler, 
Ortaçağlarda Abbasîlerde ve Memlûk saraylarında da aynen ortaya çıkmıştır Daha 
sonra iyice kurumlaşıp adına Harem ağası denilen ve önemli vazife sahibi olup 
erkekliği yok edilmiş bulunan çoğu Habeşî ve zenci olan harem ağaları, Osmanlı 
saraylarının vazgeçilmezleri arasına girmiştir. Bu câhiliyye âdetini aynen 
uygulayan ve insanlık onuruyla bağdaşmayacak biçimde yaratılışı değiştirip 
fıtrata müdâhale eden padişah ve vezirlerin Kur'an'ın kısas emri ve Rasûl'ün 
hadisi gereği iğdiş edilmesi gerekiyordu. Sadece bunları değil, atalar yolunu 
kutsayan, onların tüm yaptıklarında hikmetler arayan, Osmanlıya toz kondurmayan 
günümüzdeki fanatiklerin/hayranların da, kardeşlerine uygun gördükleri bu sistem 
kendilerine uygulansın isterler mi acaba? ?Kölesini öldüreni öldürürüz; onun 
burnunu, kulağını kesenin burnunu, kulağını keseriz ve onu iğdiş edeni iğdiş 
ederiz.? (Buhârî, İlim 39, Cihad 17, Diyât 24, 31; Ebû Dâvud, Diyât 7, 11, 
147, hadis no: 4515-4518; Tirmizî, Diyât 18, hadis no: 1414; Nesâî, Kasâme 9), 
?Kötü muâmele sahibi cennete giremez!? (Tirmizî, Birr 29, hadis no: 
1947), "Mülkiyeti altında bulunan (köle ve câriye)lere kötü muâmele eden 
kimse cennete girmeyecektir... Onlara çocuklarınıza verdiğiniz değer gibi değer 
verin ve yediklerinizden yedirin... Onlar namaz kıldığı zaman artık o senin 
kardeşindir." (Kütüb-i Sitte Terc. ve Şerhi, c. 17, s. 477, hadis no: 1111 
-3691- (7098), Ali İbn Ebî Tâlib (r.a.) anlatıyor: "Rasûlullah (s.a.s.)'ın 
ölmezden önce söylediği en son sözü: ?Namaz, namaz! Ellerinizin sahip olduğu 
köleler hususunda Allah'tan korkun!? oldu." (Ebû Dâvud, Edeb 133, hadis no: 
5156; İbn Mâce, Vesâyâ 1, hadis no: 2698) 
İslâm inancına göre insan 
yaratıkların en fazîletlisi, en saygıdeğer olanıdır. ?Biz, gerçekten, 
insanoğlunu şan ve şeref (mükerrem) sahibi kıldık.Onları, (çeşitli nakil 
vâsıtalarıyla) karada ve denizde taşıdık; kendilerine güzel güzel rızıklar 
verdir; yine onları, yarattıklarımızın birçoğundan cidden üstün kıldık.? 
(17/İsrâ, 70), ?Biz insanı en güzel biçimde (ahsen-i takvîm) yarattık.? 
(95/Tîn, 4), ?Hatırla ki; Rabbin meleklere, ?Ben yeryüzünde bir halîfe 
yaratacağım' dedi...? (2/Bakara, 30), "Allah Teâlâ buyurdu ki: Hür bir 
insanı köle yapıp satan kimsenin, kıyâmette hasmı Ben olurum." (Buhârî, Büyû' 
106, İcâre 10, 12, 15; İbn Mâce, Ruhûn 4; Ahmed bin Hanbel, II/292, 358, III-143, 
IV/274) 
Müslüman bir câriyeye veya 
köleye revâ görülen, yani bir müslümanın din kardeşine uygun gördüğü şeylere bir 
bakın hele... Gayri müslim bir köle ve câriye, bu şartlarla nasıl ve ne şekilde 
müslüman olacaktır? Savaşa katılmadığı, müslümanlarla savaşmadığı halde, elinden 
zorla çocuğu alınan (devşirilen) bir hıristiyan ana ve baba, İslâm'a ve 
müslümanlara hangi gözle ve hangi duygularla bakacaktır? Bir İslâm âliminin 
dâveti, bu uygulamalarla işlevsiz kalmayacak mıdır? Gayri müslim köle, sahibinin 
elinde müslüman oldu; uygulamada bolca görüldüğü şekilde din kardeşi onu köle 
olarak kullanmaya devam mı edecek? Veya zaten satın aldığında müslüman idiyse, 
kardeşini nasıl köle olarak kullanacak? Bir insanı, hele bir müslümanı köle 
olarak kullanmak veya sarayda diğer câriyelere karşı tedbir olsun diye hadım 
etmek... 
Kur'anî prensipleri ve 
Peygamberî tavsiyeleri önemseyen bir müslüman kul, nasıl başka bir kulu kendine 
kul edecektir? ?Mü'minler ancak kardeştir...? (49/Hucurât, 10), ?Ey 
insanlar! Doğrusu Biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve birbirinizle 
tanışmanız için sizi şûbelere ve kabilelere ayırdık. Hiç kuşkusuz, Allah yanında 
en üstün olanınız takvâca en ileri olanınızdır...? (49/Hucurât, 13), 
?Köleleriniz sizin kardeşlerinizdir. Allah onları sizin ellerinizin altına 
(emânet olarak) koymuştur...? (Kütüb-i Sitte Terc. C. 11, s. 552) ?Sizden 
biriniz kendi nefsiniz için arzu ettiğini, kardeşi için de arzu etmedikçe iman 
etmiş olmaz.? (Buhârî, İman 7), "Eğer size âzâsı kesilmiş bir köle emîr 
tâyin edilir de sizi Allah'ın kitabı ile idâre ederse hemen kendisini dinleyip 
itaat edin!" (Müslim, Hacc 311, hadis no: 1298) Ve Rasûlullah'ın, âhirete 
irtihalinden evvel çok net emri: ?Ashâbım! Hastaları ziyâret edin, açları 
doyun, elinizin altındaki köleleri salıverin.? (Buhârî, Et'ıme 1, Cihâd 171, 
Merdâ 4; Ahmed bin Hanbel, IV/299; Dârimî, Siyer 62) 
Fıkhî mirasın, ?Köleliği 
savunan müslümanların tek haklı gibi olduğu gerekçe şudur: ?Kölelik, İslâm'a ve 
müslümanlara karşı savaş suçunun bir cezâsıdır.? Ama, unutuluyor ki, cezâlarda 
adâlet, İslâm'ın temelidir. Aynı suçu işleyenlere aynı cezâ verilir. Karşı 
tarafın esirleriyle değiştirilerek kurtulan veya fidye karşılığı salıverilen, ya 
da Peygamber (s.a.s.) zamanında olduğu ve Kur'an'ın da tavsiye ettiği doğrultuda 
karşılıksız serbest bırakılan benzer savaşçılarla karşılaştırınca adâlet kavramı 
nereye oturacak? Bu köleleştirilen esirin, aynı suçu işlediği halde 
köleleştirilmeyen diğerlerinden fazla olan suçu nedir? Başkalarının (kendi 
devletinin veya müslümanların komutanının) davranışları, onun ceza çekip 
çekmemesini belirliyor. Bu durumda eşitlik ve adâletin uygulanması, nasıl 
oluyor? 
Yine, fıkhî 
mirasın ?Kölelerin çocuklarının da köle olacağı?nı hükme bağlaması da Kur'an 
prensiplerine göre isâbetli değildir. Cezâ, ancak suç işleyene tatbik edilir. 
?...Herkesin kazanacağı yalnız kendisine âittir. Hiçbir suçlu başkasının suçunu 
yüklenmez...? (6/En'âm, 164; 17/İsrâ, 15). Kur'an ve hadislere göre, hiçbir 
şahıs, babası da olsa başka bir kişinin işlemiş olduğu suçtan dolayı sorumlu 
tutulamaz. Kölenin oğlu veya kızı, savaş suçu işlememiştir; dolayısıyla onlar 
hürdür, köleleştirilmeleri Kur'an rûhuna uygun değildir. 
 
 
 
 
 
 
 
 [1] 
 Nihat Engin, Osmanlı Devletinde Kölelik, İFAV Y. İst. 1998, s. 89 vd. 
 (özetlenerek) (Konuyla ilgili birçok belge ve bilgiler için bkz. s. 89-102) 
 
 
 
 [2] 
 Ali Abdülvâhid Vâfi, a.g.m. s. 212




 e-posta adresimize mail atabilirsiniz.
 e-posta adresimize mail atabilirsiniz.