Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular
Kur'an ve Sünnette Ruh
Kur 
 
Kur'an ve 
Sünnette Ruh: 
 
 
 
Allah Teâlâ, Hz. Adem'le başlayan ve 
Hz. Muhammed (s.a.s) ile son bulan vahiy süreci içerisinde insan oğlunu bir çok 
gaybî meselede bilgilendirmiştir. Madde dışı âleme dair bilinen bilgilerden 
sağlıklı ve güvenilir olanı sadece, Allah'ın peygamberleri aracılığıyla 
insanlara ulaştırmış olduğu bilgilerdir. Kur'ân-ı Kerîm'de insanı canlı kılan 
anlamdaki ruhun mahiyeti hakkında hemen hemen hiç bir bilgiye yer verilmemiş 
olmasından hareketle; ilahî hikmetin, ruhun hakikatini, Allah'ın insanoğluna 
vermiş olduğu ve bütün bilginin yanında çok cüz'i kalan malumatın dışında 
tuttuğu söylenebilir. 
 
Kur'ân-ı Kerim'de rûh kelimesi değişik 
bir kaç anlamda kullanılmıştır. 
 
Allah Teâlâ, Hz. Âdem (a.s)'ın 
cesedini topraktan şekillendirdikten sonra ona kendi rûhundan üflemiş ve böylece 
Adem (a.s) hayat kazanmıştır. Yine, insanı ana rahminde yarattıktan sonra, ona 
kendi rûhundan üflemiş ve onu rûh sahibi canlı bir insan haline getirmiştir: 
 
"Her şeyi en güzel şekilde yaratan, 
insanı önce balçıktan vareden sonra insan soyunu adi bir suyun özünden yaratan, 
sonra şekil verip düzelten, ona kendi ruhundan üfleyen... O'dur." 
(es-Secde: 32/7-9) 
 
"Hani bir zaman Rabbin meleklere: "Ben 
balçıktan bir insan yaratacağım; Şeklini tamamlayıp rûhumdan üflediğim zaman 
hemen ona secde edin" demişti." 
(es-Sa'd: 38/71-72)[1] 
 
İsa (a.s)'ın babasız olarak yaratılışı 
anlatılırken de rûh, aynı anlamda kullanılır: 
 
"Irzını koruyan Meryem'i de hatırla. 
Biz ona ruhumuzdan üfledik..." 
(el-Enbiya: 21/91)[2] 
 
İsa (a.s) bundan dolayı rûhullah 
(Allah'ın rûhu) olarak da isimlendirilmiştir.[3] 
 
Yine ruh kelimesi Cebrail (a.s)'ın 
karşılığı olarak kullanılmaktadır. Bu anlamda, "Ruhul-Kudüs" ve "Ruhul-Emin" 
terkipleri ile geçmektedir: 
 
"De ki; "Kur'ân'ı, Ruhul-Kudüs 
(Cebrail), Rabbimin katından hak olarak indirdi" 
 
"...Meryemoğlu İsa'ya da açık 
mucizeler verdik ve onu Ruhu'l-Kudüs ile te'yid ettik." 
(el-Bakara: 2/87, 253); 
 
"Uyarıcılardan olasın diye, bu 
Kur'ân-ı açık bir Arapça lisanıyla senin kalbine, "Ruhul-Emin" (Cebrail) 
indirmiştir." (eş-Şuara: 
26/193-195). 
 
Bazı âyetlerde de rûh kelimesi ile 
Allah, Teâlâ'nın vahyi, yani âyetleri kastedilir: 
 
"Allah meleklerini, vahyi (ruh) ile, 
kullarından dilediğine göndererek..." 
(en-Nahl: 16/2)[4] 
 
Dört âyette rûh, Allah Teâlâ'nın 
emrine bağlanmıştır.[5] 
Rûhu Allah'ın emrine bağlayan ve muhtevasından ruh ile neyin kastedildiği açıkça 
anlaşılmayan; 
 
"Ey Muhammed! Sana ruhtan sorarlar. 
De ki; "Ruh, Rabbimin emrindendir (O'nun bildiği bir iştir) size ancak az bir 
bilgi verilmiştir." 
(el-İsra: 17/85) mealindeki âyet, ruh konusu üzerindeki tartışmaların odak 
noktasını oluşturmaktadır. Müfessirler bu âyette ruhtan Cebrail'in, İsa 
(a.s)'ın, Kur'ân'ın ve Hz. Ali (r.a)'a isnad edilen ve fakat doğruluğu çok 
şüpheli sayılan tuhaf bir yaratık kılığındaki bir meleğin kastedildiği şeklinde 
değişik görüşler ileri sürmüşlerdir. Kelamcıların ve müfessirlerin çoğuna göre 
ise bu âyette sorulan ruh, cesede hayat veren şeydir.[6] 
Görüş sahibi müfessirler, peygamberden, insanı canlı kılan bu ruhun mahiyeti, 
insan bedeninde gördüğü fonksiyonu, cisimle birleşmesinin şekli ve yaşama olan 
bağlantısının sorulduğunu ileri sürmüşler ve işte bu şeyin Allah'tan başka hiç 
bir kimse tarafından bu yönlerinin bilinmediğini kabul etmişlerdir.[7] 
 
Er-Râzî, ruhun; mahiyetinin kadîm 
veya hadis (sonradan yaratılıp yaratılmadığı) olduğu, cesedlerin ölümünden sonra 
bâki mi kaldığı, yoksa onunda fena mı bulduğu; ruhun saadeti ve şekavetinin ne 
olduğu vb. açılarından öğrenilmek istendiğini; Allah Teâlâ'nın da buna cevap 
olarak: "De ki ruh Rabbimin emrindedir" mealindeki âyeti indirdiğini 
söylemektedir.[8] 
Evet, ruhun yaradılışının Allah Teâlâ'nın en büyük fiillerinden biri olduğunu 
ortaya koymakta; insanın, varlığı hakkında kesin bilgisi olmasına rağmen, 
nefsinin hakikatını kavramaktan aciz olduğunu bildirmektedir.[9] 
 
Kelamcılar insan terimi üzerinde 
dururlarken, insan olarak isimlendirilen şeyin cesed mi, ruh mu yahut da her 
ikisi mi olduğu konusunda değişik görüşler ileri sürmüşlerdir. İleri sürülen bir 
takım delillere göre, insan olarak isimlendirilen ve muhatap alınan şeyin 
görünen bu cesed olmadığı; onun ölümüyle yaşamaya devam eden ruhun insan olarak 
adlandırıldığı isbata çalışılmıştır. Nassların kesin olarak ortaya koyduğu gibi 
ruh, cesedin ölümünden sonra yaşamaya devam etmekte; ceza ve mükafat ile muhatap 
olmaktadır. Allah Teâlâ, Kur'ân-ı Kerim'de "Allah yolunda öldürülenlere 
ölüler demeyin; bilakis onlar diridirler; fakat siz farkında değilsiniz" 
(el-Bakara: 2/154) buyurmaktadır. 
 
Rasûlüllah (s.a.s); ?Âllah'ın 
peygamberleri ölmezler. Onlar bir dünyadan ötekine nakledilirler" ve 
"kabir ya Cennet bahçelerinden bir bahçedir ya da Cehennem çukurlarından bir 
çukurdur" buyurmaktadır. Bu ifadeler, insan olarak isimlendirilen varlığın, 
cesedin ölümünden sonra da yaşamaya devam eden ruhun olduğuna delalet 
etmektedir. Yani insan bu cesed ve kalıptan başka bir şeydir.[10] 
 
 
 
 
 
 
 
 
 [1] Ana 
 karnında insan yaratılışının aşamaları ve rûhun ona üfürülüşü hak. ayrıca 
 bk. Buhari, Enbiya: I; Müslim, Kader: 1. 
 
 
 
 
 
 [2] Ayrıca 
 bk. Et-Tahrim: 66/12. 
 
 
 
 
 
 [3] bk. 
 Buharî, Tefsiru Sûre: 2; Tevhid, 19; Müslim, İman: 322; Ahmed b. Hanbel, 
 III, 368. 
 
 
 
 
 
 [4] Ayrıca 
 bk. el-Mü'min: 40/15; eş-Şûra: 42/52. 
 
 
 
 
 
 [5] 
 el-İsra: 17/85; en-Nahl: 16/2; el-Mü'min: 40/15; eş-Şûra: 42/52. 
 
 
 
 
 
 [6] 
 Kurtubî, el-Cami li Ahkâmil-Kur'ân, Beyrut 1966, X, 323-324; Fâhreddin 
 er-Râzî, Tefsirül-Kebir, XXI, 36. 
 
 
 
 
 
 [7] bk. 
 Kurtubî, aynı yer. 
 
 
 
 
 
 [8] 
 er-Râzî, a.g.e., XXI, 37. 
 
 
 
 
 
 [9] 
 Kurtubî, aynı yer. 
 
 
 
 
 
 [10] 
 Râzî, a.g.e., XXI, 41; Ömer Tellioğlu, 
 Şamil İslam Ansiklopedisi: 5/272-273. 




 e-posta adresimize mail atabilirsiniz.
 e-posta adresimize mail atabilirsiniz.