Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular

Ruh; ?Allah'ın Emrindendir.?  Onun Emri İse  ?Ol?  Demesidir

Ruh


Ruh; ?Allah'ın
Emrindendir.? Onun Emri İse ?Ol? Demesidir



Gözlerimizle şâhit olduğumuz mevcut
eşya, kendi irâdeleriyle, kendi kudretleriyle mi yokluktan kurtulup varlık
âlemine geldiler; yoksa bir emirle, bir kudretle mi? Hiç kimse birinci şıkka
?evet? diyemeyeceğine göre, ikinci şık doğru oluyor. Bu emrin mâhiyetine gelince:


Tefsir-i Kebir sahibi Fahreddin Râzi,
?ol!? emri hakkındaki değişik görüş ve te'villeri sıralar ve en kuvvetli
te'vil ve tefsir olarak şunu kaydeder: ?Cenâb-ı Hakk'ın ?ol!? demesinden
maksat, eşyanın yaratılmasında ilâhî kudretin sür'atle nüfuz ettiğini
göstermektir. Bir de bu, Hak Teâlâ'nın eşyayı düşünmeksizin, denemeksizin
yarattığını gösterir.? Risâle-i Nur müellifi Said Nursî de: ?Eşya fenâ ve zevâle
(fâni olmaya ve yok olmaya) gitmiyor; dâire-i kudretten dâire-i ilme geçiyor?
diyor. Gözümüzden kaybolan eşyanın yokluğa gitmeyip Allah'ın ilminde bâkî
kaldığını belirtiyor. Yaratılmadan önce her şey, Allah'ın ilim dairesinde mevcut.
Bu şeylerden hangisinin yaratılmasını irâde buyurursa, onu ilim dairesinden
kudret dairesine geçiriyor; yani var ediyor. İşte ?ol!? emri, ilim
dairesinde mevcut olan bu eşyaya veriliyor. Yani, Allah'ın onları yaratmayı
irâde etmesi ve onların da böylece varlık sahasına çıkışları sanki bir emirle
oluyor. O halde ?kün (ol)!? emri, bir temsildir. ?İlim dairesinden kudret
dairesinegeç? mânâsını ifade eder. ?Kün (ol)!? emriyle ilgili âyet-i
kerîmelerden iki örnek verelim: ?Göklerin ve yerin mübdiidir (onları önceden
hiçbir örneği bulunmaksızın yaratandır).
Bir şeyin olmasını isteyince ona
sadece ?ol!' der, o da oluverir.?
(2/Bakara, 117)

Burada ?ol!? emri, kudretin
hemen faâliyete geçmesi manasına geliyor. Tıpkı ?herşeyin melekûtu, O'nun
elindedir? âyetindeki ?el? tâbirini âlimler, ?kudret? olarak tefsir
ettikleri gibi, bu ?ol!? emrini de yine kudret ve irâde olarak tefsir
etmişler. Ve bundan murat, ?Allah'ın dilediği şeyin hiçbir engel olmaksızın
hemen meydana gelmesidir? demişlerdir.

Diğer bir âyet-i kerîme:
?Doğrusu Allah indinde İsa'nın misali, Adem örneği gibidir. Onu topraktan
yarattı, sonra ?ol!' dedi, o da oluverdi.? (3/Âl-i İmrân, 59) Bu âyet-i
kerîmede geçen ?ol!? emrinin manasına bir derece yaklaşmak için, eşya
hakkındaki şu sınıflandırmayı dikkate almak gerek. Bilindiği gibi eşya iki âleme
ayrılıyor. Birisi ?halk âlemi?, diğeri ise, ?emir âlemi.? Beden, halk âleminden,
ruh ise emir âleminden. Halk âlemi bu hikmet dünyasında safha safha meydana
gelmekte. Tedrîcen, yani kademeli olarak yaratılmakta. Emir âlemi için ise, bu
tarz bir yaratılış sözkonusu değil. O âlemde her şey bir anda vücut buluyor. Ruh,
değişik safhalardan geçip de sonunda o hali almış değil. Doğrudan ruh olarak
yaratılmış. İnsan bedeninde vazife görmeğe başlaması da yine bir anda. Önce
topraktan yaratılan Âdem babamıza, daha sonra ?ol!? emrinin verilmesiyle
oluvermesi, ruhun üflenişine işarettir. Bunun, emir âleminden olduğunu gösterir.
Önceden bedenin yaratılışı gibi bir madde ve müddete ihtiyaç kalmadığını ifade
eder.

Bu âyetler, akla engin bir ufuk
açıyor. Önce topraktan Hz. Âdem (a.s.) yaratılıyor ve sonra ona ?ol!?
emri veriliyor. Bu emirle Hz. Âdem (a.s.)'in topraktan inşâ edilen cesedi ruha,
hayata kavuşuyor. Nitekim bu ?ol!? emrini büyük müfessir Elmalılı, ?canlı
bir mahluk kesil? şeklinde tefsir etmekte. Zira, zaten var olan bir nesneye
yeniden ?ol!? emri verilmesi, onun yeni bir şekle girmesi demek olmalı,
aksi halde bu emre bir anlam vermek mümkün olmaz. Buna göre ?insan bir anda
yaratılıyor? diyebiliriz. Ama, elbisesi dokuz ayda inşâ ediliyor. Diğer
varlıklar da öyle. Çekirdeklerdeki ilâhî şifrenin oluşumu, yarı canlılık gibi
özellikler de ruh gibi bir anda, daha doğrusu zamansız yaratılır, ama çekirdeğin
ağaç olması yıllar sürer.

Şimdi bu âyetin penceresinden
etrafımızdaki sonsuz faâliyetlere bir göz atalım ve ?ol!? emrini onlarda
görelim, okuyalım. Hidrojen ve oksijen bir ?ol!? emriyle su
oluvermişlerdir. İki zıt kutup bir emirle birleşmiş ve bambaşka bir şey
olmuşlardır. Yenilen gıda bir süre sonra insan tohumu olur, yine ?ol!?
emriyle. Bu emir olmasa, yani ilâhî kudret yaratmasa, gıdayı insanın
yapması mümkün mü? Ve rahimde nutfeye yeni bir emir gelir: ?Aleka ol!? Bu emir
ve benzerleri aralıksız tekrarlanır. İlâhî kudret ve irâde o tohumu halden hale
çevirir ve sonunda insan, vücut bulur. Demek ki nutfeye ?insan ol!? denmemiş,
sadece ?aleka ol!? denmiştir. Eğer ?insan ol!? emri verilseydi rahimde o an
bebek teşekkül ederdi. Dünya, hikmet âlemi olduğu için, yaratılış sebepler
tahtında ve kademeli olarak icrâ edilmekte. Ve bu safha safha yaratılışla nice
sanatlar sergilenmekte.

Bir anda insan yapmak, Allah'a ait
bir sanat. Aynı şekilde nutfe yaratmak, onu halden hale çevirmek ve devamlı
yaratma fiilini göstererek sonunda insan haline sokmak da ayrı birer ilâhî sanat.
Bu hikmet dünyasında bu ilâhî sanatların sergilenmesi için ?ol!? emri,
?son şeklini al!? şeklinde değil de; ?bir sonraki tavrına gir!? tarzında
verilmiş oluyor. Emdiğimiz havaya gırtlakta, ağız boşluğunda ve dudakta ayrı
emirler veriliyor ve böylece değişik harfler dökülüyor ağzımızdan. Demek ki
havaya bir emir var, ?ses ol!? diye. Hem de değişik şekillerde. Allah, ağız
fabrikasında havadan ses yaratıyor; yine ?ol!? emriyle. O ses, mübârek
bir kelime ise, Rahmânî bir hakikat terennüm ediyorsa, yeni bir emir alıyor:
?Melek ol. Okunan tesbihlerden, tekbirlerden, hamdlerden, yani bütün mukaddes
kelimelerden melek yaratılıyor. Havaya ?ses ol? diyen, sese de ?melek ol?
diyebilir. Bu emre, bu irâdeye karşı çıkacak kimdir?

Güneşte her an nice emirler... Nâra
emir veriliyor, ?nûr ol!? , ?enerji ol!? Göz fabrikasına giren ışık da benzer
bir emir alıyor: ?Göz nuru ol!? Güzel bir cümle işitiyoruz. O söz aklımızda
bilgi oluyor, yine ?kün/ol!? emriyle. Kalp o sözden hoşlandımı, yeni bir
emir geliyor : ?feyz ol?, ?huşû ol?, ?sevgi ol!? diye... Kısacası kâinat
?kün!? emrinin tecellîleriyle dolu. Toprağa ?çiçek ol? deniliyor; buluta
?yağmur?... Çekirdeğe ?ağaç ol!? emri geliyor, yumurtaya ?civciv?...

Yediğimiz gıda, bedenimizde nice
emirler almakta: Et ol, ilik ol,
kan
ol, kemik ol, sinir ol, saç ol, tırnak ol... gibi. Bir zamanlar maddeleri bir
olan güneş sistemi de benzer emirler almıştı. Dünya ol, Merkür ol, Ay ol...
gibi. ?Kün!? emrine akıl erdiremeyenlerin hayatları bu emrin cilveleriyle
kaynaşmada, ama gaflet bunu görmelerini engelliyor. Bu kadar tecellînin içinde
?ol!? emrinden gâfil olarak yaşayanlar, ömürlerinin sonunda ?öl!? emrini
alırlar. Bu emirle birlikte dünyada akıl erdiremedikleri nice hakikatleri anlar
hale gelirler; ama artık iş işten geçmiş olur.[1]









[1]
Alâaddin Başar, Nurdan
Kelimeler: 45.