Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular

Ruh Göçü (Reenkarnasyon/Tenâsuh)

Ruh Göçü

Ruh Göçü
(Reenkarnasyon/Tenâsuh):

Ölen insanların ruhunun bir hayvan ya
da bir insan bedenine girmesi inancına tenâsuh, batı dillerinde reenkarnasyon
denir. Reenkarnasyon, şahsiyetin temelini oluşturan anlamda bir ruhun bedenden
bedene geçmesi fikridir. Burada ruh, bazen bir hayvan, bazen bir bitki
gövdesinde yeniden doğar. Tekâmülünü tamamlayıp daha üst bir ruhanî varlık
oluncaya kadar bu seyahat devam eder. Eski Mısır'da reenkarnasyon inancı, sadece
Firavunlara özgüydü ve zaman geldiğinde, yarı tanrı kabul edilen Firavun, tekrar
dirilip yeryüzüne dönecekti. Piramitlerin inşası altında yatan düşünce bu idi.
Bu yüzden de o akıl almaz anıt kabirleri, piramitleri inşâ etmişlerdi ve hayata
döndüğünde Firavun aç kalmasın diye, ehramların içlerine gıda yerleştirirlerdi.

Tenâsuh inancı, Hindistan'da
Hinduizm'den doğmuş ve buradan Hint adaları, Tibet, Çin, Kore, Japonya ve eski
Yunan'a yayılmıştır. Bu inanç, Hinduizm (Brahmanizm) ile beraber, Budizm,
Taoizm, Caynizm, Maniheizm gibi Asyanın eski dinlerinde de görülür. Tenâsuh
inancında manevî mükâfat veya ceza, yaptığı kötülük ya da iyiliklerin karşılığı
olarak ruhunun bir hayvan veya bir insan cesedine girerek alçalması ya da
yükselmesidir. Hinduizmde ruhların bir bedenden diğer bedene göçünün başlangıcı
belli değildir. Ruh, daha önce bir bedendeki durumuna göre bir hayvan veya bir
insan, yahut bir tanrı olarak dünyaya gelebilir. Hindulara göre tenâsuh,
yalnızca insana mahsus değildir; tanrılar da ölür ve yeniden başka bir kalıpta
doğabilir.

Tenâsuh inancı Hinduizm'in esasıdır.
Ruhun kalıptan kalıba dolaşması insanı kemale erdirebilir. İnsan ruhu, hayvan
veya beşer bedenlerine girerek çok sayıda varoluşlar yaşadıktan sonra saflaşırsa
bu dünyadan giderek saadete ulaşır ve tanrı Brahma'ya veya kâinatın ruhuna
ulaşabilir. Budizme göre, bir ruh intikali en küçük böcekten insana varıncaya
kadar bütün canlılara şâmil olur. Nirvana adı verilen kurtuluş, insan varlığı
safhasında ruhun bütün arzularını yenerek dünya ile alâkasını kesince meydana
gelir.

Tenâsuh inancı, eski Yunan'da, Kelt ve
İskandinav dinlerinde ve yahudiliğin bazı bâtınî mezheplerinde de görülür.

Bize göre tenâsuh inancı kesinlikle
bâtıldır. Tenâsuh ehli, yeniden dirilmeyi, cennet ve cehennemi inkâr ederler.
Tenâsuha inanmak, imanla ve özellikle âhiret inancıyla bağdaşmaz. Bir insan, bu
dünyada yaptıklarından sorumludur. Sorumlulukta ruhun bedeninin de payı vardır.
Bir insanın ruhu, sadece kendisine ait tek bir beden ve bedenin canı ile iyi
vasıflar veya kötü özellikler kazanır. Tenâsuha inanılmakla tek bir insan, ayrı
ayrı pek çok sayıda hayvan ve insan olarak kabul edilmiş olunur ki, bu
imkânsızdır. Bu inanca göre bir insan ruhunun yüzlerce bedeni olmuş olur. Ceza
ve ödülü bu bedenlerden hangisi alacaktır? Halbuki âhirette her bir insanın
bedeni diriltilecek ve ruhu buna iâde edilecektir. Meselâ, bir insan ruhu yüz
tane insan cesedine girmiş olsa, gerçekte bu cesetlerin tek bir ruhu bulunur,
diğerleri ruhsuz kalmış oldukları için diriltilmez. Hepsi diriltilse, biri ruhlu
olarak diğerleri ruhsuz olarak diriltilmiş olur. Ruhsuz beden ise insan
değildir. Hem ruhun hem de cesetlerin/bedenlerin sorumluluktan payı vardır.
İnsan ruhu, ne bir başka insan bedenine ve ne de bir hayvan bedenine
nakledilemez.[1]

Ruh göçü anlayışı, insanın ölümle
birlikte yok olup gitmekten duyduğu korku ve tedirginliği ortadan kaldırma
hayalinden kaynaklanmaktadır. Reenkarnasyona akılcı bir yaklaşım kazandırabilmek
için iyi kimselere ait ruhların yüce şahsiyetlere, kötü kimselere ait ruhlarınsa
hayvanlara intikal edeceği şeklinde bir yakıştırma yapılmıştır. Esasen, başta
vahiy olmak üzere, varlığın evrensel akışı da, insanın sonsuza dek yaşama
özlemini karşılamak bakımından İslâm'daki âhiret hayatını bir gerçek olarak
ortaya koymaktadır. Dolayısıyla insan, reenkarnasyon gibi bâtıl bir inanışa
iltifat etmeden, vahye ve âhirete yakînen iman eder, İslâm'a tâbi olursa,
hakikati, ölümsüzlüğü, yani âhirette sonsuz yaşayışı kavramış ve iknâ olmuş
olur.[2]

Tenâsuh inancı, mantığa da terstir.
Tenâsuh gerçek olmuş olsaydı, dünyadaki hayvan ve insan nüfusunun artmaması
gerekirdi. Çünkü ruhların sayısı sâbit olacak, bir insan öldüğünde, başka bir
bedende onun ruhu hayat bulacaktı. Böylece sâbit sayıda canlılar mevcut olacak,
ruhlar, sınırlı olduğundan, ölü ile yeni doğumların sayısı hep aynı kalacaktı.
Hayvan ve insan nüfusu, hep belirli sayıda donmuş olacaktı. Kur'an'da nice
âyetler, tenâsuh anlayışını reddeder:

?Onlardan her birine (insana) ölüm
gelip çatınca şöyle diyecektir: ?Rabbım, beni dünyaya geri gönder. Tâ ki ben
kaybettiğim ömrüm karşılığında sâlih/iyi amelde bulunayım.' Hayır, asla! (artık
dünyaya dönülmez). Onun söylediği bu söz, şüphesiz faydasız/boş sözden
ibarettir. Önlerinde ise diriltilip kaldıralacakları güne kadar (dünyaya
döndürülmelerine) bir engel/berzah vardır.?
(23/Mü'minûn, 99-100)

?İnkâr edenlere de cehennem ateşi
vardır. Öldürülmezler ki ölsünler, cehennem azâbı da onlara biraz olsun
hafifletilmez. İşte Biz, küfürde ileri giden her nankörü böyle cezalandırırız.
Onlar orada: ?Rabbımız! Bizi çıkar, (önce) yaptığımızın yerine sâlih amel/iyi
işler yapalım!' diye feryat ederler. Size düşünecek kimsenin düşünebileği kadar
bir ömür vermedik mi? Size uyarıcı da gelmedi mi? (Niçin inanmadınız?) Şimdi
tadın (azabı)! Zâlimlerin yardımcısı yoktur.?
(35/Fâtır, 36-37)

?(Fakat onlar), Onun te'vilinden başka
bir şey beklemiyorlar. Te'vili geldiği (haber verdiği şeyler ortaya çıktığı)
gün, önceden onu unutmuş olanlar derler ki: ?Doğrusu Rabbımızın elçileri gerçeği
getirmişler. Şimdi bizim şefaatçılarımız var mı ki, bize şefaat etsinler veya
(dünyaya) geri döndürülmemiz mümkün mü ki, yapmış olduğumuz amellerden başkasını
yapalım? Onlar cidden kendilerine yazık ettiler ve uydurdukları şeyler (putlar)
de kendilerinden kaybolup gitti.?
(7/A'râf, 53)

?Kim hidâyet yolunu seçerse, bunu
ancak kendi iyiliği için seçmiş olur; kim de doğruluktan saparsa, kendi zararına
sapmış olur. Hiçbir günahkâr, başkasının günah yükünü üstlenmez.?
(17/İsrâ, 15)

?Onların ateşin karşısında durdurulup
?ah, keşke dünyaya geri gönderilsek de bir daha Rabbımızın âyetlerini
yalanlamasak ve mü'minlerden olsak!' dediklerini bir görsen! Hayır! Daha önce
gizlemekte oldukları şeyler (günahlar) kendilerine göründü. Eğer (dünyaya) geri
gönderilseler, yine kendilerine yasak edilen şeylere döneceklerdir. Zira onlar
gerçekten yalancıdırlar. Onlar, ?hayat ancak bu dünyadaki ihayatımızdan
ibarettir; biz, bir daha diriltilecek değiliz' demişlerdi.?
(6/En'âm, 27-29)

?Size âyetlerim okunurdu da, siz
onları yalanlardınız, değil mi? Derler: ?Rabbımız! Azgınlığımız bize üstün
geldi; biz bir sapıklar topluluğu idik. Rabbımız! Bizi buradan çıkar. Eğer bir
daha (ettiklerimize) dönersek, artık belli ki biz zâlim insanlarız.' Buyurur ki:
?Alçaldıkça alçalın orada! Bana karşı konuşmayın artık!?
(23/Mü'minûn, 105-108) (ve bkz.
devamı.)



[1]
Şâmil İslâm Ansiklopedisi,
6/180-182.


[2]
Ferit Aydın, İslâm'da İnanç Sistemi: 321.