Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular
Bir Meş'ale Ki Mevlâ Yaka, Üflemekle Sönmez
Bir Meş 
 
Bir Meş'ale Ki Mevlâ Yaka, Üflemekle Sönmez: 
 
 
Sevgi, verilen bir şey mi, 
kazanılan bir şey mi? Bu soruya ?her ikisi de? biçiminde cevap vermek mümkün. 
İhlâs da öyle değil mi? Kitab'ta her iki anlamıyla birden kullanılır: 
Muhlisîn (ihlâsı kazananlar), muhlasîn (ihlâs verilenler). Elbet sevginin en 
garantilisi Allah tarafından verilen sevgidir. Bu çok çeşitli alanlarda kendini 
gösterir. Meselâ iman konusunda: ?... Fakat Allah size imanı sevdirdi ve onu 
sizin kalplerinizde süsledi ve size küfrü, fıskı ve isyânı çirkin gösterdi. İşte 
doğru yolda olanlar bunlardır.? (49/Hucurât, 7). Sevgi, bu anlamda hidâyetin 
öteki adı olmuştur. Bir şeye sahip olmakla, sahip olunan bir şeyi sevmek 
arasında fark olmalı. İmanı sevmek, imanlı olmaktan öte bir olay olsa gerek. 
İmanı seven biri, onun üzerinde titreyecek, hatırını sürekli hoş tutacak, 
uğrunda büyük fedâkârlıklara katlanacaktır. İmanı sevmek, imanın düşmanları olan 
küfürden, fısktan, isyandan nefret etmeyi gerekli kılıyor. İlkini sevdiren Allah 
bu sonuncusundan da kulunu nefret ettiriyor. Bu durumda nefret de sevginin 
kaçınılmaz unsuru oluyor. 
?Her şey zıddıyla kaim? 
ilkesine göre zaten sevmeyenin nefret etmesi, nefret etmeyenin sevmesi 
düşünülemez. Ancak nefretin meşrûlaşması illetinin ?sevgi? olmasıyla mümkündür. 
Süsleme olayının sevmekle doğrudan ilgili olduğunu bu âyetten anlıyoruz. Obje 
(iman)'yi süsleyip güzelleştirmek yetmiyor, süjenin de güzel olması gerekiyor. 
Daha açık bir deyişle, baktığımız güzel olmalı, fakat bakışımız da güzel olmalı. 
İşte bunun için Allah imanı süsleyip güzelleştirirken bakışı da ihmal etmiyor. 
Yamuk bir bakış eğriyi doğru, doğruyu eğri gösterecektir sahibine. Kötülüklerin 
çirkin gösterildiği bir bakış doğru bir bakış demektir. İşte bunu yapıyor Allah. 
 
İman için sevgiden belirleyici 
olarak söz eden Kur'an, küfür için de aynı ölçüyü koyuyor: ?Küfrü sevmek...? 
?Ey iman edenler! Eğer imana karşı küfrü seviyorlarsa babalarınızı ve 
kardeşlerinizi velîler/dostlar edinmeyin. Sizden kim onları velî tanır, dost 
tutarsa işte zâlimler onlardır.? (9/Tevbe, 23). Çifte standardı tabiat 
haline getiren günümüz insanının yaşadığı vahim çelişkiyi ortaya koyan bu âyet 
gerçekte yaygın bir ikiyüzlülüğe parmak basıyor. İnandığını iddiâ ettiği halde 
imana karşı küfrü sevenlerin, küfrü destekleyenlerin, küfrü savunanların 
baba-kardeş de olsalar, imanı sevenler tarafından velî ve dost edilmemelerini 
tavsiye ediyor. 
Sadece imanı sevip küfrü 
sevmemek yetmiyor, imanlıyı sevmek, kâfiri ve onların dostlarını da sevmemek 
gerekiyor. Onlar isterse inandıklarını iddiâ etsinler, imana ve imanlıya dost 
olamazlar, velî olamazlar. Çünkü imanlı olmak yetmiyor, imanı sevmek de 
gerekiyor. Bu da yetmiyor, onun düşmanları olan inkâr, günah ve Rasûlüne isyanı 
sevmemek gerekiyor; karanlıkla aydınlığı birbirine karıştırmamak gerekiyor. 
Verilen sevgiden söz ediyorduk. 
Daha önce sevgiyi Allah'ın kendinden üflediği ruha benzetmiştim. Bakınız âyete, 
âdetâ O'ndan bir parça olarak söz ediyor sevgiden: ?Gözümün önünde 
büyütülesin diye senin üzerine Benden bir sevgi bıraktım.? (20/Tâhâ, 39). 
Rûhu herkes taşırken sevgi daha özel bir ilişki gerektiriyor ve onu bazıları 
taşıyor. İnsanın erebileceği en büyük saâdet O'ndan bir sevgiyi üzerinde 
taşımasıdır. Sözkonusu bu sevgiyi taşıyacaklarda aranan özellikler, yani O'ndan 
bir sevgi taşımaya lâyık olabilmek şertları şöyle tesbit ediliyor: ?İman eden 
ve sâlih amel işleyenler için Rahmân bir sevgi yaratacak.? (19/Meryem, 96). 
Bir şey dikkatimizi çekiyor; Kur'an'da nerede Allah'ın sevmesinden söz edilse, 
bu âyette olduğu gibi, hemen yanı başında rahmetten, bağıştan söz ediliyor (Bkz. 
11/Hûd, 90; 85/Bürûc, 14). Sevgi Allah'ın rahmet kalemleri içerisinde baş sırayı 
oluşturuyor. Bu nedenle de sevgiden mahrum olmak, rahmetten mahrum olmak 
anlamına geliyor. 
 
Sevgi barıştır, üstelik barışın 
en büyük teminatıdır. Elbette sevginin de bir teminatı olması gerek. İşte 
teminatı da Rabbımız veriyor: ?Ve onların kalplerinin arasını (sevgi ile) 
uzlaştırdı. Sen yeryüzünde bulunan her şeyi verseydin yine onların kalplerinin 
arasında ülfeti oluşturamazdın, fakat Allah onların kalplerinin arasını 
uzlaştırdı.? (8/Enfâl, 63). Gönül ferman dinlemiyor ve sevgi henüz borsalara 
düşmedi. İki insan birbirini kaç para verseniz sever? Ya da seven iki insan 
hangi bedeli ödeyince terkeder bu sevgiyi? Fiyatı nedir kalbin ve onun en soylu 
meyvesi olan sevginin? 
Gönüllere söz geçirecek olan 
sultanlar ve fermanlar değil; yalnızca o gönlün sahibi olan Allah'tır. O'nun bir 
vasfı da ?Mukallibu'l-Kulûb (Kalpleri evirip çeviren)?dir. Eğer o gönüllerde 
sevgi meş'alesini tutuşturmuşsa bir, dünya bir araya gelse söndüremeyecektir o 
meş'aleyi. Şair de öyle demiyor mu: ?Bir şem'a ki Mevlâ yaka, üflemekle sönmez.? 
 



