Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular

İNFÂK..

İNFÂK

İNFÂK

Nafaka verip geçindirme, besleme,
Allah yolunda harcama. Bir terim olarak; gerek hısımlardan ve gerekse diğer
insanlardan yoksul ve muhtaç olanlara para veya maişet yardımı yaparak, onların
geçimini sağlama, demektir. Zarûrî ihtiyaç ve maişet için sarfolunacak paraya ve
azık çeşidine "nafaka" denir. Bir kimsenin kanunen geçindirmek zorunda bulunduğu
kimselere mahkeme kararıyla bağlanan aylık da bu adı alır.

İslâm hukukunda infakın kapsamı
geniştir. Aile reisinin bakmakla yükümlü olduğu kimselere harcama yapmasını
kapsadığı gibi; diğer yoksul ve muhtaçlara yapılan zekât, sadaka ve benzeri
yardımları da anlamı içine alır. Zekât gibi miktarı belirli yardımlaşma
hükümleri gelmeden önce, Ashâb-ı kiram yoksullar için ne kadar harcayacaklarını
bilmiyorlardı.

Muaz b. Cebel ile Sa'lebe Hz.
Peygamber'e "Kölelerimiz ve hısımlarımız var. Bunlara malımızdan ne şekilde ve
ne miktarda harcayalım" diye, şu ayet inmişti: "Ey Muhammed! Sana, hangi şeyi
nafaka vereceklerini sorarlar. De ki: "İhtiyacınızdan artanı verin"(el-Bakara,
2/219). Zekât farz kılınmadan önce, kazanç sahipleri, bu ayete göre, her günkü
kazançlarından kendilerine yetecek kadarını alır, gerisini tasadduk ederlerdi.
Altın, gümüş gibi nakit sahipleri de, bir yıllık geçimini ayırır, geri kalanını
Allah yolunda harcarlardı (ez-Zebîdî, Tecridî Sarîh, Terc. K Miras, Ankara 1978,
XI, 371).

Kur'an-ı Kerîm'in pek çok âyetinde,
varlıklı müminlere "Allah yolunda infak" emir ve tavsiyesinde bulunulmuş, Allah
yolunda harcayanlar övülmüştür.

"Ey iman edenler, kazandıklarınızın ve
sizin için yerden çıkardığımız ürünlerin en helâl ve iyisinden Allah yolunda
harcayın (zekât ve sadaka verin)" (el-Bakara, 2/267);

"Mallarını gizli ve açık olarak gece
ve gündüz harcayan kimseler var ya, iste onların, Rableri katında ecirleri
vardır. Onlara hiçbir kortu yoktur ve onlar mahzun da olmayacaklardır"
(el-Bakara, 2/274);

"Mallarını Allah yolunda harcayanların
hâli, her başağı yüz daneli yedi başak bitiren bir tohumun hâli gibidir. Allah
dilediği kimseye daha kat kat verir,. Allah'ın ihsanı çok geniştir. Her şeyi
hakkıyle bilendir" (el-Bakara, 2/261).

Bakara Suresi'nin ilk ayetlerinde
takvâ sahiplerinin vasıfları sayılırken, "Allah yolunda harcayanlar"; gayba
inanan ve namaz kılandan sonra üçüncü sırada zikredilir (bk. el-Bakara, 2/3; Âlu
İmrân, 3/134).

Allah yolunda yapılan harcamanın,
malın sevilen çeşidinden yapılması, kişiyi "birr" derecesine ulaştırır. Ayette
şöyle buyurulur: "Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcayıncaya kadar Cennete
ve iyiliğin en güzeline (birr) eremezsiniz" (Âlu İmrân, 3/92). Bu ayet inince,
Ebû Talha (r.a) en çok sevdiği malı olan "Bırhâ" bahçesini Allah yolunda
tasadduk etmek istemiş, Hz. Peygamber'in; "yakın hısımlarına ve amcasının
oğullarına vermesi" tavsiyesine uyarak böyle yapmıştır (Buhârî, Zekât, 44,
Vesâyâ, 17, 26; Müslim Zekât, 43; Ahmed b. Hanbel, III, 141, 256). Hz. Ömer
Hayber'den hissesine düşen değerli ganimet toprağını vakfetmiştir (İbn Kesîr,
Muhtasaru Tefsir, Beyrut 1981, I, 299).

Zeyd b. Hârise (r.a) "Seyl" adındaki
ünlü atını tasadduk etmesini Hz. Peygamber'den istemiş, O da atı Usâme b. Zeyd
(r.a)'e vermiştir. Hasan el-Basrî şöyle der: "Bir kimse sevdiği bir tek hurmayı
bile Allah rızası için sadaka olarak verirse bu ayetteki "birr"e mazhar olmuş
olur". Ömer b. Abdülaziz, yoksullara bol miktarda şeker dağıtır ve sebebini
soranlara da şu cevabı verirdi: Çünkü ben en çok şekeri severim.

İnfakın en fazîletlisi ve en önde
geleni kişinin muhtaç durumda bulunan hısımlarına yaptığı harcamalardır. Ayette
şöyle buyurulur: "Erkekler kadınlar üzerinde hakimdirler. Çünkü Allah birini
(cihat, imamet ve miras gibi bazı konularda) diğerinden üstün yaratmıştır. Bir
de erkekler, mallarından onların geçimini sağlamaktadırlar" (en-Nisâ, 4/34).
Âile fertlerine yapılacak harcama sadaka hükmündedir. Hadiste şöyle
buyurulur:"Bir müslüman, aile fertlerinin geçimini, Allah'ın rızasını umarak
sağlasa bu, kendisi için sadaka olur".

Hadiste zikredilen aile fertlerine
(ehl); karısı, çocukları, nafakası kendisine gerekli olan erkek ve kız
kardeşleri ile amcası ve amcasının çocukları, evinde beslediği yabancı yoksul
çocuklar dahildir. Bir kimsenin bakmakla yükümlü olduğu kimseleri geçindirmesi,
onun üzerine vaciptir. Eğer bu masrafları yaparken Allah rızasını kazanmayı
kastederse, sürekli sadaka ecri alır. Ancak bu konuda Allah rızasını
kasdetmezse, üzerinden borç düşer, fakat ayrıca bir ecir alamaz (bk. ez-Zebîdî,
a.g.e, IV, 411-417, XI, 372, 373). Buna, Sa'd b. Ebî Vakkas'ın naklettiği şu
hadis de delâlet eder:

Veda Haccı yılı Mekke'de hastalanan
Sa'd b. Ebî Vakkas tek varisi olan kızına çok servet kalacağını düşünerek
servetinin üçte ikisini vasiyet yoluyla başkasına bırakmak ister. Hz. Peygamber
razı olmaz. Yarısını bırakmak ister. Resulullah (s.a.s), "üçte birini vasiyet
etmesi" ne müsaade eder ve şöyle buyurur:

"Ey Sa'd! Senin mirasçılarını zengin
bırakman, onları yoksul ve başkalarına avuç açar bir halde bırakmandan daha
hayırlıdır. Sen, Allah rızası için harcadığın nafakadan dolayı ecir alırsın.
Hatta, yemek yerken eşinin ağzına verdiğin lokmadan ötürü de ecir alırsın"
(Buhârî, Merdâ, 16; Mâlik, Muvatta', Vasiyye, 4). Ancak Sa'd, bu hastalığından
iyileşip uzun bir müddet daha yaşamış ve bu kızından başka çocukları olmuştur.

Buna göre, bir kimse, malının üçte
birine kadar olan kısmını vasiyet yoluyla Allah yolunda harcayabilir. Servetin
üçte ikisi mirasçıların korunmuş hissesidir. Ancak, mirasçılara vasiyetle mal
bırakılması hadisle yasaklanmıştır. Çünkü mirasçılara Allahu Teâlâ belirli miras
hisseleri tahsis etmiştir (bk. en-Nisâ, 4/11, 12, 176; el-Enfâl, 8/75).

Zorunlu nafaka ikiye ayrılır:

1.
Kişinin gücü yettiği zaman kendisi için gerekli olan nafaka. Bu, başkalarına
yapılacak yardım ve Allah yolunda harcamadan önde gelir. Çünkü kişinin yaşamını
sürdürmesi ve başkalarına olan infak görevini yerine getirebilmesi buna
bağlıdır. Hz. Peygamber; "İnfaka önce kendinden, sonra nafakası senin üzerine
vacip olan kimselerden başla!" (Buhâr;, Zekât" 18, Nafakât, 3; Müslim, Zekât,
41; Tirmizî, Zekât, 38, Zühd, 32; Nesaî, Zekât, 51, 53, 60) buyurur.

2.
Müminin başkalarına olan infakı. Başkasına infakın farz olmasının üç sebebi
vardır: Evlilik, hısımlık ve mülk.

Evlilikte, koca eşinin yeme, içme,
giyim ve mesken ihtiyacını karşılamak zorundadır. Emsalinin evinde hizmetçi
bulunuyorsa o da nafaka kapsamına girer (bk. el-Bakara, 2/233; et-Talâk, 65/6,
7; Buhârî, Nafakât, 1-4; Ebû Dâvud, Menâsik, 56; el-Kâsânî, Bedâyîu's-Sanâyi',
Mısır 1909-1910, IV, 40; Hamdi Döndüren, İslâm Hukuku, İstanbul, 1983, S. 294
vd.).

Eşler dışında, biri diğerine evlenme
engeli teşkil edecek kadar yakın hısım (mahrem) olunca, bunlar arasında nafaka
cereyan eder. Anne, baba, dede, nine, çocuk ve torunlar, kardeşler, hala, amca,
dayı ve teyze bunlar arasında sayılabilir. Ayetlerde şöyle buyurulur: "Anaya,
babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, akraba olan komşulara, yakın komşulara,
yanında bulunan arkadaşa, yolda kalanlara, sahip olduğunuz kölelere iyilik edin"
(en-Nisâ, 4/36)."O halde, akrabaya, yoksula ve yolcuya hakkını ver" (er-Rûm,
30/38).

Hz. Peygamber, iyilik yapmaya en lâyık
kimin olduğunu soran bir sahabeye şöyle cevap vermiştir: "Annen, sonra, yine
annen, sonra yine annen. Sonra, baban. Sonra en yakınından başlayarak uzağa
doğru diğer hısımların" (eş-Şevkânî, Neylü'l Evtâr, VI, 327).

Hanefîler bu ayet ve hadislerdeki
"hısımlar"ı, "mahrem hısımlar" şeklinde sınırladılar. Çünkü; "Babanın
yükümlülükleri aynen mirasçıya da geçer" (el-Bakara, 2/233) ayeti, Abdullah b.
Mes'ûd (ö. 32/652) kırâatinde "Babanın yükümlülükleri aynen mahrem hısımlardan
olan mirasçıya geçer" şeklinde rivayet edilmiştir.

İslâm hukukçuları eş ve diğer
hısımların nafakasının; yiyecek, katık ve giyeceğin belde örfüne göre ve
yükümlünün durumu dikkate alınarak "yetecek ölçüde" olması gerektiği konusunda
görüş birliği hâlindedir.

Çünkü nafaka ihtiyaç sebebiyle vacip
olmuştur. İhtiyaçlar da yeterli ölçüdeki (kifaye miktarı) şeylerle
giderilebilir. Hz. Peygamber (s.a.s) Ebû Sufyan'ın karısı Hind'e; "Kocanın
malından, örfe göre sana ve çocuklarına yetecek kadar al" (Buhârî, Buyû', 95;
Nesaî, Kudât, 31; İbn Mâce, Ticârât, 65; Dârimî, Nikâh, 45) buyurmuştur. Burada
onun ve çocuklarının nafakası kifaye miktarında belirlenmiştir. Diğer hısımların
da buna kıyas yapılarak aynı ölçüde olması gerekir. Eş veya diğer hısım
hizmetçiye muhtaçsa, nafaka kapsamına o da girer. Felçli durumdaki yoksul anne
veya babanın bir hizmetçiye baktırılması gibi.

Hamdi DÖNDÜREN