Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular

Dînî Açıdan Vasiyetler

Dînî Açıdan Vasiyetler

Dînî Açıdan
Vasiyetler:

a- Vacip vasiyetler: Bir Müslümanın hayatında
iken ödemesi gereken ama ödeyemediği borçlarını veya başkasına ait hakları -bu
borçlar Allah hakkına taalluk edebileceği gibi kul hakkı da olabilir- ödenmesi
veya sahiplerine verilmesi için vasiyet etmesi vaciptir. Dolayısıyla elinde
birisine ait emanet mal bulunan, birisine borcu olup, borcun varlığına dair şiir
vesîka bulunmayan kişinin bu emanetlerin sahiplerine verilmesini, borçların
ödenmesini vasiyet etmesi gerekir. Aynı şekilde, hac, zekat, oruç gibi ibadetler
kendisine farz olduğu halde eda edemeyenler, üzerinde keffaret borcu olanlar hac
ve zekâtın edasını, orucun fidyesinin verilmesini, kefaretlerin ödenmesini
vasiyet etmek zorundadırlar (İbn Kudâme, a.g.e., VI, 444; İbn Abidîn, Reddu'l-Muhtar,
VI, 648, haylî, a.g.e., VIII, 12).

b- Müstehap vasiyetler: Hali vakti yerinde olan
kişinin, varis olmayan akrabalarına, yoksullara ve hayır kurumlarına vasiyette
bulunması müstehaptır.

c- Mübah vasiyetler: Akrabalardan veya
yabancılardan zengin olanlar için vasiyette bulunmak mübahtır.

d- Mekruh vasiyetler: Fakir varisi olanların,
mallarını vasiyet etmeleri ittifakla mekruhtur. Ayrıca Hanefilere göre, kim
olursa olsun fisku fücur ehline vasiyette bulunmak da tahrimen mekruhtur.

e- Haram olan vasiyetler: Haram bir işin
yapılması için vasiyette bulunulması ittifakla haramdır. Mesela, bir Müslümanın
kilise yapılması, şarap fabrikası inşası gibi haram olan bir şeyi vasiyet etmesi
haramdır. Bu tür vasiyetlere uyulmaz. Ayrıca meşru cihetlere bile olsa malın
üçte birinden fazlasının vasiyet edilmesi de caiz değildir. Şayet vasiyet
edilmişse, varislerin, malın üçte birisinden fazla olan kısmında bu vasiyete
uymaları mecbur değildir. Ancak, isterlerse uyabilirler. Hambelilerdeki sahih
görüşe göre bu tür bir vasiyet mekruhtur (İbn Kudâme, a.g.e., VI, 445; Zuhaylî,
a.g.e., VIII, 12, 13).

Vasiyetin Rüknü Ebu Hanîfe, Ebû Yûsuf ve
Muhammed'e göre vasiyetin rüknü; hibe, alım satım, icare vs. akitlerde olduğu
gibi, icap ve kabuldür. Yani, mûsî vasiyette bulunacak, mûsa leh de kabul
edecektir. Mûsa lehin kabûlünün bulunmaması halinde vasiyet tamamlamış olmaz.
Mûsa lehin kabulü, sarahaten olabileceği gibi, kabul veya red etmeden ölmesi
durumunda olduğu gibi delâleten de olabilir. Vasiyetin kabulü ancak, mûsînin
ölümünden sonra olur (Kâsânî, Bedâiu's-Sanâî, VII, 331). İmam Züfer'e göre ise,
vasiyetin rüknü sadece icaptır. Mûsînin vasiyetini mûsa lehin kabul etmesi
gerekmez. Çünkü, musa lehin durumu varisin durumu gibidir. Nasıl varis mîrası
red imkânına sahip değilse, musa leh de vasiyeti reddetme imkânına sahip
değildir (Haskefı, Dürrü'l Muhtac VI, 650).

Vasiyette icab ve kabul, vasiyet kelimesi ile
olabileceği gibi vasiyete delâlet eden başka kelimelerle veya yukarıda
belirtildiği gibi delâleten de olabilir. Bu hüküm Hanefilere göredir. Cumhura
göre ise delâleten kabul olmaz, mutlaka sözle yapılması gerekir (Zühaylî,
a.g.e., VIII, 18).

Vasiyetin tahakkuku için kabulün şart olduğu
görüşüne göre, kabul veya reddin fevrî (îcabın hemen peşinden) olması şart
değildir. Mûsa leh, vasiyyeti, mûsînin ölümünden sonra olması kaydıyla ve
reddetmemişse uzun süre sonra da kabul edebilir. Şafiîlere göre mûsa lehin kabul
veya red ettiğine dair bir şey söylememesi durumunda vârisler ondan görüşünü
açıklamasını talep edebilirler. Bu isteğe rağmen, görüş açıklamaktan imtina
etmesi durumunda bu, vasiyeti red sayılır. Vârislerin zarara uğramamaları
bakımından Şafiîlerin bu görüşü tatbike daha elverişlidir. Mûsa leh, kendisine
vasiyet edilen şeyin hepsini kabul veya red zorunda değildir. Hepsini kabul veya
red edebileceği gibi bir kısmını kabul, bir kısmını reddetmesi de mümkündür (Zühaylî,
a.g.e., VIII, 18, 19).

Prensip olarak mûsa leh vasiyeti kabul veya red
ettikten sonra bu tasarrufundan rucû edemez. Ancak, varisler buna icazet
verirlerse rucû caizdir. Varislerin hepsi veya birisi, mûsa lehin kabulden sonra
rucunu kabul ederlerse vasiyet reddedilmiş olur, mal varislere geri döner. Şâfiî
ve Hanbelilere göre mûsa leh vasiyeti kabul edip kazbettikten sonra artı geri
dönemez.