Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular

Genel Olarak Cihad

Genel Olarak Cihad



Genel Olarak Cihad:

Hz. Âdem (as)'dan itibaren
bütün peygamberler, insanları, Allahû Teâla (cc)'ya teslim olmaya ve
yüklendikleri emâneti edâ etmeye dâvet etmişlerdir. Nitekim Kur'ân-ı Kerım'de:
"Biz emâneti göklere, yere ve dağlara arz (ve teklif) ettik de, onlar bunu
yüklenmekten çekindiler, bundan endişeye düştüler. İnsan(a gelince, o tuttu)
emâneti sırtına yüklendi." (Ahzab: 33/72) hükmü beyan buyurulmuştur.
Müfessirler bu âyette geçen emanetin, Allahû Teâla (cc)'nın tekliflerinin
tamamına verilen bir isim olduğu hususunda ittifak etmişlerdir.[1]
İbn-i Abbas (ra)'dan gelen rivayette de, şu noktalar üzerinde durulmuştur:
"Emânet Allahû Teâla (cc)'ya taattır, kulluktur. Hz. Âdem (as), Allah (cc)'a
emânetin ne olduğunu sormuş, O da: "İyilik edersen mükâfat , kötülük edersen
ceza görürsün" buyurmuştur. Hz. Âdem (as) kendi rızasıyla emâneti yüklenmiştir."[2]
Fıkıh usûlünde emânet Allahû Teâla (cc)'nın gerek kendi hukuku, gerek
yarattıklarının hukuku ile ilgili insanlara yüklendiği vazifelerin tamamına
verilen bir isimdir.[3]
Emanetin tabiî sonucu olan cihad, salih bir amel ve ibadettir.
Cihad Arapça bir kelime olup,
cehd veya cühd kökünden gelir. Lugatta: "Güç ve gayret sarfetmek, meşakkat,
amelde mübalağa etmek ve zahmet (eziyyet)" gibi mânâlara gelir.[4]
İslâmî ıstılâhta "Allahû Teâla (cc)'nın dini için; can, mal, dil ve diğer
vasıtalarla elden gelen güç ve gayreti sarfetmeye cihad denilir."[5]
tarifi esas alınmıştır. Resûl-i Ekrem (sav)'in: ?Müşriklerle, malınızla,
canınızla ve dilinizle cihad ediniz.?[6]
buyurduğu bilinmektedir.
Cihad kelimesi (terim olarak);
küffarla savaş sırasında gayret sarfetmek mânâsına kullanıldığı gibi, nefis,
şeytan ve fasıklarla mücadele için de kullanılır. Şimdi bu nokta üzerinde kısaca
duralım. Hz. Câbir (ra)'dan rivayet edilen bir hadis-i şerifte, nefisle cihadın
önemi belirtilmiştir. Hadis-i şerif şudur: "Peygamber (sav) bir gazadan geldi
de,
`Hoş geldiniz!.. Ama küçük
cihaddan büyüğe geldiniz' buyurdular. Ashab
`Büyük cihad nedir?' diye
sordu. Rasûlullah (sav):
`Kulun hevâ ve hevesi ile
mücadelesidir.' buyurdu."[7]

Mükellefin (teklife muhatab
olan insanın) kendisini Allahû Teâla (cc)'ya ibadetten alıkoyan her şeyi
terketmesine zühd denilmiştir. Hevâ ve heveslerini bir kenara bırakıp, ihlasla
ibadet eden kimseye zâhid denilir. Abdullah İbn-i Mesûd (ra)'dan rivayet edilen
şu hadis-i şerif, Resûl-i Ekrem (sav)'in dünya hayatını nasıl değerlendirdiğinin
bir belgesidir:
"Rasulullah (sav) bir hasır
üzerinde uyumuşlardı. Uykudan kalktı, fakat hasır vücudunda iz bırakmıştı. Bunun
üzerine
`Ya Rasulallah!.. Size bir
yatak tedarik etsek olmaz mı?' dediler. Rasulullah (sav):
`Benim dünya ile ne işim
var? Ben dünyada bir ağaç altında gölgenip de bırakıp giden bir yolcu gibiyim.'
buyurdu."[8]

Zühd ve takva hayatını esas
alan her mü'minin; Resûl-i Ekrem (sav)'in sünnetine riayet etmesi ve cihadın
bütün unsurlarını edâya çalışması şarttır. Nefisle cihadı; insanın hevâ ve
hevesleriyle mücadelesi şeklinde vasıflandırmak mümkündür.'
Kur'ân-ı Kerîm'de: "Ey iman
edenler!.. Hep beraber sulhû selâma girin!.. (Sakın) şeytanın adımları ardına
(itaat ederek, izine) düşmeyin. Çünkü o (şeytan) sizin apaçık bir
düşmanınızdır." (Bakara; 2/208) buyurulmuştur. Dolayısıyla şeytanı açık bir
düşman bilmek ve onun ordusuyla (hizbu'ş şeytanla) cihad etmek farzdır. Gerek
nefisle, gerek şeytanla yapılacak cihad'da, kalbin ameli ön plandadır.
Muttaki bir mü'min diliyle de
cihad etmek durumundadır. Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Nefsimi yed-i kudretinde
tutan Allah'a andolsun ki; siz ya iyiliği emredip, kötülükten vazgeçirmeye
çalışırsınız, ya Allah kendi katından sizin üzerinize bir azap gönderir. O zaman
dua edersiniz, fakat dualarınız kabul edilmez.?[9]
buyurduğu bilinmektedir. Fukaha emr-i bi'I-ma'ruf ve nehyi ani'I-münker'in cihad
olduğu hususunda müttefiktir. İhtilâf edilen husus; "iyiliklerin emredilmesi ve
kötülüklerin yasaklanması ilim, kuvvet ve ihtisas isteyen bir konudur.
Dolayısıyla bu hizmetin her mükellef tarafından yapılıp yapılamayacağı"
meselesidir.[10]

İbn-i Abidin Reddü' l-Muhtar
isimli eserinde: "Cihadın fazileti pek büyüktür. Nasıl büyük olmasın ki; bir
müslüman bu sayede Allah'a yaklaşmak için onun uğrunda nefsine meşakkatlerin en
ağırını yüklemekte ve aziz varlığı olan canını fedâ etmektedir. Bununla beraber
nefsini devamlı olmak üzere ibâdet ve taatlara hasreder, onu hevâ ve heveslerine
tâbi olmaktan men etmek cihaddan da güçtür."[11]
diyerek, önemli bir inceliğe işaret etmiştir.
Silâhlı mücadeleye (kıtal)
gelince; muhakkak ki bu cihadın en üst şubesidir. Resûl-i Ekrem (sav) fiilen
savaşa çıkmış ve küfrün önderlerinden Ubey b. Halef'i mızrağıyla vurmuştur.
Savaş meydanlarında yiğitliğin ve cesaretin mahiyetini ortaya koymuştur.
Kelime-i Şehadet getiren her
mü'min, hakimiyetin kayıtsız ve şartsız Allahû Teâla (cc)'ya ait olduğunu ikrar
ve tasdik etmiştir. Bu ikrar ve tasdik, tabii olarak, ihlasla Allahû Teâla (cc)'ya
ibadeti beraberinde getirir. Cihad da bir ibadettir.
Kur'ân-ı Kerîmde: "Müşrikler
sizinle nasıl topyekûn harp ediyorlarsa, siz de onlarla topyekûn harp ediniz."
(Tevbe: 9/36) hükmü beyan buyurulmuştur. İslâm ûleması: "Müşriklerle ve
kâfirlerle yapılması emredilen cihad'ın sebebi, onların müslümanlara karşı savaş
açmış olmalarıdır. Dolayısıyla cihad, kâfirlerin meydana getirdiği fesadı
ortadan kaldırmak ve mukavemetlerini kırmak için meşrû kılınmıştır."[12]
hükmünde ittifak etmiştir. Müslümanlar yeryüzünde haksız yere insan kanının
dökülmesini ve fesadın yayılmasını kabul etmezler.
Şurası muhakkaktır ki; Ömer
Nasûhi Bilmen (rha)'in tâbiriyle "Din-i İslâm cihanşûmül bir dindir. Kendi
müntesiplerinin tam bir istiklâl dairesinde yaşamalarını bir gaye bilir."[13]
Mustevli kâfirlerle ve (kan içici) müstekbirlerle sürekli savaşı gündemde tutmak
ve bunun farz-ı ayn olduğunu ilân etmek zaruridir. İmam-ı Serahsi: "Cihaddan
maksad, müslümanların emniyet içerisinde bulunmaları, din ve dünya işlerini
yürütme (edâ edebilme) imkânına kavuşmalarıdır"[14]
diyerek, bir inceliğe işaret etmiştir.
Allahû Teâla (cc)'nm
indirdiği hükümlere mukabil olmak ve onların yerine geçmek üzere hüküm icad eden
tâğûtî güçlerle savaşmak bir ibadettir. Bu ibadeti terketmenin vehâmeti ve azabı
ağırdır. Resûl-i Ekrem (sav)'in: "Herhangi bir müslüman gaza yapmadan (savaşmadan)
ve onu gönlünden geçirmeden ölürse, nifakın bir şubesi üzerine ölür."[15]
buyurduğu bilinmektedir. Emperyalist ve müstevli kâfirlere karşı cihad farz-ı
ayndır. Bu asla unutulmamalıdır.

[16]







[1]
Mecmuatu't-Tefasir, İst. 1979, c. V, sh. 142-143. Ayrıca bkz. İmam
Celâlüddin es-Suyuti, Tefsirû'l Kur'ân'il Azyim, Beyrut, ty., c. II, sh.113.




[2]
İbn-i Kesir, Tefsirû'! Kur'ân'il Azyim, Beyrut 1969, c. III, sh. 591.




[3]
Molla Hüsrev, Mer'at el-Usûl fi Şerhi'l Mirkat elVüsûl, İst.1307, c. I, sh.
590 vd.




[4]
Râğıb el-Isfahani, Müfredat fi Garibi'1 Kur'ân, İst: 1986, Kahraman Yay., sh.142.



[5]
İmam-ı Kasani, el-Bedaiû's-Senai fi Tertibi'ş-Şerai, Beyrut:1974, c. VII, sh.
97. Ayrıca bkz. Râgıb el-Isfahani, a.g.e., sh.142; İbn-i Abidin, Reddü'l-Muhtar
Ale'd-Dürri'l-Muhtar, İst.1983, c. VIII, sh. 369.




[6]
Zebidî, Sahih-i Buhari Muhtasarı, Tecrid-i Sarih Tercemesi ve Şerhi, Ank.1978,
c. II, sh. 397.



[7]
İbn-i Abidin, a.g.e., c. I, sh. 68.




[8]
Sünen-i Tirmizi, İst:1401, Çağrı Yay., Kitabû'z-Zühd: 44, c. IV, sh. 588-589
Had. No: 2377. Aynca Muhyiddin-i Nevevi, Riyazü's-Salihin, Ank.1970, c. I,
sh. 515 Had. No: 488.




[9]
Sünen-i Tirmizi, İst.1401, c. IV, sh. 468 K. Fiten: 9 Had. No: 2169. Ayrıca
İmam Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, c. V, sh. 388.




[10]
Geniş Bilgi için Yusuf Kerimoğlu, Emanet ve Ehliyet, İst.1985, c. II, sh.
306-307.




[11]
İbn-i Abidin, a.g.e., c. VIII, sh. 370.



[12]
İbn-i Hümam, Fethû'l Kadir, Beyrut: 1316, c. IV, sh. 280. Aynca İmam-ı
Kasani, a.g.e., c. VII, sh. 97.




[13]
Ömer Nasûhi Bilmen, Hukuk-u İslâmiyye ve Istılahat-ı Fıkhiyye Kamusu,
İst.1976, c. III, sh. 357 Madde: 234.




[14]
İmam-ı Serahsi, el-Mebsut, Beyrut: ty., c. X, sh. 3.





[15]
Sahih-i Müslim, İst: 1410, Çağrı Yay. K. İmare: 47,c. II, sh. 1517, Had. No:
158. Ayrıca Sünen-i İbn-i Mace, Sünen-i Nesai, Sünen-i Darimi.



[16]
Yusuf Kerimoğlu, Kelimeler ve Kavramlar, İnkılap Yayınları: 84-88.