Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular

Müctehidde Bulunması Gereken Şartlar

Müctehidde Bulunması Gereken Şartlar

Müctehidde Bulunması Gereken Şartlar:

1) Arapçayı bilmek: Fıkıh usûlü bilginleri
bu noktada ittifak etmişlerdir. Çünkü Kur'ân-ı Kerîm ve Sünnet Arap dili ile
ifâde edilmiştir. Âyet ve hadislerdeki kelimeleri ve hitabı anlayacak kadar sarf
ve nahiv bilgisiyle Arapçayı bilmek gerekir (Gazzâlî, a.g.e, II/350-353). Ebû
İshak eş-Şâtibî'ye (ö. 790/1388) göre ictihad; nass'lardan hüküm çıkarma ile
ilgili ise şarttır. Fakat maslahatlar ve mefsedetler nev'inden bir mânâ ve
illete bağlı ise Arapça şart değildir. Kıyas ictihadlarının çoğu bu kabildendir
(eş-Şâtibî, el-Muvâfakât, Mısır (t y), IV/162-165).

2) Kur'an ilmine sahip olmak: Kur'ân-ı
Kerîm'in hepsini bilmek şart olmayıp, beşyüz kadar oları hüküm âyetlerinin
inceliklerini bilmek yeterlidir. Bu âyetlerin; âmm (genel anlam), hâs (özel
anlam), mutlak mukayyed, nâsih-mensûh ve sünnetle ilgili durumlarını bilmek
gerekir. Kur'an'ı ezbere bilmek gerekmez, ihtiyaç duyulan âyetlerin yerini
bulabilecek durumda olmak yeterlidir (Gazzâlî, a.g.e, II/350-353). Ebû Bekir el-Cassâs
(ö.370/980) ile İbnü'l-Arabî (ö. 543/1148) gibi bilginler "Ahkâmü'l-Kur'an" adlı
eserlerinde hüküm âyetlerini açıklamaya çalışmışlardır. es-Sâbûnî'nin "Tefsîru
Âyâti'l Ahkâm" (K. K.'in Ahkâm Tefsiri) isimli eseri de hüküm âyetleri hakkında
söylenenleri özlü bir şekilde açıklamıştır.

3) Sünneti bilmek: Bu şart üzerinde de
ittifak vardır. Hüküm hadislerini bilmek yeterli olup, mev'ıza, âhiret hükümleri
vb. hadisleri bilmek şart değildir. Ancak hadislerin âmm-hâs, mutlak mukayyed,
nâsih-mensûh gibi durumlarını, rivâyet yollarını, râvilerin derece ve hallerini,
adâlet ve zabt gibi vasıflarını bilmek gerekir. Hadisleri ezbere bilmek şart
olmayıp, ihtiyaç duyulan hadisleri yerinde bulabilecek durumda olmak yeterlidir
(M. Ebû Zehrâ, a.g.e, s. 382, 383).

4) Üzerinde icmâ veya görüş ayrılığı olan konuları bilmek:
Üzerinde ittifak (icmâ) edilen konuları bilmek
yanında, sahâbî ve onlardan sonra gelen müctehidlerin ihtilâfa düştükleri
konuları bilmek gerekir (Şafiî, er-Risâle. s. 510). Ancak bütün icmâ yerlerini
ezberlemek şart değildir. Araştırma konusu yapıları mesele hakkında icmâ veya
ihtilâf bulunup bulunmadığını bilmek yeterlidir (Ebû Zehrâ, a.g.e, s. 383 vd.).
Müctehidlerin ittifak ve ihtilâf ettikleri meseleleri, ihtilâf sebeplerini
açıklayan eserler meydana getirilmiştir. Eş-Şîrâzî (ö. 476/1083)'nin el-Mühezzeb,
İbn Kudâme (ö. 620/1223)'nin el-Muğnî, İbn Hazm (ö. 456/1063)'ın el-Muhallâ,
İbn Rüşd (ö. 595/1199)'ün Bidâyetü'l Müctehid ve Nihâyetü'l-Muktesid adlı
eserler bunlar arasında zikredilebilir.

5) Kıyası bilmek: İctihad, bütün
yönleriyle kıyası bilmeyi gerektirir. Hatta İmam Şâfiî'ye göre "ictihad kıyastan
ibarettir" (Şâfii, a.g.e, s. 383 vd.). Kıyasın metodunu bilmek, nasslardan hüküm
çıkarma esaslarını öğrenme ve ictihad yapılacak konuya en yakın olan nass'ı
seçme imkânını sağlar. Kıyası bilmek, şu üç şeyi bilmeyi gerektirir:

a) Kıyasın dayanacağı asıl hükmü bilmek;
bu dayanağın âyet, hadis veya icmâ olması, bunlarla ilgili gerekli bilgilere
sahip olunması lâzımdır.

b) Kıyâs kâide ve prensiplerini bilmek:
Meselâ, belirli ve özel bir durumu ifade ettiği sâbit olan bir nass (âyet-hadis)
üzerine kıyas yapılamaz. Hz. Peygamber'in dörtten fazla olan eş sayısına kıyas
yapılarak hüküm çıkarılamaması gibi. Çünkü bu müsâade yalnız O'na âittir.

c) Önceki müctehidlerin kıyas metotlarını
bilmek. Çünkü bu sayısız hükümlerin açıklanmasına götüren bir yoldur (İsnevî,
şerhu Minhâci'l-Usûl, İbn Emir'in Takriri kenarında, Mısır 1316, III, 310).

6) Hükümlerin amaçlarını bilmek: İslâmî
hükümlerin amaçları, belli bazı nass'ların değil; bütün nass'ların toplamından
anlaşılabilir. Böylece, cüz'î bir meseledeki maksadı anlamak, küllî hükümleri
ortaya koyan nass'ları anlamaya bağlıdır. İslâmî hükümlerin asıl amacı insanlar
için rahmet olmaktır. Âyette "Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak
gönderdik" (21/Enbiyâ, 107) buyurulur. İslâm'da güç ve sıkıntının
giderilmesi, zorluğun değil, kolaylığın tercih edilmesi bu rahmetin bir
gereğidir.

Şâtibî şöyle der: "İnsan, Allah ve Resulunün amaçlarını bütün meselelerde
anlayacak bir dereceye gelirse, o, ilim öğretme, fetvâ verme ve Allah'ın
bildirdiği hükümleri açıklamada Peygamber (s.a.s)'in vârisi olma özelliğini
kazanmış olur" (Şâtibî; a.g.e, IV, 106).

7) Doğru bir anlayış ve takdir gücüne sahip olmak:
Müctehidin gerçek ve doğru fikirleri, yanlış olanlardan ayırt etme yeteneğine
sahip olması gerekir (Ebû Zehrâ, a.g.e, s. 387, 388).

8) İyi niyetli ve sağlam inanç sahibi olmak:
Bütün büyük müctehidler fıkıhla şöhret yapmazdan önce ihlâs ve takvâlarıyla
meşhur olmuşlardır. İhlâslı kimse, gerçeği nerede bulursa bulsun kabul eder,
taassup göstermez. Büyük imamların hepsi "bizim görüşümüz doğrudur, yanlış da
olabilir. Başkalarının görüşü yanlıştır, fakat doğru da olabilir" demişlerdir.
Hâlis bir niyet, sahibini dinin özüne nüfuz ettirir ve yalnız hakka yöneltir.
İslâm dini, ancak kalbi ihlâsla aydınlanmış olanların gereği gibi idrâk edeceği
bir dindir. İtikadı bozuk olan kimse, bid'at ve nefsî arzularının peşine düşer;
selîm bir kalb ile âyet ve hadislere yönelemez. Kötü niyet, düşünceyi de
kötüleştirir.
İşte
İslâm hukukçularının ittifakla müctehidde bulunmasını kabul ettikleri şartlar
bunlardır. Bu şartları kendisinde toplayan müctehide "mutlak veya müstakil
müctehid" denir.

Fakihlerin büyük çoğunluğuna göre ictihad bölünme (tecezzî) kabul etmez. Nikâh
meselelerinde ictihad yapan kimse, ibâdet konularında başkasını taklid edemez.
Yine ibâdet konularında müctehid olan kimse, alım satım, nikâh ve talak gibi
konularda başka bir müctehidi taklid edemez. İctihadla taklid bir kimsede
birleşemez. Ancak müctehidin bütün şer'î meseleleri aynı derecede bilmesi mümkün
olmayabilir. Birçok müctehid sorulan bazı sorulara "bilmiyorum" diye cevap
vermiştir. İmam Mâlik'in otuz altı kadar soruya "bilmiyorum" diye cevap verdiği
nakledilir (Ebû Zehrâ, a.g.e, s. 400, 401).