Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular
FAKİRLİK-ZENGİNLİK .. Fakirlik; Anlam ve Mâhiyeti
FAKİRLİK 
 
FAKİRLİK-ZENGİNLİK 
 
 
 
Fakirlik; Anlam ve Mâhiyeti 
 
 
 
Aslî ihtiyaçların dışında, zekât 
nisabı kadar mala mâlik olmayan veya nisaptan daha fazla mala sahip olduğu 
halde, bunlar ihtiyaçlarına yeterli bulunmayan kimseye "fakir", hiçbir şeyi 
bulunmayan yoksula da "miskin" denir. Yoksulluk problemi ve zenginle yoksul 
arasında denge sağlanması, eski çağlardan beri toplu yaşayışın en önde gelen 
problemleri arasındadır. Semavı dinler, toplum bilimciler, iktisatçılar ve 
devlet adamları bu konuda çeşitli çözümler 
getirmişlerdir. 
 
İslâm'da veren el, alan elden 
üstün tutulmuş ve mü'minler helâl yoldan kazanç sağlamaya teşvik edilmiştir. Hz. 
Peygamber şöyle buyurmuştur: "Sâlih 
(iyi) mal, sâlih kişi için ne güzeldir" 
(Ahmed bin Hanbel, Müsned, IV, 194). Hz. Peygamber 
şöyle duâ etmiştir: "Allah'ım, yoksulluk fitnesinin şerrinden, küfür ve 
yoksulluktan sana sığınırım" (Nesaî, Sehv, 90, İstiâze, 16, 29; Ahmed b. 
Hanbel, Müsned, V, 36, 39, 42, 44; VI, 57, 207). Yine Allah elçisi şöyle 
buyurmuştur: "Ben görmeyen birisiydim, Allah basiretimi açtı; fakirdim, beni 
zengin kıldı" (Buhârî, Enbiyâ, 51). "Şüphesiz, insan borçlandı mı, 
konuşursa yalan söyler, vaad ederse, sözünde duramaz" (Buhâri, İstikrâz 10). 
 
Fakirlik insan düşüncesi üzerinde 
olumsuz etki yapar. Muhammed eş-Şeybânî'ınin (ö.189/805) şöyle dediği 
nakledilir: Ebû Hanife (ö.150/767) ilim meclisinde iken hizmetçisi evde yiyecek 
kalmadığını söyleyince, o şöyle demiştir: "Allah hayrını versin, kafamdan kırk 
fıkıh meselesini kaçırttın". Yine Ebû Hanife'nin başka bir sözü şöyledir: 
"Evinde yiyeceği olmayan kimse ile istişârede bulunma. Çünkü onun fikri dağınık, 
kalbi meşguldür; kararı isabetli olmaz" (Yûsuf el-Kardâvî, Fakirlik Problemi ve 
İslâm, terc. Abdulvehhâb Öztürk, Ankara, 1975, s.24). "Hâkim, öfkeli iken 
karar vermesin" hadisi de aynı esası belirtir. İslâm hukukçuları fazla 
açlık, susuzluk ve benzeri etkenleri öfkeye kıyas etmişlerdir. 
 
Yoksulluk evlilik hayatını da 
etkiler. Ayette "Evlenmeye çare bulamayanlar, Allah kendilerini fazl-u 
kereminden zengin kılıncaya kadar, zinâya karşı iffetlerini korusunlar" 
(24/Nûr, 33) buyurulur. Ebû Hanife'ye göre, kocanın yoksulluğu sebebiyle kadın 
boşanma dâvâsı açamaz. Sabretmesi, gerekirse kocasından izin alarak çalışması ve 
kocasının nafakayı borçlanması gerekir. Delili şu âyettir: "Eğer borçlu, 
darlık içinde ise ona geniş bir zamana kadar mühlet (vermenizdir)." 
(2/Bakara, 280). Şâfii (ö.204/819), Mâlik (ö.179/795) ve Ahmed b. Hanbel'e 
(ö.241/855) göre, kadın, kocasının nafakayı temin edemeyecek şekilde yoksulluğu 
yüzünden boşanma talebinde bulunabilir. Ric'â talaktan (cayılabilir boşama) söz 
eden âyetin sonunda şu uyarı vardır: "Bu kadınları haklarına tecavüz için, 
zararlarına olarak tutmayınız" (2/Bakara, 231). 
 
Yoksulluk, toplumda huzursuzluğa 
sebep olur. Ashâb-ı kirâmdan Ebû Zer el-Gıfârî'nin (ö.32/652): "Evinde yiyecek 
bulamayanın, insanların üzerine yalın kılıç yürümediğine şaşıyorum" dediği 
nakledilmiştir (el-Kardâvî, a.g.e., s.27). Bir toplumda zenginlerle yoksullar 
arasındaki mesafe büyür, zengin azınlık israf ve sefâhet içinde yüzerken, 
yoksullar aslî ihtiyaçlardan bile mahrum kalırsa, kalplere kin, buğz ve nefret 
tohumları ekilir, toplum düzeni bozulur. 
 
Allahu Teâlâ rızkı, mal-mülk 
edinmeyi çalışma ve risk esasına bağlamıştır. İnsanların becerileri farklı 
olduğu, çocuk ve servetler bir imtihan aracı sayıldığı için, servette mutlak 
eşitlik amaçlanmamıştır. Âyetlerde şöyle buyurulur: "Allah, rızık hususunda 
kiminizi kiminizden üstün kıldı" (16/Nahl, 71). "Şüphesiz Rabbin, 
dilediği kimsenin rızkını genişletir, dilediğini de daraltır. Çünkü O, 
kullarının her halinden haberdardır; her şeyi hakkıyla görendir" (17/İsrâ, 
30) . "O, sizi yeryüzünün halifeleri yapan, size verdiği şeylerde, sizi 
imtihan etmek için kiminizi derecelerle kiminizin üstüne çıkarandır" (6/En'âm, 
165). 
 
Servetlerin gerçek mâliki Yüce 
Allah'tır. İnsan, malı üzerinde vekil ve yed-i emindir. O, serveti, yaratıcının 
koyduğu sınırlar içinde kazanmak, harcamak ve tasarruflar yapmakla yükümlüdür. 
Âyetlerde şöyle buyurulur: "Size (tasarruf için) vekâlet verdiği maldan O'nun 
uğrunda harcayın" (57/Hadîd, 7). "Onlara Allah'ın size verdiği maldan 
verin" (24/Nûr, 33). Servetinde toplumun hiçbir hakkı bulunmadığını öne 
süren ve Kapitalizmin sembolü sayılan Karun'u, Allahu Teâlâ yurdu ile birlikte 
helâk etmiştir: "Sonunda Biz onu da, sarayını da yere geçirdik. Artık Allah'a 
karşı kendisine yardım edecek hiçbir cemaati de yoktu, onun. Bizzat kendini 
savunmak için gücü de yoktu" (28/Kasas, 81). 
 
 




 e-posta adresimize mail atabilirsiniz.
 e-posta adresimize mail atabilirsiniz.