Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular
ÂHİRETE İMAN ..
ÂHİRETE İMAN 
 
ÂHİRETE İMAN 
 
 
 
"Son" ve "Sonra Olan" anlamında 
Arapça bir kelime olan "Âhiret", "Âhir" kelimesinin müennes (dişi) şeklidir. 
Lügatte "Evvel" kelimesinin zıddı olarak kullanılır. İslâm literatüründe bu 
kelime "Öbür Dünya" manasında kullanılmıştır. Dünya, 
canlıların yaşadığı evvelki 
âlem, ahiret ise son âlemdir. Bu kelimeler bazen "dâr=yurt" kelimesiyle birlikte 
kullanılır[1], 
Dâr-ı Dünya ve Dâr-ı Ahiret gibi. Bazen de tek başına kullanılır.[2] 
Dünya, yakın ikamet yeri; Ahiret, son ikamet mahallidir. 
Allah'u Teâlâ, içinde yaşadığımız bu Dünya'yı ve 
üzerindeki bütün varlıkları geçici bir zaman için yaratmıştır. Bir gün dünya ve 
dünyadaki bütün insanlar, canlı ve cansız varlıklar yok olacaktır. Dağlar, 
taşlar, yerler, gökler parçalanacak[3], 
Allah'tan başka tüm âlem son bulacaktır.[4] 
Bu hâdiselerin meydana geldiği günü Kur'an, "zelzele saati"[5] 
ve "Kıyamet Günü"[6] 
diye adlandırır. Kıyamet Günü'nden sonra Allah'ın takdir ettiği bir zamanda 
insanlar yeniden hayat bularak kabirlerinden kaldırılacak ve "Mahşer" denilen 
düz bir sahada[7], 
hesabı süratle gören Allah'ın[8] 
huzurunda, dünyada yaptıklarının hesabını[9] 
vermek üzere toplanacaklardır.[10] 
Hesapların görülmesinden sonra bir kısım insanlar iyilikleri nedeniyle Cennet'e, 
diğerleri ise, inkâr ve kötülükleri nedeniyle Cehennem'e gideceklerdir. 
 
İşte bu yeni hayatın başlayacağı günden 
itibaren, bitmez tükenmez bir halde devam edecek olan âleme "Ahiret Alemi" 
denir. 
 
Bütün semâvi dinlerde olduğu gibi en son ve en 
mükemmel din[11] 
olan İslâm'a göre, meydana geleceği ayet[12] 
ve hadisle[13] 
ve bütün ümmetin fikir birliği ile kesin olan ahiret gününe inanmak, imanın 
şartı olarak farzdır. 
 
Ahiret Günü denilince; 
 
1- Bu 
âlemin hepsinin yok olması ve hayatın tamamıyla sona ermesi. 
 
2- 
Ahiret hayatının başlaması. 
 
Ahiret hâdiseleri denilince de; 
 
a) 
Canlılar için ahiret hayatının mukaddimesi olan ölüm, berzah âlemi, kabir 
hayatı. 
 
b) 
Sûra üfürülmesi ve herkesin tekrar dirilerek kabirlerden kalkıp mahşer 
meydanında toplanması. 
 
c) 
Dünya'da iyilik veya kötülük cinsinden yapılan işlerin kaydedildiği amel 
defterinin sahiplerine okutulması. 
 
d) 
İyilik ve kötülüklerin tartıldığı mizan (terazi)'nin kurulup amellerin 
tartılması. 
 
e) 
Bütün insanların üzerinden geçmeleri mecburî olan Sırat köprüsünden geçiş. 
 
f) 
İmanlı ve ameli iyi olanların gideceği Cennet 
 
g) 
İmansız ve ameli kötü olanların gideceği Cehennem 
 
i) 
Peygamberimizin, seçkin müminlerle başında bulunduğu Kevser Havzı 
 
h) 
Peygamberimizin müminlere şefaati, gibi hadiseler hatıra gelir. 
İşte bütün bunlar, Ahirete iman konusu 
içinde ele alınması gereken konulardır. Kesin nasslarla sabit olan bu hususlara 
inanmak, imanın şartlarındandır. Bunlardan birini inkâr ise, ahireti inkâr 
demektir. 
 
Kur'an, Ahiret âlemini ayrıca "Din 
Günü"[14] 
ve "Gayb Âlemi"[15] 
olarak isimlendirir . 
 
Gözden kaybolan şeye gayb dendiği gibi, 
duyularla idrak edilemeyen, insan bilgisi dışında kalan şeye de gayb denir. Bir 
şeyin gayb olması Allah'a göre değil, insanlara göredir. Çünkü Allah'tan gizli 
kalan hiçbir şey olamaz. O, gayb ve şehâdet âlemini bilir.[16] 
Kur'an'a göre varlıklar iki kısımdır: Gayb âlemini meydana getiren; görülmeyen 
ve idrak edilemeyen varlıklar ve şehâdet âlemini meydana getiren; görülüp, idrak 
edilen varlıklar. Gayb âlemine ait varlıklar da iki kısımdır: 
 
1- 
Bir kısmının delili yoktur. Varlığını ancak Allah bilir, duyularla idraki mümkün 
değildir. "Gaybın anahtarları Onun yanındadır, onları Ondan başkası bilemez." 
(el-En'âm: 
6/59) 
 
2- 
Bir kısım varlıklar da idrak edilemez ancak varlıkları delillerle anlaşılabilir. 
Allah'ın sıfatları, Ahiret, Cennet, Cehennem ve Melekler gibi. Bu tür gayb 
haberleri peygamberlere vahiy yoluyla bildirilir. Onlar da ümmetlerine 
bildirirler. Müminler, kendilerine vahiy yoluyla bildirilen 'gayb'a ait 
haberlere inanmak mecburiyetindedirler. Mümin zaten inanan insan demektir. Bu 
haberlere inanmamak ise küfürdür. Ahiret de gayb haberlerinden olup inanılması 
zaruri olan vahye dayalı bir haberdir. 
 
Hayatının başlangıç ve sonu olmayan 
ancak Allah'tır. Bu âlemin de bir gün yok olacağı muhakkaktır. Sonradan meydana 
geldiği bilinen bu âlem üzerindeki değişiklikler, zamanla insan, hayvan, 
bitkiler ve bütün varlıkların ölmesi ve yok olması, depremler vs. bu âlemin 
tamamının bir gün yok olacağının delilleridir. Bu tür hâdiseler insan iradesinin 
ve gücünün dışında olan hâdiselerdir. 
Başlangıcı itibariyle yoktan var olduğunu kabul ettiğimiz 
bu âlemin, yok olduktan sonra tekrar yaratılması akla aykırı değildir. Çünkü onu 
yoktan yaratan Allah, onu helâk ettikten sonra tekrar yaratmaya elbette 
kadirdir. İnsan da öldükten sonra tekrar, Allah'ın izniyle dirilecektir. 
Kur'an'da tekrar dirilmeye dair pek çok ayet vardır: 
"Mahlûkatı ilkin yaratıp, sonra (kıyamette) onu 
diriltecek olan O'dur, ki bu (öldükten sonra diriltme, ilk yaratıştan) O'na daha 
kolaydır..." (er-Rûm: 30/27) 
"Ey Resulüm, de ki: Onları ilk defa yaratan diriltir 
ve O, her yaratılanı hakkıyla bilir." (Yâsin: 36/79) 
Bu ayetler, mahlûkâtı ilk yaratanın, onları tekrar 
dirilteceğini ifade etmektedir. 
İnsanların, hayvanların ve diğer canlıların uyumaları ve 
tekrar uyanmaları, öldükten sonra dirilmeye bir benzetmedir: 
 
"O'dur ki geceleyin sizi öldürür (gibi uyutur), 
gündüzün ne işlediğinizi bilir; sonra belirlenmiş süre geçirilip tamamlansın 
diye gündüzün sizi diriltir. Sonra dönüşünüz O'nadır; sonra (O, dünyada) 
yaptıklarınızı size haber verecektir." 
(el-En'âm: 6/60) 
 
Kur'an-ı Kerim, kuraklık ve mevsim nedeniyle ölü 
hale gelen ve hayatı tamamen sönen toprağın, yağmurla veya sulanarak eski haline 
dönüşünü ve bereketlenmesini de, öldükten sonra dirilmeye delil göstererek şöyle 
buyuruyor: 
 
"O'nun ayetlerinden biri de (şudur): Sen, 
toprağı, boynu bükük (kupkuru) görürsün. Onun üzerine suyu döktüğümüz zaman 
titretir ve kabarır. Onu dirilten (Allah), elbette ölüleri de diriltir. O, her 
şeye kadirdir." (Fussilet: 41/39) 
 
El-Hacc: 22/5-6 ayetinde öldükten sonra dirilme 
konusunda şüphede olanların dikkatlerini, yaratılışlarının safhalarına çekerek, 
bu ifâdelerin altında tekrar diriltilmenin imkânını ortaya koymaktadır. 
 
Âlemlerin yaratılışı, insanların yeniden 
dirilmelerine delil gösterilir: 
 
"Elbette gökleri ve yeri yaratmak, insanları 
(öldükten sonra) yaratmaktan daha büyüktür. Fakat insanların çoğu bilmezler." 
(el-Mümin: 40/57; en-Naziât: 79/27, 33; Yâsin: 36/79, 81). 
 
İnsanın boşuna yaratılmadığını[17]; 
başıboş terkedilmediğini[18], 
her nefsin ölümü tadacağını, inanan ve iyi amellerde bulunan kişilerin 
mükâfatlandırılması ve kâfirlerin de cezalandırılması için tekrar 
diriltileceklerini bildiren[19] 
ayetler de, ahiret hayatının birer delilidirler. 
 
Mahlûkâtın, ölüp yok olduktan sonra tekrar 
dirilmelerindeki hikmet, mükelleflerin bu dünyada iradeleriyle kazandıklarının 
karşılığını görmeleridir. Çünkü bu dünya kazanç ve amel dünyasıdır. Öbür dünya 
ise, yapılanların karşılığının görüleceği yerdir.[20] 
 
İnsanlar bu dünyada rızıklarında, işlerinde, 
ecellerinde, mutluluk ve mutsuzluklarında çok farklı bir yaşayış içindedirler. 
Kimi zalim, kimi mazlum, kimi iyi, kimi hasta, bir kısmı zengin, bir kısmı 
fakir, bir kısmı üstün, bir kısmı zelildir. Kimisi iyilik yapar, kimisi kötülük. 
Şayet ölüp de tekrar dirilmeyecek olsalardı, iyilik yapanlar mükâfat, kötülük 
yapanlar da ceza görmemiş olurlardı. Bu ise Allah'ın adâletine aykırı olurdu. 
Bundan dolayı Allah tekrar dirilmeyi ve cezayı yaratmıştır; 
 
"İnkâr edenler, kat'iyyen diriltilmeyeceklerini 
sandılar. De ki: "Hayır, Rabbim hakkı için mutlaka diriltileceksiniz, sonra 
yaptıklarınız size haber verilecektir. Bu, Allah'a göre kolaydır." 
(et-Teğabun: 64/7, en-Nahl: 16/30-40) 
 
Ahirete iman, kâinatta meydana gelecek olan 
korkunç inkılâbın kesin olduğunu kabul etmektir. Bu dünya hayatı tamamıyla son 
bulup, başka bir hayat başlayacaktır. Bu âleme iman, İslâm inancını meydana 
getiren altı esastan birisidir. Mümin, imanı ve Kur'an ahlâkı ile 
ahlâklanmasının neticesini ahirette göreceğine, Allah'ın lûtfuna nâil olacağına 
yakînen inandığı için ölüm ve âhiret hayatı, onu tedirgin etmezken; hayatını 
küfür ve isyanla, zulüm ve haksızlıkla geçiren kâfir, asî ve zalim ise ölümü ve 
ölümden sonraki ahiret hayatını istemez.[21] 
 
Hz. Ali ahireti inkâr eden birisine şöyle 
demişti: "Benim dediğim olursa sonunda sen zararlı çıkarsın. Fakat senin dediğin 
olursa, ben zararlı çıkmam." 
Ahiret inancı, insana ilerleme ve gelişme yolunda büyük 
bir güç kazandıran mükemmel bir inanç türüdür. Cenâb-ı Hakk şöyle buyurur: 
"Her kim inanarak ahireti ister ve onun için gerektiği şekilde çalışırsa, onun 
emeği mükâfatla karşılanır." (el-İsrâ: 17/19). 
İnsan hayatı ile dünyanın varlığı, ancak sonunda bütün 
yapılanların sorgulanacağı bir ahiret hayatının olmasıyla bir anlam kazanır. 
Aksi takdirde hayatın ve dünyanın hiçbir anlamı olmadan insanın hayatına tam bir 
nihilizm hakim olacaktır. Bu da insanların büyük bir bunalıma ve ümitsizliğe 
sürüklenmesine yol açar. Ahirete iman insana sonsuzluğun yolunu açarken ölümü de 
en ince teferruatına kadar açıklayarak bir son olmadığını bildirmektedir. Ölüm 
yeni bir hayatın başlangıcı demektir. Ahiret inancıyla insanın bu dünyadaki 
hayatına bir anlam veriliyor. Ayrıca insanın yaşayışı da büyük bir disiplin 
altına alınmış oluyor. Zira ahirete iman insana büyük bir sorumluluk duygusu 
vermekte ve ilerde çekileceği büyük hesap gününe göre hayatını ve diğer 
insanlarla ilişkilerini sağlam bir karakter ve temele dayandırıyor. İnsan dünya 
hayatında yaptığı bütün amellerinin karşılığını o gün görecektir. 
"Kim zerre miktarı iyilik yaparsa onu görecek ve kim 
zerre miktarı kötülük yaparsa karşılığını görecektir." (Zilzâl: 99/7-8) 
Böylece ahirete iman insana büyük bir ümid kaynağı olduğu 
gibi onu adâlete ve sonsuzluğa inandırır. Bu da adil, dürüst ve sağlam bir 
toplumun oluşmasını sağlar. 
 
Kur'an, inanan ve inanmayanların ahiret hayatını 
özetle şöyle izah eder: 
 
"Sûr'a birinci üfleme üflendiği, arz ve dağlar 
yerlerinden kaldırılıp bir çarpışla birbirine çarpıldığı (ve hepsi darmadağın) 
olduğu zaman, işte o gün o vak'a olmuştur. Gök yarılmıştır, o gün o, zayıflamış, 
sarkmıştır. Melekler de onun kenarlarındadır. O gün Rabb'ının tahtını (arşını), 
bunların da üstünde sekiz (melek) taşımaktadır. O gün (hesap için Allah'a) arz 
olunursunuz. Sizden hiçbir sır gizli kalmaz. Kitabı sağından verilen: "Alın 
kitabımı okuyun " der, "Ben hesabımla karşılaşacağımı sezmiştim zaten. " Artık 
o, memnun edici bir hayat 
içindedir. Yüksek bir bahçede, devşirmesi kolay (meyveleri yakın). ?Geçmiş 
günlerde yaptığınız işlerden ötürü (bugün) afiyetle yiyin, için. " 
 
Kitabı sol tarafından verilen ise der ki: "Keşke 
bana kitabım verilmeseydi. Şu hesabımı hiç görmemiş olsaydım. Keşke (ölüm işimi) 
bitirmiş olsaydı. Malım bana hiçbir fayda vermedi. Gücüm (saltanatım) benden yok 
olup gitti (hiçbir şeyim kalmadı). (Yüce Allah, Cehhenem'in muhafızlarına 
emreder): "Tutun onu, bağlayın onu, sonra Cehennem'e sallayın onu. Sonra 
uzunluğu yetmiş arşın olan zincire vurun onu. Çünkü o, yüce Allah'a inanmıyordu, 
yoksulu doyurmaya ön ayak olmuyordu. Bugün onun için candan bir dost yoktur. 
İrinden başka yiyecek yoktur. Onu (bile bile) hata işleyenden başkası yemez." 
(el-Hakka: 69/13-37) 
 
Yukarda çizilen manzara inanan ve inanmayan 
kişinin ahiret hayatını veciz bir şekilde ortaya koymaktadır. İnanan için müjde, 
inanmayan için korku kaynağı olan bu âlem, onu idrak eden her akıl sahibinin 
kendi dünyasını, fikir ve yaşayış biçimini, Allah'ın arzu ettiği biçimde 
intizama koymasına en büyük etkendir. Herkesin toplandığı ve kazandığı kendisine 
tastamam verildiği[22], 
kimsenin kimseden cezasına karşılık bir şey ödeyemediği[23] 
ana, baba, evlâd, dost herkesin kendi başlarının derdine düşerek ve hak talep 
edilmesi endişesiyle birbirinden kaçtığı[24], 
dünyada iken inanç ve amelleri nisbetinde bazı yüzlerin ak, bazı yüzlerin de 
kara olduğu[25] 
o ceza gününde insanların makam, mevki, zenginlik, tahsil gibi insanlarca 
meziyet kabul edilen hiçbir özelliklerine aldırış edilmeksizin, kulların 
yaptıklarına göre hak tecelli eder. 
 
"Ey inananlar, Allah'tan korkun ve kişi, yarın 
için ne (yapıp) gönderdiğine baksın. Allah'tan korkun; ve Allah, yaptıklarınızı 
haber almaktadır." (el-Haşr: 59/18) 
 
[26] 
 
Mü'minlerin akidelerini teşkil eden iman 
esaslarından birisi de ?ahiret gününe inanmak?tır. Kur'an, bizden gaybi olan 
ahiret alemine yakinen, (kesin inançla) inanmamızı istemektedir. İsrafil (a.s.) 
birinci defa sura üfürdüğünde kıyamet kopacak, her şey yok olacaktır. İkinci 
defa üfürdüğünde ise herkes dirilecektir. İnsanların tekrar dirilmesiyle 
başlayan ve ebediyyen devam edecek olan zamana ahiret denir. 
 
?Sonra siz kıyamet gününde muhakkak 
diriltileceksiniz.? (Müminun: 23/16) 
 
?Onlar sana indirilene de, senden önce 
indirilenlere de inanırlar, ahirete de kesin inanç ile inanırlar.? 
(Bakara: 2/4) 
 
Ahiret gününde dünyada kim ne işlemişse 
karşılığı tam olarak verilecektir. Bir ayet-i Kerimede şöyle buyuruluyor: 
 
?Kafirler öldükten sonra hiç 
dirilmeyeceklerini zannederler. 
Ey Muhammed! De ki, Hayır! Rabbime 
yemin ederim ki öldükten sonra yeniden dirileceksiniz. Sonra da yaptıklarınız 
size bildirilecektir. Bu Allah'a çok kolaydır.? 
 (Teğabün: 64/7) 
 
Her şey gibi dünyanın da bir sonu 
vardır. Bir gün gelecek her yaratılan şey gibi dünya da yok olacaktır. Her şey 
yok olduktan sonra insanlar Allah'ın emriyle tekrar dirilecektir. Herkes dünyada 
işlediğinden sorguya çekilecek, her yaptığının karşılığını görecektir. O gün 
insana iman ve salih amelden başka hiç bir şey fayda vermeyecektir. İslam'ı 
seçen ve gereklerini yerine getirenler cennete; batılı seçenler ise cehenneme 
gidecektir. 
 
?Güneş dürülüp ışığı kalmadığı 
zaman; 
 
Yıldızlar düşüp söndüğü zaman; 
 
Doğurması yaklaşmış develer başıboş 
bırakıldığı zaman; 
 
Yabani hayvanlar bir araya 
toplatıldığı zaman; 
 
Denizler kaynaştırıldığı zaman; 
 
Canlar bedenlerle birleştirildiği 
zaman; 
 
Kız çocuğun hangi suçtan ötürü 
öldürüldüğü kendisine sorulduğu zaman; 
 
Amel defterleri açıldığı zaman; 
 
Gök yerinden oynatıldığı zaman; 
 
Cehennem alevlendirildiği zaman; 
 
Cennet yaklaştırıldığı zaman; 
 
İnsanoğlu ne yaptığını görecektir.? 
(Tekvir: 81/1-14) 
 
Ahiret alemine iman, Kur'an'da 
çoğunlukla Allah'a imandan hemen sonra zikr edilmektedir. Yani Allah'a iman ile 
ahirete iman birbirine bağlı olarak ifade edilmiştir. Biri başlangıç, öbürü ise 
sonuç. Çünkü yapılan her amel, her iyilik, işlenen her suç, çiğnenen her emir ve 
reddedilen her hükmün karşılığı ancak o adil mahkemede hallolunacaktır. O 
mahkemede hiç bir şey karşılıksız bırakılmayacaktır. 
 
?Kim zerre miktarı bir hayır 
işlerse, onun mükafatını görecek; kim de zerre miktarı bir kötülük işlerse, onun 
cezasını görecektir.? 
(Zilzal: 99/7-8) 
 
Evet, dünya bir imtihan yeri, 
ahiret de o imtihanın değerlendirileceği bir başka yerdir. O yerde 
Allah'tan başka hiç bir yardımcı, O'nun izni olmadan hiç bir şefaatçı 
bulunamaz. Artık bütün işlemler bitmiş ve bütün hesaplar neticelendirilmiştir. 
Kur'an-ı Kerim bu manzarayı şöyle dile getirmektedir: 
 
?Bir de öyle bir azab gününden 
sakının ve korunun ki, o günde (kıyamette) hiç bir kimse, hiç bir kimse adına 
bir şey ödeyemez. Kimseden şefaat da kabul edilmez. Azabdan kurtulmak için 
kimseden bedel ve karşılık alınmaz. O kafirlere yardım da yapılmaz.? 
(Bakara: 2/48) 
 
Mü'minler bilmelidir ki, o gün 
mesuliyet ferdîdir, hesaplar şahsidir. Herkes kendi nefsinden sorumludur. Hiç 
kimse başkasının günahını taşıyamaz. Hiç kimse kimseyi kurtaramaz. 
 
Ahirete iman, mü'mine, mutlak 
adalete dayanan ferdî mesuliyeti yükler. Bu prensip, mü'mine, kendi değerini 
öğreten ve iç aleminde uyanıklığı hakim kılan en kuvvetli bir prensiptir. 
Ahirette mü'mini kurtaracak, onu himaye edecek ancak salih amelidir. Hiç bir 
fidye onu küfür ve masiyetinin cezasından kurtaramaz. Bunun içindir ki, ahirete 
imanın, mü'minin hayatında büyük bir etki edeceği kaçınılmazdır. Öyle 
ise mü'min, bütün hazırlık ve çalışmasını ahirete yönelik yapmalıdır. İslami 
çalışma ve ibadet hayatında bunun dışında hiç bir menfaat beklememelidir. Çünkü, 
icraatında başkasını ortak eden (yani, Allah'tan başkası için ibadet edip, 
başkaları takdir etsin diye kulluk yapan) ahirette de kimi ortak yapmış ise, 
ecrini ondan isteyecektir. Ahirette Allah'dan başkası mükafat ve ceza 
veremeyeceğine göre, o halde mü'min Allah'tan başkası için kulluk yapamaz. 
 
Ahirete iman, insanoğlunun başıboş 
olmadığını, lüzumsuz yere yaratılmadığını, kendi heva ve hevesiyle baş başa 
bırakılmadığını insana öğretir. Bu akide, ameli karşılığı ile birleştiren bir 
inançtır. Bu inanç, insaanoğluna kesin olarak bildiriyor ki, mutlak bir adalet 
kendisini beklemektedir. Mü'min bu inanç sayesinde hesap ve adalet gününe 
kendini hazırlar. 
 
Bu inanç, mü'min ile kafiri 
birbirinden yaşantı itibariyle de ayırır. Mü'min, ahirete inandığı için dünyayı 
bir imtihan yeri olarak kabul eder ve çalışmasını da ona göre yapar. Kafirler 
ise, ahirete inanmadıkları için, hayatı sadece bu dünyadan ibaret sayar ve 
çalışmasını da hep bu dünyaya ait kılar. Böylece onlar, ahirete eli boş olarak 
gider ve orada onlara sadece ateş arkadaşlık eder. Başka yardımcıları yoktur 
onların. 
 
Ahirete iman, onun için çalışmayı 
da beraberinde getirir. Yani ahirete inandığını iddia eden herkes, çalışmasını 
ona göre yapmalıdır. Allah'a ve ahirete inanıp mü'min olduğunu iddia eden kimse, 
karşısındaki kim olursa olsun, onun sevgisi Allah'adır, Rasülünedir ve 
mü'minleredir. Kalbinde diğerlerine en ufak bir sevgi besleyemez. Allah'ın 
mü'minlerden istediği budur.[27] 
 
İnsanın, bir şeyin kârını ve 
zararını düşünmesi fıtrattandır. Bu âlemden başka âlem tanımayan kimse, yalnızca 
bu dünyadaki kârı ve zararı düşünür; dünyevî faydalar beklemediği hiç bir işe 
yanaşmaz. Fakat, ahiret gününe inanan kimse, dünyevî fayda ve zararlara pek 
aldanmaz. Çünkü onun bütün kazancı ahirete yöneliktir. O mükafatını sadece 
Allah'tan bekler. Ona hayırlı bir iş götürüldüğünde, madden kaybedeceği bir şey 
olsa bile onu kaçırmamaya çalışır. Karşısına kötü bir iş çıktığında da, maddi 
faydası ne kadar olursa olsun ondan kaçınır. Kısaca mü'min ahirete yönelik 
çalışmalarda bulunarak, geçici dünya menfaatının para, servet, mal, mülk, mevki, 
şöhret gibi aldatıcı meta'larına aldanmaz. O bilir ki, dünya üzerinde bulunan 
bütün varlıklar, tüm dünyevi faydalar geçicidir; günün birinde hepsi yok olup 
gidecektir. 
 
Yine insan, günün birinde, güneşin 
soğuyup bütün enerjisini kaybedeceğini, yıldızların dökülüp yok olacağını ve 
bütün kainatın altüst olacağını yakinen bilmelidir. Kıyametten sonra da insana 
yeni baştan hayat bahşedileceği, insanların bu dünyadaki fiillerinin kayıtlar 
altında tutulup, kıyamet gününde ortaya konulacağı, kıyamette herkesin Allah 
tarafından hesaba çekileceği, bir kısım insanların (iman ve amel-i salih 
sahiplerinin) Cennet'e; bir kısım insanların (isyankarların) da Cehennem'e 
gireceğini yakinen bilir ve inanır. 
 
Kur'an-ı Kerim'de Cennet ve 
Cehennem ehlinin tasviri şöyle yapılmaktadır: 
 
?Kıyamet gününde birtakım yüzler 
ak, birtakım yüzler de kara olacak. O vakit yüzleri kara olanlara şöyle 
denilecek: ?İmanınızdan sonra küfrettiniz ha.. İşte o küfrün cezası olarak tadın 
azabı.' Ama yüzleri ak olanlar Allah'ın rahmeti içindedirler. Onlar orada 
(Cennet'te) ebedi olarak kalacaklardır.? 
(Al-i İmran: 3/106-107) 
 
Mü'min ahirete iman ederken, bunu 
sözde bırakmayarak ahiret için ne gerekirse onu yapar, çünkü ahiret mutluluğunu 
kazanabilmek için önceden ahirete yönelik gayret ve çalışmalarda bulunur. Çünkü 
Alah Teala şöyle buyurmaktadır: 
 
?Kim de mü'min olduğu halde ahireti 
ister ve çalışmasını da onun için yaparsa, işte bunların çalışmaları makbuldür.? 
(İsra: 17/19)[28] 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 [1] 
 el-Ankebût: 29/64. 
 
 
 
 
 
 [2] 
 el-Bakara: 2/220. 
 
 
 
 
 
 [3] 
 el-Karia: 101/4-5. 
 
 
 
 
 
 [4] 
 er-Rahman: 55/27. 
 
 
 
 
 
 [5] 
 el-Hacc: 22/2. 
 
 
 
 
 
 [6] 
 el-Kıyâme: 75/1. 
 
 
 
 
 
 [7] 
 el-Hicr: 15/25. 
 
 
 
 
 
 [8] Âli 
 İmrân: 3/19. 
 
 
 
 
 
 [9] 
 el-Hakka: 69/19, 37. 
 
 
 
 
 
 [10] 
 el-Casiye: 
 45/26. 
 
 
 
 
 
 [11] 
 el-Mâide: 
 5/3. 
 
 
 
 
 
 [12] 
 el-Bakara: 
 2/4. 
 
 
 
 
 
 [13] 
 Tecrîd-i Sarih, 47 nolu hadis. 
 
 
 
 
 
 [14] 
 el-Fatiha: 1/3. 
 
 
 
 
 
 [15] 
 el-Bakara: 2/3. 
 
 
 
 
 
 [16] 
 el-Haşr: 59/22. 
 
 
 
 
 
 [17] 
 el-Müminûn: 23/115. 
 
 
 
 
 
 [18] 
 el-Kıyâme: 75/36. 
 
 
 
 
 
 [19] 
 Âli İmrân: 3/185; Yunus: 10/4; 
 el-Leyl: 92/4, 11. 
 
 
 
 
 
 [20] Âli 
 İmrân: 3/185. 
 
 
 
 
 
 [21] 
 el-Bakara: 2/95; Âli İmrân: 3/56; el-İsrâ: 17/10; ez-Zümer: 39/26, 45. 
 
 
 
 
 
 [22] Âli 
 İmrân: 3/25-30; el-Câsiye: 45/28; Kâf: 50/44; et-Teğâbûn: 64/9. 
 
 
 
 
 
 [23] 
 el-Bakara: 
 2/48, 123. 
 
 
 
 
 
 [24] 
 Abese: 
 80/34-37. 
 
 
 
 
 
 [25] 
 Abese: 
 80/38-42; Âli İmrân: 
 3/106-107. 
 
 
 
 
 
 [26] 
 Cengiz Yağcı, Şamil İslam 
 Ansiklopedisi: 1/60-62. 
 
 
 
 
 
 
 [27] 
 Bkz. Mücadele: 58/22. 
 
 
 
 
 
 [28] 
 Ahmet Kalkan, İslam Akaidi: 139-141.




 e-posta adresimize mail atabilirsiniz.
 e-posta adresimize mail atabilirsiniz.