Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular

3) Azimde Doğruluk

3



3) Azimde
Doğruluk:

Üçüncü doğruluk: Azimde
vefâ/sadâkattir. Azim, bazen amelden önce gelir. Meselâ, insan kendi kendine;
Allah bana servet verirse, onun tümünü veya şu kadarını tasadduk ederim;
düşmanla karşılaşırsam onlarla bütün gücümle savaşırım, ölüme aldırış etmem;
Allah bana bir makam nasip ederse, Allah'a isyan etmem ve kesinlikle adâleti
uygularım" gibi azimlerde bulunur, kararlar verir. Bu azim, bazen içinden doğar
ki, bu kesin ve doğru bir azimdir, bunda şüphe yoktur. Bazen de azimde tereddüt
kokusu ve zâfiyet olur ki bu hal, doğruluğa ters düşer. İşte bazen doğruluk
denilince bu mânâ kastedilir. Sâdık ve sıddîk, tereddüt ve zaafsız bütün
iyiliklere tam bir kuvvet ve kesin bir azim ile karar vermeye denir. Doğruluğun
bir çeşidi azimde vefâkârlıktır. Zira nefis, peşin söz vermekte özgür olduğu
gibi cömerttir de. Fakat iş gerçekleşip tatbik sahasına konacağı zaman hevâ ve
heveslerin hücumu ile bağları gevşer ve azminde vefâ gösteremez duruma düşer ki
bu sadâkate aykırı olur. Bu sebeple Allah Teâlâ; "Allah'a verdikleri ahidde
duran doğru adamlar vardır" (33/Ahzâb, 23) buyurmuştur.
Enes (r.a.) diyor ki: "Amcam
Nadr'ın oğlu Enes, Bedir savaşında Rasûl-i Ekrem'in sağında bulunamadı, yani
savaşa katılamadı. Buna çok üzüldü ve kendi kendine: "Allah eğer beni ikinci bir
savaşa ulaştırırsa, yapacağımı ben bilirim!" diyordu. Ertesi yıl Uhud savaşına
katıldı. Öyle bir cihad etti ki, öldüğü vakit vücudunda seksenden fazla yara
bulundu. Kızkardeşi: 'kendisinde tanınacak bir durum yoktu, ancak elbisesinden
onu tanıyabildim' demişti. Ve bunun üzerine yukarıdaki âyet-i kerime nâzil
oldu."