Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular
Doğruluğun Zıddı; Kizb/Yalancılık.
Doğruluğun Zıddı 
 
 
Doğruluğun Zıddı; 
Kizb/Yalancılık 
 
 
Yalan; Doğru olanın veya doğru 
bildiğinin aksini söylemektir. Dürüstlükle uyuşmayan, dolayısıyla insan onurunu 
aşındıran kötülüklerin başında yalan gelir. Kur'an ve hadislere göre yalan, bir 
münâfıklık alâmetidir (4/Nisâ, 145; 63/Münâfıkun, 1; Buhârî, İman 24; Müslim, 
İman 107). İslâm dini, prensip olarak insanın ruhsal gelişmesine, toplum 
düzenine ve barışına zarar veren her türlü kötülüğü yasaklamakla birlikte, gerek 
âyetlerde ve gerekse hadislerde yalan konusunda oldukça ağır ifadelerin 
kullanıldığı görülmektedir. Bunun sebebi, ahlâk kültüründeki veciz ifadesiyle 
yalanın ?bütün kötülüklerin anası (ümmü'l-habâis)? olmasıdır. İslâm ahlâk 
anlayışına göre doğruluk, bütün iyiliklerin temeli, yalan ise bütün kötülüklerin 
anası kabul edilmiştir. 
Riyâ ve dalkavukluk gibi 
davranışlar da doğruluk ve dürüstlüğe aykırı, Kur'an'ın azîz saydığı (63/Münâfıkun, 
8) mü'minin onurunu zedeleyen, dolayısıyla kişinin kendisini özenle koruması 
gereken kötülüklerdir. Çünkü dalkavukların ve riyâkârların en büyük sermâyeleri 
yalandır. Onların asılsız veya abartılı, böyle olduğu için de dürüstlükle 
bağdaşmayan övgüleri hem kendi kişiliklerini lekelemekte, hem de övülen 
kişilerin boş ve temelsiz bir gurura kapılarak kusurlarını görmelerine engel 
olmaktadır. Bu yüzden Hz. Peygamber, bu kişileri insanların en kötüleri arasında 
saymış (Buhârî, Edeb 52; Müslim, Birr 100); ?Dalkavuklarla/meddahlarla 
karşılaştığınızda yüzlerine toprak savurun!? (Müslim, Zühd 14) buyurarak 
onlara yüz verilmemesini öğütlemiştir. 
Dinde, ıslah amaçlı, harp 
esnâsında ve karı-koca arasında maslahat için yalana ruhsat verilmişse de, yalan 
gibi izâfî olan şeylerin miktarları, ölçü altına alınıp tâyin edilememekte, 
hatta bu gibi olgular için; "sınırları belli olmayan ve muayyen olmayan bir şey 
sûistimâle sebep olabileceği gerekçesiyle hükümlere illet ve mahal olamaz" 
denilmektedir. Bundan dolayı yalana teşebbüs edecek olan bir kimsenin, hukuk 
nezdinde söyleyeceği yalanı doğru söylemeye tercih edecek sebeplerin 
mukayesesini büyük bir ictihad dairesinde yapması lâzımdır ki, yalanı 
kullanabilmeye ruhsatı olabilsin; bu ise, çoğu kimse için mümkün değildir. 
İslâm hukukunda "lian" (eşler 
arası zinâ isnâdından ötürü karşılıklı yemin etmeleri) meselesinde şâhitlerin 
temin edilmemesi durumunda, dört sefer doğru söylediklerini, beşincide mürâcaat 
ettikleri lian tarzları, yalan isnâdı üzerine cereyan ederek eşlerden her biri 
bu âyeti okur: "Eğer yalancılardan ise Allah'ın lâneti üzerine olsun!" 
(24/Nûr, 7). Lian gibi ağır bir işte yalanın böyle değerlendirilesinin nedeni, 
onun küfür ve nifak göstergesi olup yüksek ahlâkî değerleri tahrip etmesinden 
ötürüdür. Yalan, Kur'an nazarında büyük cürümlerden biridir. Hatta Kur'an, 
münâfıkların sayısız cürümleri içinde yalanlarıyla azaba müstahak olduklarına 
dikkat çekmektedir: 
"Onların kalplerinde bir 
hastalık vardır. Allah da onların hastalığını çoğaltmıştır. Söylemekte oldukları 
yalanlar sebebiyle de onlar için acıklı bir azap vardır." (2/Bakara, 10) 
Bu veriler ışığında konuşma 
hususunda yalnızca iki yol kalmaktadır: "Ya sükût etmek ya da doğruluk." Sâdi-i 
Şirâzî'nin dediği gibi "ya akıllılar, dürüstler gibi doğru söz söylemeli, ya da 
hayvanlar gibi suskun oturmalıdır." 
Kur'an'ın en fazla hücuma tâbi 
tuttuğu yalan, Allah'ı, âyetlerini, âhiret gününü, peygamberlerini, nimetlerini 
yalanlama hususundadır. Geçmiş ümmetlerden Nûh kavmi, Âd, Semûd, Lût, Ress ve 
Firavun kavimlerinin bu hususları yalanladıkları (26/Şuarâ, 105, 123, 141, 160; 
38/Sâd, 12; 50/Kaf, 12), bu yüzden de Kur'an bunların çetin azaba müstahak 
olduklarını belirtmektedir: 
"... Bu şekilde onlardan 
öncekiler de (peygamberleri) yalanladılar da sonunda azâbımızı tattılar..." 
(6/En'âm, 148). 
Kur'an, buna şâhit olmak üzere 
muhâtapların yeryüzünde gezip dolaşarak yalanlayanların hallerini görüp ibret 
almaya teşvik etmektedir: 
"De ki: Yeryüzünde dolaşın, 
sonra yalanlayanların sonunun nasıl olduğunu düşünüp araştırın." (6/En'âm, 
11) 
Kur'an, Allah ve âyetlerini 
yalanlama hususunda, genellikle zâlim kelimesinin ism-i tafdîl (üstünlük 
karşılaştırma kipi) formunu kullanmaktadır. Bundan dolayı yukarıda sayılan 
yalanların içinde de, en buğz edilen yalan da, Allah'a ve âyetlere karşı olan 
iftira ve yalan olduğunu söyleyebiliriz: 
"Allah'a karşı yalan uyduran 
veya O'nun âyetlerini yalanlayandan daha zâlim kim vardır?" (7/A'râf, 
37). 
Âhiret gününü ve peygamberleri 
yalanlama hususu da, Kur'an'da sık sık işlenen temalardan biridir. Bu hususları 
yalanlamanın, eskilerin tarzı olduğu belirtilmektedir: 
"(Rasûlüm!) Eğer seni 
yalancılıkla itham ettilerse (yadırgama); gerçekten, senden önce apaçık 
mûcizeler, sahîfeler ve aydınlatıcı kitap getiren nice peygamberler de 
yalanlandı/yalancılıkla itham edildi." (3/Âl-i İmrân, 184). 
Allah'ın nimetlerini yalanlama 
konusu ise, Rahmân sûresinde yoğun bir tema halinde işlenmiş olup birer ikişer 
âyet aralıklarıyla; "Öyleyken Rabbınızın hangi nimetlerini yalanlarsınız?" 
şeklindeki bir ifâde, toplam 31 sefer tekrar edilmiştir. Yalanın birer 
çeşidi olarak kabul edilen zaaflar ise yalan şâhitlik, iftirâ ve koğuculuktur. 
 




 e-posta adresimize mail atabilirsiniz.
 e-posta adresimize mail atabilirsiniz.