Kavramlar Ansiklopedisi | Kategoriler | Konular
Kur'ân-ı Kerîm'de Kıyâmet
Kur 
 
Kur'ân-ı Kerîm'de Kıyâmet 
 
 
 
Kur'ân-ı Kerim'de Kıyâmet kavramına çok yer 
verilir. Değişik kelimelerle Kıyâmetten bin civarında âyette konu edinilir. 
Kıyâmetle ilgili temel kavram mâhiyetindeki kelimelerin kısa bir dökümünü 
vermek, bu konuda ufuk açıcıdır: ?Kıyâmet? kelimesi, toplam 70 yerde zikredilir. 
Aynı anlamdaki ?sâat? sözcüğü ise toplam 48 yerde geçer. ?Âhir (yevmu'l-âhır)? 
kelimesi 28 yerde, ?âhiret? kelimesi ise 115 yerde kullanılır. Âhirette hesaba 
çekilmek ve Kıyâmet günü ve hesap günü anlamındaki ?hesap (hısâb) ve 
?yevmu'l-hısâb? kelimeleri toplam 39 yerde ifâde edilir. Yeniden diriliş 
anlamında kullanılan ?ba's? kelimesi ve türevleri toplam 67 yerde kullanılır. 
Kıyâmetin kopması ve her yaratığın ölümünden sonra, yeniden dirilişle birlikte 
mahşerde toplanmak anlamındaki ?haşr? kavramı ve türevlerinin toplam 43 yerde 
zikredildiği görülür. 
 
İslâm inancının üç temel esasından birini 
oluşturan Kıyâmet veya âhiret konusu yüzleri aşan, çok değişik ve müstakil 
sûrelerde ele alınmıştır. Burada, toplum hayatında büyük önem taşıyan mes'ûliyet 
duygusunun telkin edilmesinin bir hedef teşkil ettiği şüphesizdir. Ayrıca, 
"Herkes yarın için ne hazırladığının bilincini taşımalıdır" (59/Haşr, 18) 
âyetinde ifâdesini bulan geleceği düşünme ve ebedî hayatın mutluluğunu sağlama 
uğruna faâliyet gösterme ilkesinin hâkim rol oynadığını da söylemek gerekir. 
 
 
Kur'ân-ı Kerîm'de zaman zarfı olan "yevme", "yevmeizin" 
kelimeleriyle oluşup Kıyâmeti tasvir eden âyetlerin sayısı 400'e yakındır. 
Bunların yetmişi "yevmu'l-kıyâmeh" şeklindedir. Ayrıca, Kur'an'ın altmış yedinci 
sûresi olan Mülk sûresinden itibâren yer alan 48 sûrenin büyük ekseriyetinin en 
belirgin muhtevâsı "Kıyâmet" konusudur. Bunlardan başka "Kıyâmetin kopma zamanı" 
demek olan "sâat", "dünyanın sonu" anlamına gelen "ukbâ" (ukbe'd-dâr; 13/Ra'd, 
22, 24, 35, 42), "mutlaka gerçekleşecek olan realite" mânâsındaki "vâkıa", 
"kimini alçaltan, kimini yükselten olay" anlamındaki "hâfida-râfia (56/Vâkıa, 
1-3),"yeniden diriltmek, dirilterek hesap meydanında toplamak" mânâsındaki "ba's" 
ve "haşr" (22/Hacc, 5; 50/Kaf, 44) kelimeleriyle bunlara benzer kavramlar 
Kıyâmet için kullanılmıştır. "Dönüş, dönüş yeri, çıkarıldığı yer" anlamına gelen 
ve bir âyette yer alıp bir yoruma göre Kıyâmet mânâsında olan "meâd" kelimesi de 
(28/Kasas, 85), özellikle kelâm ve felsefe kitaplarında Kıyâmet yerine 
kullanılmıştır. 
 
"Onlar ki, namazlarına devam ederler. Mallarında 
belli bir hisse vardır. İsteyene ve mahruma. Cezâ gününü tasdik ederler." 
(70/Meâric, 22-26) Bu âyetler, Allah'a ve âhiret gününe iman etmenin, 
insan hayatındaki önemini belirtiyor. Şu âyet de Kıyâmeti, âhireti 
yalanlayanların bazı temel özelliklerini açıklıyor: "(Onlar da) dediler ki: 
'Biz namaz kılanlardan olmadık. Yoksula da yedirmezdik. Boş şeylere dalanlarla 
birlikte dalardık. Cezâ gününü yalanlardık." (74/Müddessir, 43-46) 
 
"(Allah), Din gününün mâliki (cezâ gününün, 
âhiret hayatının gerçek sahibi)dir." 
 (1/Fâtiha, 3) 
 
?Onların tümünü toplayacağımız gün; sonra şirk 
koşanlara diyeceğiz ki: ?Nerede (o bir şey) sanıp da ortak koştuklarınız?' 
(Bundan) Sonra onların: ?Rabbimiz olan Allah'a and olsun ki, biz müşriklerden 
değildik' demelerinden başka bir fitneleri olmadı (kalmadı.) Bak, kendilerine 
karşı nasıl yalan söylediler ve düzmekte oldukları da kendilerinden 
kaybolup-uzaklaştı.? (6/En'âm, 22-24) 
 
?Rablerinin karşısında durdurulduklarında onları 
bir görsen: (Allah:) ?Bu, gerçek değil mi?' dedi. Onlar: ?Evet, Rabbimiz hakkı 
için' dediler. (Allah:) ?Öyleyse inkâr edegeldikleriniz nedeniyle azâbı tadın!' 
dedi.? (6/En'âm, 30) 
 
?Allah'a kavuşmayı yalan 
sayanlar, doğrusu hüsrana uğramışlardır. Öyle ki, sâat (Kıyâmet günü) apansız 
onlara geliverince, günahlarını sırtlarına yüklenerek: ?Onda (dünyada) 
sorumsuzca yaptıklarımızdan dolayı yazıklar olsun bize?' derler. Dikkat edin, o 
işleyip yüklendikleri ne kötüdür!? 
(6/En'âm, 31) 
 
?Üzerinde Allah'ın isminin anılmadığı şeyi 
yemeyin; çünkü bu fısk'tır (yoldan çıkıştır). Gerçekten şeytanlar, sizinle 
mücâdele etmeleri için kendi dostlarına gizli çağrılarda bulunurlar. Onlarla 
itaat ederseniz şüphesiz siz de müşriklersiniz.? 
(6/En'âm, 121) 
 
?Ey Âdemoğulları, şeytan, anne ve babanızın 
çirkin yerlerini kendilerine göstermek için, elbiselerini sıyırtarak, onları 
cennetten çıkardığı gibi sakın sizi de bir belaya uğratmasın. Çünkü o ve 
taraftarları, (kendilerini göremeyeceğiniz yerden) sizleri görmektedir. Biz 
gerçekten şeytanları, inanmayacakların dostları kıldık.? 
(7/A'râf, 27) 
 
?Kimine hidâyet verdi, kimi de sapıklığı haketti. 
Çünkü bunlar, Allah'ı bırakıp şeytanları veli edinmişlerdi. Ve gerçekten onları 
doğru yolda saymaktadırlar.? (7/A'râf, 
30) 
 
"Sâatin (Kıyâmetin) ne zaman demir atacağını 
(gerçekleşeceğini) sorarlar. De ki: 'Onun ilmi yalnızca Rabbimin katındadır. 
Onun süresini O'ndan başkası açıklayamaz. O, göklerde ve yerde ağırlaştı. O, 
size apansız bir gelişten başkası değildir.' Sanki sen, ondan tümüyle 
haberdarmışsın gibi sana sorarlar. De ki: 'Onun ilmi yalnızca Allah'ın 
katındadır. Ancak insanların çoğu bilmezler.? 
(7/A'râf, 187) 
 
?O gün, onların tümünü bir arada toplayacağız, 
sonra şirk katanlara: ?Yerinizden ayrılmayınız; siz de, şirk koştuklarınız da' 
diyeceğiz. Artık onların arasını açmışızdır. Şirk koştukları derler ki: ?Siz 
bize ibâdet ediyor değildiniz. Bizim ile sizin aranızda şahid olarak Allah 
yeter. Gerçekten biz, sizin ibâdetinizden habersizdik.' İşte orada, her nefis 
önceden yaptıklarıyla imtihana çekilmiş olacak ve onlar asıl-gerçek mevlaları 
olan Allah'a döndürülecekler. Yalan yere uydurdukları da, kendilerinden kaybolup 
uzaklaşacaklar.? (10/Yûnus, 28-30) 
 
?(Kıyâmetin) Geleceği günde, O'nun izni 
olmaksızın, hiç kimse söz söyleyemez. Artık onlardan kimi ?bedbaht ve mutsuz', 
(kimi de) mutlu ve bahtiyardır.? (11/Hûd, 
105) 
 
?(Ey Muhammed,) Allah'ı sakın zulmedenlerin 
yapmakta olduklarından habersiz sanma, onları yalnızca gözlerin dehşetle 
belireceği bir güne ertelemektedir. Başlarını dikerek koşarlar, gözleri 
kendilerine dönüp-çevrilmez. Kalbleri (sanki) bomboştur.? 
(14/İbrâhim, 42-43) 
 
"Göklerin ve yerin gaybı Allah'a âittir. 
(Kıyâmet) Sâatin(in) emri de yalnızca (süratli) göz açıp kapama gibidir veya 
daha yakındır. Şüphesiz, Allah her şeye güç yetirendir." 
(16/Nahl, 77) 
 
?O şirk koşanlar, şirk koştuklarını gördükleri 
zaman: ?Rabbimiz, seni bırakıp bizim taptığımız ortaklarımız bunlardır' 
diyecekler. (Onlar da bunlara:) ?Siz gerçekten yalan söyleyenlersiniz' diye sözü 
(geri çevirip) fırlatacaklar. O gün (artık) Allah'a teslim olmuşlardır ve 
uydurdukları (yalancı ilahlar) da onlardan çekilip uzaklaşmıştır.? 
(16/Nahl, 86-87) 
 
?Dağları yürüteceğimiz gün, yeri çırılçıplak 
(dümdüz olmuş) görürsün; onları bir arada toplamışız da, içlerinden hiç birini 
dışarda bırakmamışızdır. Onlar senin Rabbine sıra sıra sunulmuşlardır. Andolsun, 
siz ilk defa yarattığımız gibi bize gelmiş oldunuz. Hayır, bizim size bir 
kavuşma zamanı tesbit etmediğimizi sanmıştınız değil mi?? 
(18/Kehf, 47-48) 
 
?(Kâfirlere:) ?Benim ortaklarım sandığınız 
şeyleri çağırın' diyeceği gün; işte onları çağırmışlardır, ama onlar, 
kendilerine cevap vermemişlerdir. Biz onların aralarında bir uçurum koyduk.? 
(18/Kehf, 52) 
 
?Biz o gün, bir kısmını bir kısmı içinde 
dalgalanırcasına bırakıvermişiz. Sûr 'a da üfürülmüştür, artık onların tümünü 
bir arada toparlamışız.? (18/Kehf, 
99) 
 
?Andolsun Rabbine, biz 
onları da, şeytanları da mutlaka haşredeceğiz, sonra onları cehennemin 
çevresinde diz üstü çökmüş olarak hazır bulunduracağız.? 
(19/Meryem, 68) 
 
?Ve onların hepsi, Kıyâmet günü O'na, 
?yapayalnız, tek başlarına' geleceklerdir. 
(19/Meryem, 95) 
 
?Sûr'a üfürüleceği gün, biz 
suçluları/günahkârları o gün, (yüzleri kara, gözleri) gömgök (kaskatı ve kör) 
olarak toplayacağız.? (20/Tahâ, 102) 
 
"Sana dağlar hakkında soruyorlar. De ki: 'Benim 
Rabbim, onları darmadağın edip savuracak. Yerlerini bomboş, çırçıplak 
bırakacaktır. Orada ne bir eğrilik göreceksin, ne de bir tümsek.? 
(20/Tahâ, 105-107) 
 
?O gün, kendisinden sapma imkanı olamayan 
çağırıcıya uyacaklar. Rahman (olan Allah)a karşı sesler kısılmıştır; artık bir 
hırıltıdan başka bir şey işitemezsin.? 
(20/Tahâ, 108) 
 
?O gün, Rahman (olan Allah)'ın kendisine izin 
verdiği ve sözünden hoşnut olduğu kimseden başkasının şefaati bir yarar 
sağlamaz.? (20/Tahâ, 109) 
 
"İnsanları sorgulama (zamanı) yaklaştı, 
kendileri ise gaflet içinde yüz çeviriyorlar." 
(21/Enbiyâ, 1) 
 
"Hayır, onlara apansız gelecek de, böylece 
onları şaşkına çevirecek; artık ne onu geri çevirmeye güçleri yetecek ve ne 
onlara süre tanınacak." (21/Enbiyâ, 
40) 
 
"Biz, Kıyâmet gününe âit duyarlı teraziler 
koyarız da artık, hiç bir nefis hiç bir şeyle haksızlığa uğramaz. Bir hardal 
tanesi bile olsa ona (teraziye) getiririz. Hesap görücüler olarak Biz yeteriz.? 
(21/Enbiyâ, 47) 
 
"Bizim, göğü kitabın sayfalarını katlar gibi 
katlayacağımız gün, ilk yaratmaya başladığımız gibi, yine onu (eski durumuna) 
iâde edeceğiz. Bu, bizim üzerimizde bir vaiddir. Elbette, Biz yapıcılarız." 
(21/Enbiyâ, 104) 
 
?Hayır, onlar Kıyâmet sâatini yalanladılar; biz 
Kıyâmet sâatini yalan sayanlara çılgınca yanan bir ateş hazırladık. (Ateş,) 
Onları uzak bir yerden gördüğünde, onlar bunun gazablı öfkesini ve uğultusunu 
işitirler. Elleri boyunlarına bağlı olarak, sıkışık bir yerine atıldıkları 
zaman, orada yok oluşu isteyip çağırırlar.? 
(25/Furkan, 11-13) 
 
?Sûr 'a üfürüleceği gün, Allah'ın dilediği 
kimseler dışında, göklerde ve yerde olan herkes artık korkuya kapılmıştır ve her 
biri ?boyun bükmüş' olarak O'na gelmişlerdir.? 
(27/Neml, 87) 
 
?O gün (Allah) onlara seslenerek: ?Bana ortak 
olarak öne sürdükleriniz nerede?' der. Üzerlerine (azab) sözü hak olanlar derler 
ki: ?Rabbimiz, işte bizim azdırıp-saptırdıklarımız bunlar; kendimiz azıp 
saptığımız gibi, onları da azdırıp saptırdık. (Şimdiyse) Sana (gelip onlardan) 
uzaklaşmış bulunmaktayız. Onlar bize tapıyor da değillerdi. Denir ki: 
?Ortaklarınızı çağırın.' Böylelikle çağırırlar, ama kendilerine cevap vermezler 
ve azabı görürler. Hidâyet bulmuş olsalardı ne olurdu. O gün (Allah) onlara 
seslenerek: ?Gönderilen (elçilere) ne cevap verdiniz?' der.? 
(28/Kasas, 62-65) 
 
?Kıyâmet sâatinin kopacağı gün, 
suçlu-günahkarlar umutsuzca yıkılırlar. (Allah'a eş koştukları) Ortaklarından 
kendilerine şefaatçi olan yoktur; onlar, ortaklarını inkâr ediyorlar.? 
(30/Rûm, 12-13) 
 
"Kıyâmet sâatinin bilgisi, şüphesiz Allah'ın 
katındadır. Yağmuru yağdırır; rahimlerde olanı bilir. Hiç kimse, yarın ne 
kazanacağını bilmez. Hiç kimse de, hangi yerde öleceğini bilmez. Hiç şüphesiz 
Allah bilendir, haberdârdır." 
(31/Lokman, 34) 
 
"İnsanlar, sana Kıyâmet sâatini sorarlar; de ki: 
'Onun bilgisi yalnızca Allah'ın katındadır.' Ne bilirsin; belki Kıyâmet sâati 
pek yakın da olabilir." (33/Ahzâb, 
63) 
 
"Onlar: 'Eğer doğru sözlü iseniz, bu vaad 
(ettiğiniz azap) ne zamanmış?' derler. De ki: 'Sizin için belirlenmiş bir gün 
vardır ki, ondan ne bir an ertelenebilirsiniz, ne de (bir an) öne 
alınabilirsiniz." (34/Sebe', 29-30) 
 
?Demişlerdir ki: ?Eyvahlar bize, 
uykuya-bırakıldığımız yerden bizi kim diriltip kaldırdı? Bu, Rahmân (olan 
Allah)'ın vaad ettiğidir, (demek ki) gönderilen (elçi)ler doğru söylemiş.? 
(36/Yâsin, 52) 
 
"Onlar, yalnızca tek bir çığlıktan başkasını 
gözetmezler, onlar birbirleriyle çekişip dururken o kendilerini yakalayıverir. 
Artık ne bir tavsiyede bulunmağa güç yetirebilirler, ne âilelerine 
dönebilirler." (36/Yâsin, 49-50) 
 
"Sûr'a üfürülmüştür; böylece onlar kabirlerinden 
(diriltilip) Rablerine doğru (dalgalar halinde) süzülüp giderler." 
(36/Yâsin, 51) 
 
"İşte o, yalnızca bir tek çığlıktan ibârettir; 
artık kendileri (diriltilmiş olarak) bakıp duruyorlar." 
(37/Sâffât, 19) 
 
"Derler ki: 'Eyvahlar 
bize; bu, din günüdür.' 'Bu, sizin yalanladığınız (mü'mini kâfirden, haklıyı 
haksızdan) ayırma günüdür.? 
(37/Sâffât, 20-21) 
 
?Ve onları durdurup tutuklayın, çünkü sorguya 
çekileceklerdir.? (37/Sâffât, 24) 
 
?Siz, O'nun dışında dilediklerinize ibâdet 
edin.? De ki: ?Gerçekten hüsrana uğrayanlar, Kıyâmet günü hem kendilerini, hem 
yakınlarını hüsrana uğratanlardır. Haberiniz olsun; bu apaçık olan hüsranın 
kendisidir.? (39/Zümer, 15) 
 
?Kıyâmet günü, Allah'a karşı yalan söyleyenlerin 
yüzlerinin kapkara olduğunu görürsün. Büyüklenenler için cehennemde bir 
konaklama yeri mi yok?? (39/Zümer, 
60) 
 
"Kıyâmet sâatinin ilmi O'na döndürülür. O'nun 
ilmi olmaksızın, hiç bir meyve tomurcuğundan çıkmaz, hiç bir dişi, gebe kalmaz 
ve doğurmaz da. Onlara: 'Benim ortaklarım nerede?' diye sesleneceği gün, dediler 
ki: 'Sana arzettik ki, bizden hiç bir şâhit yok.? 
(41/Fussılet, 47) 
 
"Ki Allah, hak olmak üzere Kitabı ve mizanı 
indirdi. Ne bilirsin; belki Kıyâmet sâati pek yakındır." 
(42/Şûrâ, 17) 
 
"Onlar, hiç şuurunda değilken kendilerine 
apansız geliverecek olan Kıyâmet sâatinden başkasını mı gözlüyorlar?" 
(43/Zuhruf, 66) 
 
"Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların 
mülkü kendisinin olan (Allah) ne yücedir. Kıyâmet sâatinin ilmi O'nun katındadır 
ve O'na döndürüleceksiniz." 
(43/Zuhruf, 85) 
 
"De ki: 'Allah sizi diriltiyor, sonra sizi 
öldürüyor, sonra kendisinde hiç bir kuşku olmayan Kıyâmet günü O sizi bir araya 
getirip toplayacaktır. Ancak insanların çoğu bilmezler.? 
(45/Câsiye, 26) 
 
"Artık onlar, Kıyâmet-sâatinin kendilerine 
apansız gelmesinden başkasını mı gözlüyorlar? İşte onun işaretleri gelmiştir. 
Fakat kendilerine geldikten sonra öğüt alıp-düşünmeleri onlara neyi sağlar? 
(47/Muhammed, 18) 
 
"O gün, o çığlığı bir gerçek (hak) olarak 
işitirler. İşte bu, (dirilip kabirlerden) çıkış günüdür." 
(50/Kaf, 42) 
 
"O yaklaşmakta olan yaklaştı." 
(53/Necm, 57) 
 
"Gözleri zillet ve dehşetten düşmüş olarak, 
sanki yayılan çekirgeler gibi kabirlerinden çıkarlar. Boyunlarını çağırana doğru 
uzatmış olarak koşarlarken, kâfirler derler ki: 'Bu, zorlu bir gün.? 
(54/Kamer, 7-8) 
 
?(Çünkü o gün) Suçlu-günahkarlar, simalarından 
tanınır da alınlarından ve ayaklarından yakalanırlar.? 
(55/Rahmân, 41) 
 
"Yer şiddetle sarsıldığı, dağlar darmadağın olup 
ufalandığı, toz duman halinde dağılıp savrulduğu Ve sizler de üç sınıf olduğunuz 
zaman..." (56/Vâkıa, 4-7) 
 
"Ve diyorlardı ki: 'Biz öldükten, toprak ve 
kemik yığını olduktan sonra, biz mi bir daha diriltileceğiz? Önceki atalarımız 
da mı?' De ki, öncekiler ve sonrakiler. Belli bir günün buluşma vakti için 
mutlaka toplanacaklardır. Sonra siz ey sapık yalancılar, elbette bir ağaçtan, 
bir zakkum ağacından yiyeceksiniz. Onunla karınlarınızı dolduracaksınız. Üzerine 
de kaynar su içeceksiniz. Susuzluk hastalığına tutulmuş develerin içişi gibi 
içeceksiniz. İşte cezâ gününde onların ağırlanışı bu şekilde olacaktır." 
(56/Vâkıa, 47-56) 
 
"Vâkıa (kesin bir gerçek olan Kıyâmet) vuku 
bulduğu zaman, Onun vukuuna (gerçekleşmesine artık) yalan diyecek yoktur." 
(56/Vâkıa, 1-2) 
 
"O yaklaşmakta olan yaklaştı. Onu Allah'ın 
dışında ortaya çıkaracak başka (hiç bir güç yoktur)." 
(53/Necm, 57-58) 
 
"Derler ki: 'Eğer doğru söylüyorsanız, şu tehdit 
(ettiğiniz azap) ne zamanmış?' De ki: '(Bununla ilgili) Bilgi ancak Allah'ın 
katındadır. Ben ancak apaçık bir uyarıcıyım.? 
(67/Mülk, 25-26) 
 
?O gün, mü'min erkekler ile mü'min kadınları, 
nurları önlerinde ve sağlarında koşarken görürsün. ?Bugün sizin müjdeniz, içinde 
ebedi kalıcılar (olduğunuz), altından ırmaklar akan cennetlerdir.? İşte ?büyük 
kurtuluş ve mutluluk' budur. O gün, münafık erkekler ile münafık kadınlar, iman 
edenlere derler ki: ?(Ne olur) Bize bir bakın, sizin nurunuzdan birazcık 
alıp-yararlanalım.? Onlara: ?Arkanıza (dünyaya) dönün de bir nur arayıp-bulmaya 
çalışın? denilir. Derken aralarında kapısı olan bir sûr çekilmiştir; onun iç 
yanında rahmet, dış yanında o yönden azab vardır.? 
(57/Hadîd, 12-13) 
 
?Ey iman edenler, Allah'a kesin (nasuh) bir 
tevbe ile tevbe edin. Olabilir ki, Allah sizin kötülüklerinizi örter ve altından 
ırmaklar akan cennetlere sokar. O gün Allah, Peygamberi ve onunla birlikte iman 
edenleri küçük düşürmeyecektir. Nurları, önlerinde ve sağ yanlarında 
koşar-parıldar. Derler ki: ?Rabbimiz nurumuzu tamamla, bizi bağışla. Şüphesiz 
Sen, her şeye güç yetirensin.? 
(66/Tahrîm, 8) 
 
?Gözleri ?korkudan ve dehşetten düşük', 
kendilerini de zillet sarıp kuşatmış. Oysa onlar, (daha önce) sapasağlam iken 
secdeye dâvet edilirlerdi.? 
(68/Kalem, 43) 
 
"Artık sûr'a tek bir üfürülüşle üfürüleceği. 
Yeryüzü ve dağlar yerlerinden oynatılıp kaldırılacağı, ardından tek bir çarpma 
ile birbirlerine çarpılıp parça parça olacağı zaman. İşte o gün, vakıa (bir 
gerçek olan Kıyâmet) artık vukubulmuş (gerçekleşmiş)tur. Gök 
yarılıp-çatlamıştır; artık o gün, ?sarkmış za'fa uğramıştır." 
(69/Haakka, 13-16) 
 
?Artık kitabı sağ-eline verilen kişi, der ki: 
?Alın, kitabımı okuyun. Çünkü ben, gerçekten hesabıma kavuşacağımı sanmış 
(anlamış)tım.' Artık o, hoşnut bir yaşama içindedir. Yüksek bir cennette.? 
(69/Haakka, 19-22 
 
?Kitabı sol eline verilen ise; o da, der ki: 
?Bana keşke kitabım verilmeseydi. Hesabımı hiç bilmeseydim. Keşke o (ölüm her 
şeyi) kesip bitirseydi.? (69/Haakka, 
25-27) 
 
"Gökyüzünün erimiş maden gibi olacağı gün; 
Dağlar da (etrafa uçuşmuş) rengarenk yün gibi olacak." 
(70/Meâric, 8-9) 
 
?(Böyle bir günde) Hiç bir yakın dost bir yakın 
dostu sormaz.? (70/Meâric, 10) 
 
"Şüphesiz, size vaad edilen gerçekleşecektir." 
(77/Mürselât, 7) 
 
"Yıldızlar ?örtülüp (ışıkları) silindiği' zaman, 
Gök yarıldığı zaman, Dağlar kökünden sökülüp savurulduğu zaman, Ve Rasuller de 
(şâhitlik için) belli bir vakitte getirildiği zaman..." 
(77/Mürselât, 8-11) 
 
?Bu ayırma gününü sana ne bildirdi? O gün, 
yalanlayanların vay haline. Biz, öncekileri helak etmedik mi? Sonra arkadan 
gelenleri onların izinde yürüteceğiz. İşte Biz, suçlu günahkârlara böyle 
yapıyoruz. O gün, yalanlayanların vay haline!? 
(77/Mürselât, 14-19) 
 
"Sûr 'a üfürüleceği gün, artık siz dalga dalga 
geleceksiniz. O sırada gök açılmış ve kapı kapı olmuştur. Dağlar yürütülmüş, 
artık bir serab oluvermiştir." 
(78/Nebe', 18-20) 
 
"Şüphesiz o hüküm (fasl) günü, belirlenmiş bir 
vakittir." (78/Nebe', 17) 
 
"Şüphesiz, size vaad edilen gerçekleşecektir." 
(77/Mürselât, 7) 
 
?O ne zaman demir atacak?' diye, sana Kıyâmet 
sâatini soruyorlar. Onunla ilgili bilgi vermekten yana, sende ne var ki? En 
sonunda o (ve onunla ilgili bilgi), Rabbine âittir." 
(79/Nâziât, 42-44) 
 
?Kişi o gün, kendi kardeşinden kaçar; Annesinden 
ve babasından.? (80/Abese, 34-35) 
 
?O gün, onlardan her birisinin kendine yetecek 
bir işi vardır.? (80/Abese, 37) 
 
?O gün, öyle yüzler vardır ki apaydınlıktır; 
Güler ve sevinç içindedir.? 
(80/Abese, 38-39) 
 
?Artık o gün hiç kimse (Allah'ın) vereceği azap 
gibi azaplandıramaz. Onun vuracağı bağı hiç kimse vuramaz.? 
(89/Fecr, 25-26) 
 
"Yer, o şiddetli 
sarsıntısıyla sarsıldığı, Yer, ağırlıklarını dışa atıp-çıkardığı, Ve insan: 
?Buna ne oluyor?? dediği zaman; O gün (yer), haberlerini anlatacaktır. Çünkü 
senin Rabbin, ona vahyetmiştir." 
(99/Zelzele (Zilzâl), 
1-5) 
 
 




 e-posta adresimize mail atabilirsiniz.
 e-posta adresimize mail atabilirsiniz.